'Filistin Devleti'

“Soykırım Devam Ederken Filistin’in Tanınması Neyi Değiştirir?”

Birleşik Krallık, Fransa, Avustralya, Kanada, Portekiz ve Belçika gibi Batılı ülkeler Filistin'i tanıdı. Peki Filistin'in bir devlet olarak tanınması Filistinliler için ne anlama geliyor? Batı Şeria'da işgal altında yaşayan aktivist Issa Amro bu soruyu cevaplıyor.

İsrail ordusunun hava bombardımanlarının ardından kara saldırılarını başlattığı Gazze kentindeki Filistinliler, zor şartlar altında güneye göç etmeye devam ediyor. | Fotoğraf: Anadolu Images | Değişiklikler: Perspektif

Son birkaç gündür, önde gelen Batılı ülkeler Filistin’in tanınması yolunda dünyaya katıldılar. Bu ülkeler arasında Britanya, Fransa, Avustralya, Kanada, Portekiz, Belçika ve diğerleri bulunuyor. Filistinliler ise çelişkili duygular içinde. Bu uzun zamandır beklenen, bizi bir devlete layık bir ulus olarak resmen tanıma adımını memnuniyetle mi karşılamalıyız? Yoksa bunu, İsrail Gazze’de soykırımını tüm hızla sürdürürken içi boş sembolik bir jest olarak mı nitelendirmeliyiz?

Şahsen ben bu tanımanın önemli olduğuna inanıyorum. Ancak insan hakları ve özgürlük savunucuları olarak, bunu ülkeleri İsrail’i sorumlu tutmaya zorlamanın bir aracı olarak kullanmalıyız.

Bir asır boyunca, 1917’deki Balfour Deklarasyonu’ndan itibaren, Batılı ülkeler büyük ölçüde Filistinlilere ilgisiz davrandılar. Onları belki bazı temel insan onurunu hak eden, ama siyasi ya da ulusal haklara layık görülmeyen, sıradan sömürge tebaası olarak gördüler. Bu duygu hâlâ Batı dünyasında yankı buluyor ve Filistinlilerin hakları, devlet olma ve özgürleşmeye dair her diplomatik tartışmaya sirayet ediyor.

Oysa biz bir insani yardım vakası değiliz. Yiyecek ya da barınağa muhtaç olan hayvanlar gibi değil, bir ulus olarak muamele görmek istiyoruz. Filistin’i tanımayı reddetmek, bizim anavatanı olan bir ulus statümüzü reddetmek demektir.

Filistin’in Tanınması: “Neredeyse Bütün Dünya Filistin’i Tanıyor”

Önceden, bu Batılı ülkeler belirli koşullar içeren nihai bir anlaşmaya varılmadıkça Filistin’i tanımayı reddetmiş, Filistinlileri bitmek bilmez bir belirsizliğe mahkûm etmişlerdi. Şimdi ise yalnızca kendi koydukları sınırlamaları aşmakla kalmadılar; aynı zamanda kısmen ABD öncülüğündeki siyasi düzenle de bağlarını gevşettiler. Artık, Filistin’i tanımayan tek daimi Güvenlik Konseyi üyesi ABD. Dünya haritası aniden değişti ve Filistin’i tanımayan ülkelerin sayısı dramatik şekilde azaldı. Uzun süre boyunca, Avrupa ve diğer Batılı ülkeler ABD’yi destekleyerek tanımayı reddetme konusunda dünyaya karşı oldukça birleşik bir cephe oluşturmuştu. Şimdi ise neredeyse bütün dünya Filistin’i tanıyor.

Bu gelişme, ABD’nin giderek artan izolasyoncu politikaları ve uluslararası kurumlarla arasına koyduğu mesafeyle de bağlantılı. Görünüşe göre diğer ülkeler de artık bu Amerikan küresel siyasetiyle yüzleşmeye ve ona uyum sağlamaya başlıyorlar. Filistin’in tanınması adımı, sembolik de olsa, ABD’yi İsrail’e koşulsuz desteğinde giderek daha da yalnızlaştırıyor. Oysa bu koşulsuz destek, bizim baskı altında yaşamamızı sürdüren şeyin ta kendisi.

Batı Şeria’da, halkımıza yönelik gayriresmî bir savaşla karşı karşıyayız. 7 Ekim’den bu yana Filistinliler toplanıp aşağılanıyor ve işkence görüyor. Ben de o gün, İsrailli yerleşimciler ve askerlerin oluşturduğu bir birlik tarafından yakalanan ve on iki saat boyunca işkence gören ilk Filistinlilerden biriyim. Bu işkence benimle sonsuza dek kalacak; tıpkı kötü muameleye maruz kalan Filistinli tutukluların hayat boyu taşıyacağı izler gibi.

Filistinlilerin yaşam alanı giderek daralıyor; çünkü İsrail ordusu -yerleşimcilerin de öncülüğünde- sürgünleri, kısıtlamaları ve toprak gaspını hızlandırıyor. Yerleşimciler, Filistinlilere yönelik nefret suçlarını ve şiddeti artırıyor ve bunları herhangi bir ceza ile karşılaşmadan işliyor.

Burada bize karşı tam ölçekli şiddetin serbest bırakılması ile ölçülü bir davranış arasında duran şey ise, uluslararası toplumun çizdiği ince çizgi. Aşırı uçtaki askerler ve yerleşimciler bu çizgiyi ürkütücü sıklıkla aşıyor ve daha da ileriye çekmeye çalışıyorlar. Aynı çizgi, beni linç edilmekten de koruyan şey. Ya da İsrail askerleri tarafından infaz edilmekten. Hayatım, birey olarak taşıdığım uluslararası tanınmaya bağlı, fakat yine de bu dünyadaki sonumun her an gelebileceğinden endişe ediyorum. Tam da bu gerçek ışığında şunu soruyorum: Devlet olarak tanınmak bize ne kadar güvenlik ve emniyet sağlayabilecek?

Garip bir durumla karşı karşıyayız: Batılı ülkeler bir yandan bizi destekliyor, diğer yandan da bize yönelik baskıları desteklemeye devam ediyor. Peki shadaki gerçeklikler bambaşkayken, bu sembolik tanıma jestini nasıl anlamalıyız?

Filistin’in Tanınmasına Yönelik Şüpheler

Birçok Filistinli için bu uzun zamandır beklenen tanıma buruk bir sevinç doğuruyor. Gazze’de bir soykırımın, Batı Şeria’da ise “ilan edilmemiş” bir savaşın ortasındayız. İsrail 66.000’den fazla insanı öldürdü; bunların on binlercesi çocuktu. On binlercesi kadındı. Ve bunlar sadece kayıt altına alınabilenlerdi. Evlerinden edilme, aç bırakılma, sağlık hizmetlerinden mahrum bırakılma ve bir soykırıma maruz kalmanın psikolojik dehşeti gibi dayatılmış koşullar yüzünden kaç kişinin öldüğünü henüz bilmiyoruz. Son iki yılda kaç bebeğin doğup öldüğünü de bilmiyoruz. Gerçek ölüm sayısı çok, çok daha yüksek olacak. Dünyanın bu yıllara utanmaz bir dehşetle geri bakacağını biliyoruz. Filistin halkı, soykırımla ebediyen damgalanacak. Hem siyasi hem maddi açıdan, Filistin’i tanıyan Batılı ülkeler İsrail’i desteklemeye ve bize karşı işlenen soykırıma yardım etmeye devam ediyorlar. Bu durumda, devlet olarak tanınmanın gerçekten ne anlamı var?

Birçoğumuz bu soruyla boğuşuyor. Bazıları bu tanımayı memnuniyetle karşılıyor, bazıları ise tamamen reddediyor. Birçok Filistinli Batılı devletlerin Filistin’i tanımasını en iyi ihtimalle içi boş sembolik bir jest, en kötü ihtimalle de İsrail’in soykırımını kolaylaştırmaya devam etmenin bir yolu olarak görüyor. Cevaplar karmaşık.

Filistin’in tanınması kuşkusuz yalnızca bir ilk adım ve yeterli olmaktan çok uzak. Ülkelerin İsrail’i eylemlerinden gerçekten sorumlu tutması gerek. İsrail’e yönelik hesap verilebilirlik sembolik jestlerin çok ötesine geçmek zorunda. Gerçek sonuçlar olmadan İsrail savaş suçları ve soykırım işlemeye devam edecek. Apartheid sistemini sürdürecek. Filistinlilerin toprak ve ulus olma haklarını inkâr etmeye devam edecek.

Öte yanda Filistin’in tanınmasının sadece boş değil, aynı zamanda zararlı olduğunu düşünenler de var. Bu eleştirmenlere göre bu tür sembolik jestler, Batılı devletler üzerindeki somut adımlar atma baskısını azaltabilir. Bu devletler de Filistin’i tanımanın arkasına sığınarak İsrail’i maddi ve siyasi olarak desteklemeyi sürdürebilir.

Bu eleştirmenler ayrıca Batılı ülkelerin amacının Filistin Yönetimi’ni Filistin ulusunun temsilcisi değil, İsrail ile Filistin halkı arasında bir tampon işlevi görecek kukla bir devlete yükseltmek olduğunu da iddia ediyor. Bu senaryoda Filistinliler fiilen devletsiz kalmaya devam edecek, öfkelerini İsrail’e yöneltemeyecek. Böylece de gerçek özgürlük mücadelesi uzayacak. Bu elbette meşru bir kaygı. Birçok yönden Filistin’in tanınması meselesi, uluslararası insan hakları hukukunun işlevselliğine inanıp inanmama sorusuyla yakından ilgili. Yine de ben bunun sadece ülkelerin niyetlerinden ibaret olmadığını düşünüyorum. Böylesi gizli niyetler, ancak gerçeğe dönüşebildikleri ölçüde önemlidir. Şu an hepimiz, Filistin’deki halk ve Filistin’le dayanışma içinde bulunan dünya halkı olarak buradayız. Değişim için çalışmak zorunda olan biziz. Bu tanımayı anlamlı kılmak ve bu ülkeleri daha ileri gitmeye, İsrail’e körü körüne destek vermeyi sona erdirmeye zorlamak zorunda olan da biziz. Siyasi liderlerimizin iyilik ya da kötülük için harekete geçmesini bekleyemeyiz. Değişim gücünü taşıyan biz halklarız. Ve bu tür bir değişim çoğunlukla sembolik sahada başlar.

Issa Amro

Filistin’in El-Halil kentinde yaşayan Issa Amro, insan hakları savunucusu. İsrail işgali altındaki topraklarda barışçıl direnişi savunan Youth Against Settlements (Yerleşim Karşıtı Gençlik) hareketinin kurucusu olan Amro, özellikle El-Halil’deki yerleşimci şiddetine ve ayrımcı uygulamalara karşı yürüttüğü sivil direnişle uluslararası kamuoyunun dikkatini çekmiştir.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler