“Ateşkes” Sonrası Gazze: Adı Değiştirilen ve Yavaşlatılan Bir Soykırım Rejimi
Gazze’de ilan edilen “ateşkes”, mutabakat şartlarının uygulanmasının sağlandığı bir süreçten ziyade, bir rebranding hamlesi oldu: Şiddetin sona erdiği bir dönemi değil, imhanın daha düşük yoğunlukta ve yeni bir söylemle sürdüğü bir evreyi tanımlıyor.
Önce “İsrail’in kendini savunma hakkı” denildi. Ardından buna “savaş” adı verildi; oysa İsrail’in kendi askerî istihbarat veritabanına göre can kayıplarının yüzde 83’ü sivildi. İsrail’in hava, kara ve deniz ablukası altında yaşayan Gazze’deki 2,3 milyon Filistinlinin ordusu yok, hava kuvvetleri yok, mekanize birlikleri yok, tankları yok, donanması yok, füzeleri yok, ağır topçusu yok, katil drone filoları yok, tüm hareketleri haritalandıran sofistike takip sistemleri yok; ayrıca 7 Ekim 2023’ten bu yana İsrail’e en az 21,7 milyar dolarlık askerî yardım sağlayan ABD gibi bir müttefikleri de yok.
Uyulmayan Anlaşmalar, Askıya Alınan Hukuk
Şimdi ise buna “ateşkes” deniyor. Elbette her zamanki gibi, İsrail yalnızca 20 şarttan ilkine uydu. İsrail hapishanelerinde tutulan yaklaşık 2 bin Filistinli tutsağı -bunların 1700’ü 7 Ekim’den sonra gözaltına alınmıştı- ve yaklaşık 300 Filistinlinin cenazesini serbest bıraktı; karşılığında ise hayatta kalan 20 İsrailli esirin iadesi sağlandı.
İsrail, anlaşmanın diğer tüm maddelerini ihlal etti. Trump yönetimi aracılığıyla, Filistinlilerin katılımı olmadan yapılan bu anlaşmayı, Filistinlilere ilişkin daha önceki tüm anlaşma ve barış mutabakatlarıyla birlikte adeta ateşe attı. İsrail’in uluslararası anlaşmaları ve uluslararası hukuku açık ve sistematik biçimde hiçe sayması -İsrail ve müttefikleri, Uluslararası Adalet Divanının (UAD) üç hukuken bağlayıcı kararına, iki danışma görüşüne, Soykırım Sözleşmesi’ne ve uluslararası insancıl hukuka uymayı reddediyor- askerî olarak en gelişmiş ülkelerin hukuku kendi çıkarlarına göre tanımladığı bir dünyaya doğru gidildiğinin habercisi.
Bir Barış Planı Değil, Siyasi Tasfiye Tasarısı
Sahte barış planı -“Başkan Donald J. Trump’ın Gazze Çatışmasını Sona Erdirmeye Yönelik Kapsamlı Planı”- Filistin halkına yönelik çarpıcı bir ihanet örneği olarak, Kasım ayında Çin ve Rusya’nın çekimser kaldığı bir oylamayla BM Güvenlik Konseyi üyelerinin çoğu tarafından onaylandı. Üye devletler Gazze konusunda ellerini yıkadı ve soykırıma sırtını döndü.
Orta Doğu uzmanı Norman Finkelstein’ın yazdığı gibi, 2803 (2025) sayılı kararın kabulü “aynı anda hem ahlaki iflasın ifşası hem de Gazze’ye karşı bir savaş ilanıydı. Uluslararası hukuku hükümsüz ilan eden Güvenlik Konseyi, kendisini de hükümsüz ilan etmiş oldu. Gazze bağlamında Konsey, bir suç ortaklığına dönüştü.”
Silahsızlanma Masalı ve Gazze’de Kalıcılaşan Sömürgeci İşgal
Bir sonraki aşamada Hamas’ın silahlarını teslim etmesi ve İsrail’in Gazze’den çekilmesi öngörülüyor. Ancak bu iki adım da atılmayacak. Hamas –diğer Filistinli gruplarla birlikte- Güvenlik Konseyi kararını reddediyor. Silahsızlanmanın ancak işgal sona erdiğinde ve bir Filistin devleti kurulduğunda mümkün olacağını söylüyorlar. Başbakan Benjamin Netanyahu ise Hamas silah bırakmazsa bunun “zorla” yapılacağını ilan etti.
Trump’ın başında olduğu sözde “Barış Kurulu”, İsrail’le müttefik “Uluslararası İstikrar Gücü”ne bağlı silahlı paralı askerlerle birlikte Gazze’yi yönetecek. Ancak hiçbir ülke asker göndermeye hevesli görünmüyor. Trump, Gazze’yi “özel ekonomik bölge” olarak işleyecek bir “Gazze Rivierası” vaat ediyor: Yani devlet hukukunun dışında, tamamen özel yatırımcılar tarafından yönetilen bir alan; Honduras’taki, Peter Thiel destekli sözleşmeli şehir örneğinde olduğu gibi. Bu plan, Filistinlilerin “gönüllü” olarak yerlerinden edilmesiyle hayata geçirilecek; toprağı olanlara karşılığında dijital token’lar teklif edilecek. Trump, ABD’nin “Gazze Şeridi’ni devralacağını” ve “sahip olacağını” ilan ediyor. Bu, [sömürgecilikteki] kral naipleri dönemine bir dönüş, her ne kadar bu kez Tony Blair dışarıda bırakılmış gibi görünse de. Planın en gülünç maddelerinden birinde Filistinlilerin, yeni sömürge efendileri tarafından “radikallikten arındırılacağı” söyleniyor.
Ateşkes Altında Günlük Ölüm Rutinleri
Ancak bu fanteziler asla gerçekleşmeyecek. İsrail Gazze’de ne yapmak istediğini biliyor ve hiçbir ülkenin müdahale etmeyeceğini de biliyor. Filistinliler ilkel ve insanlık dışı koşullarda hayatta kalma mücadelesi verecek. Daha önce defalarca olduğu gibi, yine ihanete uğrayacaklar.
Gazze’deki Hükûmet Medya Ofisi ve Filistin Sağlık Bakanlığı verilerine göre İsrail, 10 Ekim ile 12 Aralık arasında ateşkes anlaşmasını 738 kez ihlal etti; bunların 358’i kara ve hava bombardımanıydı. En az 383 Filistinli öldürüldü, 1002 kişi yaralandı. Bu, Gazze’de günde ortalama altı Filistinlinin öldürülmesi anlamına geliyor, “ateşkes” öncesindeki günlük ortalama 250 can kaybına kıyasla daha düşük olsa da. İsrail, 14 Aralık Cumartesi günü Gazze sahil yolunda bir araca düzenlenen füze saldırısında üst düzey Hamas komutanlarından Raed Saad’ı öldürdüğünü açıkladı. Saldırıda üç kişinin daha öldüğü bildirildi.
Yavaşlatılmış Soykırım: Açlık, Soğuk ve Çökertilen Yaşam
Soykırım bitmiş değil. Evet, temposu düştü. Ancak niyet değişmedi. Bu, ağır çekimde bir öldürme süreci. Günlük ölü ve yaralı sayıları artık yüzlerle değil, onlarca ifade ediliyor; soğuk ve yağmur nedeniyle hastalanan ve ölenlerin sayısı ise giderek artıyor.
Aralık ayında Gazze’ye günde ortalama 140 yardım kamyonunun girişine izin verildi. Bu, vaat edilen rakam olan 600’ün çok altında. böylece Filistinliler açlığın eşiğinde tutuldu ve yaygın yetersiz beslenme sürdürüldü. UNICEF’e göre Ekim 2025’te Gazze’de beş yaş altı yaklaşık 9.300 çocuğa ağır akut yetersiz beslenme teşhisi kondu. İsrail, Refah’taki Mısır sınır kapısını açtı; ancak yalnızca Gazze’den çıkmak isteyen Filistinliler için. Anlaşmada yer almasına rağmen, geri dönmek isteyenlere kapı kapalı. İsrail, Gazze’nin yaklaşık yüzde 58’ini ele geçirmiş durumda ve “sarı hat” olarak bilinen fiili sınırı sürekli ileri çekerek işgal alanını genişletiyor. Bu keyfî hattı geçen Filistinliler –çocuklar dâhil- vuruluyor ya da havaya uçuruluyor.
Bir Enkaz Coğrafyası Olarak Gazze Şeridi
Filistinliler, sınır dışı edilene kadar giderek küçülen, pis ve aşırı kalabalık bir toplama kampına sıkıştırılıyor. BM tahminlerine göre Gazze’deki konutların yüzde 92’si hasar gördü ya da yıkıldı; tüm yapıların yaklaşık yüzde 81’i zarar gördü. Yalnızca 40 kilometre uzunluğunda ve 12 kilometre genişliğindeki Gazze Şeridi, 61 milyon ton moloza dönüştü; bunun içinde asbest, sanayi atıkları, ağır metaller, patlamamış mühimmat ve tahminen 10 bin çürüyen cesedin bulunduğu dokuz milyon ton tehlikeli atık yer alıyor. Neredeyse hiç temiz su, elektrik ya da kanalizasyon arıtması yok. İsrail, çimento ve çelik dâhil olmak üzere inşaat malzemelerini, barınma ekipmanlarını, su altyapısını ve yakıtı engelliyor; bu nedenle hiçbir şey yeniden inşa edilemiyor.
Toplumsal Rıza: İsrail Kamuoyunda Soykırımın Normalleşmesi
İsrailli Yahudilerin yüzde 82’si Gazze’deki tüm nüfusun etnik olarak temizlenmesini destekliyor; yüzde 47’si ise İsrail ordusunun ele geçirdiği şehirlerdeki tüm sivillerin öldürülmesini onaylıyor. Yüzde 59’u aynı uygulamanın İsrail vatandaşı Filistinlilere de yapılmasını destekliyor. Temmuz ayında yapılan bir ankete göre İsrailli Yahudilerin yüzde 79’u Gazze’deki açlık ve acı verici haberlerinden “pek rahatsız olmadığını” ya da “hiç rahatsız olmadığını” söylüyor. Yeni bir nefret söylemi ve kışkırtma raporuna göre “Gazze’yi Yeryüzünden Silin” ifadesi, yalnızca 2024’te İbranice Facebook paylaşımlarında 18 binden fazla kez yer aldı.
İsrail’deki soykırımcı kutlamaların en yeni biçimi -sosyal medyada ve haber kanallarında Filistinlilerin acılarıyla alay edilmesi- aşırı sağcı Otzma Yehudit adlı partinin, İsrail’in Ku Klux Klan’ı olarak görülen yapısının üyelerinin yakalarına taktığı altın ilmeklerin yaygınlaşması oldu. Bu ilmeklerden biri, Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir tarafından da taşınıyor.
Knesset’ten geçirilmek istenen yeni bir yasa tasarısı, “ırkçılık ya da bir topluluğa yönelik düşmanlık” saikiyle ve İsrail devletine ya da “Yahudi halkının kendi topraklarındaki yeniden doğuşuna” zarar verme amacıyla bir İsrail vatandaşının ölümüne “kasten ya da kayıtsızlıkla” neden olan Filistinliler için idam cezasını zorunlu kılmayı hedefliyor. İsrailli insan hakları örgütü Adalah’ın aktardığına göre 7 Ekim’den bu yana İsrail hapishanelerinde 100’den fazla Filistinli öldürüldü. Tasarı yasalaşırsa -ilk okumadan geçti- 7 Ekim’den bu yana kabul edilen 30’dan fazla Filistin karşıtı yasaya eklenecek.
Gazze Bir İstisna Değil, Geleceğin Katliam Modeli
Soykırımın dünyaya verdiği mesaj açık ve net. Günde bir dolardan az gelirle yaşayan bir milyardan fazla insan için anlamı şu: Her şeye biz sahibiz; eğer bunu almaya kalkarsanız, sizi öldürürüz.
Gazze’ye benzeyecek yeni dünya düzeni budur:
- Toplama kampları
- Açlık
- Altyapı ve sivil toplumun yok edilmesi
- Kitlesel katliam
- Topyekûn gözetim
- İnfazlar
- İşkence: Filistinlilere İsrail hapishanelerinde rutin olarak uygulanan dayak, elektrik verme, waterboarding, tecavüz, kamusal aşağılamalar, gıdadan mahrum bırakma ve tıbbi bakımın engellenmesi dâhil.
- Salgınlar
- Hastalıklar
- Cesetlerin iş makineleriyle isimsiz çukurlara itildiği, Gazze’de olduğu gibi vahşi köpek sürülerinin mezarları eşeleyip bedenleri parçaladığı toplu mezarlar.
Stephen Pinker gibi saf bir kamuoyuna pembe masallar satan akademisyenlerin vaaz ettiği Shangri-La’ya doğru gitmiyoruz. Yok oluşa gidiyoruz. Sadece bireysel bir yok oluşa değil -tüketim toplumunun “ebedi gençlik” fantezisiyle gizlemeye çalıştığı- aynı zamanda gezegen yaşanmaz hâle gelirken topyekûn bir yok oluşa. İnsan türünün ekokırıma rasyonel biçimde tepki vereceğini düşünüyorsanız, insan doğasından bütünüyle kopuksunuz. Gazze’yi ve tarihi incelemeniz gerekiyor.
Aslında Bütün Bunların Tarihin Tekerrür Edişi
Küresel Kuzey’de yaşıyorsanız, dehşete bir süre uzaktan bakabileceksiniz. Ancak iklim krizi derinleştikçe bu dehşet yavaş yavaş evinize gelecek ve çoğumuzu Filistinlilere dönüştürecek. Soykırımdaki suç ortaklığımız düşünüldüğünde, bunu hak ediyoruz.
İmparatorluklar kendilerini tehdit altında hissettiklerinde her zaman soykırım aracına sarılır. İspanyol fatihlerin kurbanlarına sorun. Kızılderililere sorun. Herero ve Nama halklarına sorun. Ermenilere sorun. Hiroşima ve Nagazaki’den kurtulanlara sorun. Bengal kıtlığından sağ çıkan Hintlilere ya da Kenya’da İngiliz sömürgeciliğine karşı ayaklanan Kikuyu halkına sorun. İklim mültecilerinin de sırası gelecek.
Bu bir kâbusun sonu değil. Başlangıcı.
NOT: Pulitzer ödüllü gazeteci ve savaş muhabiri Chris Hedges’e ait bu yazı, 15 Aralık’ta X sosyal medya hesabında yayımlanmıştır. Yazının İngilizce aslına buradan erişebilirsiniz.