'Bogotá Bildirgesi'

İsrail’e Karşı Küresel Yaptırım Bloku Kurulabilecek mi?

Lahey Grubu'ndaki 30 ülkenin katıldığı Bogotá'daki zirve, 12 ülkenin imzaladığı yaptırım paketiyle sonuçlandı. İsrail’in askerî destek kanallarını kesmeyi hedefleyen bu hamle, hangi adımları kapsıyor ve ne derecede etkili olabilir? Grubun kısa vadedeki hedefi, eylül ayındaki Birleşmiş Milletler toplantısına kadar imza atan ülke sayısını arttırmak.

Birleşmiş Milletler Filistin Özel Raportörü Francesca Albanese, Filistin Dışişleri Bakanı Riyad Mansour, Güney Afrika Yardımcı Bakanı Zane Dangor, Kolombiya Dışişleri Bakanı Rosa Yolanda Villavicencio ve Lahey Grubu Genel Sekreteri Varsha Gandikota-Nellutla, Kolombiya’nın başkenti Bogota’da düzenlenen Filistin konulu Acil Dışişleri Bakanları Konferansı’na katıldı. Fotoğraf: Juancho Torres - Anadolu Ajansı.

15-16 Temmuz tarihlerinde Kolombiya’nın başkenti Bogotá’da toplanan Acil Dışişleri Bakanları Konferansı, Gazze’deki savaşın 21. ayına girerken devletler arası düzlemde en organize ve kapsamlı diplomatik hamlelerden birine sahne oldu. Lahey Grubu öncülüğünde düzenlenen zirvede 30 ülke bir araya geldi, 12’si İsrail’e karşı altı maddelik yaptırım paketini uygulamaya karar verdi. Diğer 18 ülkeden de ilerleyen haftalarda imza atanların olacağı ifade ediliyor.

Bogotá Zirvesi: Uluslararası Hukuka Bağlılık Adına Yeni Bir Test

Geçtiğimiz hafta gerçekleştirilen konferans ve sonrasında açıklanan kararların, Gazze’de 7 Ekim 2023’ten bu yana devam eden İsrail saldırılarına yönelik devletler düzeyindeki en organize tepkilerden biri olduğu ifade ediliyor. Konferans, Kolombiya ve İsrail’e karşı soykırım davası açan Güney Afrika’nın ortak çağrısıyla toplandı: Lahey Grubu çatısı altında 30’dan fazla ülkenin temsilcilerini bir araya getirdi. Zirvede yapılan açıklamalarda İsrail’in Filistin topraklarında sürdürdüğü askeri operasyonların sadece savaş suçu değil, soykırım niteliği taşıdığına dair kuvvetli delillerin bulunduğu vurgulandı. Bu ifade, Uluslararası Adalet Divanının (UAD) 2024’te aldığı üç ayrı kararla da örtüşüyor.

Bogotá Bildirgesi, İsrail’in askeri ve ekonomik izolasyonunu hedefleyen altı maddelik bir yaptırım çerçevesi sunuyor. Şu ana kadar 12 ülke tarafından imzalanan bu bildirge, eyleme dönüşen bir siyasi iradeyi temsil ederken, diğer 18 ülkenin de metni değerlendirme sürecine girdiği açıklandı. Bu ülkelerin eylül ayındaki Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 80. oturumuna kadar (9-23 Eylül) yaptırım paketi konusundaki kararlarını vermeleri bekleniyor ve yaptırımlara dair uluslararası desteğin genişletilmesi hedefleniyor.

Kimler İmzaladı, Kimler Beklemede?

Bogotá Bildirgesi’ne imza atan ve bildirgeyi kendi iç hukuklarına taşımayı ve yaptırımları ulusal düzeyde uygulamaya geçirmeyi taahhüt eden 12 ülke:

  • Latin Amerika: Bolivya, Kolombiya, Küba, Nikaragua, Saint Vincent ve Grenadinler
  • Asya ve Orta Doğu: Endonezya, Malezya, Irak, Umman
  • Afrika: Güney Afrika, Namibya, Libya

Yaptırımları uygulamaya taahhüdüne henüz imza atmayan ülkeler arasında Brezilya, Cezayir, Filipinler, Honduras, İspanya, Mozambik, Senagal ve Türkiye gibi devletler bulunuyor. Diplomatik teamüllere göre bu ülkeler, metnin içeriğini kendi başkentlerinde değerlendirdikten sonra karar verecek.

Altı Maddelik Yaptırım Paketi Ne İçeriyor?

  1. Silah Ambargosu: İsrail’e doğrudan veya dolaylı olarak silah, mühimmat, askeri yakıt ve çift kullanımlı ürünlerin gönderimi engellenecek.
  2. Liman ve Hava Sahası Kısıtlaması: Bu tür ürünleri taşıdığı tespit edilen gemi ve uçakların ülke limanlarına ve hava sahasına erişimi engellenecek.
  3. Bayrak Denetimi: Üye ülkelerin bayrağını taşıyan ancak ambargoyu ihlal eden ticari araçlar denetlenecek, gerekirse bayraktan çıkarılacak.
  4. Kamu Fonlarının Denetimi: Kamu kurumlarının İsrail işgalinden ekonomik çıkar sağlayan şirketlerle bağları kesilecek.
  5. Savaş Suçlarına Karşı Soruşturma: Savaş suçları ve insanlığa karşı suçlara ilişkin ulusal ve uluslararası ceza mekanizmaları harekete geçirilecek.
  6. Evrensel Yargı Yetkisi: İşlenen suçların failleri, nerede olurlarsa olsunlar yargılanabilecek.

Bu yaptırımların yalnızca İsrail’e yönelik olmadığı da bildirildi: İsrail ile ekonomik ve askeri iş birliği içinde olan üçüncü ülkelere ve taraflara da yönelik bir baskı mekanizması inşa edilmesi amaçlanıyor.

Süreci Yöneten Lahey Grubu Nedir?

İsrail’e karşı organize bir uluslarası tutum almayı hedefleyen Lahey Grubu, 31 Ocak 2025 tarihinde Hollanda’nın Lahey kentinde kuruldu. Kurucu ülkeler arasında Belize, Bolivya, Kolombiya, Küba, Honduras, Malezya, Namibya, Senegal ve Güney Afrika yer alıyor. Grup, İsrail ile müttefik ülkelerin uluslararası hukuk normlarını uygulamada gösterdiği çifte standarda alternatif olarak, “Küresel Güney” merkezli bir çok taraflılık modeli inşa etmeyi amaçlıyor.

Lahey Grubu’nun öncelikli hukuki dayanakları arasında şunlar yer alıyor:

  • 1948 Soykırım Sözleşmesi
  • Cenevre Sözleşmeleri
  • Savaş Suçlarında Zamanaşımının Uygulanmaması Sözleşmesi
  • BM Genel Kurulu’nun 18 Eylül 2024 tarihli A/RES/ES-10/24 karar metni
  • Uluslararası Adalet Divanı’nın 2024 tarihli önleyici tedbir kararları (özellikle Refah saldırısının durdurulmasına yönelik karar)

Bu belgelerden hareketle, grup uluslararası toplumun İsrail’e karşı yasal yükümlülüklerini tanımlamakta ve yaptırımları gerekçelendirmekte.

Hind Rajab Vakfı’nın Uyarısı: “Sözleşmelerin Gereği Yapılmalı”

Bogotá Konferansı’nın ardından dikkat çeken çıkışlardan biri, savaş suçlarına karışan İsrailli askerlere karşı hukuki işlemlerde bulunan ve süreçlerini takip eden, Belçika merkezli Hind Rajab Vakfının (HRF) yaptığı uyarı oldu. Vakfın hukuki danışmanı Jake Romm, yaptırımların hukuki kapsamı hakkında bir açıklama yayımladı. Romm, yapılan hak ihlallerine ve işlenen suçlara cevaben yalnızca belge sunmakla yetinilmemesi gerektiğini ve harekete geçmeyen devletlerin doğrudan yükümlülük ihlali içinde olduğunu vurguladı.

HRF, devletlerin yalnızca suçluları değil, aynı zamanda suça ortaklık eden tüm aktörleri -silah tedarikçileri, askeri yakıt sağlayıcıları, iletişim ve nakliye şirketleri, finansal kuruluşlar- hukuki sürece dahil etmesi gerektiğini savunuyor. Romm, şu net ifadeyi kullandı: “Deliller fazlasıyla mevcut. Sorun, siyasi irade eksikliğidir. Soykırım riski tanındığı anda, harekete geçmek bir yükümlülüğe dönüşür. Şu ana dek tek bir tutuklama bile olmadı. Bu, yalnızca niyet değil, hukuk sorunudur.”

HRF, Brezilya’ya giden İsrailli bir asker hakkında suç duyurusunda bulunmuş ve buradaki yargı süreci sınır dışı edilmesiyle sonuçlanmıştı. Son olarak 21 Temmuz’da Belçikalı yetkililer, HRF’nin şikâyetçi olduğu ve turist olarak ülkeye gelen iki İsrailli askeri sorgulama amacıyla gözaltına almıştı. Evrensel yargı ilkesi gereği, savaş suçlarıyla itham edilen zanlıların gittikleri ülkerin ilgili makamları tarafından tespit edilmesi hâlinde gözaltına alınması yasal zorunluluk. Söz konusu iki asker sorgulamanın ardından serbest bırakılmış olsa da Romm’a göre hukuki işlemlerin yapılmaya başlanması önem arz ediyor: “Tek bir tutuklama bile, cezasızlık duvarında bir gedik açabilir. Hukuk yalnızca geçmişi yargılamaz, geleceği şekillendirir.”

Lahey Grubu’nun Yaptırım Planı Etkili Olabilir mi?

Bogotá’da açılış konuşmasını yapan Birleşmişler Milletler Filistin Özel Raportörü Francesca Albanese, uluslararası sistemin Filistin halkını korumadaki başarısızlığını bir kez daha kınadı ve Bogota Konferansı’nı bir dönüm noktası olarak nitelendirdi: “Burada, Bogota’da, giderek artan sayıda devlet, sessizliği bozma ve nihayetinde ‘yeter’ diyerek yasallığın yoluna dönme fırsatına sahip. Yeter artık cezasızlık. Yeter artık boş laflar. Yeter artık istisnacılık. Yeter artık suç ortaklığı. Adalet ve barış için harekete geçme zamanı geldi; bazılarının ayrıcalıkları uğruna diğerlerinin yok edilmesi pahasına değil, herkesin hak ve özgürlüklerine dayalı olarak.”

Bogotá’da alınan kararlar, uluslararası sistemin daha geniş sorunlarına da ışık tutuyor. Gruba katılan İspanya dışında, Avrupa ve Amerika kıtalarındaki ülkelerin Lahey Grubu’na açık destek vermemesi, çifte standart eleştirilerini yeniden gündeme getirdi. Avrupa Birliği içinde dahi Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) kararlarına mesafeli yaklaşan ülkeler olduğu biliniyor. Örneğin, Almanya ve Fransa, İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu hakkında çıkarılan tutuklama kararlarının uygulanmasına dair net bir tutum almış değil.

Ayrıca ABD’nin UCM Başsavcısı Karim Khan’a yaptırım uygulaması ve Güney Afrika ile ilişkilerini sorgulamaya başlaması, uluslararası adalet sisteminin ne kadar politik baskıya açık olduğunu da gösteriyor. Buna rağmen Kolombiya, İspanya ve Belçika gibi ülkelerden gelen tekil yaptırım kararları, sistem içinde çatlaklar oluşabileceğini düşündürüyor.

Lahey Grubu’nun Bogotá Zirvesi, uluslararası sistemin hegemonik olmayan aktörlerinin uluslararası hukuku yeniden tanımlamaya çalıştığı bir deneme konumunda olduğu ifade ediliyor: Bu girişimin etkili olabilmesi, birkaç temel koşula bağlı:

  • Katılımcı sayısının artması ve coğrafi yaygınlık kazanması.
  • Hukuki süreçlerin yalnızca bildiri düzeyinde kalmaması, fiili soruşturma ve yargılamalara dönüşmesi.
  • Silah ambargosu ve ekonomik yaptırımların üçüncü taraflar üzerinde de baskı oluşturacak şekilde genişletilmesi.

    Kolombiya Cumhurbaşkanı Gustavo Petro, “Bogotá’ya tarih yazmak için geldik ve bunu başardık,” demiş olsa da şu an için Bogotá bildirgesi, yaptırım planının asıl etkisi uluslararası hukukun evrenselliği ve bağlayıcılığı konusunda yaratacağı baskıyla ölçülecek. Eğer İsrail’e karşı yaptırımlar planı sürdürülebilir bir mekanizmaya evrilirse, Lahey Grubu sadece bir tepki koalisyonu değil, yeni bir uluslararası iş birliği modelinin öncüsü olabilir.

    Lahey Grubu’nda Olmayan 28 Ülkeden İsrail’e Ortak Çağrı

    İngiltere, Fransa, Kanada ve Japonya dahil 28 ülke ortak bir açıklamada Gazze Şeridi’nde devam eden soykırımın derhal sona erdirilmesini talep etti. Bu ülkeler, İsrail hükûmetinin eylemlerini insanlık dışı ve uluslararası hukuka aykırı olarak eleştiriyor. Bu, İsrail’in müttefiklerinden gelen eleştirilerin yoğunlaştığının yeni bir örneği oldu. Almanya ise dikkat çekici bir şekilde sessizliğini korudu. 28 ülkenin dışişleri bakanları ve Hadja Lahbib gibi üst düzey AB temsilcileri tarafından imzalanan açıklamada, “yardımın damla damla verilmesi ve su ve gıda gibi en temel ihtiyaçlarını karşılamaya çalışan sivillerin, çocuklar dahil, insanlık dışı bir şekilde öldürülmesini” kınandı. Ortak bildirgede Gazze’de biran önce ateşkesin sağlanması çağrısı yinelenirken saldırılarını sürdüren İsrail’e yönelik bir yaptırım mesajı verilmedi.

    Bildirgeye imza atan Avrupa Birliği ülkelerinin son haftalarda görüştüğü konulardan biri de AB-İsrail Ortaklık Anlaşması’nın askıya alınması ihtimali. İsrail’in insan hakları yükümlülüklerini ihlal etmesi nedeniyle, AB yönetimi ve Dışilişkiler Konseyi tarafından mayıs ayının sonlarından beri değerlendirilen bu senaryo için henüz bir adım atılmadı. Son olarak,  JURDI (Uluslararası Hukuka Saygı İçin Avukatlar Derneği), Avrupa Komisyonu ve Avrupa Devlet ve Hükûmet Başkanları Konseyini “soykırımı önleme yükümlülüğünü yerine getirmemekle” suçlayarak Avrupa Adalet Divanına (AAD) başvurdu. (P)

    Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
    Yorum adedi#0

    *Tüm alanları doldurunuz

    Son Yüklenenler