'Filistin Protestoları'

Baskıya Rağmen Almanya’da Kimler Filistin Protestolarına Katılıyor?

Avrupa genelinde Filistin’le dayanışma eylemleri güvenlikçi politikalarla bastırılırken, Berlin’de yapılan bir saha araştırmasının bulguları, bu protesto hareketlerinin iddia edildiği gibi radikal değil; demokratik değerlere ve barışçıl direnişe inanan genç, eğitimli bir kitle tarafından taşındığını gösteriyor.

27 Eylül'deki protestodan bir fotoğraf. Fotoğraf: Stéphane Lelarge - Amnesty International.

Gazze Şeridi’nde 2 yılı aşkın süredir İsrail’in soykırım niteliğindeki saldırıları, ABD’nin arabulucuğunda yapılan ateşkese rağmen henüz son bulmadı. Bu süre zarfında birçok Avrupa ülkesinde Filistin ile dayanışma amaçlı gösterilere yönelik polis müdahaleleri ve idari yasaklar son haftalarda olağan hâle gelirken, hem uluslararası insan hakları kurumları hem de sosyal hareket araştırmacıları aynı uyarıyı yapıyor: Sivil alan daralıyor, Avrupa kendi demokratik temellerini test ediyor.

Brüksel merkezli Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu (FIDH) ve altı sivil toplum kuruluşu, 16 Ekim 2025 tarihli ortak bildiride Avrupa Birliği üyesi devletlerin Filistin’le dayanışma eylemlerine yönelik artan baskılarını kınadı. “Barışçıl toplanma, örgütlenme ve ifade özgürlüğü Avrupa’nın temel değerlerindendir; ancak son haftalarda on iki ülkede gereksiz ve hukuka aykırı güç kullanımına tanık olduk” denilen bildiride, AB Dışişleri Konseyi’ne acil eylem çağrısı yapıldı.

FIDH: Avrupa’da Barışçıl Protesto Kriminalize Ediliyor

FIDH’nin aktardığına göre, yalnızca Brüksel’de 2 Ekim günü yapılan bir protestoda polis, hiçbir uyarı yapmadan kitleye cop, biber gazı ve tazyikli suyla müdahale etti; göstericiler Avrupa Parlamentosu önünden zorla uzaklaştırıldı.
Açıklamaya imza atan kuruluşlar arasında yer alan European Civic Forum’un eş genel sekreteri Giada Negri, “Gazze’deki ateşkesi memnuniyetle karşılıyoruz ama bu noktaya Avrupa’da ve dünyada sokaklara çıkan, sessiz kalmayı reddeden insanlar sayesinde gelindi. Bu sesleri bastırmak Avrupa’nın demokratik inandırıcılığını zedeler” dedi.

Forum’un politika sorumlusu Aarti Narsee ise şu değerlendirmeyi yaptı: “Barışçıl toplanma ve ifade özgürlüğündeki tekrarlanan kısıtlamalar, Avrupa’daki daha geniş bir hak erozyonunun parçası hâline geliyor.”

FIDH’ye göre, Avrupa başkentlerinde giderek sertleşen güvenlik yaklaşımı, sivil eylemleri kriminalize ediyor ve “şiddetsiz katılımı suç haline getirme” yönünde tehlikeli bir norm oluşturuyor. Kuruluş, ayrıca Global Sumud Flotillası’nın uluslararası sularda engellenmesi ve 500’ü aşkın barış aktivistinin keyfî biçimde gözaltına alınmasıkarşısında AB’nin sessiz kalmasını, “insan hakları savunucularını tutarlı biçimde koruma iddiasıyla çelişen bir ihmal” olarak nitelendirdi.

BM Uzmanları: “Almanya Protestoları Bastırarak İnsan Haklarını İhlal Ediyor”

Brüksel’den yükselen bu uyarıyla aynı tarihte Cenevre’den bir başka ses geldi. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyinin bağımsız uzmanları, yayımladıkları açıklamayla, Almanya’da Filistin yanlısı gösterilerin yasaklanması ve bu eylemlere yönelik polis şiddeti nedeniyle Berlin yönetimine sert eleştiriler yöneltti.

Uzmanlar, “Almanya’nın Filistin dayanışması aktivizmini açıkça bastırması ve bitmeyen polis şiddeti bizi kaygılandırıyor,” diyerek federal hükûmete barışçıl toplanma hakkına ayrım gözetmeden saygı duyma çağrısı yaptı.
Raporda, Alman makamlarının “antisemitizm ihtimali” gerekçesiyle birçok gösteriyi yasaklamasının keyfî ve ayrımcıolduğu vurgulandı; gözaltılar ve göstericilerin kriminalize edilmesi, ifade özgürlüğüne yönelik sistematik bir tehditolarak tanımlandı.

BM uzmanlarına göre, Almanya’da 7 Ekim 2023 sonrasında Filistin’le dayanışma eylemleri fiilen kısıtlandı; protesto hakkı “önleyici güvenlik” adı altında daraltıldı ve polisin orantısız güç kullanımı kalıcı bir örüntüye dönüştü.

Berlin’deki Kitlesel Protesto: “All Eyes on Gaza”

Bu eleştirilerden kısa bir süre önce Almanya’nın başkenti Berlin’de 27 Eylül 2025’te Avrupa’nın son yıllardaki en büyük Filistin dayanışma eylemi organize edildi. “Zusammen für Gaza” yürüyüşü başkent merkezî yerlerinden biri olan Alexanderplatz’tan başlayarak Unter den Linden üzerinden Großer Stern’e ulaştı ve burada All Eyes on Gaza – Stoppt den Genozid mitingiyle birleşti.

Organizatörler yüz binden fazla, Berlin polisi 60 bin civarında katılımcı olduğunu belirtti. 44 şehirden ortak ulaşımın sağlandığı eylemde 50’den fazla kurum (Amnesty International, Medico International, Eye4Palestine, Filistin Toplumu, Sol Parti, Fridays for Future ve diğerleri) yer aldı.

Çağrı metni, savaş suçlarını kim işlerse işlesin kınarken, Almanya’nın İsrail’e silah ihracatının durdurulması, kalıcı ateşkes, insani yardımın engelsiz girişi, Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne destek ve Almanya’da ifade, toplanma ve akademik özgürlüklerin korunması taleplerini dile getirdi.

Aynı gün Kreuzberg’de “United for Liberation” adıyla düzenlenen alternatif yürüyüş ise yoğun polis varlığı altında kısa sürede dağıtıldı; ana mitingin sahnesinde Moritzplatz’taki göstericilerle dayanışma mesajı verildi ve polis şiddeti kınandı.

Almanya’da Filistin Protestolarıyla İlgili İlk Saha Araştırması Yapıldı

Berlin merkezli Institut für Protest- und Bewegungsforschung (ipb), bu büyük eylemin katılımcı profilini ortaya koyan kapsamlı bir saha araştırması 21 Ekim’de yayımladı. “All Eyes on Gaza / Zusammen für Gaza” başlıklı çalışma, 301 katılımcıyla yapılan anket sonuçlarına dayanıyor ve protestoların kimler tarafından, hangi motivasyonlarla yürütüldüğünü istatistiksel olarak inceliyor.

Bu saha çalışmasının arkasında, Almanya’daki protesto araştırmalarında öncü bir rol oynayan Marburg Philipps Üniversitesi bulunuyor. Çalışma, üniversitenin Zentrum für Konfliktforschung (ZfK) ekibinden Prof. Dr. Felix Anderl ve Dr. Tareq Sydiq tarafından, Freie Universität Berlin’in INTERACT Merkezi ve Deutsches Zentrum für Integrations- und Migrationsforschung (DeZIM) iş birliğiyle yürütüldü.

Prof. Anderl, çalışmanın önemini şu sözlerle anlatıyor: “Son derece kutuplaşmış bir kamuoyu ortamında, kimlerin neden sokağa çıktığına dair önyargılardan değil, verilerden hareket etmek gerekiyor.”

Dr. Sydiq ise protestoların siyasal çeşitliliğine dikkat çekiyor: “Basit kutuplaşma kalıpları, göstericilerin karmaşık düşünce dünyasını açıklamaya yetmiyor. Bu kitle hem Filistin devletinin tanınmasını hem de Almanya’da Yahudi yaşamının özel korunmasını savunabiliyor.”

Marburg ekibine göre araştırma, Almanya’daki Filistin dayanışmasına katılan toplum kesimlerine dair yaygın kanaatlerin tartışmasını ilk kez ampirik olarak ölçülebilir verilere dayandırıyor. Sahada 1.000’den fazla kişiyle temas kurulmuş, bunların yaklaşık yüzde 30’u çevrimiçi anketi tamamlamış. Bu geri dönüş oranının, Avrupa protesto araştırmalarında istisnai düzeyde yüksek olduğu ifade ediliyor.

Anderl ve Sydiq, çalışmanın yalnızca politik tartışmayı veriye dayalı bir zemine oturtmadığını; aynı zamanda postmigrant toplumlarda protesto ve kimlik dinamiklerini anlamak açısından da önemli bir katkı sunduğunu belirtiyor. Marburg Üniversitesi’nin basın duyurusunda da altı çizildiği gibi, bu çalışma “sadece Filistin dayanışmasına ilişkin kutuplaşmış söylemi değil, Almanya’daki demokratik katılım kültürünü de yeniden düşünmek için bir fırsat” olarak değerlendiriliyor.

Eğitimli, Barışçıl, Sol Eğilimli Bir Kitle Protestoya Katıldı

Bulgulara göre katılımcıların ortalama yaşı 36,5, yüzde 58’i üniversite mezunu, yüzde 11’i doktora sahibi.
Katılanların yüzde 66’sı hiçbir örgüte üye değil; buna karşın yüzde 60’ı kendini “barış hareketinin parçası” olarak tanımlıyor. Katılımcıların yüzde 33’ü ilk kez Filistin temalı bir eyleme katılmış, yüzde 95’i hiçbir şiddet eylemine dahil olmamış. Protesto repertuarı, imza kampanyaları, bağış, sosyal medya paylaşımları gibi barışçıl biçimlerden oluşuyor.

Katılımcıların yüzde 47’si geçmişte polis veya sosyal çevre baskısı yaşamış; en sık karşılaşılan baskı türü psikolojik yıldırma, ardından işyerinde ayrımcılık ve fiziksel müdahale geliyor. Üçte ikisi, Almanya’daki demokrasinin işleyişinden memnun olmadığını, ancak demokrasi fikrine bağlı olduğunu söylüyor.

Katılımcıların devlete ve medyaya güven düşük olduğu ama yargıya güvenlerinin daha fazla olduğu gözlemlendi. Siyasi eğilim açısından tablo net: Katılımcıların yüzde 64’ü Sol Parti seçmeni olduğunu söylerken, neredeyse tamamı kendini soldan sağa uzanan siyasi ölçek üzerinde 0-3 aralığında, yani ‘sol’ konumda tanımlıyor.

Araştırmacı Felix Anderl, bulguların Avrupa medyasındaki “radikal protestocu” imajını çürüttüğünü vurguluyor: “Veriler, protestoların yüksek eğitimli, demokratik değerlere bağlı ve şiddet karşıtı bir kitle tarafından taşındığını gösteriyor.” (P)

Perspektif’le Avrupa gündemini günlük takip etmek ister misiniz? Perspektif bültenine kaydolun, Avrupa'daki gelişmeler e-posta kutunuza gelsin.

 

Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler