'Dosya: "Terörle Mücadele"'

Gözetleme Devletine Giden Yol Uyarı Levhalarıyla Dolu

Göz bebeği taraması ve GPS izlemeleri gibi uygulamalar birçok sorunu çözmede yardımcı olabilecek olan araçlar olsalar da bu tarz girişimlerin yıkıcı sonuçları var.

Veri tabanları, cep telefonu uygulamaları ve SMS sistemleri, GPS izleme ve insani yardımlarda kullanılan insansız hava araçları, biyometrik kayıtlamaya varıncaya kadar yeni teknolojiler insani yardım ve kalkınma projelerinin ulaştırılmasında hızla daha da önemli hâle geliyor. Suriye’deki çatışmalardan kaçan sığınmacılara retina taraması yapılmakta ve kimlik belgeleri dijital ortama aktarılmakta. Nijerya’da hemşireler, HIV test sonuçlarını sağlık tesislerine göndermek için SMS sistemlerini kullanıyorlar. Kenya’nın varoş mahallelerinde yaşayanlara M-Pesa mobil bankacılık sistemi kullanılarak nakit para ulaştırılıyor.

Bu teknoloji ve veri dağılımının ardında iyi bir amaç var. Bu araçların etkinliği ve işe yararlığı insani yardım alanlarında pek çok kez kanıtlandı; örneğin Haiti’deki kolera hastalığının yayılma haritasının Twitter’da analizlerinin yapılması ya da Pakistan’da sel felaketinden etkilenen insanlara akıllı kartlar dağıtılması gibi. Yeni teknolojiler, insanlara faydalı girişimleri daha hızlı, daha kolay ve daha ucuz hâle getirdi.

Ne var ki, insani yardım alanındaki teknolojik devrim diğer alanlardaki kadar masum olamayabiliyor. Yeni teknolojileri benimseyip kullanmak demek insani yardımlardan ve kalkınma yardımlarından faydalanan bireylere ait sayısız bilginin oluşturulması demek. Kişisel bilgilerin toplanması ve muhafaza edilmesi çoğunlukla kişisel özgürlüğe yapılan bir müdahaledir; örneğin sığınma kamplarında biyometrik kimlik kayıt sistemleri oluşturmak gibi.

Mobil telefonlar yalnızca çok sayıda veri içeren arama ve SMS kayıtları oluşturmakla kalmaz, aynı zamanda kişinin bulunduğu yer, günlük rutini, irtibat kurduğu kişiler ve bağlandığı şebeke ile ilgili ciddi miktarda veri de üretir. Sağlık takip programlarında ya da insan hakları ihlallerinin haritalandırılmasında mobil telefonlar kullanıldığından, önemli ve hassas verilerin toplanması kolaylaşmaktadır.

Kişisel bilgilerin toplanması, dijital ortama aktarılması ve dağıtılması, insani yardım örgütlerinin bu derece önemli bilgileri güvenli bir şekilde muhafaza etme sorunlarını da beraberinde getiriyor. Yardım amacı ile kurulmuş bu tarz organizasyonlar karmaşık çalışma koşullarında, eskimiş bilgi-koruma teknikleri ve elektriğe kısıtlı erişim gibi sorunlarla hizmet vermeye çalışıyorlar. Veri koruma standartları ise neredeyse yok denecek seviyede. Bununla birlikte hassas bilgiler organizasyonlar, ajanslar, bağışçılar ve sivil toplum örgütleri arasında kolaylıkla paylaşılıyor. En can sıkıcı olanı ise, bilgiler aynı insani yardım etiğini taşımayan ve aynı halis niyetlere sahip olmayan -biri özel sektör diğeri devlete ait olmak üzere- iki ayrı kuruluş arasında sıklıkla paylaşılıyor.

Bir diğer ciddi tehlike ise, yardım kurumlarının çoğunlukla felaketlere sebebiyet veren izleme ve gözetleme uygulamalarına âdeta çanak tutması. Hassas bilgilerin güvenilir olmayan mobil ağlar ile paylaşılmasının teşvik edilmesi, kişinin özel hayatının gizliliğini çiğneyecek şekilde biyometrik bilgilerin saklandığı ulusal veri tabanı merkezinin kurulması, mobil telefonlardan elde edilen lokasyon bilgilerinin analizi, finansal hizmetlere erişim sağlamak amacıyla özel-kamu ortaklıklarının kullanılması yoluyla bu organizasyonlar izleme ve gözetlemede bulunan devletlerin âdeta değirmenine su taşıyorlar.

Şayet hükûmet bu bilgilere erişim sağlarsa, -ister insani yardım kuruluşları bunları sağlamış olsun ister hükûmet bu bilgiyi cebren elde etmiş olsun- lokasyon, etnisite, din, cinsiyet, arazi mülkiyeti, siyasi eğilim, finansal durum ve sağlık bilgilerinden oluşan veri tabanı vasıtasıyla fişleme yapabilmektedir. Böylelikle insan hakları ihlallerini şikâyet eden mağdurlar sıkıntıya sokulabilir ya da belirli bir etnik gruba ait kişiler yakın takip altına alınabilirler.

Merkezî kimlik veri tabanlarının toplu insan hakları ihlallerine zemin hazırladığı trajik bir gerçek. Çok değil, Ruanda’nın pdf formatındaki kimlik kartlarının 1994 soykırımında oynadığı role ya da Güney Afrika’nın 1950 Nüfus Kayıtlama Kanunu’nun apartheid rejiminin temelini nasıl hazırladığına bakalım. Mülteci organizasyonları, barışı koruma örgütleri ya da kadınlara karşı şiddeti gözlemleyen sivil toplum kuruluşlarınca toplanmış verilere hükûmet erişiminin ne anlama geleceğini bir düşünün!

Veri ve istihbarat tasnifine yarayan bu teknolojilerin kullanımı, gelişmekte olan ülkelerin çoğunda etkin veri korumaları bulunmadığından çok daha kaygı verici hâle gelmektedir. Azınlıklara ait lokasyon verilerin toplanması, ilaç takibi, SMS raporlarının talep edilmesi ya da herhangi bir emniyet tedbiri olmaksızın hassas bilgiler içeren geniş çaplı veri tabanları oluşturmak gibi eylemler Avrupa merkezli herhangi bir şirket ya da kuruluş için asla mümkün değildir.

Bu durum, gelişmekte olan ülkeler ve acil insani yardım ihtiyacı içerisindeki bölgelerde yeni teknolojilerin benimsenmesi konusundaki garip çifte standardı gözler önüne sermektedir. Aynı ya da benzer ID (kimlik) sistemleri, biyometrik veri tabanları ve tıbbi kayıtlar Birleşik Krallık, Almanya ve İsrail’de ciddi tepkiyle karşılaştılar; özellikle Snowden Olayı’nın ardından Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa’da hükûmetlerin yürüttüğü izleme ve istihbarat eylemleri ülkeler çapında büyük yankı buldu. İzleme ve gözetlemeyi kolaylaştıran bu teknolojiler Batı kökenli yabancı yardım bağışçıları tarafından teşvik edilmekte. Gelen yardım fonları ABD Yardım Fonu USAid, Dünya Bankası, İngiltere Uluslararası Kalkınma Departmanı (DfID) ile EuropeAid tarafından özellikle bu teknolojiye dayalı müdahaleler için tahsis edilmiştir.

Yardımları kolaylaştıran bu izleme ve gözetleme sistemlerinin ne denli tehlikeli olabileceği ortaya çıktı. DfiD’nin de bağışçıları arasında yer aldığı EuropeAid’in, sınır güvenliğini geliştirmek amacıyla Beyaz Rusya’nın güvenlik güçlerini desteklemekte bunları kullandığı kamuoyuyla paylaşılmıştı.

Ne var ki, insani yardım çerçevesinde oluşan bu art niyetli yaklaşımlar her zaman bu kadar açık olmayabiliyor. Bunların gelişmekte olan ülkelerde devlet gözetimine çanak tutup tutmadığı DfiD ve diğer yardım organizasyonlarına sorulması gereken hayati bir soru. İstihbarat ve gözetlemeye giden yollar belki iyi niyet taşlarıyla çevrili olabilir; ama uyarı işaretlerini gözden kaçırmamak gerek. Bize düşen bu uyarı işaretlerini anlamak ve ciddiye almak.

Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Diğer Gündem Yazıları

Son Yüklenenler