'Futbol'

FIFA’nın Çifte Standardı: Rusya Men Edildi, İsrail Hâlâ Oynuyor

İsrail’in 2026 FIFA Dünya Kupası’ndan men edilip edilmeyeceği konusu, sadece bir turnuva meselesi değil; sporun siyasal, etik ve insani boyutlarının kesiştiği bir sınava dönüştü.

Manchester'daki bir eylemde İsrail'in spor müsabakalrından men edilmesini talep eden protestocular. 16 Ağustos 2025. Fotoğraf: Juiced Up Media - Shutterstock.

İsrail’in 2026 FIFA Dünya Kupası’ndan men edilip edilmeyeceği konusu, sadece bir turnuva meselesi değil aynı zamanda sporun siyasal, etik ve insani boyutlarının kesiştiği bir sınavdır. FIFA Başkanı Gianni Infantino’nun Mısır’da düzenlenen Şarm el-Şeyh Barış Zirvesi’ne sürpriz katılımı, sporun siyasal krizlerle ilişkisini yeniden gündeme getirdi.

FIFA Başkanı İsrail Konusunda Cevap Vermekten Kaçındı

Infantino, zirveye katılımına ilişkin yaptığı açıklamada, ABD Başkanı Donald Trump ile kurduğu yakın dostluğun ve İsrail’in bazı turnuvalardan men edilmesi çağrıları bağlamında yaşanan gelişmelerin etkili olduğunu belirtti.

Zirve sonrası Infantino, 2026 FIFA Dünya Kupası’ndan İsrail’in çıkarılıp çıkarılmayacağı yönündeki sorulara doğrudan yanıt vermekten kaçınarak, yalnızca “futbolun jeopolitik emellerin bir parçası olamayacağı” ifadesini kullandı. Bu açıklama, tarafsızlık söylemini koruma çabası olarak görülse de aynı zamanda FIFA’nın ahlaki ve politik sorumluluklarını görmezden geldiği anlamına gelmektedir.

Özellikle İspanya başta olmak üzere birçok Avrupa ülkesi ve futbol federasyonu, Gazze’de süren sivil kayıplar nedeniyle İsrail’in uluslararası organizasyonlardan men edilmesi gerektiğini net bir şekilde gündeme getirdi. Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) da benzer bir çağrıyı hem FIFA’ya hem UEFA’ya iletti. Bu çağrılar, sporun evrensel değerleriyle uluslararası siyasetin güç dengeleri arasındaki kırılgan ilişkiyi gözler önüne serdi. FIFA’nın geçmişte Rusya’ya uyguladığı yaptırımlar ise bu tartışmayı daha da karmaşık hâle getirdi: “Eğer Rusya organizasyonlardan men edildiyse, neden İsrail edilmiyor?” sorusu giderek daha yüksek sesle soruluyor.

Spor ve Siyaset İlişkisinin Tarihsel Arka Planı

Modern spor, ideolojik olarak siyaset dışı bir alan olarak tanımlanmış olsa da tarihsel olarak hiçbir zaman siyasetten tam anlamıyla bağımsız olamamıştır. Olimpiyat Oyunları’ndan Dünya Kupası’na kadar birçok küresel organizasyon uluslararası ilişkilerin yumuşak güç unsurlarından biri olarak kullanılmıştır. Soğuk Savaş döneminde spor, sistemler arası rekabetin vitrini olmuş; apartheid döneminde Güney Afrika’ya uygulanan spor ambargosu, uluslararası toplumun ahlaki tepki araçlarından biri hâline gelmiştir.

II. Dünya Savaşı sonrasında spor, iki kutuplu dünya düzeninde ideolojik rekabetin sahalarına taşındı. ABD ve Sovyetler Birliği arasındaki rekabet, olimpiyat madalya sıralamalarına ve dünya şampiyonalarına yansıdı. “Ping-pong diplomasisi” olarak bilinen 1971 Çin-ABD yakınlaşması, sporun diplomatik bir araç olarak kullanılabileceğinin simgesiydi. 1980 Moskova Olimpiyatları’nın ABD öncülüğünde boykot edilmesi ve 1984 Los Angeles Olimpiyatları’na Sovyet bloğunun misillemesi, sporun jeopolitik çekişmelerin doğrudan bir uzantısı hâline geldiğini gösterdi.

Bu tarihsel örnekler, sporun “tarafsızlık” ilkesinin sınırlarını göstermektedir. Kurumsal olarak FIFA, tüzüğünde siyasetten bağımsız bir yapı olduğunu iddia etse de kararları çoğu zaman politik bağlamdan etkilenmiştir. 2022’de Rusya-Ukrayna savaşının başlamasıyla Rusya’nın tüm uluslararası müsabakalardan men edilmesi, bunun en güncel örneklerinden biridir. Dolayısıyla, İsrail konusunda farklı bir tutum benimsenmesi FIFA’nın bu ilkesini yeniden tartışmaya açmıştır.

FIFA Kurumsal Tutarsızlık ve Çifte Standart ile Eleştiriliyor

FIFA’nın İsrail konusundaki çekingenliği, kurumun karar alma süreçlerindeki tutarlılık sorunlarını gözler önüne sermektedir. Rusya’ya karşı alınan hızlı ve net yaptırım kararı, “sporun barış ve insan hakları değerleriyle uyumlu bir duruş” olarak sunulmuştu. Ancak İsrail’e yönelik benzer bir kararın gündeme dahi alınmaması “çifte standart” eleştirilerini kaçınılmaz hâle getirmiştir.

Bu farklılığın ardında yalnızca etik değil, aynı zamanda politik ve ekonomik faktörler de bulunmaktadır. İsrail, birçok Avrupa ülkesinin güvenlik ve enerji politikalarında önemli bir stratejik ortak olarak görülmektedir. Ayrıca büyük futbol organizasyonlarının finansal boyutu, kararların ekonomik sonuçlarını da göz önünde bulundurmayı zorunlu kılmaktadır. FIFA’nın gelir kaynaklarının büyük bölümü sponsorluklar, yayın hakları ve küresel marka ortaklıklarından oluşmaktadır. Bu da kurumun politik risk almaktan kaçınmasına neden olmaktadır.

Ancak etik açıdan bakıldığında, sporun “tarafsızlık” anlayışı mutlak bir tarafsızlık değil, adalet temelli bir dengeyi gerektirir. Bir ülke uluslararası hukuku ihlal ettiğinde veya insan haklarını sistematik biçimde çiğnediğinde, spor kurumlarının sessiz kalması tarafsızlık değil, edilgenlik olarak yorumlanabilir. Rusya örneğinde “siyasi değil, insani bir refleks” olarak sunulan yaptırımların, İsrail için geçerli sayılmaması bu açıdan ciddi bir meşruiyet sorunu yaratmaktadır.

İsrail’in Men Edilmesi İçin Devletler ve Federasyonların Baskısı Ne Durumda?

Gazze’de yaşanan yıkım ve sivil kayıplar uluslararası toplumda tepkilere neden olmaktadır. Avrupa’da İspanya, Norveç, İrlanda ve Belçika gibi ülkelerin futbol federasyonları, FIFA ve UEFA nezdinde İsrail’e yönelik yaptırım çağrısında bulunmuş, Türkiye de bu çağrılara destek vermiştir. UEFA ise konuyu değerlendirmek üzere özel bir oturum düzenlemeyi planladığını açıklamıştır.

BM Raportörleri, geçtiğimiz günlerde yaptıkları yazılı açıklamada, “İşgal altındaki Filistin topraklarında devam eden soykırıma karşı gerekli bir yanıt olarak FIFA ve UEFA’ya ülke takımı olarak İsrail’in uluslararası futboldan men edilmesi çağrısında bulunuyoruz.” ifadelerine yer vermişti.

İspanya hükûmeti ise, FIFA’ya 2026 Dünya Kupası için adeta rest çekerek “Onlar varsa, biz yokuz,” dedi. İspanya Başbakanı Pedro Sanchez, İsrail’in yer alması hâlinde İspanya Milli Takımı’nın 2026 Dünya Kupası’na katılmama kararı alabileceğini açıkladı.

Buna karşın, bazı ülkeler sporun siyasal bir araç hâline gelmesinin tehlikelerine dikkat çekmektedir. Almanya ve İngiltere gibi ülkeler, “sporun siyasal gerilimlerden uzak tutulması gerektiğini” savunarak doğrudan bir men kararına karşı çıkmaktadır. Bu durum, Avrupa içinde dahi ciddi bir görüş ayrılığına yol açmıştır. Ancak bu tartışma, sporun yalnızca bir rekabet alanı değil, aynı zamanda bir değerler sahası olduğunu da hatırlatmaktadır. İnsan hakları, etik sorumluluk ve uluslararası hukuk ilkeleri, günümüzde sporu yalnızca bir oyun olmaktan çıkarıp politik anlamlar yüklemektedir.

Rusya Örneği ile Mukayeseli Olarak İsrail Vakası

FIFA’nın 2022’de Rusya’ya uyguladığı yaptırım, birçok süreci takip eden uzmanlar tarafından “tarihî bir karar” olarak nitelendirilmişti. Kararın gerekçesi, “uluslararası hukukun ağır ihlali” ve “barış ilkelerinin korunması” olarak açıklanmıştı. Ancak aynı gerekçeler İsrail’in Gazze’deki eylemleri için de uluslararası hukuk literatüründe tartışma konusu olmasına rağmen, FIFA benzer bir pozisyon almaktan kaçınmaktadır.

Bu fark, FIFA’nın “ilke temelli” değil, “duruma göre değişen” bir etik politika izlediği algısını güçlendirmektedir. Rusya örneği, spor kurumlarının uluslararası siyasette nasıl aktif bir aktöre dönüşebileceğini göstermişti. Ancak İsrail örneğinde aynı mekanizmanın işletilmemesi, sporun evrensel adalet iddiasına gölge düşürmektedir. Bu durum, sadece FIFA’nın değil, genel olarak uluslararası spor yönetişiminin ahlaki tutarlılığını sorgulatmaktadır.

İsrail’in 2026 FIFA Dünya Kupası’ndan men edilip edilmeyeceği konusu, sadece bir turnuva meselesi değil; sporun siyasal, etik ve insani boyutlarının kesiştiği bir sınavdır. FIFA’nın “siyasetten bağımsızlık” ilkesi, teoride cazip görünse de, pratikte güç ilişkilerinden tamamen ayrışması mümkün değildir. Kurumun karar süreçleri, yalnızca futbolun değil, küresel politikanın da bir yansımasıdır.

Eğer spor, evrensel değerlerin temsilcisi olmayı sürdürecekse, tarafsızlık ilkesini adalet ve insan haklar  perspektifinden yeniden tanımlamak zorundadır. Rusya örneğinde alınan cesur karar, bu yönde bir umut yaratmıştı. Ancak İsrail konusunda yaşanan sessizlik, sporun etik tutarlılığı açısından ciddi bir gerileme olarak kayda geçecektir.

FIFA’nın önünde iki yol bulunmaktadır: Ya ekonomik ve diplomatik çıkarların gölgesinde kendince “tarafsız” kalmayı sürdürecek, ya da küresel vicdanın sesini dinleyerek gerçek anlamda etik bir kurum hâline gelecektir.

 

*Bu yazı Anadolu Ajansı’nın analiz metni olarak yayımlanmıştır. Makalelerdeki fikirler, yazarına aittir ve Perspektif’in editöryal politikasını yansıtmayabilir.​​​​​

Perspektif’le Avrupa gündemini günlük takip etmek ister misiniz? Perspektif bültenine kaydolun, Avrupa'daki gelişmeler e-posta kutunuza gelsin.

 

Dr. Görkem Turaç

Dr. Görkem Turaç, İstanbul Galata Üniversitesinde öğretim üyeliği yapmaktadır.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler