Tesettür Modası mı, Ölçülü Giyim mi?
Kıyafet seçimleri bireylerin kişisel tercihleri ve kimliklerini yansıtması bakımından güçlü bir gösterge. Bu Müslümanlar için de böyle. Peki giyim kuşamdan alışkanlıklara kadar hayatın pek çok alanına yön veren moda Müslüman kimliğin bir taşıyıcısı olarak kullanılabilir mi?
Moda son yıllarda Müslüman toplumlar arasında da öne çıkan, rağbet gören bir kavram. Bu kavramın tarihsel kökenlerini incelediğimizde “moda” kelimesinin Latince kökenli olduğunu görüyoruz. Latincedeki “modus” (tavır, tarz) kelimesinden türetilen ve Orta Çağ’ın sonunda ortaya çıkan bu kelime, toplumdaki davranışları ve özellikle giyim tarzlarını yöneten resmî olmayan kodları belirtir. İngilizce tercümesi olan “fashion” kelimesi ise Fransızca “tarz” anlamına gelen “façon” kelimesinden türemiştir.
Kısaca tanımlayacak olursak, moda, bir dönemin ruhunu yansıtan geçici ve dinamik eğilimlerin toplamıdır. Giyim, aksesuar, ayakkabı ve makyaj gibi unsurlarla ifade edilen bu eğilimler, aslında toplumun sosyal, ekonomik ve politik yapılarının da bir aynasıdır. Bu anlamda moda, sadece bir giyim tarzı değil; kimliklerin, sosyal statülerin ve kişisel zevklerin bir dışa vurumudur.
Moda, Tesettür ve Kimlik
Tarihte kıyafet ve kimlik arasında ilişki hep var olagelmiştir. Öyle ki, Osmanlı döneminde gayrimüslim cemaatler ile Müslümanlar arasında gözle görülür bir ayrım olması için belli renklerde kıyafetler giyme zorunluluğu gibi uygulamalar olduğu bilinmektedir.
Osmanlı döneminde genel itibarıyla moda, saray ve yüksek tabakanın etkisi altında şekillenmiştir. Saray kadınları ve elit kesimler ferace ve peçe gibi giysilerle örtünürken, halk kadınları daha sade kıyafetleri tercih etmiştir. Osmanlı’nın özellikle son dönemlerinde Batılılaşma etkisiyle, giysilerin kumaş kalitesi ve süslemelerindeki değişimler dikkat çekerken, bu dönemdeki kıyafetlerde kullanılan renkler, işlemeler ve aksesuarlar sosyal sınıf ve statü göstergesi olarak öne çıkmıştır.
Özellikle Cumhuriyet’in ilanı sonrasındaki Batılılaşma ve modernleşme çabaları neticesinde şehirlerde Batı tarzı giyim yaygınlaşmış, reformlar sadece politik ve sosyal yapıyı değil, aynı zamanda giyim kuşam alışkanlıklarını da köklü bir değişime uğratmıştır. Kıyafet devrimi olarak adlandırılabilecek uygulamalar, modern ve laik bir toplum inşa etme hedefiyle klasik tesettür anlayışını da değiştirmiş, Batı tarzı kıyafetler yaygınlaşarak, özellikle kentli ve eğitimli kesimler arasında hızla benimsenmiştir.
Şehirli Örtünme Biçiminin Öncüsü: Şule Yüksel Şenler
Özellikle gençler ve kadınların modaya daha fazla ilgi göstermeye başlamasıyla, 1960’lar ve 1970’ler, Türkiye’de modern anlamıyla moda ile kurulan ilişkinin arttığı dönemler olarak gösterilebilir. Anadolu’dan büyük şehirlere göçün de yoğunlaştığı bu dönem Batılı moda akımlarının yanı sıra, yerel motiflerin ve geleneksel giysilerin modernize edilmiş hâllerinin de popülerlik kazanmasıyla kadınlar modaya uygun giyinirken aynı zamanda kendi kültürel kimliklerini ifade eden unsurları da giysilerine yansıtabilme imkânı buldular. Bu dönemde tesettür ve moda ilişkisine dair önemli bir figür olarak Şule Yüksel Şenler ismi öne çıkıyor.
21 yaşında gazetecilik yapmaya ve gazetelerde kadınlara yönelik sayfalar hazırlamaya başlayan Şenler, çocukluk yıllarında da terzilerde çalıştı. Şenler, o dönemin toplumunda “kır ve taşra” ile özdeşleşen geleneksel örtünme biçiminden farklı, modern ve şehirli bir örtünme biçiminin mimarı olarak tanınıyor. Bu örtünme şekli, esasen Amerikalı film yıldızı Audrey Hepburn’un “Roma Tatili” filminde saçlarını örten şık eşarplardan ilham almış ve bu tarzın saçları tamamen ve boynu da kapatarak geliştirilmiş bir versiyonuydu. O dönemlerde medyada “Şulebaş” olarak adlandırılan, karşıtlarının zamanla “sıkmabaş” diyerek küçümsediği bu baş örtme şekli, zamanla büyük şehirlerde yaşayan, eğitimli ve profesyonel çalışma yaşamına yönelen “modern” Müslüman genç kadınların kimliklerini dışa vurum biçimi oldu ve özellikle de üniversite öğrencisi kadınlar arasında rağbet gördü. Bu kadınlar örtünüyorlardı, fakat anneleri ve anneannelerinin “geleneksel” tarzından farklı bir örtünme biçimine sahiplerdi.
Bu gelişmeler yaşanırken 1980’li yılların politik atmosferinde “tesettür” bir siyasi mesele olarak tartışılmaya başladı. Dönemin Refah Partisi gibi muhafazakâr partiler tesettürlü kadınların haklarını savunarak -fakat bir yönüyle de başörtüsünü siyasal alanda bir mobilizasyon aracı olarak kullanarak- bu alandaki bilinçlenmeyi artırmayı amaçlarken, başörtüsü de Müslüman kadın kimliğinin bir taşıyıcısı olarak ön plana çıktı. 2000’li yıllara kadar tesettürlü kadınlar kamusal alanda ayrımcılığa maruz kalarak, başörtüsü yasağı kadınların eğitim ve iş hayatına katılımında önemli bir engel teşkil ediyordu.
“Tesettür Modası”
Bu yıllar aynı zamanda tesettür giyim markalarının doğuşuna tanıklık eden bir dönem oldu. Kadınlar hem yaşadıkları toplumun kıyafet kodlarına hem de dinî kurallara uygun giysi arayışına girerken, bu ihtiyaca yönelik yeni tasarımcılar ve markalar piyasaya giriş yapmakta gecikmedi. Bu arka plana dayanarak özellikle de 2000’li yıllar, Türkiye’deki “tesettür modası” sektörü için bir dönüm noktası oldu. Ekonomik kalkınma ve bireysel özgürlükler alanında gerçekleşen görece iyileşme ile birlikte tesettürlü kadınlar kamusal alanda daha fazla yer almaya başladılar.
Başörtüsü yasağının kaldırılması ve tesettürlü kadınların kamu kurumlarında çalışabilmelerinin önünün açılması, bu alandaki gelişmeleri hızlandırdı. Tesettür giysilere olan talep arttı ve bu talebe cevap verecek yeni markalar ortaya çıktı. Tesettür giyim, sadece dinî bir zorunluluk değil, aynı zamanda moda ve stil ifadesi olarak da kabul görmeye başladı. Bu dönemde tesettür modasında yenilikçi tasarımlar ve kaliteli kumaşlarla birlikte, tesettürlü kadınlar için her sezon yeni koleksiyonlar üretilmeye başlandı.
Tesettür ve Moda Arasında Bir Köprü: Ölçülü Moda
Türkiye’de modanın gelişimiyle birlikte, tesettür giyimin de evrildiğini ve modernleştiğini görmek mümkün. Artık tesettür modası fenomeni, sadece Türkiye’de değil, dünya çapında büyüyen ve ilgi gören bir alan hâline geldi. Tesettür modası uluslararası platformlarda genelde “modest fashion” (ölçülü moda) kavramıyla tanımlanıyor.
İslam dininin kadınlara ve erkeklere yönelik örtünme kodlarını ifade eden tesettür, kadınlar için vücudun belirli kısımlarını ve saçları örtme zorunluluğunu vurgularken, bir moda dili olarak tesettür; kimlik, inanç ve stilin kesişim noktasında duruyor. Modernleşme ve globalleşme süreçlerinde, bu kesişim noktasında ortaya çıkan dinamikler, modanın sadece bir giyim tarzı değil, aynı zamanda bir ifade biçimi olduğunu bir kez daha ortaya koyuyor.
Uluslararasılaşan ölçülü giyim ile tesettür markaları, farklı kültürel ve dinî arka plana sahip kadınlara hitap ederek geniş bir kitleye ulaşmayı hedefliyor. Aynı zamanda tasarımlarında estetik ve fonksiyonelliği bir arada sunarak, kadınların kendilerini daha rahat ve güvenli hissetmelerini sağladıkları iddiasıyla öne çıkıyorlar.
Ölçülü modanın çok net bir tanımı olmasa da genel itibarıyla minimum dekolte içeren kıyafetler olarak tanımlanabilir: Daha yüksek yakalar, uzun kollu gömlekler, bol kesim ve vücut hatlarını vurgulamayan kıyafetler bunlara örnek gösterilebilir. Bu kıyafetleri tercih eden kimileri vücutlarını tepeden tırnağa örtmeyi standart olarak görebilirken, kimileri de kol veya etek boylarında daha kısa modelleri tercih eden bir yaklaşım sergileyebiliyor. Birçok insan ölçülü modanın hedef kitlesinin Müslüman kadınlarla sınırlı olduğunu düşünse de bu tarzı benimseyen birçok gayrimüslim kadın da var. Bu tarz günden güne daha büyük bir kitle tarafından ilgi görüyor. Ölçülü modanın yaygınlaşması sonucu Louis Vuitton ya da Net-A-Porter gibi moda devi markalar dahi son yıllarda “Ramazan koleksiyonu” gibi isimlerle ölçülü modaya yönelik ürünler tasarlamaya başlamış durumda.
Buradaki kritik mesele tesettür giyiminin gelecekte nereye doğru evrileceği ve ölçülü moda anlayışıyla ana akım moda arasındaki dengenin nasıl korunacağıyla alakalı. Moda kavramı, uzun bir süre Batı merkezli olarak algılandı. Batılı ülkelerdeki moda akımları, başörtüsüz görünümleri teşvik eden stilleri yaygınlaştırdı. Bu durum, modernleşme sürecinde olan ülkelerde Batılı tarzların “daha moda” olarak algılanmasına neden oldu.
Öte yandan kimi Müslüman çevrelerce başörtülü kadınların da modaya uygun ve şık giyinebilecekleri iddiası ile ortaya çıkan tesettür modası kategorisinde piyasaya sürülen ürünler tesettürün doğasına aykırı olmakla eleştirilirken, son yıllarda uluslararası podyumlarda başörtülü mankenlerin görünürlük kazanması moda endüstrisinin Müslüman kadınları da birer sömürü aracı hâline getirmesinin bir sonucu olarak görülüyor.
Tesettür ve Ölçülü Giyim Aynı Şey mi?
Moda camiasında tesettür her ne kadar kendine uygun bir zemin yaratmış olsa da ölçülü giyim ve İslam’ın emrettiği örtünme arasında önemli birtakım farklar var. Bu iki kavram arasındaki farkları ve benzerlikleri anlamak hem bireylerin kişisel inançlarını hem de toplumun kültürel ve dinî normlarını daha iyi kavramamızı sağlayabilir.
Son yıllarda dönüşen akımlarla kendi giyim tarzlarını modernize eden bazı “influencer”lar, başörtü bağlama ve kıyafet stillerini değiştirmeleriyle kitlelerinin onlara tesettür çizgilerini aştıklarını ve onları takip eden muhafazakâr kadınlara kötü örnek olduklarına dair çeşitli yorum ve şikâyetler alıyor. Buna binaen bir akım olarak ölçülü giyiniyor olmanın yaygınlaşması ile ölçülü giyimin “modaya uygun tesettürlü” algısı yarattığı aşikâr. Halbuki bazı noktalarda keşişseler de aralarında bariz farklar mevcut.
Ölçülü giyim, genellikle muhafazakâr, sade ve vücut hatlarını belli etmeyen kıyafetler giymeyi ifade eder. Bu kavram, dinî inançtan bağımsız olarak da benimsenebilir ve farklı kültürlerde, moda trendlerinde ve kişisel tercihlerde kendini gösterebilir. Ölçülü giyim, bireylerin kendilerini rahat hissetmelerini sağlayacak kıyafet seçimlerini içerir. İslam’da örtünme hem erkekler hem de kadınlar için belirli kurallar içerir. Bu kurallar, Kura’n ve Hz. Muhammed’in (sav) hadislerinde belirtilmiştir ve bunlara uymak dinî bir yükümlülüktür. İslam’ın örtünme kuralları, Allah’a itaat, tevazu ve ahlaki değerlerin korunması gibi dinî ve manevi motivasyonlara dayanır. Ölçülü giyim ise, kişinin kültürel, ahlaki veya daha başka kişisel nedenlerle benimsediği bir giyim tarzı olabilir.
Sonuç olarak İslam’ın örtünme kuralları daha spesifik ve ayrıntılıdır ve dinî kimliğin bir parçası olarak kabul edilir. Ölçülü giyim ise, dinî bir zorunluluk olmaktan ziyade bireyin kişisel tercihlerine dayalı olarak benimsenebilir. Bu nedenle, ölçülü giyim ve tesettür arasındaki farkı anlamak, bireylerin dinî ve kültürel kimliklerini ifade ederken karşılaştıkları zorlukları ve tercihleri daha iyi değerlendirmemize yardımcı olabilir.