'Dosya: "Avrupa Parlamentosu Seçimleri"'

“Daha Güzel Bir Avrupa’nın Adımını Beraber Atabiliriz.”

Avrupa Parlamentosu Başkanı Martin Schulz, yaklaşan Avrupa Parlamentosu Seçimleri ile ilgili sorularımızı yanıtladı.

Sayın Schulz, Mayıs ayında Avrupa Parlamentosu Seçimleri yapılacak. Sosyal Demokratlar, hangi temel konularla Avrupa Parlamentosundaki muhafazakâr çoğunluğu sona erdirmeyi planlıyor?

Sosyalistler ve sosyal demokratlar olarak tarafsız ve katılımcı Avrupa politikası istiyoruz. Son beş yılda süregelen politikalar kıtanın sosyal dokusunu aşındırarak insanlar, bölgeler ve ülkeler arasında bölünmelere yol açtı ve milyonlarca Avrupalı’ya acı ve kararsızlık getirdi.

Resesyondan en az sorumlu olanlar, resesyondan en büyük zararı gördüler. Batan bankaları kurtarmak için gerekli olan milyarlarca Euro’nun, vergisini ödeyen vatandaşın cebinden çıkmaması için gerekli ekonomik reformları yapmaya devam edeceğiz ve bu vatandaşlara her sene bir trilyon Euro’ya mal olan vergi kaçakçılığı ve vergi dolandırıcılığına karşı Avrupa çapında savaş açacağız. Parlamentoda sosyal demokrat komisyon başkanının da dahil olduğu ilerlemeci bir çoğunluk tüm Avrupa vatandaşlarının güvenini tekrar kazanmak ve onları, Avrupa’nın problemlerini çözmenin daha iyi bir Avrupa için kararlılıkla çalışmaktan geçtiğine ikna etmek için çabalamaktadır. İnsanların güvenini tekrar kazanabilmek için atılması gereken ilk adım başta gençlerinki olmak üzere istihdamı ivedilikle arttırmak olmalıdır. Büyümeyi devam ettirmek ve tüm vatandaşların ekonomiye katkısını sağlamak ana hedefimiz olacaktır. Avrupa genelinde üzerinde uzlaşılacak bir asgari ücret sunarak her çalışan bireyin rahatça geçinebilmesi sağlanmalıdır.

Bu seçimler ayrı bir öneme sahiptir. Verdiğiniz oyla sadece Avrupa Parlamentosundaki temsilcinizi değil, AB’nin politik yönünü de belirleyecek olan Avrupa Komisyonunun Başkanını da seçebilirsiniz.

1979’daki ilk Avrupa Seçimlerinde katılım oranı yüzde 63’tü. Son üç seçimlerde ise katılım oranı sadece yüzde 45 civarındaydı. Bu gelişmeyi nasıl yorumluyorsunuz; seçmenlere Avrupa siyaseti yanlış mı anlatıldı sizce?

2009’daki büyük krizin ortalarında Avrupalı seçmenler oylarının birşeyleri değiştirebileceğine inanmadılar. Öyle ki eğer oy vermeyen kesim parlamentoda aynı oranda temsil edilebilseydi, büyük bir çoğunluğa sahip olabilirlerdi!

Bu konuda seçmenin pek suçu yok. İnsanlar şeffaf ve anlaşılabilir olan ve ayrıca olumlu bir değişiklik yapacağına inandıkları kurumlara yönelirler. İnsanları oy kullanmaya teşvik etmek için Avrupa Parlamentosunun bu standartları karşılamasını sağlamalıyız. İnsanları oy vermekten alıkoyan başka bir sebep de Avrupa Parlamentosunun, Avrupa insanının ve kültürünün çeşitliliğini yansıtmadığı düşüncesidir. Sosyal Demokratlar, üyeleri ve adayları farklı farklı kültürlerden olan ve temsil kabiliyeti yüksek bir partidir. Bu yüzden Avrupa seçmeni için en iyi seçim olduğumuza inanıyoruz.

Avrupa tarihinde ilk defa Avrupa Komisyonunun bir sonraki başkanının, yani Avrupa Birliğinin başının kim olacağını vatandaşlar belirleyecek. Bu muazzam bir fırsat ve gittikçe azalan katılım oranlarının değişeceğinden ümitvar olmamın sebeplerinden birisi de bu. Avrupa partilerinin ve adaylarının prensipleri ve idealleri, seçmenin sınamasına tabi tutuluyor ve ben özellikle sonuçları görmek için sabırsızlanıyorum. En önemlisi de Avrupalılara güveniyorum.

Almanya Federal Anayasa Mahkemesi Şubat ayında Avrupa Parlamentosu Seçimleri için yüzde 3’lük barajı iptal etti. Bu karar özellikle de sağ kanat popülist partilerin işine yaradı. Araştırmalar da sağ kesimin parlamentoda bu seçimlerden güçlenerek çıkacağını ortaya koyuyor. Avrupa, bu anlamda ne ile karşı karşıya?

Yüzde üç barajının kaldırılmasının benim gözümde olumlu bir yanı oldu, bu karar Avrupa’daki seçimlerin daha da hararetli tartışılmasına sebep oldu. Umarım bu kararla aşırı uç partilere kapı açılmaz; fakat bunun gerçekleşme riski de mevcut. Bu yüzden tüm demokratik güçleri harekete geçirerek mümkün olduğunca çok destekçimizi sandığa çekmeliyiz.

Elbette aşırı partilerin demokratik sürece yapabilecekleri etkiden endişeliyim. Bazı Avrupa vatandaşlarının neden kırgın olduğunu anlıyor ve üzüntülerini paylaşıyorum. Fakat Avrupa’da bazı işler yolunda gitmiyorsa, çözüm bu tür partilere yönelmek olmamalı. Birlikte daha güçlüyüz ve eğer nefrete karşı birlik olursak ekonomik krizden sonra daha güzel bir Avrupa’nın adımını beraber atabiliriz.

Sosyalistlerin ve sosyal demokratların bu seçimlerde istediğini almasının mümkün olduğunu ve Avrupa Parlamentosunda büyük bir çoğunluk oluşturabileceklerini düşünüyorum. Bunun olması için aşırı sağcı kesime karşı olan destekçilerimizin Mayıs ayında çıkıp, oylarını kullanmalarını bekliyoruz.

Avrupa Birliğinde 15 ila 20 milyon arasında Müslüman yaşıyor ve bu sayı giderek artıyor. Diğer taraftan giderek artan bir İslam düşmanlığı gözlüyoruz. Avrupa Parlamentosu, bu problemin önünü almak için şimdiye kadar neler yaptı ve gelecekte bu anlamda neler yapılabilir?

Sosyalistler ve sosyal demokratlar, ırkçılık ve ayrımcılığa her zaman sesli bir şekilde karşı çıkmıştır ve düşüncemizin temelinde ırkçılık ve ayrımcılıkla mücadele yatmaktadır. Avrupa Birliğinde yabancı düşmanlığının özellikle son beş yıldaki artışı en büyük endişelerimden biri. Avrupa genelinde popülist partiler güçlerini karşıtlık ve hoşgörüsüzlükten alıyorlar. Bu partilerin her sorun için bir günah keçileri varken, sorunlara çözüm üretmezler. Ana prensiplerimize sadık kalarak Avrupa’nın barış, hoşgörü ve insan hakları gibi değerlerin üzerinde kurulduğunu unutmamamız gerekiyor.

Avrupa Birliği, Irk Eşitliği Yönergesi, Çalışanlara Eşit Muamele Yönergesi ve ırkçılık ve yabancı düşmanlığı üzerine aldığı Konsey Çerçeve Kararı’nın da bulunduğu bir dizi önlem almıştır. Avrupa Parlamentosu ırkçılık, yabancı düşmanlığı ve özellikle de İslamofobiye karşı ısrarlı mücadelede bu yasaları da çıkararak üye ülkeleri daha güçlü adımlar atmaya çağırmaktadır.

Ayrımcılıkla mücadele etmek için yeterli aracımız bulunuyor ve Avrupa Parlamentosunun da bunları tam anlamıyla kullanması gerekiyor. Fakat eğer bir şeyi gerçekten değiştirmek istiyorsak, insanların düşünce yapısını değiştirmemiz gerekiyor. Farklılıklara sahip bir toplumda yaşadığımızı kabul etmemiz ve birbirimizin farklılığına saygı duymamız gerekiyor. Bununla beraber savunduğumuz değerlerde de tutarlı olmalıyız. Yani İslamofobiyle savaş aynı zamanda homofobi, cinsiyet eşitsizliği, antisemitizm ve ırçılık ile ayrımcılığın her şekline karşı durmayı gerektirir. Komisyonumun bu alanda olduça iddialı olduğunu söyleyebilirim.

Son bir yıldır Türkiye dünyanın ilgi odağı oldu. Siz her zaman Türkiye’nin Avrupa Birliğine katılmasını desteklediniz. Bu düşünceniz değişti mi; Türkiye ne zaman Avrupa Birliğinin tam üyesi olur sizce?

Türkiye’yi önemli bir ortak olarak görüyoruz. Amacımız diyalog ve üyelik sürecini devam ettirmek ve Türkiye’yi demokratik prensiplerimize daha da yakınlaştırmaktır. Ülkedeki liderlerin de Avrupa’nın temel değerlerini esas alan modern bir Avrupa ülkesi olmak için gerekli adımları atmakta iyi niyetlerini göstermeleri gerekir.

Üyelik görüşmeleri sürecini zora sokacağından, Türk hükûmetinin vatandaşlarının temel özgürlüklerini kısıtlaması beni endişelendiriyor. Üyelik süreci ancak Türk hükûmetinin hukukun üstünlüğüne önem vermesi, yeterli demokratik reformları gerçekleştirmesi ve Kopenhag Kriterleri’ne tam uyumluluk gösterip temel değerler ve insan haklarını sağlaması durumunda ilerlemeye devam edecektir.

Türkiye’nin ne zaman AB üyesi olacağını kestirmek imkânsız. Üyelik en başta Türk hükûmetinin ciddi reformları hayata geçirmedeki arzusuna bağlı. Görüşmeleri durdurmamız gerektiğini düşünmüyorum, çünkü bu durumda çözüm üretmemiz için gerekli olan düzenli diyalog da kesilecektir.

Avrupa Birliğine girme müzakereleri esnasında birçok Türkiye kökenli Müslümanda, Türkiye’nin sahip olduğu Müslüman halk çoğunluğu sebebiyle tam üye olarak kabul edilmediği intibası oluştu. Muhafazakârlar tarafından da dillendirilen bu ideolojik argüman hakkında ne düşünüyorsunuz ve size göre Avrupa’da hangi kültürel değerler hâkim?

Avrupa kimliği şu veya bu dine mensubiyet ile ilişkilendirilemez. Avrupa kimliği hoşgörü, insan hakları ve karşılıklı saygı üzerine kuruludur. AB’de ne kadar kültürel gelenek, dil veya mezhep varsa o kadar da fazla sayıda dinî inanış bulunur.

Avrupa’da ve dünyada hangi topluma karşı yapılırsa yapılsın ayrımcılık ve ön yargıya karşı savaşıyorum ve emin olabilirsiniz ki benim başkanlığımda Avrupa Komisyonu şu ana kadar olduğundan daha açık görüşlü ve daha yenilikçi olacaktır. Türkiye’nin Avrupa Birliğine üyeliğinin önündeki engeller ön yargıdan çok demokratik reformların gerekliliğinden kaynaklanmaktadır.

Fotoğraf: ©europarl.europa.eu/Sabine Engels

Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Diğer Gündem Yazıları

Son Yüklenenler