Almanya’da Anayasa Mahkemesi İçin Uzlaşı Sağlandı, Peki Kalıcı mı?
Almanya’da Federal Anayasa Mahkemesinin üç boş koltuğu, aylar süren tartışmalar ve siyasi krizlerin ardından dolduralabildi. Ancak süreç, karalama kampanyaları ve dezenformasyon nedeniyle aday Frauke Brosius-Gersdorf’un çekilmesiyle gölgelendi. Sert tartışmalarla geçen süreç, mahkemenin bağımsızlığını koruma mekanizmalarının önemini bir kez daha ortaya koydu.

Almanya’nın en yüksek yargı organı olan Federal Anayasa Mahkemesinde (Bundesverfassungsgericht, BVerfG) üç boş koltuk için yapılan seçim, aylar süren tartışmalar ve siyasi pazarlıkların ardından tamamlandı. Parlamento, gerekli üçte iki çoğunluğu sağlayarak Sigrid Emmenegger, Ann-Katrin Kaufhold ve Günter Spinner’i Karlsruhe’deki mahkemenin yeni üyeleri olarak seçti. Ancak bu süreç, görülmemiş bir kutuplaşmaya, yanlış bilgilendirme kampanyalarına ve sert siyasi manevralara sahne oldu. Bu tablo, Alman yargısının bağımsızlığına dair endişeleri artırırken, gelecekteki seçimler için de yeni soru işaretleri doğurdu.
Karlsruhe’deki Federal Anayasa Mahkemesi, yalnızca hukuki kararların adresi değil; aynı zamanda Almanya’nın demokrasi anlayışının en kritik göstergelerinden biri. Mahkemenin kararları, temel hak ve özgürlüklerden hükûmet politikalarının sınırlarına kadar geniş bir etki alanına sahip. Bu yüzden her yeni yargıç seçimi yalnızca hukuk çevrelerinde değil, toplum genelinde de dikkatle izleniyor. Son aylarda yaşanan süreç ise, Almanya’daki demokratik uzlaşı kültürünün ne kadar kırılgan olduğunu gözler önüne serdi.
Partiler Arasındaki Zorunlu Uzlaşı
Federal Anayasa Mahkemesi’ne seçilebilmek için adayların en az 40 yaşında olması ve hâkimlik yapma yetkinliğine sahip bulunması şart. Görev süresi 12 yıl ile sınırlı ve en geç 68 yaşında sona eriyor. Böylece yargıçların yeniden seçilmesi mümkün olmuyor; bu kural bağımsızlığı güvence altına almayı hedefliyor. Yeni seçilen üç isim, Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier’in onayıyla Ekim 2025’te resmen göreve başlayacak.
Seçim için asıl kritik eşik, parlamentodaki üçte iki çoğunluk kuralı. Bu yüksek baraj, partileri uzlaşmaya zorlamak için tasarlanmış olsa da, bu kez kilitlenmeye yol açtı. Hristiyan Birlik (CDU/CSU) ve Sosyal Demokrat Parti (SPD) koalisyonu, çoğunluğu sağlamak için muhalefetin oylarına ihtiyaç duydu. Ancak özellikle CDU’nun, aşırı sağcı AfD ve Sol Parti ile iş birliğini kesin dille reddetmesi pazarlık alanını daralttı. Böylece adayların kimliği üzerinden başlayan tartışmalar hızla siyasi bir krize dönüştü.
Uzun süren yoğun görüşmelerin ardından yargıçların seçimi için Federal Meclis oylaması, eylül sonunda yapıldı. Gizli oylamada diğer partilerin milletvekillerinden yeterli destek bulunabildi ve gerekli çoğunluk sağlandı; SPD iki adayını geçirirken CDU/CSU da kendi kontenjanından bir ismi Karlsruhe’ye göndermeyi başardı. Sigrid Emmenegger, Ann-Katrin Kaufhold ve Günter Spinner üst mahkemenin yeni üyeleri oldular.
Siyasi Rekabet Nedeniyle Süreç Uzamış ve Brosius-Gersdorf Geri Çekilmişti
Federal Anayasa Mahkemesi’ndeki üç boş koltuğun yaz aylarında doldurulması bekleniyordu. Ancak temmuz ayında yapılması planlanan oylama, son anda ertelendi. Nedeni, SPD’nin adaylarından Potsdam Üniversitesi anayasa hukukçusu Frauke Brosius-Gersdorf’a yönelik sert itirazlardı. Özellikle kürtaj hakkı konusundaki geçmiş açıklamaları ve bazı meslek kollarındaki başörtüsü kısıtlamalarına getirdiği eleştiriler, koalisyon ortağı CDU/CSU’nun muhafazakâr kanadında güçlü bir tepkiye yol açtı. Sosyal medyada yayılan yanlış bilgiler ve karalama kampanyaları bu baskıyı daha da artırdı.
Ağustos ayında baskılar dayanılmaz hâle gelince, Brosius-Gersdorf hem kendi itibarını korumak hem de sürecin tamamen kilitlenmesini önlemek için adaylıktan çekildi. Yerine Leipzig’de yüksek idare hâkimi olarak görev yapan Sigrid Emmenegger aday gösterildi. Bu gelişme, mahkeme üyeliği seçiminde kişisel saldırıların ve dezenformasyonun ne kadar belirleyici hâle geldiğini çarpıcı biçimde ortaya koydu.
Yeni Yargıçların Profilleri: Emmenegger, Kaufhold ve Spinner
SPD’nin önerdiği, 1976 doğumlu Sigrid Emmenegger, Freiburg ve Uppsala’da hukuk eğitimi aldı, doktorasını Alman hukuk tarihinde yasa yapım süreçleri üzerine yazdı. 2007’den itibaren Koblenz ve Mainz gibi şehirlerde idare mahkemelerinde görev yaptı; 2013’te Anayasa Mahkemesi’nde bilimsel danışman olarak çalıştı. Son yıllarda Leipzig’deki Federal İdare Mahkemesi’nde çevre, imar ve anıt koruma davalarında uzmanlaştı. 48 yaşındaki Emmenegger, kamuya açık tartışmalarda çok ön planda olmamasıyla biliniyor. Bu nedenle mahkemede daha teknik, temkinli bir yargıç profili çizeceği tahmin ediliyor.
SPD’nin önerdiği ikinci isim Ann-Katrin Kaufhold, hukuk eğitimini Freiburg ve Paris’te aldı. Doktora ve habilitasyonunu Anayasa Mahkemesi’nin eski başkanı Andreas Voßkuhle’nin yanında tamamladı. Münih Ludwig-Maximilians Üniversitesi’nde anayasa ve idare hukuku profesörü olarak görev yapıyor. Berlin’de büyük konut şirketlerinin “kamulaştırılması” ihtimalini inceleyen komisyona katılması, onu “kamulaştırma yanlısı” gibi göstermişti. AfD yasağı ve iklim politikaları hakkındaki sözleri de sıkça bağlamından koparıldı. Buna rağmen meslektaşları arasında yüksek bilgi birikimiyle saygın bir hukukçu olarak biliniyor. Kaufhold, Federal Konsey tarafından aynı zamanda mahkemenin yeni başkan yardımcısı seçildi. Bu da onu, 2030’da görev süresi dolacak Stephan Harbarth’ın ardından başkanlık için en güçlü aday hâline getiriyor.
1972 doğumlu Günter Spinner, hukuk eğitimini Stuttgart’ta tamamladıktan sonra Baden-Württemberg’deki iş mahkemelerinde görev yaptı. 2011’den itibaren Federal İş Mahkemesi’nde çalıştı ve 2023’te sekizinci senatonun başkanlığına getirildi. Burada özellikle tazminat ve zarar sorumluluğu davalarında uzmanlaştı. CDU/CSU’nun önerdiği Spinner, aslında daha önce Federal Anayasa Mahkemesi tarafından da tavsiye edilmişti. Yeni görevinde Birinci Senato üyesi Josef Christ’in yerini alacak. Bu senato, vatandaşların yaptığı anayasa şikâyetlerinin büyük bölümünü değerlendiren organ.
Kaufhold da Karalama Kampanyalarıyla Hedef Alındı
Seçim süreci yalnızca parlamentoda değil, kamuoyunda da sert tartışmalara sahne oldu. Özellikle SPD’nin adayı Ann-Katrin Kaufhold, sağ popülist partilerin ve muhafazakâr medyanın hedefi hâline geldi. AfD ve bazı çevreler onu “radikal solcu”, “iklim aktivisti” ya da “AfD yasağı savunucusu” olarak etiketledi.
Ancak ayrıntılara bakıldığında bu suçlamaların çoğu çarpıtmaya dayanıyordu. Kaufhold, iklim politikalarıyla ilgili bir röportajında aslında parlamentonun rolünü vurgulamıştı. AfD yasağı konusunda da yalnızca, “başarısız olma korkusuyla böyle bir başvurunun engellenmemesi gerektiğini” söylemişti. Berlin’deki büyük konut şirketlerinin kamulaştırılmasına dair çalışması da tamamen anayasal bir incelemeden ibaretti.
Buna rağmen bu nüanslı açıklamalar bağlamından koparıldı ve kamuoyunda sert suçlamalara dönüştürüldü. Bu tablo, Almanya’daki yargıç seçimlerinde yanlış bilgilendirmenin ve siyasi kampanyaların ne kadar etkili hâle geldiğini gözler önüne serdi.
Seçim Sürecindeki Problemler Gelecekte de Adayları Caydırabilir
Seçim süreci, Federal Anayasa Mahkemesi üyeliğinin ne kadar kolay siyasallaşabileceğini gösterdi. CDU/CSU’nun temkinli tavrı, SPD’nin adaylarını savunma biçimi ve kamuoyunda dolaşan dezenformasyon, uzlaşı arayışını zorlaştırdı. Gözlemcilerin çoğu, özellikle CDU’yu eleştiriyor: Eğer Frauke Brosius-Gersdorf’a yönelik itirazlar daha erken gündeme getirilseydi, kriz büyümeden aşılabilirdi.
Üçte iki çoğunluk kuralı, mahkemeye yüksek bir meşruiyet kazandırmak için konulmuştu. Ancak bu seçim süreci, aynı kuralın sistemin kilitlenmesine de yol açabileceğini gösterdi. Bazı siyasetçiler basit çoğunluk sistemine geçilmesini öneriyor. Fakat hukukçuların çoğu buna mesafeli; çünkü nitelikli çoğunluk, mahkemeyi partiler üstü kılmanın en önemli garantisi olarak görülüyor. ABD’deki Yüksek Mahkeme örneği, aksi durumda mahkemelerin nasıl partizan dengelerin aracı hâline gelebildiğini hatırlatan bir dış örnek.
Yine de, siyasi stratejilerin ve yanlış bilgilendirme kampanyalarının bu kadar etkili olması, yüksek mahkemenin kamuoyundaki güvenini zedeleme riski taşıyor. Pek çok hukukçu, bu koşullar altında nitelikli akademisyenlerin ileride aday olmaktan kaçınabileceği uyarısını yapıyor.
Brosius-Gersdorf Vakası: Almanya İçin Bir Uyarı Sinyali
Üç yeni yargıcın seçilmesi, koalisyon partileri için siyasi bir rahatlama sağladı. Ancak süreçte yaşananlar, mahkemenin bağımsızlığını korumanın ne kadar hassas bir mesele olduğunu da gösterdi. Frauke Brosius-Gersdorf’un adaylıktan çekilmek zorunda kalması, saygın bir hukukçunun siyasi baskılar ve dezenformasyon yüzünden Anayasa Mahkemesine girememesi anlamına geliyor.
Bu durum, yalnızca seçim sürecine değil, demokratik kamuoyunun olgunluğuna da gölge düşürdü. Bundan sonraki yıllarda mahkemenin itibarını korumak için, adaylara yönelik kişisel saldırılardan kaçınılması ve tartışmaların yalnızca hukuki nitelikleri üzerinden yürütülmesi kritik önem taşıyor.