'İsrail'

İsrail ve Uluslararası İzolasyon: Dışlanma Algısı Kamuoyunda Nasıl Karşılanıyor?

İsrail, Gazze'deki katliamları nedeniyle yalnızca diplomatik ve ekonomik boykotlarla değil, uluslararası kamuoyunun vicdanında da derin bir izolasyonla karşı karşıya. Peki bu yalnızlaşma İsrail toplumunda nasıl algılanıyor? Ülkenin geleceği için ne anlama geliyor?

Fotoğraf: KarIMPhotography/Shutterstock

7 Ekim 2023’te Hamas’ın İsrail’e gerçekleştirdiği saldırı, yalnızca bölgedeki güvenlik dengelerini değil, aynı zamanda İsrail toplumunun iç yapısını, uluslararası ilişkilerini ve kamuoyunun tutumlarını da derinden etkiledi. Meşru müdafaa prensibi altında İsrail’in Gazze’ye yönelik başlattığı operasyon kısa zamanda tüm dünyanın gözleri önünde sivillerin katledildiği, Filistinlilerin yerlerinden edildiği bir etnik temizlik sürecine evrildi.

Başlangıçta İsrailliler ile empati kuran Batı kamuoyu, İsrail hükümetinin aldığı kararlar makuliyetten uzaklaştıkça pozisyonunu yeniden değerlendirmeye başladı. Sağduyunun ve vicdanın galebe çaldığı gruplar Londra’da, ABD’de sokaklara ve kampüslere dökülerek İsrail’in Gazze’de sürdürdüğü “savaşa” karşı seslerini yükselttiler. Binlerce kişinin katıldığı bu gösterilerin vatandaşları hükümetlerine İsrail’e verilen desteğin hesabını sorarken; İsrail’in uluslararası arenada giderek artan izolasyonu İsrailliler nezdinde de artık görmezden gelinemeyecek bir mesele haline geldi.

Nitekim İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun 15 Eylül’de yaptığı “Super Sparta” konuşmasında ülkenin dış baskılar karşısında “ekonomik ve diplomatik olarak kendi ayakları üzerinde durması gerektiği” çağrısını yapması, izolasyon algısının resmi düzeyde kabulü olarak okunabilir.

İsrail’in Genişleyen Uluslararası İzolasyonu

İsrail, 7 Ekim saldırısının ardından kademeli bir şekilde uluslararası alanda ciddi bir izolasyon sürecine girdi. Son olarak Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Konseyi tarafından yayımlanan raporda, İsrail’in Gazze’deki operasyonlarının soykırım kapsamında değerlendirildiği ifade edildi. Batıda çeşitli şehirlerde gerçekleştirilen gösteriler; İspanya gibi bazı ülkelerin liderlerinin tutundukları net ve sert tavır ile uluslararası örgütlerin demeçleri ve raporlarının yanında anketler de İsrail’in izolasyonunu rakamlarla gözler önüne seriyor.

Bu bağlamda, 7 Ekim sonrası İsrail’in uluslararası imajı tüm alanlarda belirgin bir düşüş sergiliyor. Morning Consult’un 43 ülkede yaptığı ankete göre, Eylül-Aralık 2023 arasında İsrail’e yönelik net olumlu algı ortalama 18,5 puan azaldı. İngiltere’deki bir ankette katılımcıların yüzde 62’si İsrail’in dünyada sorumlu davranacağına inanmadığını belirtirken, Pew Research’e göre ABD’de Demokratlar ve demokrat eğilimli bağımsızların yüzde 71’i Netanyahu’ya artık hiç güvenmiyor. Kültürel ve ekonomik izolasyon da somut biçimde hissediliyor. Eurovision’da İsrail delegasyonu eleştirilere maruz kaldı, İtalya’da futbol taraftarları milli marşa sırtını döndü, Endonezya ve Maldivler İsrail pasaportlarını kabul etmiyor, Türkiye ise tüm ticari bağlantıları kesti. Bank of Israel’in 2024 büyüme tahmini, turizmdeki yüzde 76’lık düşüş ve küresel yatırımcı tepkileriyle birlikte aşağı yönlü revize edildi. Bu veriler, İsrail’e yönelik uluslararası destek kaybını matematiksel olarak gözler önüne seriyor.

İsrail Kamuoyunda Uluslararası İzolasyon Algısı

Uluslararası izolasyonun İsrail üzerinde yarattığı etkinin yalnızca ülke itibarına değil, doğrudan vatandaşların bireysel çıkarlarına da yansıdığını belirtmek gerekiyor. Diğer bir deyişle, bu yalnızlaşmanın manevi olduğu kadar maddi götürüleri de var. Artan boykotlar, İsraillilerin profesyonel ve kişisel yaşamında ciddi kayıplara yol açabilir; tıp, bilim, teknoloji, iş dünyası, akademi, kültür ve sosyal alanlarda İsraillilerin dışlanması norm hâline gelmeye başlayacak ve onları davet etmek artık istisna, açıklama gerektiren bir durum haline gelecek. Bu durum, yalnızca bireylerin fırsatlarını kısıtlamakla kalmayacak aynı zamanda orta ve uzun vadede ülkeyi de etkileyecektir. Neticede, İsrail’in varoluşsal açıdan dünya ile bağlantıda olmasının elzem olduğu malumdur.

Bu gerçeklikler bağlamında kamuoyu araştırmaları ve medya analizlerine bakıldığında İsrail’in izolasyonu algısının İsrail vatandaşları nezdinde farkındalık ve tepkiler açısından farklılaştığı ortaya çıkmaktadır. Güvenlik ve hükümet politikalarını destekleyen kesimlerde saldırının yarattığı travma, güvenlik odaklı söylemleri öne çıkarıyor. Birçok İsrailli, Hamas’ın etkisizleştirilmesine devam edilmesi gerektiğini düşünüyor. Dış eleştirileri, İsrail’e yönelen suçlamaları ya savunma refleksiyle ya da dış güçlerin düşmanca propagandasıyla açıklamaya eğilimli kesimler var. Bu kesimlerin temsilcileri arasında izolasyonun kaçınılmaz olduğu, fakat devletin güçlü durması gerektiği yönünde bir söylem baskın. Örneğin 73 yaşındaki ultra-Ortodoks bir İsrail vatandaşının “uluslar bize her zaman olumsuz bir gözle bakmaya eğilimli; yanlışlıkla bir füze düşse ve bir Filistinliyi öldürse tüm dünya bize ‘çocuk katili’ diyor” şeklindeki ifadeleri bu durumu yansıtıyor.

Muhalefet ve eleştirel sesler ise hükümete, askeri operasyonlar, sivil kayıplar, insani durum, uluslararası prestij kaybı ve ekonomik zarar gibi başlıklar üzerinden eleştiriler getiriyor. Bazı muhalif siyasetçiler ve medya kuruluşları, hükümetin dış politikada yalnızlaştığını, bunun uzun vadeli zararlarının ağır olacağını söylüyor. Ayrıca, barış ya da ateşkes beklentisi olan kesimlerde “Bu savaş ne kadar sürecek?”, “Hangi hedeflere ulaşılıyor?”, “Uluslararası toplumla ilişkiler nasıl restore edilir?” gibi sorular sıkça sorulmaya başladı.

Kendisini seküler olarak tanımlayan 21 yaşındaki bir genç “dünya bizden nefret ediyor; bu antisemitizm diyenler var ama ben böyle düşünmüyorum, Gazze’deki savaşın başlangıcında İsrail’e büyük destek vardı. Şimdiyse hiç turist görmüyorum buralarda; giderek daha kapalı bir toplum haline geliyormuşuz gibi hissediyorum” sözleriyle ülkenin giderek yalnızlaşmasının sebeplerini içeride arıyor. Bu süreçte endişe ve yorgunluk hissinin de kamuoyunda yaygın olduğunu belirtmek gerekiyor. Savaşın süresi, sivil kayıplar, ekonomik ve sosyal zorluklar özellikle de sınır bölgelerindeki halk arasında psikolojik yorgunluk yaratmış durumda. Bazı kişiler izolasyon terimini doğrudan kullanmasa da dış dünyaya kapalı kalma hissi, yalnızlık hissi, medyanın ve uluslararası aktörlerin eleştirilerinin devam etmesi halkta sıkça dile getirilen konular.

İsrailliler arasında ahlaki çatışma yaşayan kesimler de mevcut. İnsan hakları ve uluslararası hukuk perspektifine daha fazla ilgi gösteren, dini ya da ideolojik olarak daha liberal eğilimli kesimler, İsrail devletinin bazı operasyonlarını, sivil zararları, uluslararası mahkemelerdeki kararları ahlaki olarak sorguluyor. Bu kişiler için izolasyon sadece dış politika meselesi değil, içsel bir vicdan meselesi.

İsrail’de kamuoyuna yansıyan demeçlere bakılınca ortaya çıkan tablo ise şöyle özetlenebilir: Genç, liberal kesimler, 7 Ekim sonrası uluslararası izolasyon ve Batı’dan gelen suçlamalar karşısında bir “terk edilmişlik” ve hayal kırıklığı hissi yaşıyor. Kendilerini giderek toplum dışına itilmiş gibi hissettiklerini ve Batı’daki birçok kişinin gerçeği görmediğini ifade ediyor. Benzer şekilde, Gazze’deki sivillerin acılarını kabul etmekle birlikte, İsrail’in vatandaşlarını koruma yükümlülüğü nedeniyle savaşın haklı olduğunu savunuyor. Progresif “millennial” yani diğer adıyla Y kuşağı hem hükümetin yargı reformu karşıtı protestolarına katılıyor hem de sosyal medyada İsrail’i savunarak uluslararası algıyı etkilemeye çalışıyor; bu durum, gençlerde ciddi bir zihinsel uyumsuzluk ve duygusal gerilim yaratıyor. Sol görüşlü gençler ise savaşın durdurulması ve Filistin devleti tartışmasının sürdürülmesi gerektiğini savunurken, Hamas’a karşı yapılan operasyonları mevcut yöntemlerle eleştiriyor.

Kamuoyu algısını yönlendiren bir araç olarak İsrail medyasına bakıldığında, eleştirel seslerin yanında ana akım medyanın Filistinlilerin Gazze’de yaşamakta olduğu insani felaketi görmezden geldiğini ve saldırgan bir retorik benimsemiş olduğunu söylemek mümkün. İsrail içindeki veya dışındaki eleştirel seslere saldırılıyor ve susturuluyor. Şimdilik İsrail medyasının ve İsrailli Yahudilerin hükümetin Gazze’de yaptıklarıyla ilgili bir hesaplaşma içerisine girmesi zor görünüyor; İsrail’in izolasyonu artar, Filistin devletinin diplomatik tanınması sürerse bu tutumun bir değişim sürecine girmesi beklenebilir.

İsrail’in artan uluslararası izolasyonunun kaynağı, kamu diplomasisindeki yetersizliklerden çok iç politikada izlenen stratejiler ve bu stratejileri uygulayan aktörlerde aranmalıdır. Güvenlik krizi ve toplumsal bölünme derinleşirken, koalisyonun tercihleri dış politikada da ülkeyi daha kırılgan hale getirmektedir. Bu noktada asıl belirleyici olan, İsrail kamuoyunun ve siyasi elitlerinin iç politikada nasıl bir yönelim benimseyecekleridir. Etkili bir siyasi dönüşüm gerçekleşmediği sürece, ülkenin uluslararası alanda yalnızlaşması kaçınılmaz biçimde devam edecek ve stratejik konumunun zayıflaması daha kalıcı bir hal alacaktır.

 

*Bu yazı Anadolu Ajansı’nın analiz metni olarak yayımlanmıştır. Makalelerdeki fikirler, yazarına aittir ve Perspektif’in editöryal politikasını yansıtmayabilir.​​​​​

Perspektif’le Avrupa gündemini günlük takip etmek ister misiniz? Perspektif bültenine kaydolun, Avrupa'daki gelişmeler e-posta kutunuza gelsin.

Doç. Dr. Tuğçe Ersoy Ceylan

 Doç. Dr. Tuğçe Ersoy Ceylan, İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümünde öğretim üyeliği yapmaktadır.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler