Batı Şeria’da Yok Olmanın Eşiğindeki Bir Halk: Filistinli Bedeviler
Batı Şeria’nın kırsal vadilerinde yaşayan Filistinli Bedeviler, artan yerleşimci saldırıları, yıkım emirleri ve E1 yerleşim planı nedeniyle yeniden göç tehdidiyle karşı karşıya. İsrail’in askerî kontrolü altındaki C Bölgesi’nde, temel yaşam koşulları her geçen gün daha da daralıyor.
Batı Şeria’nın geniş ve kırsal vadilerinde, nesiller boyu yarı-göçebe yaşam süren Filistinli Bedevi toplulukları, uzun yıllardır süregelen ve özellikle son aylarda giderek artan yerleşimci saldırıları, askerî operasyonlar, yıkım emirleri ve altyapı kısıtlamaları nedeniyle hayatta kalma mücadelesi veriyor.
Filistinli Bedevi nüfusunun hacmi ve coğrafi dağılımı, 1948 yılında yaşanan Nakba (Büyük Felaket) ile kökten değişmiş durumda. Bu tarihsel kırılmadan önce, Filistin’deki Bedevi nüfusu, tahmini 65 bin ile 100 bin kişi arasında bir sayıyla, ağırlıklı olarak güneydeki Necef Çölü’nde yarı-göçebe bir şekilde yaşam sürüyordu. Ancak 1948 Arap-İsrail Savaşı ve sonrasında yaşananlar, bu topluluk için tam bir felaket oldu; Necef’teki Bedevilerin çok büyük bir kısmı zorla yerlerinden edildi. Sürülen on binlerce kişi, geleneksel yaşam alanlarını terk ederek Ürdün’e, Sina Yarımadası’na, Gazze Şeridi’ne ve özellikle Kudüs ile Eriha civarındaki Batı Şeria bölgelerine kaçmak zorunda kaldı. Necef’te ise sadece 11 bin civarında Bedevi kalabildi.
Bugün Filistinli Bedevi nüfusu coğrafi olarak bölünmüş durumda: 2017 yılında yayımlanan Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) raporuna göre, Batı Şeria’da yaklaşık 40 bin Bedevi yaşıyor ve bu topluluklar çoğunlukla Necef Çölü’nden 1948’de zorla yerinden edilen aileler ve onların torunlarından oluşuyor. Bu nüfusun büyük bir kısmı, İsrail’in askerî kontrolü altındaki Area C (C Bölgesi) olarak bilinen kısımlarda yerleşimlerini sürdürüyor. İsrail’de (Necef’te) ise bugün yaklaşık 250-300 bin Bedevi olduğu tahmin ediliyor.
C Bölgesinde Yaşayan Filistinli Bedevi Toplulukları
1993 Oslo Anlaşmaları sonrası Batı Şeria, A Bölgesi (tamamen Filistin Devleti tarafından yönetilen bölge), B Bölgesi (Filistin sivil ve İsrail güvenlik kontrolü altında olan bölge) ve C Bölgesi’ne (Batı Şeria’nın %62’sine karşılık gelen; tamamen İsrail tarafından yönetilen ve Filistin yönetiminin sağlık ve eğitim gibi bazı sivil konulardan sorumlu olduğu bölge) ayrıldı. Anlaşmaya göre, C Bölgesi’ndeki tüm yapı ve planlama kontrolü İsrail’de bulunuyor.
Bu bakımdan, bölgede yaşayan Bedeviler neredeyse hiçbir zaman sürdürülebilir kalkınma koşullarına sahip değildi ve insanî gelişim fırsatları da oldukça sınırlıydı. Filistin Devleti’nin bu bölgede yetki eksikliği ve etkili müdahale edememesi durumu daha da kötüleştiriyordu.
Kısacası, bu bölgedeki Bedeviler işgalin en ağır etkilerini yaşıyordu. Coğrafi olarak marjinal konumda olan Bedeviler, genellikle düzgün yol erişimi olmayan, kontrol noktalarıyla izole edilmiş alanlarda yaşamaktaydı ve ana akım Filistin toplumundan büyük ölçüde ayrılmışlardı. Geleneksel yaşam biçimleri ve hayatta kalma potansiyelleri giderek daha fazla tehdit altında bulunuyordu.
C Bölgesi’ndeki İsrail politikaları, Bedevilerin yaşamını her yönden zorlaştırıyordu: Temel hizmetlere, eğitim ve sağlık imkanlarına erişimleri sınırlıydı; elektrik ve suya erişim ciddi şekilde kısıtlıydı. Bedeviler günde ortalama yalnızca 20 litre su kullanabiliyor, bu rakam da Dünya Sağlık Örgütü tarafından önerilen minimum miktarın beşte biri ve çevredeki İsrailli yerleşimcilerin tüketiminin yaklaşık 25’te biri kadardı. Çoğu Bedevi temiz suya ulaşamadığı için pahalı tanker suyu almak zorunda kalıyordu. Oslo Anlaşmaları uyarınca, bölgedeki su kaynaklarının %80’i İsrail’e, yalnızca %20’si Filistinlilere ayrılmıştı.
Tarım ve hayvancılık da geçim kaynaklarını desteklemekte yetersiz kalıyordu, ayrıca genç işsizliği de yüksek seviyelerdeydi. Bu durum, sürdürülebilir geçim ve insani gelişim potansiyellerini ciddi şekilde azaltıyordu. Üstelik yıllar boyunca hareket özgürlüğü kısıtlamaları, yasa dışı yerleşimlerin inşası ve genişlemesi, zorla yerinden edilme, kısıtlayıcı imar ve planlama rejimleri, arazi el koymaları, yapı izinlerinin reddi, ev yıkımları ve yerleşimci şiddetine karşı yasal yaptırımların uygulanmaması gibi sorunlarla karşı karşıya kaldılar.

Küçükbaş hayvan sürüsünü otlatan bir Bedevi çobanı. Fotoğraf: https://boudewijnhuijgens.getarchive.net.
7 Ekim 2023 Sonrasında Filistinli Bedevilerin Durumu
Ekim 2023’te İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarının başlamasından bu yana, Bedevileri hedef alan İsrail yerleşimcileri ve güçleri tarafından tekrarlanan saldırılar ve tacizler artış gösterdi. Birleşmiş Milletler verilerine göre 2025 yılının başından Ağustos ortasına kadar 230 köy ve beldede binden fazla saldırı kayda geçti; bu saldırılarda 11 Filistinli yaşamını yitirdi, yaklaşık 700 kişi yaralandı.
Batı Şeria’nın birçok bölgesinde olduğu gibi Bedevi toplulukları da bu dalgadan nasibini aldı. Örneğin, Haziran 2025’te Maghayer al-Deir isimli bir Bedevi köyü önce doğrudan yerleşimci baskısına maruz kaldı, ardından köye yeni bir karakol (0utpost) kurulmasıyla tamamen abluka altına alındı. Yakın zamana kadar burada yaşayan 24 Filistinli aile, eşyalarını toplayıp evlerini terk etmek zorunda kaldı. Ramallah’ın doğu yamaçlarında, Ürdün Vadisi’ne bakan bu alan, üç günlük yoğun taciz ve saldırıların ardından artık İsrailli yerleşimcilerin tam kontrolü altına girdi.
Giderek artan taşkınlık ve taciz, Bedevileri evlerini terk etmeye zorladı ve zorlamaya da devam ediyor. Örneğin Doğu Kudüs’ün kuzeyindeki Jericho vadisinde konuşlu Arap Mleihat topluluğunda, Temmuz 2025 başlarında en az 50 aile, yerleşimcilerin saldırı ve tacizi yüzünden köyünü boşalttı. Yerel insan hakları örgütü Al-Baidar’ın yöneticileri, bu ailelerin yıllardır kendilerini savunmaya çalıştığını ancak başarılı olamadıklarını belirtiyor. Bedeviler, silahlı yerleşimcilerin kendilerine karşı haftada birkaç kez baskın düzenlediklerini, bu saldırılar sırasında Filistinli çobanları korkutup hayvanlarını su kuyularına götürmelerini engellediklerini anlatıyor. Olayları ilk elden görenler, yerleşimcilerin artık köylerin hemen yanına bir üs kurduğunu, evlerine sürekli baskınlar yaptığını ve silah doğrultarak tehditler savurduğunu belirtiyor. Başka bir olayda, Maghayer al-Deir sakinlerinden biri, bahçesindeki hayvanlarına saman yüklerken şiddetli saldırı altında kaldıklarını anlattı; üç gün süren yoğun baskının ardından 22 Mayıs 2025’te tüm 24 aile son kez eşyalarını toplayıp vadiden ayrılmak zorunda kaldı.
Köylerinden ayrılan Mleihatlılar da benzer hikâyeler anlatıyor. 85 aileden oluşan topluluk, saldırılar öncesinde 500 kişilik bir nüfusa sahipti. Ailelerin bazıları yakınlardaki Aqbat Jabr mülteci kampına sığındı. Yaşadıklarını “Çocuklarımızı korumak istiyoruz” sözleriyle özetleyen bir baba; haftalar boyu süren tacizlerden sonra herkes bölgeyi terk etme kararı almış durumda. Binbir güçlükle kurdukları gecekonduları bırakıp giden ailelerin gözünde bu olay adeta “yeni bir Nekbe”.
Kısacası, son aylarda Batı Şeria’da Bedevi ve göçer topluluklar, artan yerleşimci şiddeti ve hareket kısıtlamaları nedeniyle yeniden yerinden edilme dalgası yaşadı. Yerleşimciler sadece fiziksel saldırılarla değil, su ve elektrik altyapılarını tahrip ederek de geçim kaynaklarını hedef alıyor. Bu olaylar, 7 Ekim 2023’ten bu yana süregelen sistematik baskının bir parçası olarak, Bedevi topluluklarının yaşam alanlarını ve geleneksel yaşam biçimlerini ciddi biçimde tehdit ediyor.
E1 Yerleşim Planı ve Filistinli Bedeviler
Özellikle 20 Ağustos 2025 tarihinde Sivil İdare Birimi Yüksek Planlama Kurulu (İng. “Israel Civil Administration High Planning Committee”) tarafından E1 yerleşim planına verilen nihai teknik onay ve 11 Eylül’de İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun Gazze’ye saldırılara tepki olarak Filistin devletinin tanınmasına yönelik atılan uluslararası adımlara tepki olarak projeyi politik olarak onaylanması, Bedeviler için durumu daha da kötüleştirdi. E1 Planı, Batı Şeria’nın işgal altındaki Doğu Kudüs bölgesinin doğusunda yer alan stratejik bir 12 km²’lik alanı kapsayan İsrail yerleşim planı. Bu planı İsrail Savunma Bakanlığına bağlı bir komisyon onaylandı. Plan yaklaşık 3 bin 400 yeni konut inşasını içeriyor. Bu adımın, Batı Şeria’nın kuzey ve güney bölgeleri arasındaki hareketliliği kısıtlamayı, Filistinlilerin yaşam alanlarını daha da daraltmayı hedeflediği düşünülüyor.
E1 planı, özellikle Batı Şeria’da 18 Filistinli Bedevi topluluğunun yaşadığı bölgeyi doğrudan etkiliyor. Bu topluluklar, şu an evlerinin yıkılması, temel altyapı hizmetlerine erişimin engellenmesi ve göç etme baskıları gibi zorluklarla karşı karşıya. Kısacası bu adım bölgede yaşayan yaklaşık 3 bin Bedevi için somut sonuçlar doğuyor: Yakında zorla yerlerinden edilebilirler.
E1 planın onaylanması, uluslararası toplum tarafından da geniş çapta eleştiriliyor ve Birleşmiş Milletler tarafından uluslararası hukukun ihlali olarak değerlendiriliyor. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Sözcüsü Stéphane Dujarric, E1 yerleşim genişleme planını kınayarak şu açıklamayı yaptı: “Doğu Kudüs dahil olmak üzere işgal altındaki Batı Şeria’daki İsrail yerleşimleri uluslararası hukukun ihlalidir ve Birleşmiş Milletler kararlarına doğrudan aykırıdır. Bu projenin ilerletilmesi, iki devletli çözüm için varoluşsal bir tehdit oluşturmaktadır. Ayrıca Genel Sekreter, İsrail hükûmetine tüm yerleşim faaliyetlerini derhal durdurma, uluslararası hukuk kapsamındaki yükümlülüklerine tam olarak uyma ve ilgili Birleşmiş Milletler kararları ile 19 Temmuz 2024 tarihli Uluslararası Adalet Divanının –Batı Şeria’daki İsrail işgalinin uluslararası hukuka aykırı olduğunu tespit eden- danışma görüşü doğrultusunda hareket etme çağrısını yineledi.
2009’dan bu yana, bu bölgede 500’den fazla Filistinli yapının yıkıldığı ve 900’den fazla kişinin yerinden edildiği bildiriliyor. Yıkılan 181 yapının, insani yardım kapsamında bağışlarla yapıldığı biliniyor. En çok yıkım, Az Za’ayyem Bedevi topluluğunda gerçekleşmiş, toplam yıkımların %31’ini oluşturmuş durumda; bunu Abu Nuwar ve Jabal al Baba takip ediyor. 2016 ve 2023 yıllarında sırasıyla 85 ve 76 yapı yıkılarak en yüksek yıllık yıkım rakamlarına ulaşıldı. 2025 yılı itibarıyla 68 yapının yıkıldığı rapor ediliyor; bunların 9’u ev, 52’si hayvan barınağı.
12-14 Ağustos 2025 tarihleri arasında İsrail makamları, Jabal al Baba ve Wadi al Jimel de dahil olmak üzere toplam 42 yapıya yıkım emri teslim vermiş durumda. Ayrıca, 13 Ağustos’ta Ma’azi Jaba’ Bedevi topluluğuna silahlı ve maskeli yerleşimcilerin, İsrail güçlerinin eşliğinde gece baskını düzenlediğini, evleri talan ettiği, kapıları kırdıkları ve güvenlik sistemlerinin kablolarını kestiği belirtiliyor.
Özetle, E1 yerleşim planı, Batı Şeria’da Filistinlilerin toprakları üzerindeki İsrail yerleşimlerinin genişlemesi ve Filistin devleti kurma hedefinin daha da uzaklaşması anlamına geliyor. Bu gelişmeler, bölgedeki barış sürecini olumsuz etkiledeiği gibi, uluslararası hukukun da ihlali olarak değerlendiriliyor.
Mevcut durumda, E1 planı uygulanmasa veya geciktirilse bile Bedeviler zaten büyük bir baskı altında bulunuyor: İsrailli yerleşimciler, böşgede bulunan Khan al-Ahmar köyünün tepesine konteynerler kurdu; bu, İsrail yasalarına göre bile illegal bir dış karakol. Kısacası, Bedeviler ve köyleri, İsrail’in E1 yerleşim planının doğrudan etkisi altında ve gelecekte yerlerinden edilmeleri oldukça muhtemel.

Batı Şeria’daki bir Bedevi köyü. Fotoğraf: Wirestock Creators – Shutterstock.
Filistinli Bedevilerin Geleceği
Yardım kuruluşları ile akademisyenler, dramın boyutunun farkında. OCHA ve yerel STK’lar sık sık uluslararası kamuoyunu uyarıyor. Bölgede özellikle son yıllarda şiddet olayları ve baskılar artarken, Batı Şeria’daki bedevilerin acil insani ihtiyacı büyüyor. BM raporları, bu toplulukların su, elektrik, eğitim ve sağlık hizmetlerine ulaşım eksikliği ile, yerleşimcilere karşı güvenlik sağlanamaması gibi ciddi sorunlar yaşadığını gösteriyor.
Uzmanlar, kalıcı çözümler için İsrail’in arazi politikalarını değiştirmesi, uluslararası toplumun baskı yapması ve Filistin devleti ile uluslararası yardımların bölgeye özel programlar ayırması gerektiğini vurguluyor. UNDP gibi örgütler ise Bedevilerin dayanıklılığını artırmak için su kooperatifleri, temiz enerji projeleri ve mobil eğitim merkezleri öneriyor. Ancak on yıllardır süregelen toprak mücadeleleri ve siyasi karmaşa içinde, bu çağrıların tam karşılık bulup bulmayacağı belirsiz.
Özetle, Batı Şeria’nın Bedevileri bir yandan tarihî kimliklerini korumaya çalışırken, diğer yandan yerlerinden edilme tehlikesi ile karşı karşıya. İnsanî yardım örgütleri ve hak savunucuları, uluslararası baskı kurulmasını ve Bedevilerin geleneksel yaşam tarzlarının sürdürülmesini mümkün kılacak tedbirlerin alınmasını talep ediyor. Aksi hâlde, söz konusu topluluklar kendine özgü kültürlerini kaybedecekleri bir eşiğe sürükleniyor. Gelişmeler, Filistinlilerin göçebe azınlığına dair küresel ilginin artması ve güvence sağlanması gerektiğini bir kez daha ortaya koyuyor.