'Gazze Şeridi'

Ateşkes Yeniden Masadan Kalktı, İlhak Gündemde: Gazze’yi Ne Bekliyor?

İsrail Başbakanı Netanyahu, Gazze’ye yönelik saldırıları genişletmeye hazırlanıyor. Güvenlik kabinesi yeni bir kara harekâtı ve ilhak senaryosunu değerlendirirken, içeride yargı krizi, dışarıda ise artan diplomatik baskı dikkat çekiyor. Genelkurmay Başkanı ile güvenlik bürokrasisinden kritik isimlerin itirazlarına rağmen yapılan bu planın Netanyahu’nun iç siyasetteki konumunu koruma stratejisiyle doğrudan ilişkili olduğu belirtiliyor.

Fotoğraf: Gil Cohen Magen - Shutterstock.

1 Ağustos’ta İsrail’i ziyaret eden ABD Orta Doğu temsilcisi Steve Witkoff, ateşkes kapsamında saldırıların sona erdirilmesine yönelik bir plan için İsrail hükûmetiyle çalıştıklarını açıklamıştı. Ancak birkaç gün sonrasında Tel Aviv kulislerinden gelen bilgilere göre İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu’nun yaklaşık 22 aydır süren Gazze Şeridi’indeki askerî operasyonlarını genişletme kararı aldı ve bu yakında resmîleşecek. Basına yansıyan bilgilere göre yalnızca yeni bir askerî evrenin değil, aynı zamanda siyasi ve kurumsal bir türbülansın da başlangıcına işaret ediyor.

4 Ağustos’ta saldırıların genişletileceği bilgisi İsrail basını tarafından haberleştirilirken, Netanyahu hükûmeti ülkenin en yüksek hukuk denetçisi konumundaki Başsavcı Gali Baharav-Miara’yı görevden alma kararı aldı. Bu gelişmelerin birbirinden bağımsız değil, birbirini tamamlayan bir siyasal stratejinin parçaları olduğuna dikkat çekiliyor. İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarının yalnızca askerî değil, diplomatik, iç siyasi ve kurumsal boyutlarıyla da yeniden şekillendiği ifade ediliyor. Aynı esnada, eski üst düzey İsrail güvenlik bürokrasisi Trump’a çağrıda bulunarak savaşa son verilmesi için devreye girmesini istedi.

Netanyahu, Genelkurmay Başkanlığına Rağmen Yeni Evreyi Başlatıyor

İsrail devlet televizyonu KAN’ın aktardığına göre mecliste azınlık konumuna düşen Netanyahu hükûmeti, güvenlik kurumlarının uyarılarına rağmen Gazze’deki saldırıların kapsamını artırma kararı aldı. Bu karar, özellikle mülteci kampları gibi hassas bölgeleri hedef alan yeni kara saldırılarını da kapsıyor.

Haaretz’de yer alan bir analiz, Netanyahu’nun bu kararı Genelkurmay Başkanı Eyal Zamir’in itirazlarına rağmen aldığını belirtiyor. Aynı analizde, Netanyahu’nun danışmanlarının artık doğrudan Zamir’e istifa çağrısında bulunmasının, sivil-askerî ilişkilerde ciddi bir kriz yarattığı ifade ediliyor. Ordu, yorgun düşmüş birliklerin sahadaki varlığını azaltma eğilimindeyken, Netanyahu kamuoyuna “Gazze’nin tamamının işgal edileceğini” duyurdu. Bu açıklama, İsrail siyasi tarihinde bir başbakan ile genelkurmay başkanının çatışmasının kamuya bu denli açık şekilde yansıdığı nadir örneklerden biri olarak kaydediliyor.

Askerî operasyonların arttırılmasının, İsrail ordusunun (IDF) kapasitenin sınırlarını zorlayabileceği yönünde de çok sayıda analiz bulunuyor. Kara birliklerinin sayıca yetersiz olduğu, tedarik zincirlerinde aksamalar yaşandığı ve iç güvenliğe dair tehditlerin artabileceği değerlendiriliyor.

Eski Güvenlik Bürokrasisinden Trump’a Ateşkes ve “Netanyahu’yu Durdur” Çağrısı

Bu süreçte dikkat çeken bir başka gelişme ise, Commanders for Israel’s Security (CIS) isimli oluşumun ABD Başkanı Donald Trump’a gönderdiği açık mektup oldu. Aralarında eski Mossad Başkanı Tamir Pardo, eski Shin Bet Başkanı Ami Ayalon, eski Başbakan Ehud Barak ve eski Savunma Bakanı Moshe Yaalon gibi isimlerin bulunduğu yaklaşık 600 eski güvenlik yetkilisi, başlangıçta tüm askerî hedeflere ulaşıldığını ve bundan sonraki saldırıların askerî bir amaç taşımadığını belirterek Netanyahu’yu durdurması için Trump’a çağrıda bulundu: “İsraillilerin büyük çoğunluğu nezdindeki güvenilirliğiniz, Başbakan Netanyahu ve hükûmetini doğru yönde yönlendirme yeteneğinizi artırmaktadır: Savaşı sona erdirin, rehineleri geri getirin, acıları durdurun.”

Mektupta, Hamas’ın artık “İsrail için stratejik bir tehdit oluşturmadığı” belirtilerek, savaşın sürmesinin askerî hedefler açısından anlamsızlaştığı, rehinelerin hayatını riske attığı ve İsrail’in uluslararası konumuna zarar verdiği vurgulandı. Bu çağrı, savaşın başlangıcında oluşan ulusal birlik havasının yerini kurumsal çatlaklara ve dış müdahale taleplerine bıraktığını gösteriyor. Netanyahu konusunda zaman zaman şikâyetlerini dile getiren Trump yönetiminin ise net bir tavır alıp almayacağı ve ne kadar etki sahibi olabileceği tartışılan bir diğer konu.

Rehine Meselesi: Netayanhu Takastan Yana Değil

Netanyahu, saldırıları sürdürme gerekçesi olarak “rehinelerin kurtarılması” hedefini sıkça dile getiriyor. Ancak rehinelerin aileleri, bu söylemin içinin boşaldığını ve hükûmetin rehinelerle ilgili gerçekçi bir çözüm planı sunmadığını savunuyor. Özellikle, Hamas’ın kısa süre önce yayımladığı rehinelere ait video görüntüler, İsrail kamuoyunda infial yaratmasına rağmen, hükûmetin acil bir toplantı yapmaması eleştiri konusu oldu.

Haaretz’in analizine göre, Netanyahu’nun “rehine takası” fikrine mesafeli durmasının arkasında, koalisyonunun radikal sağ kanadının bu anlaşmalara ideolojik olarak karşı olması yatıyor. Bu nedenle hükûmet, Hamas’la kapsamlı bir takas yerine, askerî zaferle rehine kurtarma tezini savunuyor. Ancak bu yaklaşım, İsrail içinde hem güvenlik uzmanları hem de kamuoyu nezdinde destek kaybediyor. Rehinelerin çoğunun İsrail saldırılarılarının yoğunlaşacağı bölgelerde bulunduğu bilinirken, yeni saldırı dalgalarının onların hayatını daha da tehlikeye atabileceği yönünde endişeler artıyor.

İsrail basını, Gazze’deki son ateşkes anlaşması sürecinde, İsrailli siyasi ve güvenlik yetkilileri arasında yapılan gizli bir toplantıda, Başbakan Benjamin Netanyahu’nun hem tüm esirlerin serbest bırakılmasını hem de ateşkesi sağlayabilecek önerileri reddettiğini yazdı. İsrail’in Kanal 13 televizyonu, İsrailli güvenlik yetkililerinin, söz konusu toplantıda esirlerin serbest bırakılması ve Gazze’de çatışmaların durdurulmasını öngören kapsamlı anlaşmayı desteklediğini ancak Başbakan Netanyahu’nun bunu reddettiğini ortaya koyan belgeleri yayımladı.

Başsavcının Görevden Alınması: Netanyahu-Yargı Çatışmasında Yeni Cephe

Netanyahu hükûmetinin, yine 4 Ağustos’ta, uzun süredir politikalarını eleştiren Başsavcı Gali Baharav-Miara’yı görevden alma kararı alması, İsrail’de devam eden “yargı reformu” krizini yeniden alevlendirdi. Miara, hükûmetin aldığı bazı kararların hukuka aykırı olduğunu açıkça dile getiren nadir kurumsal figürlerden biri olarak öne çıkıyordu.

İsrail’de Başsavcı, yürütmenin yasal denetimini yürüten en üst düzey hukuk otoritesi konumunda. Kabinenin görevden alma kararı, İsrail Yüksek Mahkemesi tarafından ihtiyati tedbirle donduruldu. Mahkeme, Başsavcı’nın hukuki yetkilerinin geçerliliğini koruduğunu hatırlattı.

The Times of Israel gazetesinin aktardığına göre Adalet Bakanı Yariv Levin, Miara hakkında “Hükûmet sizinle çalışmak istemiyor,” diyerek görevden alma gerekçesini kişisel güvene dayandırdı. Aşırı sağcı İletişim Bakanı Shlomo Karhi ise mahkeme kararını tanımadıklarını belirterek, hükûmetin hukuk sistemine karşı açık bir cephe aldığını duyurdu. Bu gelişmeler, özellikle savaş koşulları altında yargı erkine karşı yürütülen stratejik bir tasfiye planı olarak yorumlanıyor.

Uluslararası İzolasyon ve İnsani Kriz Karşısında Netanyahu’nun Stratejisi: Zaman Kazanmak

İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırıları sonucu -resmî rakamlara göre- 60 binden fazla kişinin hayatını kaybettiği, binlercesinin açlık, susuzluk ve sağlık hizmeti yoksunluğu nedeniyle ölümle karşı karşıya olduğu belirtiliyor. Birleşmiş Milletler (BM) bünyesindeki ve destekli kuruluşlar, bölgede “kıtlığın fiilen yaşandığını” bildiriyor. Haaretz’deki analizde, İsrail’in ABD destekli insani yardım mekanizmasını kendi kontrolüne alma girişimlerinin başarısız olduğu, sivillerin yardıma ulaşmak isterken hedef haline geldiği ifade ediliyor. Uluslararası kamuoyunda, özellikle ABD ve AB ülkelerinde, İsrail’e verilen koşulsuz desteğe yönelik toplumsal baskının arttığı ve bu durumun hükümetler üzerinde yeni türden diplomatik manevralar geliştirme zorunluluğu yarattığı görülüyor.

Pek çok yorumda, Netanyahu’nun Gazze konusunun sadece Hamas’a karşı değil, içerideki yargı, muhalefet ve hatta orduya karşı bir kaldıraç olarak kullandığı görüşü öne çıkıyor. Haaretz, Netanyahu’nun savaşı uzatarak, yargı reformlarını ilerletme, kendi ailesinin güvenliğiyle ilgili önlemleri gündeme taşıma ve -koalisyondaki ve koalisyondan ayrılan Şas’ın talep ettiği- ultra-Ortodoksların askerlikten muaf tutulmasını sağlama gibi planlara alan açtığını belirtiyor: Netanyahu’nun kısa vadeli bir rehine anlaşması yerine, süreci zamana yayarak hem uluslararası baskının zayıflamasını hem de iç politikadaki kontrolünü sağlamlaştırmayı hedeflediği görüşü aktarılıyor.

Açlığın Yayıldığı ve Yoğun Can Kaybının Sürdüğü Gazze’yi Bundan Sonra Ne Bekliyor?

5 Ağustos sabahı İsrail Başbakanı Netanyahu’nun bu hafta güvenlik kabinesini toplayarak bir sonraki adımları belirleyeceğini açıklandı. Bu toplantı, Hamas’la yürütülen dolaylı ateşkes görüşmelerinin çökmesi sonrasında yapılacak. İsrail basını ve hükûmet kaynakları, Netanyahu’nun Gazze’deki askerî operasyonları genişletme ve tüm bölgeyi fiilen ilhak etme gibi senaryolara yakın olduğunu aktarıyor. Kanal 13’ün aktardığına göre Netanyahu’nun ofisinden bir yetkili, “Başbakan tüm Filistin topraklarının kontrol altına alınmasından yana,” dedi.

İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarında yeni bir evreye girilirken, bu sürecin yalnızca daha yoğun bir askerî operasyon değil, aynı zamanda siyasi hesaplarla, toplumsal yorgunlukla ve kurumsal çatışmalarla iç içe geçmiş karmaşık bir dönemin işareti olduğu görülüyor. Dolayısıyla savaşın nasıl biteceği kadar, ne zaman ve hangi gerekçeyle sona ereceği de belirsizliğini koruyor. Bu belirsizlik içinde, hem Gazze halkı hem de İsrail kamuoyu, net bir siyasi çözüm vizyonu olmadan giderek derinleşen bir krizle karşı karşıya kalıyor.

Öte yandan, Gazze’deki can kaybı -kimliği tespit edilebilen insanlara göre- 60 bini aşarken, BM destekli kurumlar bölgede “kıtlık senaryosunun yaşandığını” belirtiyor. Gıda ve temel ihtiyaçlara erişim neredeyse imkânsız hâle gelirken, yüzlerce kişinin açlık ve yardım kuyruklarında yaşanan kaos ve İsrail askerlerinin sivillere açtığı ateşler nedeniyle hayatını kaybettiği bildirildi. BM Gıda Hakkı Özel Raportörü Michael Fakhri, Gazze’de yaşananların öngörülebilir bir felaket olduğunu, tüm uyarıların çok önceden yapıldığını ama adım atılmadığını belirtti: “İsrail, bugüne kadar inşa edilmiş en etkin aç bırakma mekanizmasını kurdu. Bugün gördüğümüz felakete şaşırmak mümkün değil, zira 2024 başından bu yana tüm uyarılar ortadaydı.” (AA/P)

Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler