Perspektif 314

Eylül-Ekim 2022 | Yıl: 28 | Sayı: 314 9 772195 547004 08 NEDENLERI VE ÇIKIŞ YOLLARI KÜRESEL GIDA KRIZI

04 Ekim 2022 - 14 Ekim 2022 Not: 25 yaş altı ve üniversite öğrencileri için 100 indirim yapılacaktır. Comfort 5 Yıldız 2’li oda 2060 3’lü oda 1960 4’lü oda 1860 Standart 3 Yıldız 2’li oda 1750 3’lü oda 1680 4’lü oda 1590 SEMiNER PAKET iÇERiĞi • Umre öncesi hazırlık seminerleri UÇUŞ • Türk Hava Yolları ile uçuş imkanı TRANSFER • 2019-20 model otobüsler ile seyahat SiGORTA • Özel seyahat sağlık sigortası özel sağlık sigortası ve seyahat iptal sigortası yapmalarını tavsiye ederiz. KONAKLAMA • Mekke-i Mükerreme / Anjum Otel (5 Yıldız) • Medine-i Münevvere / Bosporos Otel ve benzeri (3 Yıldız ve Servis) REHBERLiK • 40 kişilik gruplara özel rehberlik hizmeti YEMEK • Açık büfe kahvaltı ve akşam yemeği HEDiYELiK • Sırt çantası • Seccade • Terlik torbası • Umre rehberi • Kimlik kartı UMRE SEYAHAT ŞARTLARI AŞI (Uçuştan 14 gün önce) • İki doz Biontech, AstraZeneca, Moderna veya tek doz Johnson aşısı • QR kodlu aşı defteri veya belgesi • Menenjit aşısı ve defteri • 18 yaş üstü ikinci aşının üzerinden en az 8 ay geçen kimseler 3. aşıyı yaptırmak zorundadır. PCR TESTi • Uçuştan 72 saat önce PCR testi yapılması (Gidiş - Dönüş) PASAPORT • Pasaportun en az 6 ay geçerli olması, TC Pasaportu ise ayrıca en az 6 ay oturum müsadesi olması iBADETLER (Tavaf-Say-Vakit Namazlar) • Mekke-i Mükerreme ve Medine-i Münevvere’de ibadetlerin edası Etamarna - Tawakkalna uygulamaları üzerinden randevu alınarak yapılmaktadır. Umrecilerimizin bu iki uygulamayı telefonlarına yüklemeleri gerekmektedir. • 18 yaşından küçükler umre programlarına katılamazlar.

Bekir Altaş Küresel Gıda Krizi Karşısında Sorumluluklarımız Selamların en güzeli ile “Küresel Gıda Krizleri 2022” raporuna göre geçtiğimiz sene 53 ülkede yaklaşık 193 milyon kişi gıda güvencesine sahip değildi. Bu sayı 2020 yılından 2021 yılına kadar 40 milyon kadar arttı. Rusya’nın Ukrayna’yı işgal savaşıyla birlikte dünyadaki gıda güvensizliği artarken, uzmanlar tarihteki en büyük gıda krizlerinden birisiyle karşı karşıya kalabileceğimiz konusunda bizi uyarıyor. Bu krizin ağırlaşması durumunda sosyal, ekonomik ve siyasi dönüm noktalarının ortaya çıkması ise kaçınılmaz. Öte yandan gıda tedarik sorunları yalnızca Ukrayna-Rusya Savaşı ile ilgili değil. Gıdada küresel tedarik zincirleri ve gıda sistemimizin kırılganlığı bu krizde büyük rol oynuyor. Aslında “kriz” her zaman buradaydı, yalnızca her zaman bu kadar görünür değildi. Daha fazla üretmek ve daha fazla tüketmeye dayanan, bunları gerçekleştirmek için de dünyanın kaynaklarını büyük firmaların refahı uğruna ve dünyanın geleceği pahasına yerle bir eden küresel gıda sistemimiz artık alarm veriyor. Bugün açlığı ve gıdaya erişim zorluklarını yalnızca uzak ülkelere mahsus durumlarmış gibi algılayamayız. Hepimizin tüketici olarak birer parçası olduğumuz küresel gıda sistemi, tarıma, biyolojik çeşitliliğe, yerel çiftçilere büyük darbe vurdu. Bunu düzeltmek için hassasiyet oluşturmak ise hepimizin elinde. Gıdanın sadece market raflarında satılan bir şey olduğuna inanarak büyüyen şehir insanları olarak yaşadığımız çağda gıdanın üretim, dağıtımve tüketimiyle ilgili yaygın kabulleri sorgulamak zorundayız. Bugünün insanları olarak mevcut tüketim alışkanlıklarımızın sürdürülebilir olmadığı açık. Bütün bunlarMüslümanlar olarak bizleri de bazı soru ve sorumluluklarla da karşı karşıya bırakıyor. Bu gerçekten hareketle bu sayıda küresel gıda krizinin yapısal nedenlerini ve çıkış yollarını ele alan bir dosya hazırladık. Prof. Hilal Elver krizin arka planını ele aldı. Marwan Haddad İslami perspektiften gıda güvenliğine değindi. Hasan Turunçkapı “dünyanın tahıl ambarı” olan Ukrayna’nın bu ayrıcalıklı konumuna ve savaşla değişen dengelere temas ederken, MeltemKural yazısında “bitkisel etler gıda krizine bir çözüm olabilir mi?” sorusunu işledi. Prof. William Moseley ile sömürgeciliğe kadar uzanan gıda krizleri hakkında bir söyleşi yaptık. Küresel gıda krizinden çıkış yolu aramak için önce bilinçlenmek şart. Büyük sistem değişimi, ancak tüm tüketiciler nezdinde gerçekleşebilecek bir bilinçlenme neticesinde gerçekleşebilir. Dosyamızın bu bilinçlenmeye bir katkı sağlamasını umut ediyorum.

Örtüsü Düşmüş Ayrımcılık: Başörtülü Kadınların İş Başvuruları Farklı Mı Değerlendiriliyor? İsveç’in Göç Politikasında Değişen Paradigma Hollanda’nın Ukrayna Göçü ile Değiş(k)en Mülteci Politikası İslam’da Gıda Güvenliği ile Su, Gıda ve Enerji Yönetimi 14 18 GÜNDEM GÜNDEM 08 40 DOSYA GÜNDEM Herausgeber/Yayıncı Für die IGMG - Islamische Gemeinschaft Millî Görüş e.V. (Amtsgericht Köln, VR 17018) das Generalsekretariat / İslam Toplumu Millî Görüş adına Genel Sekreterlik Vertreten durch den Vorstand/Yönetim Adına Kemal Ergün, Vorsitzender/Genel Başkan Bekir Altaş, Generalsekretär/Genel Sekreter Murat İleri stellv. Vorsitzender/Genel Başkan Yrd. Celil Yalınkılıç, stellv. Vorsitzender/Genel Başkan Yrd. Mikayil Demir, stellv. Vorsitzender/Genel Başkan Yrd. Chefredakteur/Genel Yayın Yönetmeni Bekir Altaş (V. i. S. d. P.) Editor/Editör Ali Mete, Elif Zehra Kandemir Redaktion/Redaksiyon Burak Gücin, Enise Yılmaz, Feyza Akdemir, Kübra Zorlu, Mehmet Kandemir, Meltem Kural, Yasemin Yıldız T +49 221 942240-240 • F +49 221 942240-201 info@perspektif.eu • redaktion@perspektif.eu Druck/Baskı Im Auftrag der IGMG durch PLURAL Publications GmbH erstellt./ IGMG adına PLURAL Publications GmbH tarafından hazırlanmıştır. Colonia-Allee 3 • D-51067 Köln T +49 221 942240-260 • F +49 221 942240-201 Die Verantwortung für die Artikel liegt bei den Autoren. Yayımlanan yazıların sorumlulukları yazarlarına aittir. Anzeigenservice/İlan Servisi T +49 221 942240-218 • F +49 221 942240-201 ilan@perspektif.eu Abonnement/Abonelik IGMG Mitgliederbetreuung/IGMG Üyelik Hizmetleri: Colonia-Allee 3 • D-51067 Köln T +49 221 942240-417 • F +49 221 942240-201 abone@perspektif.eu Jahresabonnement/Yıllık Abone Ücret 40,- € | Für Vereinsmitglieder der IGMG kostenlos./IGMG Genel Merkez üyelerine ücretsizdir. Auflage/Tiraj: 12.500 | ISSN: 2195 5476 perspektifeu İslam Toplumu Millî Görüş Aylık Haber-Yorum Dergisi September-Oktober2022•Eylük-Ekim2022 | Jg. /Yıl: 28|Nr. /Sayı: 314

“Gıda Krizi, Aynı Zamanda Bir Değerler Krizi” Ukrayna Nasıl Tarım Devi Oldu? Bitkisel Et, Küresel Gıda Krizinde Bir Alternatif Olabilir mi? Tunus’un Yeni Anayasası Üzerine Bazı Mülahazalar Balkanların Çözülmemiş Sorunu: KosovaSırbistan Gerginliği “Küresel Gıda Sistemimiz Aksamalar Karşısında Savunmasız” 36 44 48 62 22 DOSYA DOSYA DOSYA DÜNYA Hindistan’da “Buldozer Adaleti” Müslümanları Endişelendiriyor 58 DÜNYA 52 DOSYA SÖYLEŞI Dünya Gıda Krizinin Yapısal Nedenleri ve Krizden Çıkışın Yolları Araştırma Raporu Almanya’da “Irkçı Gerçeklikler” 26 30 GÜNDEM DOSYA GÜNDEM

Almanya’da sığınmacılara yönelik saldırıların sayısında gerileme yaşandı. Ancak ülkede günde iki sığınmacı hâlâ saldırıya uğrarken, eylemler daha acımasız hâle geliyor. Federal İçişleri Bakanlığı’nın Sol Parti’nin sorusuna verdiği yanıtta istatistiksel olarak Almanya’da günde ortalama iki sığınmacının saldırıya uğradığı belirtildi. 2022’nin ilk yarısında sığınmacılara yönelik ve ağırlıklı olarak aşırı sağcılar tarafından işlenen toplam 424 suç kayıtlara geçti. Bu, geçen yılın aynı dönemine ait kaydedilen 576 suç vakası ile karşılaştırıldığında saldırılarda yaklaşık dörtte bir oranında gerileme olduğunu gösteriyor. Ancak failler bu yıl gerçekleştirdikleri saldırılarda daha fazla şiddet kullandı. Mülteci yurtlarının dışında gerçekleşen saldırılarda üçü çocuk 86 kurban yaralandı. Vakaların neredeyse dörtte biri kundaklama, saldırı, patlayıcı ve silah kullanımı gibi şiddet eylemlerini içeriyordu. ABD’nin New Mexico eyaletine bağlı Albuquerque şehrinde iki Müslüman’ın öldürülmesine yönelik baş şüpheli olarak yakalanan Muhammad Syed’in tutukluluk hâlinin devamına karar verildi. Afganistan kökenli 51 yaşındaki Syed, 26 Temmuz’da 41 yaşındaki Aftab Hussein ile 1 Ağustos’ta 27 yaşındaki Muhammad Afzaal Hussain’i öldürmekle suçlanıyor. Savcılar ayrıca 5 Ağustos’ta vurulan 25 yaşındaki NaeemHussain ile geçen yıl 7 Kasım’da öldürülen 62 yaşındaki Mohammad Zaher Ahmadi cinayetleri hakkında da Syed’i “en muhtemel şüpheli kişi” olarak görmeye devam ettiklerini açıkladı. Polis öldürülen Müslümanların ırk ve din temelli olarak hedef seçildiklerine ve katilin aynı kişi veya kişiler olduğuna inandıklarını belirtmiş, cinayetler nedeniyle Müslümanlara ait bölgelerde güvenliği arttırmıştı. Her Gün İki Sığınmacı Saldırıya Uğruyor Müslüman Cinayetlerinin Şüphelisi Hâkim Karşısında G Ü N D E M D E N K I S A K I S A ABD ALMANYA Perspektif 313/2022 Budosyada İslami tanışma uygulamalarına önyargılı bakışımın yumuşadığını fark ettim. Birçok insan içinhâlâ bu tarz tanışma platformları bir opsiyonolmasa da, bazılarınınbukonuda sağladığı güvenli tanışma ortamıyla evlilik düşünmelerini olağankarşılamak gerekiyor galiba. Özellikle buuygulamaları kullanan insanların yorumlarını okuduktan sonra, herkesin sosyal çevresinde yuva kurmak konusunda destekleyici insanlar olmayabileceğini fark ettim. Sena Orhan, Köln Yazı İşleri gelenmektupları kısaltma ve değiştirme hakkına sahiptir. Okuyucu mektupları dergi redaksiyonunun görüşlerini yansıtmamaktadır. Bize görüşlerinizi okuyucu@perspektif.eu e-posta adresi üzerinden bildirebilirsiniz. SAYI 314 • EYLÜL-EKIM 2022 6

Hollanda’da 1 Ağustos 2019’da uygulanmaya başlayan burka yasağı sonrası peçeli Müslümanlara yönelik ayrımcılık ve şiddetin arttığı açıklandı.HollandalıRTL televizyonunhaberinde, şimdiyekadarpolisinpeçe yasağı sebebiyle kimseye ceza yazmadığı, ancak peçeli kadınların toplu taşıma kullanma ve kamu binalarına gitmekten kaçındıkları hatırlatıldı. Haberde, yasağın yürürlüğe girmesinden sonra ülkede peçeli Müslümanlara yönelik hakaret, sözlü ve fiziki müdahaleler yapıldığının altı çizildi. Ülkede “burka yasağı” kapsamında kişilerin eğitimve sağlık sektörü, toplu taşıma araçları ve devlet dairelerinde yüzleri tanınmayacak şekilde tekstil, maske veya kask ile kapatması yasaklanmıştı. “Din özgürlüğünü kısıtladığı” gerekçesiyle Hollanda Danıştayınca tavsiye edilmeyen yasa, 2016’daTemsilcilerMeclisindeoy çokluğuylakabul edilmişti. Yasağı ihlal edenlere 150 avro para cezası öngörülüyor. Burka Yasağından Sonra Şiddet Vakaları Arttı HOLLANDA BM İnsan Hakları Konseyi Özel Raportörü Tomoya Obokata, “etnik, dinsel ve dilsel azınlıklara mensup kişileri etkileyen modern kölelik” üzerine bir rapor hazırladı. Raporda Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde Uygur Türkleri, Kazak ve diğer etnik azınlıkların tarım ve imalat gibi sektörlerde zorla çalıştırıldığı sonucuna varıldığı ifade edildi. Raporda ayrıca Irak’ta 2014’de terör örgütü DEAŞ tarafından en az 6 bin 500 Yezidi kadının esir alındığı ve bu kadınlara karşı tecavüzün bir savaş silahı olarak kullanıldığının altı çizildi. Myanmar’da Arakanlı Müslüman kadınların da güvenlik güçlerinin, savaş suçu veya insanlığa karşı suç olarak sayılabilecek sistematik cinsel şiddetine uğradıkları aktarıldı. BM Raporu: Çin’in Sincan’daki İhlalleri “İnsanlığa Karşı Suç” DÜNYA Geçen Sayıdan Öne Çıkanlar “Nikâh sorumluluk getiriyor. Sorumluluk almak istemeyen kimi insanlar, dinî nikâhı hafife alıyorlar. Sanki dinî nikâhla hiçbir mesuliyet yokmuş gibi düşünüyorlar.” 1990’larda yoğun göç veren küçük ilçelerde, “nasılsa liseden sonra evlenip gidecek” beklentisiyle eğitime katılım büyük ölçüde düşmeye başladı. Sekülerleşme nasıl bir olguysa evrensel dindar bilinç açısından seküler dünyada dini yaşamak olgusu da o denli evrensel bir mesele. SAYI 314 • EYLÜL-EKIM 2022 7

G Ü N D E M *Göç Araştırmaları Vakfı’nda (GAV) Hollanda’daki Türkler ve Hollanda diasporası konularında araştırmalar yapan Bahar Cebe, Yıldız Teknik Üniversitesi'nde başladığı doktora eğitimine devam etmektedir. Hollanda’nın Uk Değiş(k)en Mül SAYI 314 • EYLÜL-EKIM 2022 8

B a h a r C e b e * Hollanda’daki sığınma merkezinde şimdiye kadar benzeri görülmemiş bir yoğunluk var. Savaştan kaçıp ülkede sığınma arayan insanlara yönelik politikalar ise ayrımcılık konusunda alarm veriyor. Peki ülkenin iltica sistemi ve değişen mülteci politikası ne durumda? 2018 yılındaHollanda'nın Lahey kentindeAvrupaBirliğinin (AB) mülteci ve göçmenkarşıtı politikalarına yönelik gerçekleştirilen protesto gösterisi. ©Anadolu Images Ukrayna Göçü ile ülteci Politikası Rusya’nın 24 Şubat 2022’de Ukrayna’ya karşı açtığı savaş sonucunda Ukraynalı göçmenler ülke içinde yer değiştirdi veya komşu ülkelere göç etmek zorunda kaldı. Birleşmiş Milletler Mülteci Yüksek Komiserliğine (UNHCR) ait “Operational Data Portal” verilerine göre 24 Şubat 2022’den itibaren komşu ülkelere göç eden Ukraynalı sayısı 6 milyon 377 bin 256. Avrupa Birliği (AB) ülkelerinde geçici koruma veya benzer ulusal koruma statüsü verilen Ukraynalı göçmen sayısı ise 3 milyon 822 bin 552. Birçok Avrupa ülkesi 2015’te yaşanan Suriye krizinin aksine Ukraynalı göçmenlere kapılarını çekincesiz bir şekilde açarak rutin hâle gelen katı göçmen politikalarını Ukraynalı göçmenlere yansıtmadan kısa sürede kitlesel göç akınını yönetme çabasına girdi. Fakat son aylarda Hollanda’da yaşanan insani krizler göç yönetiminin sanıldığı kadar pürüzsüz işlemediğini ortaya koyuyor. Hollanda’daki sığınma merkezlerinde şimdiye kadar benzeri görülmemiş yoğunluk, göçmenlerin barınma ve temizlik gibi temel ihtiyaçlarında büyük problemler yaşamasına neden oluyor. Gerek yaşanan yoğunluk gerekse söz konusu sorunlar hükûmetin, belediyeleri göçmen kabul etmeye zorlayan olağanüstü hâl yasasını yürürlüğe koymasıyla sonuçlandı. Böylece belediyeler, kayıt merkezinin bulunduğu Ter Apel’deki SAYI 314 • EYLÜL-EKIM 2022 9

G Ü N D E M yoğunluğu azaltmak adına sığınmacıların kalabileceği her ortamı değerlendirme çabasına girdi. Fakat bazı belediyeler Sığınmacı Kabul Merkezi Kurumu (Hl. “Centraal Orgaan Opvang Asielzoekers”-COA) ile anlaşmalarını iptal ederek krizin daha da büyümesine sebep oldu. Güvenlik ve Adaletten Sorumlu Devlet Bakanı Eric van der Burg, yaptığı açıklamada Hollanda’da bulunan 344 belediyenin yaklaşık yarısının sığınmacı kabulünde yardımcı olmadığını belirtti. Belediyelerle ilgili gündeme gelen bir diğer tartışma, belediyeleri, sığınmacıları kabul etmede zorunlu kılan olağanüstü hâl yasasının Ukraynalılar dışındaki sığınmacılar için de kullanılıp kullanılmayacağı tartışması. Temsilciler Meclisi talebi üzerine ortaya atılan tartışma sonucunda bu yasanın olağanüstü durumlarla başa çıkmak için kullanılabileceği ve bunun dışında düzenli olarak kabul edildiği varsayılan diğer sığınmacılar için yapısal nitelikte sorun olsa da kullanılamayacağı belirtilmiştir. Belediyelerin Ukraynalı sığınmacıları kabul ederken diğer ülkelerden gelen sığınmacıları kabul etmemesi Hollanda İnsan Hakları Enstitüsü (Hl. “College voor de Rechten van de Mens” - CvdRM) tarafından ayrımcılık suçu olarak tanımlandı. Üstelik Güvenlik ve Adaletten Sorumlu Devlet Bakanı Eric van der Burg’un kabul merkezlerindeki yoğunluk nedeniyle işlemlerin aksamasını bahane göstererek belediyelerin istedikleri kadar Ukraynalı sığınmacı kabul edebileceğini açıklaması söz konusu ayrımcılığın meşrulaştırıldığının bariz bir yansıması oldu. Zaten Geçici Koruma Yönergesi sayesinde sığınma başvurusunda bulunmalarına gerek olmayan Ukraynalı sığınmacıların diğer sığınmacıların önüne geçirilmesi ayrımcılığı gözler önüne serdi. Ayrıca Ukraynalı sığınmacıların aksine diğer sığınmacıların barınma sıkıntısı çekmesi ve Ter Apel’deki görüntüler belediyelerin etnik köken temelinde ayrım yaptığını gösteriyor. Ter Apel’de dışarıda uyuyan kalabalığa resmî kurumlar tarafından getirilemeyen yardım, insani yardım kuruluşları tarafından sağlanmaya çalışılsa da polis engeliyle karşılaştı. Sokakta kalan sığınmacılar için insani yardım kuruluşlarının desteği ile dağıtılan çadırlar polis tarafından güvenlik gerekçesiyle kaldırıldı ve insanlar yine dışarıda uyumaya zorlandı. Hollanda Mülteciler Konseyi (Hl. “VluchtelingenWerk”) Başkanı Frank Candel, söz konusu olayın açıklanamaz olduğunu ifade ederek kabul merkezlerinin yasal asgari gereklilikleri karşılaması içinmahkemeye gideceğini duyurdu. Ter Apel başvuru merkezinde yaşanan iltica krizleri uzun ve kısa vadeli önlemlerin yetersiz olduğunu ortaya koyuyor. İltica prosedürü aşamasında birçok sığınmacı, yetersiz sığınma merkezleri nedeniyle uzun süredir Ter Apel’de kayıt için bekletildiğini ve dışarıda kaldığını ifade ediyor. Mevcut soruna çözüm için ise Hollanda’nın yolcu gemilerini sığınma merkezi olarak kullanması kararı alındı. Hükûmet Ukraynalılar dışındaki mültecilerin gemilerde kalacağını açıklayarak bir kez daha hem STK’lardan hem de BM’nin mülteci kanadı UNHCR Hollanda’dan tepki çekti. Hollanda hükûmetinin tutarsız göç yönetme politikasının yanında son zamanlarda sığınmacılara yönelik halk tepkisinden de söz edilebilir. NOS’un haberine göre Albergen’de devlet tarafından satın alınarak sığınma merkezi olarak kullanılmak istenen otel, çevredeki vatandaşların tepkisine neden oldu. Belediye sakinleri otelin sığınma merkezi olarak kullanılmasını protesto ederek oteli devlet satın almadan almak istediğini belirtti. Dolayısıyla Hollanda toplumu da kendi içinde sığınmacılara karşı tutumlarında ikiye ayrılmış durumda. Alınan ve uygulanan kararlardan sadece Ukrayna dışından gelenler değil, Ukrayna’dan geçici oturum iznine sahip olarak Hollanda’ya gelen kişiler de etkileniyor. Belediyelerin üstündeki yükü hafifletmek amacıyla Ukrayna’da geçici oturum iznine sahip üçüncü ülke vatandaşlarının 19 Temmuz 2022’den itibaren Hollanda’da Geçici Koruma Yönergesine (RTB) tabi olmayacağı belirtildi. Bu durum söz konusu kişilerin Hollanda belediyelerinden barınma, geçim yardımı, eğitim ve tıbbi bakım talep edemeyecekleri anlamına geliyor. Peki Hollandamülteci politikası ulusal ve uluslararası hukukta hangi mekanizmalar üzerinden şekillendiriliyor? Hollanda’da Ukraynalı mültecileri diğer sığınmacılardan farklı kılan statü nedir? SAYI 314 • EYLÜL-EKIM 2022 10

Hollanda Mülteci Politikası Hollanda hükûmeti mültecilerin korunmasına ilişkin iki önemli uluslararası anlaşma olan Cenevre Mülteci Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi temelinde ve iç hukuku şekillendiren Yabancılar Yasası direktiflerinde hareket etmektedir. Bir kişinin Hollanda’da iltica başvurusunda bulunabilmesi için Cenevre Mülteci Sözleşmesinde belirtilen mülteci kapsamına girmesi gerekmektedir. Hollanda’ya Belçika ve Almanya üzerinden kara yoluyla varıldığında sığınma arayan kişi Hollanda’nın Groningen eyaletinde bulunan Ter Apel’deki Göçmen ve Vatandaşlık Kabul Dairesi’ne (Hl. “Immigratie-en Naturalisatiedienst” - IND) iltica başvurusunu yapmaktadır. Ter Apel’deki yoğunluk nedeniyle sığınmacılar için Budel, Zevenaarve Bant’a da kayıt merkezleri açılmıştır. Uçak veya deniz yoluyla gelinmesi hâlinde ise Hollanda’nın havalimanı olan Schiphol başvuru merkezinde iltica başvurusu yapılmaktadır. IND, başvuruları değerlendiren merciidir. Başvuru sonrası başlayan süreçte sığınmacının oturma izni alıp almadığı 6 ila 15 ay arasında IND tarafınca bildirilmektedir. Mülteciler Hollanda’ya sığınma başvurusunda bulunduklarında devletin görevi sığınmacıların kabulünü organize etmektir. COA uygulayıcı görevinde kabul merkezlerini organize ederken belediyeler COA’ya başvuran sığınmacıların barınma ihtiyacını karşılamaktadır. İlticanın kabulüyle birlikte sığınmacılar ülke genelinde belediyelerin kararına bırakılarak açılan sığınma merkezlerine aktartılmaktadır. Bu aktarım belediyelerin nüfus büyüklüğüne bağlı olarak gerçekleştirilmektedir. Ayrıca sığınmacının barınma ve gelirinden sorumlu olan da belediyedir. Bunun dışında zamanı ve kriterleri belediyelere bağlı olmakla birlikte entegrasyon gerekliliklerini başlatmak belediyelerin sorumluluğundadır. Bu bakımdan Hollanda mülteci politikasının işleyişinde belediyeler önemli bir yere sahiptir. Devlet, mülteci politikası bağlamında COA tarafından koordine edilen talepler doğrultusunda hareket etmekte COA ise genel manada sığınmacının kabulü, rehberliği ve çıkışıyla ilgilenmektedir. Ukrayna’dan Gelen Göç Dalgası ve Ukraynalı Sığınmacıların “Özel” Statüsü 2 Mart 2022’de Avrupa Komisyonu, savaştan kaçan Ukraynalılara daha hızlı ve etkili yardım Hollanda’da 2021 yılında “20HaziranDünyaMültecilerGünü” dolayısıyla düzenlenen gösteride, Scheveningen sahiline hayatını kaybeden 44 binmülteciyi anmak için sembolikmezar taşları dikildi. ©Anadolu Images

G Ü N D E M sunabilmek için 2001’de kabul edilen Geçici Koruma Yönergesini uygulayacağını açıkladı. 2015’te yaşanan Suriye krizine rağmen somut anlamda hiç kullanılmamış olan Yönerge, Ukraynalıların göçü ile faal hâle getirildi. Bunun sonucunda ise 2015’te yaşanan insani krizde birçok insan hayatını kaybederken Ukrayna’dan yaşanan göçte birçok Avrupa Devleti devletinde “medenilik”, “Avrupalılık” ve “kendine benzerlik” kavramları öne çıkartıldı. Yönerge ile AB içindeki Ukraynalılara geçici koruma (İng. “temporary protection”) sağlanarak bir yıllık sürede oturma hakları, barınma, sosyal yardım, eğitim, sağlık ve istihdam ihtiyaçlarının karşılanması, ulusal sığınma sistemleri üzerindeki baskının hafifletilmesi planlanmıştır. Çatışmanın devam etmesi ve gelenlerin güvenli bir şekilde geri dönememesi hâlinde sürenin iki yıl daha uzatılması kararı alınmıştır. Ayrıca sınırlarıngeçişini kolaylaştırmak adına denetimler artırılmış ve sınırda yardım kuruluşlarının da desteğiyle insanların ihtiyaç duyabilecekleri birçok hizmet sunulmaya çalışılmıştır. 29 Temmuz 2022 itibariyle Hollanda’da kayıtlı Ukraynalı sayısı 71 bin 750’dir. Hollanda’ya gelen Ukraynalı göçmenlerden, Ukrayna ve AB arasında imzalanan Ortaklık Anlaşması gereği Ukrayna vatandaşı olup biyometrik pasaporta sahip olanlardan vize talep edilmemiş ve 2018/1806 Yönetmeliği gereği vizesiz gelenlerin kalış süreleri 90 gün olarak belirlenmiştir. Gerektiğinde 90 günlük ikamet izninin uzatılabilmesine imkân sunulmuştur. Ukraynalılara sığınma başvurusu yapmayı gerektirmeyen Geçici Koruma Yönergesinin geçerli olmasıdır. Hollanda özelinde 1 Nisan 2022 tarihinden itibaren olağanüstü hâl yasası olarak uygulanmaya başlanan Ukrayna’da Yerinden Edilmiş Kişilerin Kabulüne İlişkin Yönetmelik, Yönerge’ye atıfta bulunarak belediyelerin Ukraynalı mültecileri kabul etmelerini zorunlu hâle getirilmiştir. Bu düzenleme ile belediye başkanlarının belediyelerine gelenleri kayıt altına alarak temel ihtiyaçların giderilmesi için gerekli tedbirleri alması sağlanmıştır. Bu durum pratikte yaşanan aksaklıkları gidermek adına belediye başkanları için önlem alma zorunluluğu getirmiştir. Yönetmelikte altının çizilmesi gereken husus ise Yönetmeliğin belediyeleri diğer ülkelerden gelen sığınmacılara kıyasla Ukraynalı mültecilere öncelik vermeye zorlamıyor oluşudur. Gelenler Kraliyet Mareşosesi tarafından uygun yerlere sevk edilerek sığınma merkezlerinde kalabilmeleri için belediyenin Kişisel Kayıt Veritabanı’na (Hl. “Basisregistratie Personen” - BRP) kayıt olmaları gerekmektedir. Yeni gelenlerin entegrasyonuna büyük önem veren Hollanda’da, geçici olduğu düşünülen Ukraynalıların entegrasyon zorunluluğu da bulunmamaktadır. Fakat isteğe bağlı olarak belediyeler gönüllüler aracılığıyla dil dersi vermektedir. Belediyenin sunduğu bazı dil dersleri ücretsizken diğer dil dersleri için Ukrayna’dan gelen mülteciler kendi ceplerinden ödeme yapmaktadır. Geçici Koruma Yönergesinin sunduğu imkânlardan bir diğeri de Ukraynalı mültecilere geçici yardımdır. AyrıcaUkraynalımültecilereevini açanev sahipleri de olmuştur. Verilen maddi yardım normalde aylık 260 Euro iken aile yanında kalanlar için ek ödenek tahsis edilebilmektedir. Söz konusu yardım ise kayıtlı olduklarıbelediyelerdenbankahesabı, nakit veyaayni yardım olarak alınabilmektedir. Yardım alan mülteci yerini değiştirmiş veya maaşlı bir iş bulmuşsa bu durumu belediyeye bildirdiğinde yardımı kesilmektedir. Yine Geçici Koruma Yönergesi sayesinde Ukraynalı mültecilerin belediyelere kayıt olmaları hâlinde maaşlı bir işte çalışmalarımümkündür. 1951 Cenevre Mülteci Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin aksine, Ukraynalı mülteciler için AB genelinde geçerli kılınan Yönerge ve Hollanda ulusal mülteci politikasının pratikte uygulanışı etnik köken temelinde ayrımcılığın önünü açmaktadır. İki yakın tarihli kriz olan 2015 Suriye krizi ve 2022 Ukrayna krizi kıyaslandığında başta Avrupa genelinde özelde ise Hollanda’da izlenen göç yönetimi bunu açıkça ortaya koyuyor. Rusya-Ukrayna savaşından kaçanlara uygulanan politikalar ile diğer etnik kökenlerden sığınmacılara uygulanan politika farklılığı, farkındalık oluşturmak için bir davet olarak görülebilir. Her ne kadar Hollanda iyi niyet göstergesi olarak ülkesine sığınmacı kabul etmeye devam etse de yaşanan insani krizler, alınan kararların siyasi çıkarlardan öteye geçemediğini de ortaya koyuyor. Kaynak ve Dipnotlar Bu yazıdaki dipnotlara www.perspektif.eu'daki dijital versiyonda ulaşabilirsiniz. SAYI 314 • EYLÜL-EKIM 2022 12

Her Sabah Selam’la Başlar! Selam Food GmbH | Heinrich-Lübke-Str. 1 | 50374 Erftstadt | T. +49 2235 986 40 | / selamfood

G Ü N D E M *Galatasaray Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nden mezun olan Burak Gücin, daha sonra Heidelberg Üniversitesi’nde Kültürel Çalışmalar alanında yüksek lisansını tamamlamıştır. Gücin, Perspektif redaksiyon ekibinin üyesidir. Örtüsü Düşmüş Ayrımcılık: Başörtülü Kadınların İş Başvuruları Farklı Mı Değerlendiriliyor? SAYI 314 • EYLÜL-EKIM 2022 14

B u r a k G ü c i n* Müslüman kadınların işe alım süreçlerinde karşılaştığı ayrımcılık vakalarını ele alan bir çalışma için Almanya, Hollanda ve İspanya’da geniş kapsamlı bir saha araştırması gerçekleştirildi. Çalışmada İslam inancına sahip olmanın ve başörtüsü takmanın iş başvurularına olan etkisi ölçüldü. ©Odua Images/shutterstock.com SAYI 314 • EYLÜL-EKIM 2022 15

G Ü N D E M 2017 ve 2018 yıllarında Almanya, Hollanda ve İspanya’da yapılan karşılaştırmalı bir araştırmada, iş başvurularında Müslüman bir kadın olmanın ve başörtüsü takmanın iş piyasasına erişimdeki olası etkiler soruşturuldu. Temmuz ayında European Sociological Review dergisinde yayınlanan “Örtüsü Düşmüş Ayrımcılık: Almanya, Hollanda ve İspanya’daki Müslüman Kadınların Karşılaştığı Engeller Hakkında Bir Alan Deneyi” (İng. “Discrimination Unveiled: A Field Experiment on the Barriers Faced by Muslim Women in Germany, the Netherlands, and Spain”) başlıklı çalışmanın müellifleri, Marina Fernandez-Reino, Valentina Di Stasio ve Susanne Veit, iş piyasasındaki Müslüman kadınlara yönelik ayrımcılığı ortaya koyuyor. İşe Alımda Ayrımcılık ve Başörtülü Müslüman Kadın Hem Türkiye ve hem de Avrupa ülkelerinde işe alım süreçlerinde başörtülü kadınlara yönelik ayrımcılık hadiseleri, kamuoyunun zaten haberdar olduğunu düşündüğümüz ve zihinlerde giderek daha fazla yer kaplayan bir toplumsal problem. Peki, bu sorun önceki yıllara göre daha çok tanınıyorsa bu çalışmanın ana hedefi ne? Fernandez-Reino, Di Stasio ve Veit, bu soruyu cevaplamadan önce, işe alım sürecinde ayrımcılığı konu alan araştırma literatürünü ele alıyor ve sosyolog meslektaşlarının gerçekleştirdiği çalışmaların sorunun çözümünde zamana yayılmış bir iyileşmeyi sağlamadığını dile getiriyor: Dinî ve etnik azınlık mensupları günümüzde on yıllar öncesine göre daha yüksek düzeyde ayrımcılıkla karşı karşıya. Müslüman kadınların iş hayatına katılımlarında net bir ilerlemenin mevcut olmaması, ayrımcılığın araştırma konusu olarak daha da fazla gözlemlenmesini hâlâ gerekli kılıyor. Bu araştırma, mevcudiyeti süren bu gerekliliğe cevap vererek kamuoyunu, siyasileri ve yasa koyucuları bilgilendirme amacı taşıyor. Kurgusal İş Başvuruları Bu hedef doğrultusunda çalışma Almanya, Hollanda ve İspanya’daki Müslümanlara yönelik negatif tutumu ve başörtüsü takma dinî yükümlülüğüne olan karşıtlığı konu ediniyor. Kurgusal başvuru dosyaları üzerinden bir alan deneyi yapılarak işverenlerin bir grup olarak Müslümanlara mı yoksa bazı Müslümanların belirli pratiklerine mi (bu çalışma özelinde başörtüsü takmaya mı) bağlı olarak ayrımcı davrandığı inceleniyor. Bu amaçla araştırmacılar iş yerlerine gönderilen başvurularda iki farklı kurgusal kişilik hazırlamış. Başvuruların bir yarısında başörtüsü takan bir Müslüman kadının vesikalık fotoğrafı kullanırken, diğer yarısında başörtüsüz fotoğraflı bir başvuru sahibi var. Başörtüsüz kurgusal başvuranın öz geçmişinde ise Müslümanlara ait bir dernekte gönüllü faaliyetlere katıldığı yazılı. Başörtülü olmanın başvuru sonuçlarına olası etkilerini net olarak ölçmek amacıyla yapılan çalışmada başvurulan iş yerleri iki farklı gruba ayrıştırılıyor. Birinci grup, müşterilerle yüz yüze iletişimin gerektiği kuaförlük, satış elemanlığı, resepsiyonistlik gibi işlerden oluşuyor. İkinci grupta ise yüz yüze iletişimin daha arka planda kaldığı aşçılık, tezgahtarlık, yazılımcılık gibi iş ilanları var. Her başvurunun gerekliliklerine göre hazırlanan dosyaların kurgusal sahipleri, 4 yıllık iş tecrübesi sahibi ve başlangıç seviyesindeki işlere başvuran kişiler olarak kurgulanıyor. Bu çerçevede üç ülkede 2 bin 397 farklı başvuru dosyası gönderiliyor. Araştırmacılar geri dönüş alan başvuru dosyalarının profillerine ve yukarıda bahsedilen iş türü gruplarına göre ölçümü yapıyor. Geri Dönüş Alma Oranlarında Fotoğraf Farkı Araştırma, İspanya’da başörtülüMüslüman kadınlara yönelik ayrımcılık düzeyinin diğer iki ülkeye kıyasla daha düşük seviyede kaldığını tespit ediyor. Fakat Hollanda ve Almanya’ya gelindiğinde işveren kişi ve kurumların başörtülüMüslüman kadınlara yönelik ayrımcılık uyguladığının kanıtları söz konusu. İşe alımda başörtülü kadınlara yönelik ayrımcılık özellikle daha yüksek seviyede müşteri iletişimi gerektiren pozisyonlara başvurulduğunda açığa çıkıyor. Hollanda’nın Almanya’dan farklılaştığı bir durum ise başörtülü fotoğrafla yollanan başvuruların geri dönüş alma oranı. Başörtülü adayların geri dönüş alma oranı Hollanda’da yüzde 35’i geçemezken, başörtüsüz fotoğrafla yollanan başvuranların geri dönüş alma oranı yüzde 70 seviyesinde. Almanya’da bu oranlar yaklaşık yüzde 25 ve yüzde SAYI 314 • EYLÜL-EKIM 2022 16

53 civarındayken, İspanya’da ise yüzde 15 ve yüzde 25 düzeyinde. Araştırmacılar, İspanya’da yüzde 15 ve yüzde 25 olarak saptanan geri dönüş oranlarının ayrımcılıktan ziyade daha çok ülkedeki daha yoğun olan işsizlik problemi nedeniyle rekabetin daha yüksek olmasıyla ilintili olduğu fikrinde. Fernandez-Reino, Di Stasio ve Veit, Hollanda’da gözlemledikleri görece daha yüksek orandaki ayrımcılığı da şaşırtıcı olarak değerlendiriyorlar. Çünkü alan deneyine başlamadan önce araştırmacılar, Hollanda’daki kurumsal hayatın dinî azınlıkların haklarını tanımada daha ilerlemiş olduğunu varsayıyorlarmış. Tespit ettikleri bu durum önceden tahmin etmedikleri bir sonuç ve bunun arkasında ülkedeki göçmenlerin kültürel asimilasyonunu talep eden politikaların oluşturduğu yaftalayıcı tutumun olduğu görüşüne sahipler. Dolaylı Ayrımcılık ve Başörtüsü Öncelikle başörtülü kadınları hedef alan ayrımcılık herhangi bir dinî sembolün kamusal alanda görünürlüğüne karşı bir isteksizlik olarak değerlendirebilir mi? Bu soruya “evet” ya da “belki” şeklinde cevap vermek pek mümkün gözükmüyor çünkü çoğu dinî kıyafet başörtüsü kadar dikkat çekici değil ve dolayısıyla mukayese yapma imkânı da yok. Dolayısıyla dinî sembollere yönelik kısıtlayıcı kural ve tutumlar esas olarak Müslüman kadınları etkiliyor. Çoğumuzun aklına gelecek Hristiyan rahibelerin durumunu ele alarak da böylesi bir mukayese yapma imkânı bulunmuyor. Kilise merkezli bir hayat süren rahibelerin çok az bir kısmı rekabetçi ortamlara iş başvurusunda bulunurken, Müslüman kadınlar işe alımda ayrımcılığa uğrama riski en yüksek gruplardan biri olarak iş piyasasına katılıyorlar. Avrupa Adalet Divanı’nın Temmuz 2021 tarihli işverenlerin görünür dinî sembolleri yasaklayabileceği yönündeki kararına ne demeli? Bu yasağın kâğıt üzerinde müşterilere tarafsız bir imaj sunma ihtiyacı ile gerekçelendirilmesi ve tüm dinler için aynı şekilde uygulanması gerekiyor. Fakat Hristiyanlığa karşı benzer ön yargıların olmadığını saptayan ayrımcılık araştırmaları bu durumun böyle olmadığını gösteriyor. Kadınlardan başörtülerini iş yerlerinde çıkarmalarını talep etmenin, kişinin kimliğine ve benlik duygusuna bir müdahale ve hak ihlali olduğu unutulmamalı. Başvuru dosyalarında kendi etnik ve dinî aidiyetlerini minimize ederek “beyazlatan” kişiler, aslında yüksek düzeyde bir kişisel maliyet ödüyorlar. Araştırmanın Diğer Bulguları Neyi İşaret Ediyor? Peki, Müslüman kadınlara yönelik ayrımcılık yalnızca başörtüsü faktörü üzerinden mi şekilleniyor? Başvuru dosyalarında Müslüman inancı ve kimliğine sahip olduğu belirtilen ama başörtüsü takmayan kadınlara yönelik nasıl bir tavır söz konusu? Bununla bağlantılı olarak iş verenlerin Müslümanlara karşı ön yargıyla hareket etmek yerine dinen tarafsızlık tutumuyla hareket edip etmedikleri de sorgulanıyor. Veit daha önce yer aldığı konuyla ilgili bir başka çalışmada, Hristiyan inancını temel alan dernek ve kurumlarda gönüllü faaliyetlere katılmış olmanın olumsuz karşılanmadığını tespit etti. Bu son çalışma ise, İslami dernek faaliyetlerine katılmış olmanın olumsuz bir kriter olarak değerlendirildiği sonucuna ulaşıyor. Din temelindeki bu farklı muamele daha önce Fransa’daki Hristiyan inancına sahip Lübnan kökenlileri ve İslam inancına sahip Lübnan kökenlileri konu alan bir çalışmada da gözlemlendi. 2019 tarihli Fransa odaklı bu çalışma, iş başvurularında Hristiyan olmanın bir avantaj sağladığını ve Müslüman olmanın ise dezavantaj olduğunu tespit etti. Öz geçmişlere fotoğraf eklenmesi, Avrupa Birliği ülkelerinin büyük bir kısmında gerekli görülüyor. Fakat etnik ve dinî temelli ayrımcılık yalnızca fotoğraflar üzerinden gerçekleşmiyor. Fotoğraf eklemenin bir zorunluluk olmadığı ülkeleri unutmamak gerek ve ayrımcılık bizatihi başvuranların isimleri üzerinden de şekillenebiliyor. Fotoğraf eklemenin zorunlu olmadığı Birleşik Krallık ve Norveç’te yapılan ve fotoğrafsız başvurular aracılığıyla ayrımcılığın ölçüldüğü bir başka çalışmada ise isimlere dayalı olarak Pakistan kökenli Müslümanlara yönelik ayrımcılığın daha yüksek düzeyde olduğu saptanmıştı. SAYI 314 • EYLÜL-EKIM 2022 17

G Ü N D E M İsveç’in Göç P Değişen Parad *Uluslararası Londra Üniversitesinde Siyasal Bilimler ve Uluslarası İlişkiler eğitimini tamamlayanMedine Tezcan, İsveç Genç Müslümanlar (SUM) Derneğinin başkanlığını yapmıştır. SAYI 314 • EYLÜL-EKIM 2022 18

Politikasında digma ©dba87/shutterstock.com Cömert sosyal politikalarıyla ve göç konusundaki açık kapı tutumuyla bilinen İsveç’te göç politikasında ciddi bir paradigma değişikliği söz konusu. M e d i n e Te z c a n* SAYI 314 • EYLÜL-EKIM 2022 19

G Ü N D E M Sosyal demokrasi, hoşgörü, güçlü sivil toplum kuruluşları, uluslararası dayanışma ve yüksek hayat standartları: Bu kelimeler uzun zamandır İsveç’i ve İsveç’in devlet mekanizmasının işleyiş şeklini anlatan temel kelimeler. Peki artık İsveç’i ve İsveç’te hâkim olan devlet ideolojisini anlatırken bu kelimeleri kullanma olasılığı giderek azalıyor mu? 2001 yılından beri Schengen iş birliğinin bir parçası olan İsveç1 bazı durumlarda bu iş birliğinin yetersiz kaldığını, hatta bu iş birliğini kısıtlayabileceğini gösterdi. 2015 yılında büyük bir kısmı Suriye’deki iç savaştan kaynaklanan göç hareketliliği tüm Avrupa’yı farklı şekillerde etkiledi. Bu hareketliliğin İsveç’e getirdiği ise göç, göçmen ve yerleşim politikalarındaki değişimler oldu. Uluslararası göç ekseninde ulus devletlerin politikalarını doğru, insancıl ve yapıcı bir bakışla çözüm odaklı değiştirmesi, toplumların gelecekteki yapıları ve huzuruyla da yakından ilgili. İsveç 1930’lardan beri göç alan bir ülke.2 Uzun yıllardır geleneksel olarak “cömert” sosyal politikalar yürüten, uluslararası dayanışmanın her zaman altını çizen ve bununla gurur duyan İsveç’te 2015 mülteci krizinden sonra birçok yeni uygulama ve kısıtlamanın getirilmesi, ülkede nelerin değiştiğine ve ülkenin gelecekteki krizlerde ne gibi değişiklikler yapmaya hazır olduğuna dair soru işaretleri de uyandırdı. Cömert Sığınma Mevzuatından “Minimum”a Geçiş 2015 yılında İsveç’e gelen mülteci sayısı, İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana İsveç’in gördüğü en yüksek oranda ve rekor seviyesine ulaşmış durumda. 2016 yılında İsveç’e yaklaşık 170.000 kişi sığınma talebinde bulundu. O yıl İsveç, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) ülkeleri arasında kişi başı gelire oranla en fazla sığınmacı kabul eden ülke olmuştu. Fakat bu durum İsveç hükûmeti tarafından sürdürülebilir olarak kabul edilmemiş, bunun akabinde bir takım yeni düzenlemeler ortaya konulmuştur. 2016 yılına kadar AB’nin en cömert sığınma mevzuatına sahip olan ülke, bu düzenlemeler sonrasında AB genelinde de minimum olarak kabul edilen düzeye geçiş yapma kararı almıştır. 4 Ocak 2016’da yürürlüğe giren başka bir düzenleme ise İsveç’e gelen sığınmacı sayısını azaltma amaçlı olarak geçici kimlik kontrollerinin başlatılması olmuştur.3 Böylece özellikle Danimarka’dan gelenler İsveç sınırını geçtiğinde otobüs ve trenlerde kontrole tabi tutulacaktır. Söz konusu yıl hükûmetin mülteci kabulü konusunda “Nefes almaya ihtiyacımız var.” açıklaması sivil toplum kuruluşları tarafından kızgınlık, üzüntü, endişe ve biraz da hayal kırıklığı ile karşılanmıştı. Hükûmetin bu göç dalgasına hazır olmadığı defalarca belirtiliyordu, fakat sivil toplum kuruluşlarının cevabı çok netti: “Hükûmetin savunduğu gibi nefes almaya ihtiyacımız yok. Bizim daha çok mülteci kabul edebilecek kapasitemiz var. 10 milyonluk nüfusu ve refah seviyesi yüksek olan bir ülke olarak daha çok insana yardım edebilir, kaderlerini değiştirebilir, ülkemize alabiliriz.” Aşırı sağcı temsilciler tarafından yükselen seslerin “İsveç elden gidiyor” ve “Daha fazla mülteci kabul edersek İsveç kendi değerlerini kaybedecek” şeklinde ilerlemesi halk arasında da giderek sağa kayan bir retorik ile yüzeye çıkmaya başladı. 2015 yılı sonrasından bugüne kadar ülkeye gelen mülteci sayısı radikal bir şekilde azaldı, fakat mülteci ve yabancı karşıtı söylemler her geçen gün daha fazla normalleşmeye başladı. Aşırı sağcı söylemlerin yükselmesinin arka planında büyük oranda 2010’da İsveç’in sağ popülist partisi olan İsveç Demokratları’nın (İs. “Sverige Demokraterna” - SD) yüzde 5,7 gibi bir oyla İsveç Parlamentosuna girmesi yatıyor.4 2014’de oyların yüzde 12,86’sını alıp İsveç’in en büyük üçüncü partisi olarak oylarını her geçen gün arttıran bu parti, 2022 seçimlerinde İsveç’in en büyük ikinci veya üçüncü partisi olmayı hedefliyor. SD’nin yükselen oylarını işsizlik ve ekonomik sorunlardan kaynaklanabilecek artan memnuniyetsizlik dalgasının bir dışavurumu olarak ifade edebiliriz. Bu sağ popülist partinin oy artışını yükselen bir duygusal endişenin sonucu olarak açıklarsak toplumu bu endişelerden kurtarmak için ortak bir umut, ortak bir gelecek vizyonu ve perspektifi etrafında bir araya getirip gelecek endişelerinden kurtarmanın her zamankinden daha büyük bir önem taşıdığını da görebiliriz. SAYI 314 • EYLÜL-EKIM 2022 20

İsveç’te Sınır Kontrolleri ve Schengen Danimarka- İsveç arasındaki sınır kontrollerine gelince bu uygulama Kasım 2022’ye kadar uzatılmış durumda, fakat Schengen iş birliğini yöneten kurallar aslında çok açık: Schengen ülkelerinin sınırları arasında sistematik kontroller olmamalı. Ancak ülke için ciddi bir tehdit varsa, en fazla altı aylık bir süreyle geçici kontroller getirilebilir. Geçici kontrollerin amacı ise ülkenin sınır kontrollerine duyulan ihtiyacı doğuran belirli sorunların çözülmesidir. İsveç’in bu uygulamayı Kasım 2022’den sonra uzatıp uzatmayacağı ve uzatması durumunda uluslararası aktörlerden gelebilecek tepkilerin hangi yönde olacağı da merakla beklenen bir konu. Jean Jacques Rousseau bir kitabında “İnsan her zaman kendi iyiliğini ister ama bunun ne olduğunu her zaman kestiremez. Halk hiçbir zaman bozulmaz ama çoğu kez aldatılabilir. İşte ancak o zaman kötülüğe eğilimli görünür.” der. Aşırı sağcı söylemlerin normalleşmesi mülteciler ve yabancılar ile alakalı yanlış bir imaj yayıyor. Medyada yaygınlaşan ötekileştirici dil, bir grup insanın marjinalleştirilmesi ve diğer insanların gözünde değersizleşmesine yol açıyor. Sadece İsveç’te değil Avrupa’nın diğer ülkelerinde de aşırı sağın yükselişine karşı siyasetçilerin yapıcı, çözüm odaklı ve tüm vatandaşları kucaklayıcı çalışmalar yapması, pastanın küçülmesinden korkan insanlara da gelecek umudu vermeleri ve bu şekilde gelecek endişesini en aza indirmeleri gerekiyor. Yapıcı sosyal politikalar üretilmesi ve bunun için hem siyasi partilerin hem sivil toplum kuruluşlarının birlikte çalışması her zamankinden daha önemli. Dipnotlar 1. www.migrationsverket.se 2. www.scb.se 3. www.regeringen.se 4. www.expo.se İsveç’te mültecilere destek olan sivil toplum çalışanları ©Alexanderstock23/shutterstock.com SAYI 314 • EYLÜL-EKIM 2022 21

G Ü N D E M B ay r a m Po m a k * Temmuz ayının sonunda Kosova ile Sırbistan arasındaki gerginlik, gözleri yeniden Balkanlara çevirdi. İki ülke arasındaki gerginlik çok daha gerilere uzanıyor. *Gazetaere/Balkan Postası Genel Yayın Yönetmeni olan Pomak ilahiyatçı ve hukukçudur. Balkanların Çözülmemi Kosova-Sırbistan Gerginliği 31 Temmuz akşamı dünya medyası gözünü yeniden Balkanlara çevirdi. Medyada Kosova’nın kuzeyinde siren sesleri eşliğinde görüntüler yayınlanıyordu. Herkesin aklına daha birkaç ay önce Ukrayna Savaşı başladığında verilen siren görüntüleri geldi. Ukrayna-Rusya Savaşı sonrası başlayan zor günler tüm Avrupa’yı sarmışken, Kosova’dan gelen görüntüler de herkesi endişelendirdi. Neyse ki olaylar daha fazla ilerlemeden, şimdilik geçici bir tansiyon düşürme diplomasisi gerçekleştirildi. Peki bu gerginliğin arka planı ne? Kosova’nın kuzeyindeki sorun tam olarak nasıl tanımlanabilir ve gerginlik neden kaynaklanıyor? SAYI 314 • EYLÜL-EKIM 2022 22

©Evgeny Simonov/shutterstock.com miş Sorunu: an SAYI 314 • EYLÜL-EKIM 2022 23

G Ü N D E M Yürürlükte Olan Müzakereler Avrupa’nın en genç ülkesi olan Kosova, 2008 yılında tek taraflı olarak Sırbistan’dan bağımsızlığını ilan etti. Bağımsızlık sonrası yüzden fazla ülke Kosova’yı tanıdı. Kosova, her ne kadar 2008’de bağımsızlığını ilan etmiş olsa bile, özgürlüğünü 1999 yılında NATO’nun Yugoslavya’ya müdahalesiyle elde etmiş olan bir ülke. Bağımsız olan Kosova, Sırbistan sınırında bulunan ve Sırpların yoğun olarak yaşadığı kuzey belediyelerinde hiçbir zaman tam olarak kontrolü sağlayamadı. 2008’den sonraki süreçte uluslararası toplum Sırbistan ve Kosova’yı sorunları çözmek için müzakere masasına oturttu. 2011 yılında Brüksel’de başlayan bu süreç, günümüzde hâlâ devam ediyor. Müzakere süreci teknik ve siyasi konular olmak üzere ikiye ayrılmıştı. Teknik konuları görüşmek görece daha kolay bir süreçti. Bu konular arasında üniversite diplomalarının tanınması, kadastro kayıtları gibi konular vardı. Aynı şekilde bu konular arasında araç plakaları konusu da vardı. 2011’de imzalanan araç plakaları anlaşmasının uygulanması 2016’ya ertelenmiş, ardından erteleme 15 Eylül 2021’e kadar uzatılmıştı. Mesele siyasi konulara geldiğinde süreç daha çetrefilli idi. Siyasi müzakerelerde imzalanan en önemli konu Sırp Belediyeler Birliğinin kurulmasıydı. “Sırp Belediyeler Birliği” Kosova’nın kuzeyinde bulunan Sırp belediyelerini kapsıyordu. Sırp Belediyeler Birliği Anlaşması Kosova Anayasa Mahkemesine götürülmüş ve mahkeme böyle bir yapının Kosova Anayasasına aykırı olduğuna karar vermişti. Politik açıdan da hiçbir Kosova hükûmeti bu yapıyı kurmaya yanaşmamıştır. Konsept olarak Kosova’nın ortaya koyduğu “Belediyeler Birliği” yapısı ile Sırbistan’ın talep ettiği yapı farklıdır. Kosova hükûmeti böyle bir birlik kurulsa bile bunun statüsünün dernek statüsü olabileceğini söylemektedir. Sırbistan ise bu birliğe yürütme yetkisi de verilmesi gerektiğini ileri sürmekte ve bu yapının kendimeclisi ve polisi olmasını talep etmektedir. Kosova böyle bir yapıyı asla kurmayacağını ve Balkanlarda Bosna’da olduğu gibi yeni bir “Republika Sırpska”ya izin vermeyeceğini belirtmektedir. Buna karşın Sırbistan, Kosova’nın imzaladığı anlaşmayı yerine getirmeyemecbur olduğunu, bunu yerine getirmedikçe Sırbistan’ın herhangi bir adım atmayacağını açıklamaktadır. Kosova’da Sırp Plakalarına Yönelik Düzenleme Tam bu noktada, Kosova Başbakanı Albin Kurti, Sırbistan’a her konuda mütekabiliyet uygulama kararı aldı. Mütekabiliyet çerçevesinde Sırbistan, Kosova vatandaşlarına neleri uyguluyorsa aynı uygulamaları Sırp vatandaşlarına uygulayacağını açıkladı. 15 Eylül 2021’de Sırbistan plakalarının Kosova’da kullanılması anlaşmasının süresi geçen erteleme kararını Kosova hükûmeti yenilemedi. Mütekabiliyet çerçevesinde Sırbistan plakalı araçların ülkeye girişlerde plakalarını çıkarıp yerine geçici plaka takmaları kararı alındı. Bunun üzerine gerilim yükseldi ve kuzeyde paramiliter gruplar barikatlar kurarak yolları kapattı. Birkaç gün süren gerginlikten sonra geçici bir ara anlaşma yapılarak tansiyon düşürüldü. Daha sonra Kosova hükûmeti Sırbistan’ın 16 Ocak 2022’de yaptığı Anayasa referandumu için kuzeyde sandık kurmasını yasakladı ve engelledi. Daha önceki uygulamalarda Kosova’nın kuzeyinde istediği gibi çalışan Sırbistan’ın tepkisi buna çok sert oldu ama herhangi bir şey yapamadı. Daha sonra 3 Nisan’da yapılan Sırbistan seçimleri de Kosova’da yapılamadı. Sırbistan, Kuzey’deki siyasi uygulama gücünü gittikçe kaybetmeye başladı. Kosova hükûmeti Sırbistan’a karşı mütekabiliyet kararını uygulamada kararlı davrandı. Sırplara plakalarını Kosova otoritelerinin kabul ettiği plakalara dönüştürmeleri için 31 Temmuz’a kadar süre tanıdı. 1 Temmuz’dan itibaren artık eski plakalar Kosova yollarında olamayacaktı. Hükûmet, plakaların Kosova plakalarına dönüştürülmesi için Sırplara birçok kolaylık ve muafiyet tanımıştı. Ancak Sırplar bu uygulamayı reddetti. Aslında burada bazı Sırpların, Sırp paramiliterlerinden ve Sırp devletinden korktuklarını da ekleyebiliriz. Çünkü Kosova’nın herhangi bir belgesini veya kurumunu kabul eden Sırplara karşı hain damgası vuruluyor ve bazen bunu hayatlarıyla da ödeyebiliyorlar. Kuzeyde Sırbistan kontrolünde çok güçlü Sırp paramiliter gruplar mevcut. 1 Temmuz tarihine giden süreçte Sırbistan devleti kendi televizyonlarından Kosova hükûmetinin Sırplara karşı bir süpürme harekâtı yapacağı propagandası yaptı. Olaylara bakınca bu propagandanın işe yaradığı da görülmektedir. SAYI 314 • EYLÜL-EKIM 2022 24

RkJQdWJsaXNoZXIy MTIzMw==