'Entegrasyon'

Genç Mültecilerin Almanca Öğrenme Hızını Kurumsal Faktörler Belirliyor

Almanya'da yapılan yeni bir araştırmaya göre genç mültecilerin dil becerileri, yalnızca çaba ya da yetenekle değil; okula ne zaman başlayabildikleri, hangi sınıfa yerleştirildikleri ve oturum statülerinin güvencesiyle şekilleniyor.

©Mircea Moira / Shutterstock.com

2025’te yayımlanan yeni bir araştırma, Almanya’daki genç mültecilerin Almanca öğrenme hızının bireysel çabadan çok, eğitim ve iltica sistemlerinin nasıl işlediğine bağlı olduğunu gösteriyor. Almanya’nın Halle kentindeki Martin-Luther Üniversitesinden sosyologlar Oliver Winkler ve Anne-Kathrin Carwehl, genç mültecilerin dil edinimini etkileyen kurumsal faktörleri inceledi.

Araştırmanın Ana Bulguları, Kapsamı ve Metodolojisi

Ağustos 2025’te Acta Sociologica dergisinde yayımlanan çalışma, 14–16 yaş aralığındaki 1.097 mülteci öğrencinin verilerini analiz ederek şu sonucu ortaya koydu: “Bir gencin Almanca öğrenme hızı, çoğu zaman onun bireysel motivasyonundan değil, içinde bulunduğu kurumsal ortamdan belirleniyor.” Araştırma, 2015-2018 yılları arasındaki mülteci kabul dalgası sırasında Almanya’ya gelen gençlerin dil gelişimini üç temel koşul üzerinden inceliyor:

  1. Okula kayıt için bekleme süresi,
  2. Hazırlık sınıflarında mı yoksa doğrudan normal sınıflarda mı öğrenim gördüğü,
  3. Ailenin hukuki oturum statüsünün güvencede olup olmaması.

Araştırma, “ReGES – Refugees in the German Educational System” adlı periyodik olarak toplanmış veri setinin ilk dönem (2018) verilerini kullanıyor. Bu veri seti, Almanya’da göçmen çocukların eğitim süreçlerini izleyen en kapsamlı saha çalışması olarak biliniyor. Dil becerileri, Peabody Picture Vocabulary Test (PPVT-4) üzerinden ölçülmüş; öğrencilerin Almanca kelime hazineleri puanlanmış. Analizler, çok düzeyli istatistiksel modeller (random intercept models) kullanılarak yapılmış. Araştırmacılar, farklı dönemlerde toplanan verilerde oluşabilen kayıpları azaltmak için çoklu imputasyon (m=50) yöntemini kullanmış.

7 Ayı Bulan Bekleme Süresi Almanca Öğrenmeyi Zorlaştırıyor

Verilere göre Almanya’da mülteci çocukların okula başlaması ortalama 6,7 ay gecikiyor. Bazı eyaletlerde çocuklar hemen eğitime alınırken, bazılarında ise sığınma başvurusu tamamlanmadan okula kayıt yapılamıyor. Bu fark, öğrencilerin erken dönemde Almancayla temas kurmasını engelliyor.

Araştırma, okula geç başlayan öğrencilerin Almanca kelime testlerinde anlamlı biçimde düşük performans gösterdiğini saptıyor. Winkler ve Carwehl, bu durumu “dil öğrenme fırsatının yapısal olarak ertelenmesi” olarak tanımlıyor ve şu uyarıyı yapıyor: “Okula başlama süresindeki her bir aylık gecikme, dilsel entegrasyonun ivmesini düşürüyor. Erken erişim, erken öğrenmedir.”

Bu gecikmenin nedenlerinden biri, Almanya’daki eğitim sistemininAlmanya’daki eğitim sisteminin federal yapısı: Eğitim politikası 16 eyaletin yetkisinde olduğu için, iltica yasalarıyla eğitim düzenlemeleri arasında eş güdüm eksikliği yaşanabiliyor. Araştırmada, bazı eyaletlerin çocukların eğitime katılımını, ailelerin mülteci kabul merkezlerinden çıkışına kadar ertelediği belirtiliyor. 2017’de Almanya’da sığınma süreçlerinin ortalama 13 ay sürdüğü hatırlatılıyor.

Hazırlık Sınıfları Beklenen Sonucu Vermiyor

Almanya’daki birçok okul, yeni gelen öğrenciler için ayrı hazırlık sınıfları (Willkommensklassen) açıyor. Ama araştırmaya göre bu model, kısa vadede dil öğretimi sağlasa da uzun vadede öğrencileri akranlarından koparıyor. Araştırma, öğrenciler normal sınıflara geçtiklerinde bile bu fark kapanmadığını saptıyor: “Hazırlık sınıflarına katılan öğrenciler, iki yıl sonra dahi Almanca kelime testlerinde doğrudan kaynaştırılmış sınıflardaki akranlarının gerisinde kalıyor.”

Hazırlık sınıflarının savunucuları, bu uygulamanın güvenli bir öğrenme ortamı sunduğunu ileri sürüyor. Ancak araştırmacılar, “sosyal temas eksikliğinin” dil gelişimini yavaşlattığını belirtiyor: “Yoğunlaştırılmış dil eğitimi sınıflarında verilen Almanca dersi, gündelik etkileşimin yerine geçmiyor. Ayrı eğitim, entegrasyonu değil, ertelemesini sağlıyor.”

Bu bulgu, daha önce Ruhr Üniversitesi’nden Höckel ve Schilling’in 2022 tarihli çalışmasıyla da örtüşüyor:
Kaynaştırma modeli, uzun vadeli eğitim başarısında daha olumlu sonuçlar veriyor.

Belirsiz Statüdeki Öğrenciler Dil Öğrenmekte Daha Zorlanıyor

Araştırmada, “Duldung” (toleranslı) statüsündeki öğrenciler -yani sınır dışı edilmesi hukuken mümkün ama fiilen ertelenmiş olanla-, kalıcı oturum hakkı elde etmiş akranlarına göre belirgin biçimde daha düşük Almanca puanları alıyor.

Bu farkı şöyle açıklanıyor: “Toleranslı statü (Duldung) gibi güvencesiz bir yasal durum, sınır dışı edilme olasılığı nedeniyle, hedef dil becerilerini edinme motivasyonunun daha düşük olmasıyla ilişkili olabilir.”

Çalışmada, “insecure residence status” ile dil becerisi arasında negatif korelasyonun istatistiksel olarak anlamlı olduğu belirtiliyor.
Bu durumun yalnızca Almanya’ya özgü olmadığı, pek çok OECD ülkesinde benzer örüntülerin gözlendiği ifade ediliyor.

Eyalet Farkları: Bavyera Bir Adım Önde

Analiz, dört eyalet (Bavyera, Kuzey Ren-Vestfalya, Rheinland-Pfalz, Saksonya) arasında belirgin farklar bulunmadığını gösteriyor.
Ancak Bavyera’daki öğrenciler, diğer eyaletlere kıyasla ortalamada daha yüksek Almanca becerisine sahip.

Araştırmacılar, bunun eyaletin daha erken okul erişimi sağlamasından ve bazı bölgelerde kaynaştırma modelinin daha yaygın olmasından kaynaklanabileceğini belirtiyor. Yine de, dil edinimindeki farkın yalnızca eyalet düzeyinde değil, okul düzeyinde de şekillendiği vurgulanıyor: Okulların hazırlık sınıfı açıp açmama kararlarını genellikle kendi idareleri veriyor.

Araştırmanın Sunduğu Politika Önerileri

Çalışma, genç mültecilerin eğitim başarısının arkasında kurumsal eşitsizliklerin yattığını bir kez daha ortaya koyuyor.
Erken kayıt, kaynaştırıcı sınıflar ve güvenli oturum, dil edinimini kolaylaştırıyor; bürokratik gecikmeler ve güvencesiz statüler ise entegrasyonu yavaşlatıyor. Araştırma ekibi, tespit ettikleri tabloyu şöyle özetliyor:

“Almanya’daki kurumsal yapı, genç mültecilerin ev sahibi ülke dilini öğrenme sürecini doğrudan etkiliyor… Eğitim ve iltica politikaları arasındaki bu tür karşılıklı bağlar, bu alanların aynı idari düzeyde düzenlendiği diğer ülkeler için de önem taşıyor; çünkü bu alanlar arasındaki ilişki düzeyi belirleyici bir öneme sahip.”

Winkler ve Carwehl, sonuçların yalnızca Almanya için değil, tüm Avrupa için geçerli olabileceğini söylüyor çünkü iltica hakkı ve eğitim hakkı çoğu ülkede farklı kurumların yetkisinde. Araştırma şu önerileri sıralıyor:

  • Bekleme süreleri kısaltılmalı; okul erişimi sığınma sürecinden bağımsız olarak tanınmalı.
  • Hazırlık sınıfı modeli gözden geçirilmeli; kaynaştırma ve destek temelli eğitim öncelik kazanmalı.
  • Oturum güvencesi, yalnızca hukuki değil, pedagojik bir mesele olarak da ele alınmalı.
  • Ulusal ve eyalet düzeyinde koordinasyon sağlanmalı; eğitim ve iltica yasaları arasında kesintisiz geçiş olmalı. (P)
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler