'Dominique de Villepin'

“Gazze Soykırımındaki Pasif Suç Ortaklığımızı Sona Erdirmeliyiz”

Fransa’nın eski başbakanlarından ve yeni bir siyasi hareket kuran Dominique de Villepin, kaleme aldığı açık mektupta Gazze’de yaşananları açıkça “soykırım” olarak tanımlıyor. Sessizliğin pasif suç ortaklığına dönüştüğünü vurgulayan de Villepin, devletleri ve bireyleri bu trajediye karşı açık tavır almaya çağırıyor.

2023'te Selanik şehrinde düzenlenen bir panelde konuşurken Dominique de Villepin.

2000’li yıllarda Fransız dış politikasının etkin figürlerinden biri olan Dominique de Villepin, Başbakanlık (2005-2007) ve Dışişleri Bakanlığı (2002-2004) görevlerinde bulunmuş, özellikle 2003’te Birleşmiş Milletler (BM) kürsüsünden Irak işgaline karşı yaptığı konuşmasıyla dikkat çekmişti. Diplomasi geleneğinden gelen, uluslararası hukukun savunucusu olarak tanınan ve geçtiğimiz haftalarda France Humaniste adlı yeni bir parti kuran de Villepin, son dönemde İsrail’in Gazze Şeridi’ndeki saldırılarına karşı gösterdiği açık ve net tavırla dikkat çekiyor. Aşağıda, kendisinin 1 Ağustos’ta kaleme aldığı ve Gazze’de yaşananların bir soykırım olduğunu dile getirdiği çarpıcı kamuya açık mektubun tam çevirisini sunuyoruz.

“Soykırımı Adlandırmak da Bir Eylemdir”

Bugün Gazze’ye baktığımda, orada her gün yaşananları izlediğimde trajik bir gerçeği kabul etmem gerekiyor: Gazze’de bir suç işleniyor, bir soykırım suçu.

Tarihçilerin ve İsrailli sivil toplum kuruluşlarının da içinde bulunduğu giderek artan sayıda ses, bunu dile getiriyor. Omer Bartov ve Amos Goldberg gibi isimlerin ya da B’Tselem ve İsrail İnsan Hakları İçin Hekimler Derneği gibi kuruluşların gösterdiği cesareti görüyor ve takdir ediyorum.

Temmuz 1995’te 8.000 Boşnak Müslüman erkek ve çocuğun katledildiği, 30.000 kişinin zorla yerinden edildiği Srebrenitsa Soykırımı’nın anıldığı bu günlerde, bir zamanlar bana imkânsız gibi gelen şeyin bugün nasıl mümkün hâle geldiğini artık daha iyi anlıyorum. Sessizlik, gönüllü körlük ve ahlaki felç -bunlar sadece insanî zaaflar değil- bir soykırımın gerçekleşmesini mümkün kılan şartların ta kendisi.

Uluslararası kuruluşların devre dışı bırakılmasını, uluslararası hukukun ayaklar altına alınmasını ve uluslararası adalet sistemine uygulanan akıl almaz baskıları nasıl kabul edebiliriz?

Tüm bu saldırılar, bu kurumların görevinin “anlatılamazı” tanımlamak ve adlandırmak olduğu gerçeğini susturmayı amaçlıyor.

Sessizlik suç ortaklığıdır. Adlandırmak ise bir eylemdir.

“Artık Bu Sessizlik ve Eylemsizlik Sona Ermeli”

Evet, bugün artık şeyleri adıyla anmak gerekiyor. Gözlerimizin önünde, Gazze’de bir soykırım yaşanıyor.

Ölümün her türlüsü burada birikiyor: Sürekli bombardımanlarla ezilerek ölüm, bilinçli olarak yaratılan açlıkla ölüm, bir kamyonun arkasından birkaç gram un almaya çalışırken kurşunla ölüm, susuz, elektriksiz, ilaçsız bırakılmış bir halkın mutlak terk edilmişliğiyle ölüm. Hayatta kalanlara her gün sistematik olarak uygulanan aşağılamalarla, yalnızca onurlarını değil, tüm umutlarını da yitirmeleriyle gelen ölüm. Tüm bu ölüm biçimleri tek bir mekânda, belirli bir niyetin etkisiyle birleşiyor.

Bu niyet soyut değil; İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu’nun hükûmeti ve birçok İsrailli siyasetçi tarafından açıkça dile getiriliyor, savunuluyor ve sahipleniliyor. Amerikan yönetiminin iş birliği ve Avrupa devletlerinin kayıtsızlığı eşliğinde, bir halkı tümüyle silme projesi artık açıkça üstleniliyor.

7 Ekim’de gerçekleşen terör saldırısıyla her Filistinli, her çocuk, her masum yaşam suçlu ilan ediliyor.

Her Filistinli, her çocuk, Büyük İsrail’in mesihçi projesine engel olarak görülüyor.

Bu dehşet verici mantıkta herkes suçlu sayılıyor, herkes mahkûm ediliyor. Bugün, dünyanın her yerinde çok sayıda vicdan bu gerçekliği görmemeyi, bilmemeyi, bilerek yüz çevirmeyi tercih ediyor.

Bugün, hepimiz, kolektif trajik tarihin dışında, korunaklı bir balonun içinde yaşıyoruz; zihinsel, ahlaki ve fiziksel bir mesafeyle şekillenmiş bu alanda, ilgisizlik hüküm sürüyor. Rahat bir hayat sürenler, birkaç metre ötedeki vahşetlere gözlerini kapatabiliyor. Bu, gönüllü körlüğün ve pasif suç ortaklığının alanıdır.

Bugün seslenmek istiyorum; vicdanlara, halklara, devletlere: Artık bu sessizlik ve eylemsizlik sona ermeli.

“Pasif Suç Ortaklığı Sona Ermeli: Devletler Somut Adımlar Atabilir”

Herkes -her entelektüel, sanatçı, yurttaş- bulunduğu yerden açık ve net bir duruş sergilemeli. Bu pasif suç ortaklığı sona ermeli; çünkü bu, en korkunç insanlık trajedilerini mümkün kılıyor. Yarın kimse “bilmiyordum” diyemez. Biliyoruz, görüyoruz, anlıyoruz. Önümüzde yaşanan bu cinayet deliliğine karşı konuşmak, harekete geçmek, karşı durmak gibi mutlak bir ahlaki sorumluluğumuz var. Bu gerçeği tanımak, aynı zamanda her türlü genellemeye ve özcü yaklaşıma karşı durmamızı ve antisemitizmin yeniden filizlenmesini engellemek için dikkatli ve uyanık olmamızı da gerektiriyor.

Artık Fransa’nın ve dünya uluslarının kaybettiği o onurlu dili yeniden bulmasının vakti geldi: Soykırımı reddeden, insanlığa aykırılığı reddeden dili. Her politikanın asli görevi olan insan hayatını koruma, geri dönülmez olanı engelleme, içimizdeki insanlığı muhafaza etme görevine geri dönmenin zamanı. Tarih şu an gözümüzün önünde yazılıyor. Şimdiden bizleri yargılıyor. Ona, Gazze’yi kurtaramadığımızı söyleme fırsatı vermeyelim. Ona, korkaklık ya da kayıtsızlık nedeniyle suç ortağı olduğumuzu söyleme fırsatı tanımayalım. Çünkü biliyoruz ki harekete geçebiliriz.

Devletlerimiz somut adımlar atabilir: İnsan hakları ihlalleri sürdüğü sürece, Avrupa Birliği ile İsrail arasındaki ortaklık anlaşmasının derhal askıya alınmasını sağlayabilir; İsrailli yetkililerin Uluslararası Ceza Mahkemesi önünde etkin şekilde yargılanmasını destekleyebilir ve tutuklama kararlarını uygulayabilir; sivilleri koruma yönündeki uluslararası yükümlülük çerçevesinde meşru silahlı müdahale ile insani yardımın acil olarak ulaştırılmasını organize edebilir; Gazze’nin kapılarını dünya basınına açabilir çünkü bugün her zamankinden daha fazla bilmeye hakkımız ve görevimiz var; yaşanabilir, yurttaşlarını koruyabilen ve İsrail ile yan yana, barış ve güvenlik içinde var olabilen bir Filistin devletinin tanınması için uluslararası seferberliği büyütebilir.

Ama tüm bu araçların ötesinde, bugün her birimizin -dünyanın dört bir yanındaki insanların- açık ve kararlı bir şekilde bu kabul edilemez duruma karşı çıkması gerekiyor.

Tek başımıza hiçbir şey yapamayız. Ama birlikte her şeyi yapabiliriz.

Perspektif’le Avrupa gündemini günlük takip etmek ister misiniz? Perspektif bültenine kaydolun, Avrupa'daki gelişmeler e-posta kutunuza gelsin.

 

Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler