'Dosya: "Türkiye-Batı Avrupa İlişkileri"'

Türk-Alman Dostluğu ve Geleceği Üzerine Düşünceler

Türkiye ile Almanya arasında ilişkilerin bozulması Almanya’daki Türk toplumunun arzu ettiği bir durum değil. Her madalyanın iki yüzü olduğu gibi her krizin de mutlaka iki tarafı var. Dostluk kişiler arasında kurulabilecek bir ilişkiyken, devletler arasında ise menfaatler söz konusu.

100. yılını geride bıraktığımız Birinci Dünya Savaşı’nda Türk-Alman ittifakı ve Abdülhamid döneminde gelişen geleneksel Türk-Alman iktisadi, siyasi, kültür ve göç ilişkileri bugünlerde neredeyse kimsenin hatırlamadığı konular. Aynı şekilde 1960’lardan sonra Almanya’ya yaşanan iş gücü göçü ve o göçün biçimlendirdiği hayatlar ve anıları da duymak istemiyor kimse. Hâlbuki Almanya ve Almanlar ile Türkiye ve Türkler arasındaki ilişkinin bir benzeri dünyanın başka iki ülkesi ve devleti arasında mevcut değildir.

Bugün sadece 3.5 milyon resmî kayıtlı Türk Almanya’da yaşamaktadır. Vatandaşlık ve uyruk konusu yeni yasal düzenlemelerle istatistikleri altüst etmeye başlamıştır. Ancak bir o kadar da Almanya’da yaşamış, eğitim görmüş, görev yapmış ve hâlihazırda Türkiye’de yaşamakta olan bir topluluktan bahsedebiliriz. Bugün Türkiye’de hangi şehir, ilçe veya köye giderseniz gidin, orda geçmişinde “Almanya” bulunan birilerine rastlamak mümkündür.

Türkiye ile Almanya arasında sivil havacılık ve kara/deniz/demir yolu üzerinden taşınan mal, hizmet ve insan transferine baktığımızda da yoğun bir trafik göze çarpmaktadır. Günlük on binlerce kişinin sadece uçak ile Almanya’nın değişik noktalarından Türkiye’ye karşılıklı seyahat ettiğini görürüz.

Ticari ve turistik bağlar ve ağlar konusunda da son yıllardaki gelişmeleri paranteze aldığımızda farklı bir tablo ile karşılaşırız: Türkiye’de Alman yatırımları, Almanya’daki Türk işadamlarının ticari hacmi ve istihdama katkısı ve benzeri konulardaki muazzam rakamlara internetten erişilebilir.

Türk-Alman İlişkilerinin Dönüm Noktası: İş Gücü Göçü

Türkiye’den Almanya’ya göç tarihine baktığımızda göçe başlangıçta daha çok ekonomik nedenlerin yol açtığını görmekteyiz. Ancak göç eden insan faktörünü göz önüne aldığımızda zaman içerisinde diğer sosyal, dinî, toplumsal, siyasi ve sair faktörlerin de hesaba dâhil olduğunu görmekteyiz. İnsanca yaşamak ve mutlu bir yaşam sürmek Türkiye kökenli göçmenlerin rüyasını süslüyordu. Öte yandan mutsuz bir göçmenin, geldiği ülkeye de katkısı olamayacağı, oluşabilecek sorun potansiyeli göç alan ülke için de önemlidir. Bu zımnen kabul edilmiş ekonomik-sosyal refah-huzur ekseninde “göç veren” ve “göç alan” ilişkisi süregelmekteydi; bazı istisnalarıyla birlikte hâlâ da sürmektedir.

Bugün Almanya’da yerleşik bulunan Türk toplumu ve 1990’lardan bu yana Türkiye ile Almanya’nın birbirine artan bir ölçüde yakınlaşması yeni durumları da tetikledi. Teknolojik olarak çanak anten/internet ile Türkiye’nin Almanya’ya taşınması, Alman toplumuna uyum konusunun önemini ve yakıcılığını örtüyordu.

Buna paralel olarak Alman hükûmetinin geç kalan ve ancak 2000’lerde gelişen göç ve uyum politikasındaki değişim (2000’de Vatandaşlık Yasası ve 2005’te Göç ve İkamet Yasası) Türkler için yeni meydan okumaları içinde barındırıyordu. Almanya’daki Türklerin zaman zaman Almanya, bazen de Türkiye tarafından “itilen kakılan”, bazen de “paylaşılamayan” durumunda oldukları görülmektedir.

Son zamanlarda yaşanmakta olan da bu durumun bir benzeri. Almanya’daki göçmenler için Alman yerel ve federal seçimlerinde “seçim malzemesi” olmak bir kâbustur. Öncesinde Türkiye kökenliler, onca mücadelelerle elde edilen kimi haklarının birden siyasetin konusu olmasına ve durumlarının daha da kötüleşmesine pasifçe şahit olmalarını sineye çekmek durumunda kalırlardı. Türkiye’deki seçimlerde yurt dışında yaşayan Türklerin de katılabilme hakkının nihayet verilmesi, onları Türk-Alman ulusaşırı düzlemde de etkili hâle gelmiştir.

Dolayısıyla Türkiye ile Almanya arasında ilişkilerin bozulması Almanya’daki Türk toplumunun arzu ettiği bir durum değildir. Her madalyanın iki yüzü olduğu gibi her krizin de mutlaka iki tarafı vardır. Dostlar arasında bir anlaşmazlık vuku bulunca bir süre mevcut durum ile ilgilenmek yerine üzerinde anlaşmazlık bulunmayan farklı konulara odaklanmak gerekir. Devletler arasında menfaatler vardır, dostluk kişiler arasında kurulabilecek bir ilişkidir.

Siyaset, STK ve Medyaya Daha İyi Bir Gelecek İçin Öneriler

Öncelikle krize giren ilişkilerin siyaset ve dış politika alanı üzerinden normalleşmesi gerekmektedir. Dünya tarihinde gerçekleşen fiilî bütün savaşlar neticede barışın müzakere edildiği görüşme masasında çözülmüştür. Türkler olarak savaş meydanlarında kazandığımızı düşündüğümüz “zaferi” müzakere masasında kaybettiğimizi düşünürüz. Başarılı bir dış politika için sadece kitabi bilgiler yeterli değildir; içeride güçlü bir ekonomi, dinamik ve çoğulcu bir refah toplum düzeni sağlanıp sağlanmadığı da önemlidir.

Ayrıca başarılı bir dış siyasette müzakere zemini oluşturularak, ülkenin politika ve pozisyonunun dikkate alınmasını sağlamak da gerekmektedir. Alman Parlamentosunun alelacele kabul ettiği “Ermeni Soykırım Tasarısı”nın metnine baktığımızda kimi gerekçelerin Türk tarafına dayatma, kimi cümlelerin Türk tarafının hassasiyetlerini de dikkate alan iyi niyet satırları olduğu görülecektir.

Siyasilerin bu konuda donanımlı oldukları yaptıkları konuşmalardan anlaşılmaktadır. Örneğin 11 Ocak 2016 Ankara’da sekizinci Büyükelçiler Konferansı’nın açılışında Türk Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu dış politikada izlenecek rotayı şu şekilde açıklamıştır:
“Önümüzdeki dönemde dış politikamıza şekil verecek genel çerçeveyi ve izleyeceğimiz yol haritasını sizlerle paylaşmak isterim. Türkiye’nin AB vizyonu, şahsi tercihlerimizin de ötesinde, ülkemizin stratejik ve vazgeçilmez hedefidir. (…) Dış politikada popülizme ve hamasete yer yoktur. Her zaman mutedil ve temkinli bir dil kullanıp, yapıcı ve yaratıcı öneriler getireceğiz.”

Referandum süresince Avrupa’ya ve Almanya’ya dönük yapılan eylem ve söylemler yukarıdaki temel felsefenin devre dışı kaldığı izlenimini yaratmıştır. Bu nedenle ülke menfaatleri neyi gerektiriyorsa, siyaset ve diplomasi görevlileri onu (öğrendikleri şekliyle ve kitapta yazdığı gibi) uygulamak durumundadırlar. Ehliyetine bakılmaksızın aracıyla ölümcül kaza yapan kişi kendi ölümüne, kaza yapan otobüs kaptanı tüm yolculara zarar verebilir.

Türk STK’larının Sorumlulukları

Almanya’daki Türk sivil toplum kuruluşlarının (STK) varlığı ve bu STK’ların ilişkilerin geleceğinde önemli rol ve fonksiyonlar icra edebileceği açıktır. Almanya’da Türk STK’ları daha çok göç sürecinde Türkiye’den getirilen toplumsal/siyasi/ bürokratik atmosferin bir parçası olarak şekillenmişler ve zaman içinde değişen şartlara bağ(ım)lı olarak kendilerini yeniden dizayn etmişlerdir. Ancak farklı dinî yorumlar, değişik siyasi bakış açıları ve farklı yaşam tarzları Türk toplumunun ortak kültür ögeleri olan dil, din, aidiyet ve uyum konuları üzerinde ortak bir anlayışı geliştirmekten uzaktır. Göçün ve göçmenliğin giderek daha mikro düzeye yayıldığı bir düzlemde hedef kitlenin homojenliği de giderek ortadan kaybolmakta ve faaliyet alanı yatay ve dikey olarak komplike boyutlar kazanmaktadır. Bu çerçevede ortak paydalarda buluşarak, koordinasyon hâlinde hareket etmek güçlerin birleşmesi ve sinerjisini doğurabilir.

Aynı alanda faaliyet gösteren çok sayıda Türk STK’sı birbirinden bağımsız ve çoğu kere birbirinin aynı ve ancak küçük hedef kitlesine ulaşabilen programlar yapmakta ve maddi-manevi efor sarf etmektedirler. Böylesi parçalı ve bağımsız yapılar öncelikle kendi içinde bir bütünlük ve ortak sorunlara ortak temsil ve çözüm üretmekten uzaktırlar. Dahası içinde bulundukları ülkenin siyasi, bürokratik, sivil toplum mercilerine karşı Türk toplumunun sorunlarını, taleplerini iletememekte ve ortak çözüm arayışına girememektedirler.

Bu formattaki örgütlenmelerin yerel, eyalet ve federal hükûmetlere etki ve taleplerini kabul ettirme şansları yoktur. Buna sebep, örgütlenmelerin “ortak payda”da buluşamamaları ve birlikte hareket edememeleridir. Gelecek on yıllar için örgütler açısından en büyük meydan okuma bu noktada yoğunlaşacaktır.

Karşılıklı Sıkılmış İki Yumruk

Son olarak krizlerin iletişim aracı olarak medya aktörlerine de iyi bir gelecek için sorumluluklar düşmektedir. Alman ve Türk Medyasında gün geçmiyor ki Türkiye ve Türk-Alman ilişkileri üzerine bir haber olmasın. Gerek Türk gerekse Alman tarafında medya tarafsızlığı ve kaliteli haber ve analizlerin azlığı/yokluğu veya buna duyulan arzın azlığı nerdeyse sorun teşkil etmiyor. Meydan hamasi yaklaşımlara, günlük kullanımlık hazır ön yargılara, düşünmeye gerek duyulmayacak klişelere terk edilmiş durumdadır. Basın özgürlüğü ile yazılanlarda fikir ahlakı ve terbiyesi gazetelerde ilan ile aranır hâle gelmiştir. Oysa el sıkışmak için iki açık elin birbirine uzanması gerekir. Hâlihazırdaki durum karşılıklı “sıkılmış iki yumruk” durumunu çağrıştırmaktadır.

Küreselleşen dünyada siyasi, ekonomik, iç ve dış politika konularını birbirinden bağımsız değerlendirmek imkânsız hale gelmiştir. Bugün Almanya’nın bir iç meselesi başka bir ülkenin dış meselesi hâline gelebiliyor. Medya organlarının da bu yeni duruma adapte olmaları kolay olmayabilir. Ancak öncelikle niyet ve üslup değişikliği gerekmektedir. Aklı selim düşünüp yazanların ön saflara alınması gerekiyor. Türk ve Alman basınında bu konuda birikim ve donanımlı bir kesimin varlığı teselli kaynağımız.
İyi bir gelecek için krizlere saplanmadan ilişkileri dostça tutmak durumundayız. En iyi çözüm “yağ(a)mayacaksak gürlemeyi” terk etmek ve içeride bizi sadece kısa vadede rahatlatabilecek bu tutumun, uzun vadede Türkiye ve Türkiye dışındaki Türk varlığına onulmaz ve karşı konulmaz sıkıntılar çıkarabileceğini bilerek davranmaktır.

Fotoğraf:©Shutterstock.com/360b

Prof. Dr. Mustafa Gencer

Friedrich-Schiller Jena Üniversitesi Din ve Eğitim Araştırmaları Danışma Kurulu Üyesi.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#3

*Tüm alanları doldurunuz

  • (October 2023) Turkish-German relationship in the 1920s and 1930s – Verein München DTF-M
    2022-10-05 21:55:54

    […] *The image is taken from the website […]

  • (Ekim 2023) 1920’li ve 1930’lu Yıllardaki Türk-Alman İlişkileri – Verein München DTF-M
    2022-10-05 21:55:34

    […] bu websitesiden […]

  • (Ekim 2022) 1920’li ve 1930’lu Yıllardaki Türk-Alman İlişkileri – Verein München DTF-M
    2022-02-05 16:00:11

    […] bu websitesiden […]

Diğer Gündem Yazıları

Son Yüklenenler