Doğukan Ergin: “Hollanda Seçimleri, Doğrudan Özgürlüklerimizle İlgili”
Hollanda 29 Ekim’de Temsilciler Meclisi Seçimleri ile koalisyon krizlerinin ardından sandığa gidiyor. Meclis’te 3 temsilci ile temsil edilen DENK Partisinden Milletvekili Doğukan Ergin’le seçimleri ve Hollanda’nın geleceğini konuştuk.

Hollanda’da dörtlü koalisyonun çökmesinin ardından yeniden seçimler düzenleniyor. Hollanda siyaseti son senelerde oldukça türbülanslı zamanlardan geçti. Son araştırmalar, Hollandalı seçmenin siyasete olan güveninin de azaldığını gösteriyor. Siz seçim öncesi Hollanda’daki siyasi atmosferi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Şu anda Hollanda siyaseti büyük bir arayış içerisinde. Hollanda’da özellikle göçmen karşıtı siyasetin revaçta olduğu, Müslümanlara karşı siyasi algının güç kazandığı bir ortamdayız. Bu ortam içerisinde siyaset kendi içerisinde bir denge arıyor. Bu denge arayışı, ne yazık ki geçtiğimiz seçimlerde şansını aşırı sağcı PVV ile denedi ve Geert Wilders’i en büyük parti yaptı. Şu anda ise aşırı sağcı Wilders’in siyasi programına ve onun ortaya koyduğu fikirlere doğru yönelen bir siyasi ortamla karşı karşıyayız.
Bu ortamda göç karşıtlığı, oldukça irrasyonel bir biçimde siyasette kendisine yer buluyor. İrrasyonel, çünkü Hollanda’nın göçe ihtiyacı var. Göç almadığı sürece Hollanda ekonomik olarak sıkıntıya girecek. Mevcut durumda ise göçü sınırlamak isteyen, ülkeyi ulusal bir konteynerin içerisine hapseden, çeşitlilik karşıtı bir söylemi benimseyen siyasete doğru bir yönelme var. Bu, siyasetin içinde bulunduğu büyük arayışın bir tezahürü.
Hollanda’da 70 bin seçmenden oy alan bir parti parlamentoda bir milletvekiliyle temsil edilebiliyor. Bu açıdan Denk Partisi’nin potansiyelini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Şu anda Denk Partisi’nin Hollanda Temsilciler Meclisi’nde 3 milletvekili var. Bir önceki seçimde dördüncü milletvekilini çıkartmayı kıl payı ile kaçırdık. 29 Ekim’de gerçekleşecek seçimlerde en az 4 milletvekili çıkartmayı umuyoruz.
Seçimlere dair güncel anketler, DENK Partisi’nin çıkarabileceği milletvekili sayısının 5 olabileceğini de gösteriyor. Henüz 10. yılını kutlayan ve DENK kurulmadan önce diğer partiler tarafından temsil edilmeyen bir seçmen kitlesine hitap eden yeni bir parti olarak henüz siyasi potansiyelimizin tamamını gerçekleştirebilmiş değiliz.
29 Ekim’deki Temsilciler Meclisi Seçimleri’nde de daha fazla seçmenin güvenini kazanabilmeyi hedefliyoruz. Amacımız, özellikle durmadan hakları kısıtlanmak istenen seçmen kitlesinin, özellikle Müslümanların sandığa gitmesi konusunda geniş bir mobilizasyon oluşturmak.
Hollanda’da seçimlere genel katılım oranı yüzde 80 civarında. Müslüman seçmende ise seçimlere katılım en fazla yüzde 50 oranında seyrediyor. Müslüman seçmenin en az Hollanda’daki genel nüfusun seçimlere katılım oranına ulaşması için çaba sarf ediyoruz. Böyle bir durumda DENK Partisi de sahip olduğu potansiyele ulaşmış olacak.
Seçmene ulaşabilmek adına seçim kampanyanızı nasıl sürdürüyorsunuz?
DENK Partisi olarak sahada, yani sokaklardayız. Dernek ve kurumlarla görüşmelerimizi yapıyor, çeşitli çatılar altında bir araya gelen insanlarımızı ziyaret ediyoruz. En güçlü olduğumuz yer sosyal medya. Orada Temsilciler Meclisi’nde 25 ila 30 milletvekiline sahip olan partilerden daha fazla bir kitleye hitap ediyoruz. Hollanda toplumuna siyasi mesajlarımızı ulaştırma konusunda iyiyiz. Aynı zamanda seçmenin hassasiyetlerine, onlar için önemli olan konulara da iyi derecede hâkimiz.
Özellikle Müslüman seçmen açısından Filistin ve Gazze konusu, bizim için kanayan bir yara. Bu konuyu 7 Ekim tarihinden itibaren parti olarak yakinen takip ettik. Bu da seçmen için önemli olan konuları liste başına alan bir parti olarak bizi temsil ettiğimiz kitleyle yaklaştırıyor.
29 Ekim’deki seçimlere 27 parti katılacak. Sandıktan istikrarlı bir koalisyon için doğru aritmetik çıkar mı sizce?
Hollanda siyaseti yorgun. Arka arkaya patlak veren koalisyon krizleriyle ülke seçime gidiyor. Şu anda seçimi açık ara kimin önünde götürdüğü ya da seçmenin kimden yana tavır alacağı belli değil. Seçmenin yarısı, seçimlerden bir gün önce kime oy vereceğini bilmiyordu. İnsanların yüzde 30’u, hangi partiye oy vereceğini sandığa gittiğinde kesinleştireceğini söylüyordu.
Dolayısıyla kararsız seçmenlerin sayısı hayli fazla. Bu da koalisyon için her türlü opsiyonu masaya taşıyor.
Hristiyan Demokrat CDA’dan Henri Bontenbal, ülkenin başbakanı olabilecek isimler arasında. Bontenbal’ın CDA’yı daha önceki İslam karşıtı çizgisinden merkeze çekebileceği söyleniyor. Siz CDA’nın İslam politikası hakkında ne düşünüyorsunuz?
CDA yeni bir parti değil. Hollanda siyasetinde uzun zamandır aktif olan bir parti. CDA’nın özelliklerinden bir tanesi özellikle seçimlere renksiz bir şekilde girmesi. Parti seçim öncesinde ne Müslüman haklarını savunan ne de Müslüman karşıtı bir programa sahiptir. Ama merkez sağın hükûmete geldiğinde neler yapabildiğini çok iyi biliyoruz. Özellikle seçim sonrasında, Müslümanlara yönelik ön yargıların körüklenebileceği toplumsal olaylarda CDA genelde bu fırsatları hep sağ seçmeni mobilize etmek için kullandı.
Dolayısıyla şu anda Bontenbal renksiz bir siyasetçi; fakat seçimlerden sonra rengini mutlaka ortaya koyacaktır. Ben seçimlerden sonra aynı diğer CDA liderlerinde olduğu gibi Bontenbal’ın da Wilders’ın etkisini azaltmak için Wilders gibi bir retorikle siyaset yapacağını tahmin ediyorum.
Wilders demişken… Hollanda siyasetinde Wilders’in etkisi bundan sonra nasıl olur?
Wilders 2006 yılında Özgürlük Partisi’ni (PVV) kurduğunda kendisine yeni hedefler çizmişti. Birkaç maddeli bu eylem planının ilk adımı burka yasağıydı. Bu yasak Hollanda’da hayata geçirildi. İkinci adımı, Türkiye’nin Avrupa Birliği müzakere masasına asla oturmamasıydı. Şu anda Hollanda’da merkez partileri bu tarz bir müzakereyi teklif dahi etmiyor.
Wilders’in o dönem bir diğer hedefi de, İslam’ın sözde “tehlikeli bir ideoloji” olduğu algısını Hollanda toplumunda yerleştirmekti. Mevcut siyasi atmosfer, bize ne yazık ki Wilders’in bu hedefine ulaştığını da gösteriyor.
Wilders, Hollanda’da hükûmet düşmeden önce ikinci bir eylem planı daha yayınladı. 10 maddelik bu eylem planının içerisinde Hollanda’da misafir işçi göçüyle gelmiş insanların çocuklarına ve torunlarına yönelik korkunç derecede dışlayıcı bir retorik görüyoruz. İnsanların çifte vatandaşlık haklarını ellerinden alma, Müslümanların en temel hakkı olan dinlerini öğrenme imkânlarının ve Kur’an kurslarının yasaklanarak engellenmesi gibi gündem maddeleri var Wilders’in ajandasında.
Wilders’in ve aşırı sağcı siyasetin etkisi Hollanda’da yıllar içinde azalmadı. Şu sıralarda kamuoyu yoklamalarında PVV’nin sandalye sayısı hükûmetten ayrılma nedeniyle düşük olsa da, hâlâ PVV birinci parti olarak görülüyor. Bu durum bize şunu gösteriyor: Eğer Hollanda’nın demokratik güçleri olarak bu aşırı sağcı siyasetle uyanık bir şekilde mücadele etmezsek, bu 10 maddelik planın içine yenileri de eklenecek. DENK Partisi olarak bizim mücadele alanımız da burada yer alıyor.
DENK’in 2017’den beri koruduğu seçmen desteği, özellikle göçmen kökenli seçmenlerin siyasette temsil arayışıyla da yakından bağlantılı. Hollanda’daki istikrarsız politik ortamda partinizin bundan sonraki önceliği, bu temsiliyeti güçlendirmek mi olacak, yoksa daha geniş bir seçmen kitlesine açılmak mı istiyorsunuz?
Biz kurulduğumuz günden beri Hollanda’daki insanların kimlik, kültür ya da dinî aidiyetlerine dayalı bir siyaset takip etmedik. Biz, Hollanda’da ezilen, devlet tarafından ayrımcılığa uğrayan, ötekileştirilen kesimleri siyasetimizin merkezine alıyoruz. Fakat bu siyaset, aynı zamanda bir eşitlik mücadelesi. Bu yönüyle elbette Hollanda toplumunun tamamını dikkate alan bir siyasi programımız var. Liste başı adayımız Stephan van Baarle ile birlikte bu mücadeleyi, eşit haklara inandığımız için yürütüyoruz.
Biz prensipler üzerinden siyaset yapıyoruz. Elbette birçok Müslüman, DENK Partisi tarafından temsil edildiğinde kendisini “evinde” hissediyor. Hollanda’daki Türk toplumunun ciddi bir kısmı da kendisini bizimle temsil edilmiş hissediyor. Tüm bunlara rağmen bizim ortaya koyduğumuz siyaset, bir hemşericilik siyasetinden çok öte. Hedef kitlemiz, eşit haklarda birleşen, ötekileştirilmeye kolektif olarak karşı çıkan tüm Hollandalılar.
Son olarak 29 Ekim’de sandığa gidecek olan Türkiye kökenli ya da göç kökenli seçmene nasıl bir çağrıda bulunursunuz?
Hollanda’da yaşayan insanların çözüm bekleyen acil sorunları var. Konut krizi bunlardan bir tanesi. Hayat pahalılığı bunlardan bir diğeri. Tüm bunlara ek olarak 29 Ekim Temsilciler Meclisi Seçimleri, Hollanda’da yaşayan insanların özgürlükleriyle ilgili bir dönüm noktasını oluşturuyor. Şu anki Temsilciler Meclisi’ndeki milletvekili aritmetiği, helal kesimin yasaklanmasını, cami derneklerine müfettişlerin gönderilip ibadethanelerin kriminalize edilmesini ya da ezan hakkında kısıtlayıcı düzenlemelerin yürürlüğe girmesini mümkün kılıyor.
Hollanda siyasetinde Müslümanlar ve göç kökenlilerin temsil edilmesi, başta bu özgürlüklere ve temel haklara yönelik müdahalelere “dur” demek anlamına geliyor. Bu seçimler özgürlüklerimizin elimizden alınması ile alakalı.
Hollanda Parlamentosunda 10 yıldır Denk Partisi olarak milletvekillerimizle bunun mücadelesini veriyoruz. İnsanlarımıza yönelik bir hak gaspı planlandığında biz hep bunun karşısında yer aldık. Şimdi bu mücadeleyi mecliste daha güçlü bir şekilde gerçekleştirebilmek için daha fazla milletvekili çıkartmak istiyoruz. Seçim sonrasında belki beşli koalisyondan bahsetmek bile gerekebilecek. DENK Partisi olarak 5-6 sandalyeli bir anahtar parti olmamız durumunda, Hollanda siyasetindeki bu göç ve çeşitlilik karşıtı siyasete set çekebilmemiz oldukça mümkün.
Ben 29 Ekim’de seçmenin sandığa gitmesini ve ülkede özgürlük ve hakları kısıtlayıcı partilere karşı güçlü bir mesaj vermesini umut ediyorum.





