Dosya: "Moda ve Kimlik"

Moda Endüstrisi, Sömürü ve Sürdürülebilirlik

Giysilerimiz insanları ve iklimi nasıl etkiliyor? Milyarlarca dolarlık bir endüstrinin sosyal ve çevresel sonuçları, giyim davranışlarımızı gözden geçirmemiz için yeterli veriler sunuyor.

2 Temmuz 2024
©Femnet

Tekstil endüstrisi her yıl yaklaşık 4 milyar ton CO2 üretmektedir. Bu da küresel CO2 emisyonlarının yaklaşık yüzde 10’una denk gelmektedir. Bu aynı zamanda tekstil endüstrisinin uluslararası hava trafiği ve deniz taşımacılığının toplamından daha fazla emisyon salımı yaptığı anlamına gelir. Yüksek CO2 emisyonlarına, suyun kimyasallar tarafından kirletilmesi veya üretici ülkelerdeki genel su kıtlığı gibi diğer çevresel etkiler de eşlik etmektedir. Aynı zamanda, giysilerimizi üreten insanlar hâlâ sömürü koşulları altında çalışmaktadır.

Tekstil Endüstrisinin Çevresel Etkileri

CO2 emisyonları ile tekstil endüstrisi küresel ısınmaya önemli bir katkıda bulunmaktadır. Özellikle Hindistan veya Bangladeş gibi küresel Güney’in üretim ülkelerinde, sürekli sıcak hava dalgaları, kuraklık, su kıtlığı ve kirlilik yerel halkın günlük yaşamını etkilemektedir. Ancak küresel iklim değişikliğinin etkileri sadece üretici ülkelerde hissedilmez. Avrupa’da da aşırı hava olayları artmaktadır. Sıcak hava dalgaları, seller ve mahsul kıtlığı bu ülkelerde de artık nadir görülen durumlar değil.

Tekstil Üretiminde Sosyal Zorluklar

Tekstil sektörü aynı zamanda sorunlu çalışma koşullarıyla da bilinmektedir. Terziler genellikle asgari geçim düzeyinin çok altında ücretler karşılığında insanlık dışı koşullarda çalışmaktadır. Sömürüye dayalı çalışma koşullarına genellikle işçiler için muazzam sağlık riskleri eşlik eder. Isı, gürültü ve zehirli kimyasalların kullanımı gibi fiziksel tehlikelerin yanı sıra stres, sömürü ve şiddetin neden olduğu psikososyal boyutlar da söz konusudur. Yüksek iş yükü ve yetersiz güvenlik önlemleri, yaralanma ve sakatlanmaların yanı sıra kronik ve ruhsal hastalıklara da yol açmaya devam etmektedir.

Tekstil sektöründe çalışan kadınlar ve kız çocukları da sıklıkla ayrımcılığa ve cinsel şiddete maruz kalmaktadır. Bangladeş’te 2020 yılında yapılan bir FEMNET araştırmasında, ankete katılan kadın tekstil işçilerinin yüzde 76’sı işyerinde toplumsal cinsiyete dayalı şiddetle karşı karşıya kaldıklarını belirtmiştir. Sendikal aktivitelerin bastırılması da bir diğer sorundur. Aktivistler tehdit edilmekte veya haksız yere işten çıkarılmaktadır. Ayrıca geçen yılın sonunda Bangladeş’te olduğu gibi, gösteriler sırasında tutuklama ve ölüm haberlerini düzenli olarak alıyoruz.

Ekonomik Bağımlılıklar ve Etkileri

Peki tüm bu verilere rağmen moda sektöründe neden hiçbir şey değişmiyor?
Burada ekonomik faktörler önemli bir rol oynamaktadır. Tekstil endüstrisinden elde edilen gelir, üretici ülkelerdeki ihracat gelirlerinin büyük bir bölümünü oluşturmaktadır. Bangladeş’te tekstil endüstrisi ülkenin en önemli ekonomik sektörlerinden biridir ve yaklaşık 4 milyon işçi istihdam etmektedir.

Dünyanın en büyük ikinci tekstil ihracatçısı olan Hindistan’da ise yaklaşık 45 milyon kişi bu sektörde istihdam edilmektedir.
Tekstil ve moda endüstrisi Avrupa’da da önemli bir ekonomik öneme sahiptir. Sadece Almanya’da 2023 yılında Bangladeş’ten 5,6 milyar avro değerinde tekstil ve giyim eşyası ithal edildi. Alman alışveriş şirketi Zalando tek başına 2023 yılında 10,1 milyar avro ciro elde etti ve bu, Avrupa tekstil ve moda endüstrisinin cirosuna önemli ölçüde katkıda bulunan tekstil devlerinden sadece biri. Avrupa Birliği tekstil ithal ederken aynı zamanda AB dışındaki ülkelere, örneğin Kuzey Afrika’ya, ikinci el tekstil ve kullanılmış giysi ihraç etmekte ve bunun da ekolojik ve sosyal sonuçları olmaktadır.

Sürdürülebilirlik: Aşırı Kullanılan Bir Terim

Ancak “sürdürülebilir” giysiler bu sorunlara mutlaka bir çözüm de değildir. “Sürdürülebilirlik” terimi son yıllarda aşırı derecede kullanılmaktadır. Buradaki temel sorun, sürdürülebilirliğin genellikle sadece ekolojik bir perspektiften ele alınmasıdır. Çevrenin korunması ve kaynakların muhafazasına odaklanmak kuşkusuz önemli olsa da sürdürülebilirliğin sosyal yönleri genellikle ihmal edilmektedir. Oysa sürdürülebilir tekstil üretimi ekolojik ve sosyal yönleri eşit derecede dikkate almalıdır. Bu nedenle sürdürülebilirlik anlayışını genişletmeye ve sosyal adaleti ayrılmaz bir bileşen olarak kabul etmeye acil olarak ihtiyaç var.

“Greenwashing” (Yeşil Aklama) ve Tüketici Bilinci

“Sürdürülebilirlik” teriminin enflasyoner bir biçimde kullanımı, bu terimin arkasındaki standartların da sulandırılmasına yol açıyor. Büyük tekstil şirketleri, üretim koşullarında herhangi bir temel değişiklik yapmadan ürünleri için bu terimi giderek daha fazla kullanıyorlar.

Bu durum, şirketlerin gerçekte böyle bir şey yapmadan kendilerini çevre dostu ve sosyal sorumluluk sahibi olarak sundukları bir pazarlama stratejisi olan yeşil aklama (İng. “Greenwashing”) açısından önemli bir risk barındırmaktadır. Aynı zamanda “sürdürülebilirlik” etiketi birçok tüketicinin satın alma kararlarına giderek daha fazla katkıda bulunmaktadır. Tüketiciler arasında sürdürülebilirlik konusunda artan bu farkındalık, şirketler tarafından tedarik zincirlerindeki daha derin sorunlara değinmeden yüzeysel “yeşil” girişimler sunarak sıklıkla istismar edilmektedir. Ancak tüketiciler yeni giysiler satın alırken tekstil ürünlerinin hangi etiketlerle etiketlendiğine ve hangi çevresel ve sosyal standartları temsil ettiğine dikkat edebilirler.

Gerekli Siyasi Önlemler

Küresel tekstil sektöründeki zorlukların üstesinden gelmek için acilen siyasi düzenlemelere ihtiyaç duyulmaktadır. Bu yönde atılan olumlu adımlardan biri, şirketleri ilk kez tedarik zincirlerindeki insan hakları ihlallerine ve çevre suçlarına karşı aktif önlemler almaya zorlayan Alman Tedarik Zinciri Yasası’nın 2023 yılında yürürlüğe girmesidir.

Şirketlerin artık sendikalarla giderek daha fazla diyalog arayışına girmesi ve onları anlaşmalara dâhil etmesi de ileriye doğru atılmış bir adımdır. Bu durum şeffaflığı teşvik etmekte ve sektördeki çalışma koşullarını iyileştirmektedir. Buna ek olarak, AB üye ülkelerinin çoğunluğu bu yılın mart ayında, iki yıl içinde ulusal yasalarda uygulanması gereken Avrupa çapında bir tedarik zinciri yasası lehinde oy kullandı. Yasa, şirketleri tedarik zincirlerindeki insan hakları ve çevre standartlarıyla ilgili riskleri tespit etmek, önleyici ve iyileştirici tedbirler almak ve bunları raporlamakla yükümlü kılıyor.

Gerçek Bir Dönüşüm İçin Sorumluluk Şirket ve Siyasilerde

Tekstil endüstrisi, sadece üretici ülkeleri değil; aynı zamanda Avrupa’daki tüketici ülkeleri de etkileyen muazzam çevresel ve sosyal zorluklarla karşı karşıya.
Hem ekolojik hem de sosyal yönleri kapsayan bütüncül bir sürdürülebilirlik anlayışı elzem. Alman ya da Avrupa Tedarik Zinciri Yasası gibi siyasi önlemler doğru yönde atılmış adımlar, ancak gerçek bir dönüşüm için şirketlerin ve politikacıların daha fazla çaba göstermesi gerekiyor.

 

Kaynaklar

Anne Munzert

Küresel giyim endüstrisinde kadınların haklarını güçlendirmek için çalışmalar yapan FEMNET Derneği’nin basın ve kurumsal iletişim sözcüsüdür. 

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler