'Gazze Şeridi'

Almanya, Soykırım Davasında Yardım ve Yataklıkla Suçlanabilir mi?

Almanya'nın eski BM Daimî Temsilcisi Christoph Heusgen, Almanya’nın İsrail’e desteğinin hukuken soykırıma “yardım ve yataklık” etme suçlamasına yol açabileceğini söylüyor. Uluslararası hukukçular da Almanya ve İsrail'in diğer müttefiklerinin soykırımı önleme yükümlülüğünü yerine getirmediğini hatırlatıyor.

17 Mayıs 2025'te başkent Berlin'de düzenlenen bir Filistin'le dayanışma protestosu. Fotoğraf: Mo Photography Berlin - Shutterstock.

Gazze Şeridi’ne yönelik artarak devam eden İsrail saldırıları, Almanya’nın Gazze konusundaki tutumunu tartışmaya açmaya devam ediyor. Almanya’nın eski BM Daimî Temsilcisi Christoph Heusgen, Berlin’in “soykırım yapılmasına yardım ve yataklık” riskini vurgularken, uluslararası ceza hukukunun önde gelen uzmanlarından Kai Ambos ve William Schabas da Almanya’nın -ve başta ABD olmak üzere İsrail müttefiklerinin- uluslararası hukuk önünde ciddi sorumlulukla karşılaşabileceğini söylüyor.

Heusgen: “Almanya Yardım ve Yataklıktan Suçlu Bulunabilir”

Angela Merkel’in uzun yıllar dış politika başdanışmanlığını yapmış, ardından 2017-2021 yılları arasında Almanya’nın BM Daimî Temsilcisi olarak görev yapan Christoph Heusgen, Berliner Zeitung’a verdiği demeçte ülkesinin hukukî açıdan savunmasız hâle gelebileceğini açıkladı: “Almanya’nın Gazze’de kullanılacak silahları tedarik etmesi hâlinde soykırıma yardım ve yataklık etmekten suçlu bulunma tehlikesi var. Bu, felaket olur.”

Heusgen, İsrail’in İran gibi dış tehditlere karşı kendini savunmak için kullandığı silahların ayrı değerlendirilmesi gerektiğini, ancak Gazze’deki Filistinlilere karşı yürütülen savaşta kullanılabilecek mühimmatın acilen durdurulması gerektiğini belirtti.

Ayrıca Almanya’nın Filistin’i devlet olarak tanıması gerektiğini savundu; Berlin’in bugüne kadarki “neredeyse koşulsuz destek” politikasının ülkeyi hem siyaseten hem de hukuken zora soktuğunu dile getirdi. Heusgen, Alman hükûmetini Gazze’deki sivil halkın uğradığı büyük kayıplara yeterince tepki göstermediği için eleştirerek, birçok Avrupa Birliği ülkesinin Filistin’i zaten tanıdığını ve Almanya’nın da bu konuda aynı yolu izlemesi gerektiğini vurguladı.

Almanya’nın İsrail’e Karşı Güncel Tutumu Nedir?

Avrıpa Birliği içinde İsrail’le yapılan Ortaklık Anlaşması’nın askıya alınması tartışmaları sonuçsuz kalırken, yaptırım talepleri bilimsel iş birliği alanına da taşındı. Avrupa Komisyonu, Gazze’deki kıtlık nedeniyle İsrail’in EIC Hızlandırıcı hibelerinden kısmen men edilmesini önerdi. Ancak Berlin’in karşı çıkışının süreci kilitleyen unsurlardan biri oldu.

Almanya, Nazi geçmişi nedeniyle İsrail’e karşı “özel sorumluluk” doktrinini sürdürüyor ve bu nedenle yaptırım uygulamaya konusunda geri duruyor. Ayrıca Berlin’in İsrail’den 3,5 milyar dolarlık Arrow-3 adlı hava savunma sistemi alıyor olması, iki ülkeyi stratejik düzeyde de birbirine bağlıyor. Almanya, Belçika, Fransa ve İngiltere’nin desteklediği Filistin Devleti’ni tanıma girişimine “şimdilik hayır” dedi.

Ağustos 2025’te Berlin, İsrail’e yalnızca Gazze’de kullanılabilecek silahların sevkiyatını durdurma kararı aldı; ancak bu kararın İsrail’in saldırı kapasitesine somut etkisinin ne olacağı ve kesin olarak hangi sevkiyatların durdurulduğu henüz net olarak bilinmiyor.  Almanya’nın ABD’nin ardından İsrail’in en büyük ikinci silah tedarikçisi konumunda olduğu ifade ediliyordu: Federal hükûmet ekonomik ve diplomatik yaptırımlar konusunda da hâlâ frene basıyor. Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü (SIPRI) verilerine göre 2020-2024 yılları arasında Alman şirketleri, İsrail’in silah ithalatının yaklaşık yüzde 30’unu karşıladı.

Almanya, Soykırım Yapmakla Yargılanan İsrail’e Silah Sattığı İçin Dava Edilmişti

2024’te Nikaragua, Almanya’yı İsrail’e silah sağlayarak Gazze’deki soykırıma ortak olmakla suçlayarak Uluslararası Adalet Divanı’na (UAD) başvurmuştu. Mahkeme, o dönemde ihracatın ciddi oranda azaldığını ve sevkiyatların çoğunun “savunma amaçlı” olduğunu gerekçe göstererek geçici tedbir talebini reddetti. Ancak Nikaragua’nın açtığı dava sürüyor.

Avustralya Ulusal Üniversitesinden Imogen Saunders, Nikaragua’nın yaptığı başvurunun “soykırım eyleminin işlenmesinden ziyade, soykırım eylemine katkıda bulunulduğunu iddia eden ilk başvuru” olduğuna dikkat çekmişti.

Federal Meclisin 7 Ekim 2023 – 13 Mayıs 2025 arasında Almanya’nın İsrail’e 485 milyon avro değerinde silah ihracatı yapıldığını açıklaması ise Berlin’in UAD’de savunduğu “sınırlı ve savunma amaçlı” tezlerle çeliştiği ifade edildi. Yargıç Adil Ahmad Haque’ye göre Federal Meclisin paylaştığı bu veriler, mahkemeye verilen beyanlardan sonra da 233 milyon avroluk ek satış yapıldığı anlamına geliyor.

Ambos: “Aşırı Risk Vardı, Silah Satışına Onay Verilmemeliydi”

Almanya’nın silah satışını kısıtlama kararından önce, 30 Mayıs’ta, silah ihracatını değerlendiren Prof. Kai Ambos, Almanya’nın ihracat onay sisteminin Arms Trade Treaty (ATT) ve AB’nin Ortak Tutumu (2008/944/CFSP) kriterlerine aykırı işlediğini söylemişti. Lahey’de yargıçlık yapan ve uluslararası ceza hukuku alanında en tanınmış isimlerden biri olan Ambos’a göre, ATT’nin 7. maddesi uyarınca, eğer ihracat edilen silahların savaş suçları veya ağır insancıl hukuk ihlalleri için kullanılma “aşırı riski” varsa, devlet bu izni veremez. Ambos, bu risk analizinin önceden (ex ante) yapılması gerektiğini belirtiyor. Silahların daha sonra nasıl kullanıldığı değil, ihracat onayı sırasında mevcut göstergeler belirleyici.

İsrail’in yıllardır belgelenmiş ihlalleri, etkin soruşturma mekanizmalarının olmaması ve Gazze’deki son savaşın boyutları göz önüne alındığında, “aşırı risk”in çoktan gerçekleşmiş olduğu açık. Ambos ayrıca yalnızca devletin değil, sürece katılan bireylerin de risk altında olduğunu söylüyor:

  • Şirket yöneticileri, eğer ihracat başvurusunda yalan beyan vermemişlerse genellikle onay belgelerine dayanarak sorumluluktan muaf tutulabilir.
  • Bürokratlar ve siyasiler ise, onay verirken riskin farkında oldukları halde göz yumdularsa veya gerekli titizliği göstermedilerse, “yardım suretiyle uluslararası suçlara iştirak”ten sorumlu tutulabilir.
  • Bu sorumluluk hem Almanya’nın kendi yasaları (VStGB + Alman Ceza Kanunu §27) hem de Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) kapsamında gündeme gelebilir.

Schabas: “ABD ve Almanya, Soykırımı Önleme Yükümlülüğünü de İhlal Ediyor”

Middlesex Üniversitesinden uluslararası hukuk ve soykırım çalışmaları uzmanı Prof. William Schabas, 30 Ağutsos’ta ECPS’ye verdiği söyleşide çok daha geniş bir çerçeve çizdi.  Schabas, Güney Afrika’nın Uluslararası Adalet Divanı’na (ICJ) açtığı davanın “muhtemelen mahkemeye gelmiş en kuvvetli soykırım dosyası” olduğunu belirtti; niyetin kanıtlanmasında yalnızca fiilî örüntülerin değil, üst düzey İsrailli yetkililerin açıklamalarının da dikkate alınacağını söyledi.

Schabas, Gazze’deki süreç için “uluslararası adaletin turnusol kâğıdı” ifadesini kullanarak, üçüncü ülkelerin sağladığı askerî/siyasal desteğin Soykırım Sözleşmesi’nin suç ortaklığına ilişkin Madde III kapsamında sorumluluk doğurabileceğini vurguladı: “ABD, Almanya ve diğer devletler, İsrail’e önemli ölçüde askerî ve siyasî destek sağladıkları ölçüde, Soykırım Sözleşmesi’nin III. maddesi uyarınca soykırıma suç ortaklığından sorumlu tutulabilir.”

Schabas ayrıca, bu yükümlülüğün yalnızca “soykırım işlenirken” değil, “ciddi soykırım riski” bulunduğunda da başladığını hatırlattı: Diğer bir deyişle, önleme yükümlülüğünü yerine getirmeyen devletler de sorumlu. Güney Afrika’nın İsrail’e karşı UAD’de açtığı davanın en erken 2027 yılında sonuçlanabileceği ifade ediliyor. (P)

Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler