'IRAK'

Basra’daki Protestolar ve Irak’ın Geleceği

Güney Irak’ta yaz boyunca meydana gelen karışıklıkların ardından, iş ve daha iyi kamu bir hizmeti talep eden Basra halkı Aralık’ta yine sokaklara döküldü. Protestolar, sokaklar ile siyasi irade arasındaki kopukluğun artık görmezden gelinemeyecek noktaya geldiğini gösteriyor. 

© sevenMaps7 @ Shutterstock.com değişiklikler: Perspektif

Aralık ayında Iraklılar yeniden, Bağdat’ın güneydoğusundaki Basra şehrinde toplandı. Temmuz ayında olduğu gibi protestocular, kamu hizmetlerinin yetersizliği, su ve elektrik kesintileri ile aynı zamanda yüksek işsizlik, zayıf idare ve devlet kurumlarındaki yaygın yolsuzluğu da protesto ediyorlardı. 

O zamandan beri, Irak’ın diğer güney ve orta eyaletlerinde halkın daha iyi yaşam standartları talepleriyle birlikte protestolar da devam etti. Güney Irak’ta bir protestocu, yerel bir televizyon kanalında Irak Başbakanı Abdul Mehdi’ye şöyle sesleniyordu: “Günaydın Mehdi Bey! Ben Irak’taki herkesi kendi çocuklarım gibi seviyorum. Peki biz neden çalışmıyoruz, neden çalışmıyoruz?”

Basra’da göstericilerin öfkeleri, yolsuzluk ve yerel ekonomideki yönetim zafiyetiyle suçladıkları yerel hükümet yetkililerine yönelik. 

Irak ekonomisinin ve ham petrol ihracatının yüzde 80’ine ev sahipliği yapan ve bir zamanlar “Irak’ın ekonomi başkenti” olarak adlandırılan, petrol zengini kent, ekonomik bir lanete uğramış durumda. İl meclisinin verilerine göre işsizlik oranı yüzde 50 civarında ve nüfusun yarısı yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Irak ekonomisinin ciddi ölçüde petrole dayalı oluşu dengesiz bir ekonomi yarattı. Böylece istihdam ve kalkınma fırsatlarını kısıtladı. 

Uluslararası Kriz Grubu’nun (ICG) Irak araştırmalarını yapan kıdemli araştırmacı Maria Fantappie, Irak Devleti’nin “rant ekonomisine” işaret ederek, bunun Irak’ta var olan bir sorun olduğunu ve devletin bu şekilde uzun zamandır petrol gelirlerini biriktirip, petrol sanayisi dışındaki sektörlere yatırım yapmadığını belirtiyor. Bu durum, petrol fiyatları 2014 yılında düştüğünde beliren ekonomik kriz sırasında, hükümetin mevcut harcamalarını karşılayabilmek için bütçedeki yatırım payını kesmesiyle daha da sorunlu hâle gelmiş. Aşırı bağımlı bütçe (toplam gelirlerin yüzde 90’dan fazlası petrol sektöründen geliyor) ve çalışan nüfusun üçte birinin Irak’ın büyük petrol sektöründe yer almasıyla, hükümete çok fazla hareket alanı kalmıyor. 

Uluslararası Kriz Grubu’ndan (ICG) Maria Fantappie sözlerine şöyle devam ediyor: “Ham petrol fiyatlarındaki düşüşle birlikte, kamu sektöründe istihdam olanakları azaldı. Üstelik istihdam için yeni iş kollarının yaratılması gerektiği gerçeği, bu sektördeki pek çok gencin işsiz kalması anlamına geliyor. Bununla birlikte, özel sektör büyük ölçüde yerel ve ulusal üst tabaka tarafından kontrol edilen bir patronaj/hamilik ağına bağlı. Yani esasen bir ticari faaliyet kurmak ve faaliyetlerde bulunmak için, kimi politikacılarla doğrudan ya da dolaylı bir bağlantı içinde olmanız gerekiyor.”

Daha geniş ekonomik krize ek olarak Basra vilayetinde yaşayanlar, geçen yazdan beri sık sık elektrik kesintilerine ve binlerce kişinin hastalanmasına neden olan kirli sulara maruz kaldı. Irak hükümetinin resmî rakamlarına göre, Basra sularının kimyasal kirliliği yüzde 100; bakteri kirliliği ise yüzde 50’ye ulaşmış durumda. Ağustos ayının  sonunda, insan hakları savunucuları ve sağlık yetkililerinin tahminlerine göre, Basra vilayetinde yaşayan 17 binden fazla kişi aşırı kirli ve tuzlu içme suyundan zehirlendi. Hastalarla dolup taşan hastanelerde kimi hastalar tedavi edilmeksizin öylece yüzüstü bırakıldı. 

Basra’da Krize Tepki: Şiddetli Protestolar

Petrol zengini Basra kenti, 2018 yazında şiddetli protestolara sahne oldu. Göstericilerin eylül ayında, kentteki her bir devlet binasını, bürokratları, herhangi bir güç ya da nüfuz sahibi siyasi parti ve silahlı grubu hedef alarak ateş açmasıyla protestolar daha da şiddetlendi. Daha sonra aralık ayında Basra halkı yeniden sokaklara döküldü. 

Acil şikayet ve dertlerin ötesinde, uzmanlar gösterilerin İran etkisinin yanı sıra daha derin, sistematik yolsuzluklar ve yönetimdeki zafiyetler ile Irak’ın Daeş sonrasında karşı karşıya kaldığı güvenlik sorunlarıyla ilgili olduğunu söylüyor. 

Güney Irak, tarihsel olarak merkezî ve yerel yönetimler tarafından ihmal edilmiş ve daha az gelişmiş durumda. Irak’ın çoğunluğunu oluşturan Şiilere eziyet eden ve güneydeki yaşam alanlarını görmezden gelen Saddam Hüseyin döneminden bu yana, peş  peşe gelen Şii öncülüğündeki hükümetler, güneydeki yaşamı geliştirmek için pek bir şey yapmadı. 

Ağustos ve Ekim 2018 arasında oluşturulan Ulusal Demokrasi Enstitüsü (NDI) raporuna  göre, temel hizmetlere erişim imkânı özellikle güneyde daha zorlaştı. Güney Iraklıların, yerel hükümetin önceliklerinin ne olduğuna dair pek fikri yok. Şiilerin hâkimiyetindeki güney halkının çoğunluğu Irak’ın, burada Sünni hâkimiyetindeki Batı Irak’a kıyasla çok yanlış yönde ilerlediğini ve Irak hükümetinin Şii vatandaşlarını daha fazla görmezden gelemeyeceğini düşünüyor. 

Washington Yakın Doğu Araştırmaları Enstitüsü’nden kıdemli araştırmacı Phillip Smyth ise, verdiği bir demeçte, “Basra ağır bir yönetim zafiyetiyle karşı karşıya; üstelik her alanda.” diyor. 

Buna karşın Fantappie, Bağdat yönetiminin kısa vadede protestoların perde arkasını oluşturan sorunları ele alan reformlar yapmasının mümkün olmadığına ve orta vadede yönetim zafiyetini düzeltemeyeceğine inanıyor: “Yirmi yıldan fazla süredir Bakanlıklar ve devlet kurumlarındaki pozisyonların işlevsizce dağıtılmasının ardından, [Irak’ta] reformları rahatça gerçekleştirebileceğiniz bir ortam bulmak çok zor. Politikaları uygulamaya geçirebilmek için uygun pozisyonlara becerikli teknokratları atamanız gerekiyor.”

Devlet Bürokrasisinde İşlevsizlik

Irak’ta bakanlıklar, meclisteki farklı siyasi partiler tarafından kontrol ediliyor. Sonuç olarak da partiler, hizmetlerini etkin olarak sunan yetkin teknokratlar yerine, bakanlık içinde güçlü mevkilere kendi eş-dostlarını getiriyorlar. Bütün devlet bürokrasisinde bu derece işlevsizliğin var olması, elektrik ve su gibi en temel hizmetlerin verilmesinde neden zorlanıldığını açıklıyor. 

Uluslararası Kriz Grubu’ndan (ICG) Maria Fantappie’ye göre Basra’daki en önemli sorun, sokaklar ile siyasiler arasında iletişimin olmaması ve bunun da eski model yönetim ile taleplerini açık bir şekilde sunma imkânı olmayan Irak halkı arasında kopukluğa yol açması. 

Fantappie ayrıca, “Irak yönetiminin sokakları temsil etme ve özellikle gençlerin siyasi katılımına yönelik yeni kanallar açma konusundaki beceriksizliği daha da belirgin hâle geliyor.” diyor. Uluslararası Kriz Grubu’nun (ICG) yayımladığı rapora  değinen Fantappie, 2003 sonrasında Irak’ı ele alırken genç nüfusu etkileyen somut meselelere değinmekle kalmayıp, maddi olmayan boyutla da başa çıkmak gerektiğini vurguluyor. Iraklı gençlerin bugün, siyasette ve toplumda bir yer arayışı içinde olduklarını, ancak onların katılım ve temsil edilme kanallarının giderek azaldığını açıklıyor. Güneyin bu en büyük kentinde yoğunlaşan genç nüfusuyla, siyasi irade önüne yeni zorluklar çıkıyor; bunlardan biri de toplumsal hareketlilik. Son nüfus sayımına göre, eyaletin nüfusunun yaklaşık yüzde 45’ini 15 yaş altı gençler oluşturuyor. Bu açılardan bakıldığında tüm işlevsizliklerin birleştiği nokta olan ve haklarından mahrum edilmiş genç bir nüfusla başa çıkmaya çalışan Basra’nın, toplumsal huzursuzluğun göbeğinde olmasının nedenini anlamak zor değil. 

Hükümet, vatandaşların yaşamlarına dokunan meselelere öncelik sırası vermedi. Fantappie’ye göre önce gündelik sorunların çözümüne ihtiyaç var. Ancak yalnızca hizmet sağlama ya da altyapı ile ilgili konulara “teknik çözümler” sağlayarak değil, aynı zamanda “topluma yönelik” çözümlerin de bulunması gerek. Öte yandan, Irak sivil toplumu, sokağın taleplerini  en azından yerel düzeyde iletebilir ve liderliğin aklına gelmeyen bazı politik çizgileri ortaya koyabilir. Fantappie ayrıca, siyasal katılımın yollarını açan politikaların seçilmesi, sokağın, özellikle de genç nüfusun temsil edildiğini hissedebilmesi için yollar aranırken, aynı zamanda diyalog yoluyla sivil toplumla yakın ilişkilerin kurulması gerektiği görüşünde. 

Tüm bunlara karşın hükümetin protestolara yanıtı, baskıcı müdahaleler ve göstericilerin öldürülmesiyle birlikte halkın öfkesini daha da artıran güvenlik odaklı bir tepki oldu. Basra sakinleri, ne federal ne de yerel hükümetlerin, gündelik sorunlarını ele almada herhangi bir ilerleme kaydetmediklerini iddia ediyorlar. Dahası, Bağdat yönetiminin hâlâ bir kabine kuramamış olması, aylardır tepedeki güvenilmez, elit tabakanın değişmesini talep eden halkı daha da öfkelendirdi. Siyasi süreçteki bu tür bir felç, güney bölgelerde sokaklardaki havayı daha da kötüleştirebilir. Basra’daki protestolar, yeni Abdül Mehdi hükümeti için de bir tehdit oluşturuyor.

Alessandra Bajec

Alessandra Bajec Tunus merkezli serbest gazeteci. 2010-2011 yılları arasında Filistin’de yaşadı. Metinleri rt.com, CounterPunch ve Avrupa Gazetecilik Merkezi dergisinde yayımlandı.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler