Küresel Sumud Filosu: 171 Aktivist Serbest Bırakıldı, 300 Kişi Hâlâ Tutuklu
İsrail’in müdahalesiyle durdurulan Küresel Sumud Filosu’ndan yüzlerce kişi hâlâ gözaltında. Aralarında Fransız siyasetçiler, gazeteciler ve İsveçli aktivist Greta Thunberg’in de bulunduğu katılımcıların bir kısmı sınır dışı edilirken, İsrail’in şartlarını kabul etmeyen bazı aktivistlerin cezaevlerinde açlık grevine başladığı bildirildi.

İsrail güçlerinin 1 Ekim akşamı Küresel Sumud Filosu’na uluslararası sularda müdahalesiyle başlayan kriz, altı günün ardından hâlâ diplomatik ve insani sonuçlar doğurmaya devam ediyor. İsrail’in Gazze Şeridi’ne yönelik ablukasını kırmak ve insani yardım ulaştırmak amacıyla yola çıkan, 40’tan fazla tekne ve gemiden oluşan filo, uluslararası sularda İsrail donanması tarafından durduruldu. Gemilere el konuldu, yüzlerce aktivist gözaltına alındı.
İsrail müdahaleyi “yasal deniz ablukasının gereği” olarak savunurken, organizatörler “uluslararası sularda silahlı saldırı ve adam kaçırma” ifadesini kullanıyor. Filo, bugüne kadar Gazze’ye insani yardım ulaştırmak için yola çıkan en geniş katılımlı sivil misyon olarak tarihe geçmişti.
Küresel Sumud Filosu’na Katılmış 171 Aktivist Sınır Dışı Edildi
İsrail makamlarının verilerine göre bugüne kadar 170’in üzerinde aktivist sınır dışı edildi. 6 Ekim sabahı yapılan açıklamayla, aralarında İsveçli çevre aktivisti Greta Thunberg’in de bulunduğu 171 kişinin Yunanistan ve Slovakya’ya gönderildiği duyuruldu.
Aynı gün İrlanda Dışişleri Bakanı Simon Harris, İsrail’de tutulan 16 İrlanda vatandaşının serbest bırakıldığını ve “evlerine dönüş yolunda” olduğunu açıkladı. İspanya ve Yunanistan vatandaşlarının dönüşleri de başladı; Madrid ve Atina havaalanlarında aktivistler ellerinde beyaz kıyafetleriyle karşılandı.
Türkiye de tahliyeler arasında önemli bir rol oynadı. Türk Hava Yolları’na ait özel bir uçakla 36’sı Türk, toplam 137 aktivist 5 Ekim’de İstanbul’a getirildi. Türkiye’ye dönenler arasında yer alan Yeni Şafak editörlerinden Ersin Çelik, İsrail askerlerinin Thunberg’i “saçından sürüklediğini, dövdüğünü ve İsrail bayrağını öpmeye zorladığını” anlattı. İstanbul Havalimanı’nda konuşan katılımcılar, “insani yardım taşıyan barışçıl gönüllülerin rehin alınması” olarak tanımladıkları gözaltı sürecini, “açlık, susuzluk ve psikolojik baskı” olarak tarif etti. Kafilede yer alan İtalyan gazeteci Lorenzo D’Agostino ve Türk aktivist Ayçin Kantoğlu ise İsrail askerlerinin Thunberg’i “İsrail bayrağı ile sararak” bir ganimet gibi gezdirdiklerini söylemişti.
İtalya, İspanya, Türkiye ve Malezya’dan dönen aktivistlerin aktarımları ortak bir tablo çiziyor. Bu tanıklıklar, özellikle Ketziot Cezaevi’nde tutulan aktivistlerin “sistematik kötü muamele” gördüğü iddiasını güçlendiriyor:
- Yiyecek ve suya erişimin kısıtlanması,
- Uykusuz bırakma ve sürekli sorgulama,
- Köpeklerle korkutma ve silah doğrultma,
- Tuvalet suyu içmeye zorlanma,
- Aşağılama ve “terörist” ithamları.
İtalyan gazeteci Lorenzo D’Agostino, “paramız ve eşyalarımız çalındı, saatlerce kelepçeli bekletildik” derken, Malezyalı sanatçılar Heliza ve Hazwani Helmi üç gün boyunca “sadece tuvalet suyunu içerek” susuzluklarını giderdiklerini söyledi. İtalyan gazeteci Saverio Tommasi ise “bizi maymun gibi davrandılar” sözleriyle durumu özetledi.
İsrail’in Birbiriyle Çelişen Açıklamaları
İsrail Dışişleri Bakanlığı, kötü muamele yapıldığına dair iddiaları ilk olarak “açık yalanlar” olarak niteleyip “tüm hukuki hakların korunduğunu” savundu. Buna karşın Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir, Ketziot’taki sert koşulları “gururla” savundu ve aktivistleri “terör destekçileri” olarak tanımladı: “Kırmızı halı bekleyenler yanıldı. Terörü destekleyen herkes teröristtir ve terörist koşullarını hak eder.”
Bu açıklamalar, hükûmet içindeki güvenlikçi ve diplomatik çizgi arasındaki keskin bir ayrım ve çelişki olarak dikkat çekti. Dışişleri kötü muamele iddialarını reddederken, Ben-Gvir aynı uygulamaları kutlayan ve öven bir pozisyon almıştı. Aktivistlerin tutulduğu hücrelere bizzat gelen İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı Ben-Gvir’in aktivistleri “terörist” diye niteleyerek aşağılamaya çalıştığı görüntüler, İsrail basınına servis edilmişti.
Greta Thunberg Dosyası: İsrail’e Karşı Tavır Almayan İsveç Filoyu Eleştirdi
Filodaki en tanınmış isim olan Greta Thunberg, hem sembolik hem diplomatik bir gerilimin odağına yerleşti. İsrail basını, Thunberg’in “sınır dışı belgelerini imzalamayı reddederek gözaltı süresini uzattığını” iddia etti. Ancak aktivistlerin avukatları, bu belgelerin “yasadışı yollardan İsrail’e girdiğini kabul etmesi” şartıyla hazırlanmış olduğunu, dolayısıyla “rızaya dayalı” olmadığını savundu.
İsveç Dışişleri Bakanlığı, Thunberg’in de aralarında bulunduğu vatandaşlarının “haklarının gözetilmesi için Tel Aviv Büyükelçiliğinin devrede olduğunu” açıkladı ancak detay vermedi. The Guardian gazetesinin ulaştığı iç yazışmalarda, Greta’nın tahtakurusu dolu bir hücrede tutulduğu, yiyecek ve su verilmediği bilgisi yer aldı.
Buna rağmen Stockholm hükûmetinin kamuoyu önünde sessiz kalması eleştirildi. İsveçli aktivist çevreler, “Greta’ya sessiz kalmak, İsrail’in muamelesini onaylamaktır” diyerek hükûmete tepki gösterdi. İsveçli yetkililer “gizlilik” gerekçesiyle Thunberg’e işkence yapıldığı iddialarına ve bireysel vakalara dair açıklama yapmadı; bu durum ülke basınında “resmî sessizlik politikası” olarak ele alınıyordu.
Son olarak İsveç Başbakanı 6 Ekim’de ulusal basına yaptığı bir açıklamada kötü muamele beyanlarını takip edeceklerini söylemekle beraber yine net bir tavır almakta kaçındı. “Bunu yapmanın çok aptalca olduğunu düşünüyoruz. Tehlikeli yolculuklara çıkılmasını kesinlikle tavsiye etmiyoruz çünkü her zaman yardım edemeyebiliriz,” sözleriyle Thunberg ve diğer Sumud aktivistlerini sivil yardım filosuna katılmaları nedeniyle suçladı. Benzer bir açıklamayı da İtalya’nın aşırı sağcı lideri Giorgia Meloni geçtiğimiz hafta yapmış ve filoyu “faydasız” olmakla itham etmişti.
İtalya’ya Dönen Aktivistler Suç Duyurusunda Bulundu
İtalya, hem aktivist hem de parlamenter düzeyde en görünür ülkelerden biri hâline geldi. Gazze’ye Küresel Hareket’in İtalya temsilciliği, Roma Cumhuriyet Savcılığı’na “uluslararası sularda saldırı, yasa dışı alıkoyma ve insan hakları ihlali” başlıklarıyla suç duyurusunda bulundu.
Filo katılımcılarından Demokratik Parti Milletvekili Arturo Scotto, “yasal olan bizdik; yasadışı olan, gemilerimizin Gazze’ye ulaşmasını engelleyenlerdi” dedi. Yeşiller Partisi Avrupa Parlamentosu üyesi Benedetta Scuderi, “uluslararası sularda, bulunma hakkımız olan bir yerde acımasızca durdurulduk” sözleriyle süreci özetledi.
Giorgia Meloni liderliğindeki İtalyan hükûmeti ise sessiz. Ancak basın ve muhalefet partileri, İsrail’in “terörist muamelesi”ne karşı sert bir açıklama talep ediyor. İtalya’daki bu çıkış, Avrupa kamuoyunda yeni bir diplomatik cephenin habercisi olabilir.
Abby Martin: “Bu Muamele İsrail’i Cezalandırmama Kültürünün Göstergesi”
Kriz, sadece insani değil, uluslararası deniz hukukunu da gündeme taşıyor. Eğer müdahale gerçekten uluslararası sularda gerçekleştiyse, İsrail’in eylemleri “zorla alıkoyma ve korsanlık” tanımına yaklaşabilir. İtalya’daki suç duyurusu, önümüzdeki dönemde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi veya Lahey Uluslararası Ceza Mahkemesi nezdinde yeni girişimlerin de önünü açabilir. Ayrıca gözaltı sürecinde yiyecek, su, tıbbi yardım ve avukata erişim hakkının engellenmesi iddiaları, uluslararası insan hakları hukuku açısından “işkence veya kötü muamele yasağı” kapsamında değerlendirilebilir.
ABD’li gazeteci ve The Empire Files programının yapımcısı Abby Martin, filoya yönelik muamelenin “İsrail’in cezasızlık alışkanlığını” bir kez daha açığa çıkardığını söyledi. Martin, şu ifadeleri kullandı: “Ünlü isimlere aşağılayıcı muamele, onları ‘terörist’ diye nitelendirme ve temel insan haklarını inkâr, güç ve soykırım sarhoşluğu yaşayan bir toplumun hasta doğasını gösteriyor.”
Martin, iki yıldır Gazze’de yaşananları “eş zamanlı olarak yapılan bir soykırım” olarak nitelendirirken, Sumud Filosu’na yapılan saldırının “bu soykırımın uluslararası uzantısı” olduğunu belirtti. “ABD’nin dünyaya doğrulttuğu bir namlu var ve Gazze’deki katliam bu yüzden devam ediyor,” diyen Martin, medya kurumlarının da bu sessizliğin parçası olduğunu savundu.
Martin’e göre “Greta Thunberg gibi dünya genelinde tanınan bir figüre bile yapılan muamele, güç zehirlenmesiyle hareket eden bir devletin kendini dokunulmaz sanmasının sonucu,” anlamına geliyor.
Bundan Sonra Ne Olacak?
6 Ekim itibarıyla 170’ten fazla aktivist sınır dışı edildi; aralarında Greta Thunberg, Mandla Mandela ve çok sayıda Avrupa parlamenteri bulunuyor. Türkiye, İrlanda, İspanya, Yunanistan ve Malezya vatandaşlarının büyük kısmı ülkelerine döndü.
Ancak kesin sayısı açıklanmayan bir grup hâlâ İsrail’de tutuluyor. Filonun organizatörleri 6 Ekim akşamı itibarıyla bu sayının 301 olduğunu belirtirken, İsrail’in alıkoyduğu kişilerin kimlikleri, hangi şartlarda kaldıkları ve ne zaman serbest bırakılacakları bilinmiyor. Basına yansıdığı kadarıyla bu kişiler arasında arasında Fransız siyasetçi Emma Fourreau, Brezilyalı aktivist Thiago Avila ve TRT World çalışanı Sümeyye Sena Polat da yer alıyor. İsrail cezaevlerinde kalan bu isimlerin açlık grevine başladıkları bildirildi. Aktivistler, protestolarını “adaletsiz tutma koşulları ve konsolosluk erişiminin engellenmesi” gerekçesiyle sürdürdüklerini açıkladı. Hukukçular, bu kişilerin “zorla imzalatılan belgeler” nedeniyle uzun süreli idari tutma riskiyle karşı karşıya olduğunu belirtiyor.
Filonun İtalya’daki temsilcileri, “Son aktivist eve dönene kadar sessiz kalmayacağız,” açıklaması yaptı. Avrupa’daki insan hakları örgütleri, gözaltında kalanların isim listesinin kamuoyuna açıklanmasını talep ediyor.
Türkiye’den denize açılan sivil gemilerden oluşan Özgürlük Koalisyonu ise, Gazze istikametindeki rotasına devam ediyor. 11 gemilik bu filoda Türkiye’deki siyasi partilerden seçilmiş bazı milletvekilleri de yer alıyor. Filo 10 Ekim’de Gazze’ye ulaşmayı planladığını açıklamıştı. (P/AA)