İnsanlık Taca Çıktı: FIFA’nın Beitar Jerusalem Konusundaki Sessizliği
Birçok farklı konuda sosyal misyonlar üstlenen FIFA, konu Filistin'e gelince diğer birçok aktör gibi sessiz kalıyor. Beitar Jerusalem adlı İsrail kulübü örneğinde görüldüğü gibi İsrail'in futbol dünyasındaki baskıcı ve ırkçı eylemleri yaptırıma uğramıyor.
Geçtiğimiz ekim ayının ilk haftasında Uluslararası Futbol Federasyonları Birliği (FIFA), Filistin Futbol Federasyonu’nun yaptığı başvuruyu değerlendirmeye aldı ve tam da beklenildiği gibi bir kez daha İsrail’e yönelik yaptırım kararı alamadı. Karar ertelendi. Orta Doğu’da 1950’lerden bu yana hayatın her alanında yaşanan tekrarların farklı aktörlerle yine, yeniden ve daha acımasız sahnelendiği gelmiş geçmiş en uzun diziyi izliyor dünya. Ve bu gerçek hayatın her alanında olduğu şekliyle futbolda da sahneye konuluyor.
Filistin futbolu çok uzun süredir ırkçı, ayrımcı ve soykırımcı muamelelere maruz kalıyor. Filistinliler tıpkı Birleşmiş Milletler (BM) nezdinde haklarını aradıkları gibi, Filistin futbolu da futbolun Birleşmiş Milletleri diyebileceğimiz bir alanda, FIFA nezdinde hakkını arıyor. Fakat Filistin konusunda BM ne yapıyor veya yapmıyorsa FIFA da Filistin futbolu konusunda aynı yolu izliyor. Üniversitede okumaya başladığım ilk haftamda Devletler Genel Hukuku dersinde hocamız Sevin Toluner’in söylediği ve aklımdan hiç çıkmayan o cümle, uluslararası ilişkilerin birinci kuralı olarak değişmezliğini sürdürüyor: Uluslararası hukuk yoktur. Ulusların gücü vardır!
Filistinli Millî Futbolcu Semih Maraba’nın Başına Gelenler
Aslında cımbızla seçilecek düşük bir seviyede de olsa, Filistin meselesinde, FIFA’nın adaletten ve haklıdan yana tavır aldığı nadir olaylar da oldu. Ama o cımbızla seçilecek örnek olaylar da bizi uzak durmaya çalıştığımız komplocu yaklaşıma itmekten öteye gitmedi. Şöyle izah edeyim: 2014 yılında Filistin Millî Takımı futbolcusu Semih Maraba (İng. Sameh Maraaba), millî takım kampı dönüşü İsrail güçleri tarafından kontrol noktasında durduruldu ve gözaltına alındı. Elbette bu orada yaşayanlar için -eskilerin tabiri ile- bir vaka-ı adiye hükmündeydi!
Ama olayın gelişmesi sıradanlığın dışına çıktı. Semih Maraba tutuklandı. Halbuki ne bir siyasi eyleme karışmış ne de işgalcilere taş atmıştı. Tek yaptığı futbol oynamak ve gol atmaktı. Maraba tam 8 ay boyunca hücrede tutuldu. Bu süreç sahte mahkemeler, işkence ve manevi baskılarla geçti. Ailesi Maraba ile ancak altıncı ayın sonunda ilk kez görüşebildi.
Hücrede kendi kendine bedenini dinç tutma antrenmanları yaptığı sırada gardiyan kendisine gelip Arapça şöyle dedi: “Niye uğraşıyorsun ki? Senin futbol hayatın bitti!” Maraba, “Hayır” deyip ekledi: “Benim futbol hayatım asıl şimdi başladı. Bu yaptıklarınızla bizim futbol hayatımızı bitiremeyecek, aksine bizi güçlendireceksiniz. Bu yaptıklarınızı bütün dünya öğrenecek ve haklı olduğumuzu görecek!”
Sahiden de Maraba’nın tutukluluğu FIFA nezdinde büyük yankı uyandırdı. Bir süre sonra golcü futbolcu serbest bırakıldı, lakin bu sefer de Filistin Millî Takımı’yla birlikte başka bir ülkeye maç yapmaya giderken havalanında alınkonuldu. Ülke dışına çıkmasına izin verilmedi. Durum FIFA’ya bildirildi, dönemin FIFA başkanı Sepp Blatter İsrail Futbol Federasyonu’na açık bir nota iletti. Semih Maraba’nın millî takımıyla seyahatinin bir kez daha engellenmesi veya benzer durumların yaşanması durumunda İsrail tüm FIFA organizasyonlarından men edilecekti.
Blatter bu konuda Filistin Futbol Federasyonu’na garanti verdi. Semih bir daha gözaltına alınmadı, ama ne mi oldu? Birkaç ay sonra FBI, FIFA’ ya yönelik dev bir yolsuzluk operasyonu başlattı ve FIFA’nın başındaki kişi değişti. Burada FIFA’nın özellikle yolsuzluk meselelerinde hiç de temiz bir kurum olmadığını ama yukarıdaki olayın da zamanlama açısından manidar olduğunu belirtmekte fayda var.
Beiter Jerusalem Vakası
FIFA’nın elinde İsrail’i futbol organizasyonlarından men etmeye yetecek kadar delil aslında fazlasıyla var. Onlarca tutuklu futbolcu, işgal güçleri tarafından keyfî baskın yapılan maçlar, hakemlerin seyahat özgürlüğünün kısıtlanması, şehit edilen futbolcular… Her biri başlı başına bir belgesele konu olacak, üstelik sahiden kurgu gibi duran ama gerçeğin ta kendisi olan onlarca münferit hikâye! Filistin Millî Takımı’nın ilk teknik direktörlerinden Şili vatandaşı Filistin asıllı futbol adamı Nicola Hadwa Shahvan’ın da dediği gibi mevzu Filistin olunca tüm dünya kör, sağır ve dilsiz. Elbette FIFA da bu seyirde yol alanlara ekleniyor.
Avrupa’da giderek daha fazla yer kaplayan aşırı sağ konusunda hayli hassas görünen FIFA ve UEFA -ki geçtiğimiz Avrupa şampiyonasında bozkurt işaretini aşırı sağ ve ırkçılık saymışlardı malum- söz gelimi İsrail sağının sadece futbolda değil siyasette de kalesi gibi duran Beitar Jerusalem kulübüne karşı son derece anlayışlı. Beitar Jerusalem isimli futbol kulübü, ırkçılıklarının en açık sembolünü kulübün mottosunda kullanacak kadar pervasız: “Daima saf!”
Beitar’ın İsrail futbolunda ve hatta İsrail siyasetinde ne kadar merkezde olduğunu ve bu kulübün ırkçılık boyutunu anlamamız için yine kurgu gibi duran ama tamamıyla gerçek olayları ele alan, “Acaba belgesel için bütün bunlar kurgulanmış mı?” dedirten bir belgesel var. Okurlarımızdan internette bulup izlemelerini rica ediyorum. Bu belgesel futbol üzerine yapılmış gelmiş geçmiş en çarpıcı belgesellerden biri, hatta ilki olabilir. Beitar Jerusalem takımına transfer edilen iki Müslüman futbolcunun yaşadıkları, taraftarların tutumları bir film gibi gün be gün kameraya alınmış. Sadece o belgeseli izleyen ve bütün bunlar gerçek mi diye bakan bir FIFA yetkilisi bile İsrail’in uluslararası tüm müsabakalardan men edilmesini talep etmeliydi.
Şiddetten ırkçılığa, sadece Araplara değil İsrail muhalefetine karşı bile ölüm, tecavüz ve her türlü insanlık dışı tutumun sergilenmesinin savunulduğu bir takımdan bahsediyoruz. Ve bu takım İsrail futbolunun, hatta İsrail siyasetinin merkezinde duruyor. Buna rağmen FIFA İsrail konusunda karar almayı bir türlü beceremiyor. Ne yapıyor? Topu taca atıyor. Topu değil, futbolu, futbolun insani yönünü ve insanlığı taca atıyor. Tüm dünyanın yaptığı gibi…