'Avrupa Birliği'

Ursula von der Leyen: Avrupa’nın “Tek Adamı” Olma Yolunda mı?

Ursula von der Leyen ikinci defa Avrupa Komisyonu Başkanlığına seçilmesinin ardından Birliği güçlendirmek için öncelikle güvenlik ve ekonomi alanlarına yatırım yapacağını açıkladı. Oysa üye ülkelerdeki aşırı sağın demokrasiyi tehdit eden yükselişi ve her gün daha fazla hissedilen güvensizlik ortamı toplumsal huzuru tehdit ediyor. Peki von der Leyen bu tehdidin farkında mı? 

Ursula von der Leyen. Fotoğraf: Shutterstock- Alexandros Michailidis

Alman Hristiyan Demokrat Partili (CDU) Ursula von der Leyen temmuz ayında ikinci defa Avrupa Komisyonu Başkanı olarak seçilmesinin ardından geçtiğimiz eylül ayında önümüzdeki 2024-2029 yılı için yeni üst düzey ekibi için adaylarını sundu ve bununla birlikte yürütmek istediği politikalara ve AB vizyonuna dair detaylı açıklamalar yaptı. Avrupa Birliğinin en güçlü kurumu ve aynı zamanda hükûmeti olarak da adlandırılan Avrupa Komisyonunda görev yapacak olan komisyon üyeleri ancak Avrupa Parlamentosu tarafından incelendikten sonra göreve başlayabilecek.

Ursula von der Leyen’in Avrupa Komisyonunun yeni yasama döneminde savunma, ticaret, rekabet ve maliye politikası gibi alanlara yatırım yapacağını açıkladı. Von der Leyen’in bu dönem için yürüteceği politikaları ve önemli bulduğu konuları açıklarken göz ardı ettiği bir mesele var: O da AB üyesi ülkelerde yükselişe geçen aşırı sağ ve ırkçılığın Avrupa ülkelerindeki çoğulcu ve demokratik yapılar ve sivil toplum üzerindeki olumsuz etkileri. Von der Leyen’in gelecek dönem için programında bu konuya fazla yer vermemesi, Komisyonun AB vatandaşların sorunlarına uzak ve yabancı kalmasından mı kaynaklanıyor?

Savunma Avrupa’da Giderek Daha Merkezi Bir Yer Alıyor

Von der Leyen önümüzdeki AB yasama dönemi için önceliklerini sunduğunda, 27 ülkeden oluşan blok için güçlü bir askeri üretim kapasitesi oluşturmanın, göç politikalarında daha sert tedbirler alınmasının, AB’nin rekabet gücündeki gerilemeyi tersine çevirmenin ve yeşil enerjiye adil bir geçiş sağlamanın kilit hedefler olacağını açıkladı.

Von der Leyen’e göre dünyada ve Avrupa’da pandemi döneminde yaşanan zorlukların ardından ekonomisini toparlamakta zorluk çeken AB, dünyada belirleyici ve söz sahibi bir güç olarak yerini koruyabilmek için bu alanda ciddi yatırımlar yapmak zorunda. Ek olarak Ukrayna-Rusya savaşından sonra kuvvetli bir askeri altyapı için daha sağlam adımlar atmak isteyen Ursula, ayrıca Akdeniz’de yaşanan “göçmen krizinin” ardından Birliğin sınırlarını daha kapsamlı bir şekilde kontrol altına almak istiyor.

Özellikle bu politikaların öne çıkması nedeniyle Komisyonun gelecek dönemdeki gündeminin genel hatlarıyla “Avrupanın dış tehditlere karşı korunması” ve “Avrupa Birliğinin dünya ekonomi piyasasındaki yerinin korunması” etrafında şekilleneceği söylenebilir.

Önemli Görevler Kimlere Verilecek?

Önerilen komisyonda başkanın yanı sıra 6 başkan yardımcısı ve 20 komisyon üyesi bulunuyor ve göreve başlamadan önce von der Leyen hariç hepsinin komisyon üyeliğinin Avrupa Parlamentosu tarafından onaylanması gerekiyor. Von der Leyen büyümeyle ilgili en önemli görevleri, daha fazla ortak harcama, daha gevşek bütçe açığı kuralları ve sanayi politikası için daha büyük bir rol üstlenme çağrısında bulunan İspanya, İtalya ve Fransa’ya verdi.

Önerilen üyelerden öne çıkan isimler arasında İçişleri ve Göçten sorumlu komisyon üyesi olarak tanıtılan Avusturya’lı sağ muhafazakar ÖVP partisinden, Magnus Brunner yer alıyor. Brunner’in görevinin öncelikle İltica ve Göç Paktı’nın uygulanmasının yanı sıra, AB sınırlarının güçlendirilmesi ve yeni bir iç güvenlik stratejisinin geliştirilmesi konularına odaklanacağı belirtildi. Bu göreve ÖVP’li Brunner’in seçilmesiyle birlikte AB’nin göç politikası için daha sıkı tedbirler alınmak istendiği anlaşılıyor. Avrupa Halk Partisi (EPP) Başkanı Manfred Weber bu seçimi savunanlardan:

“Sınırlarımızın kontrolünü geri kazanmak son derece önemli bir konu. Avrupa’da yasadışı göçün durdurulması kilit bir talep ve bu nedenle EPP üyesi bir kişinin liderlik etmesi iyi bir şey.”

Savunma ve Uzaydan sorumlu komisyon üyesi olarak tanıtılan Andrius Kubilius’un ise Avrupa Savunma Birliği’nin geliştirilmesi, yatırım ve sanayi kapasitesinin arttırılması için çalışacağı belirtildi. Burada von der Leyen’in görevlendirmesiyle ilgili dikkat çeken yorumlar arasında, Komisyon Başkanının önerdiği isimlerde Baltık ülkelerine dışişleri ve savunma ile ilgili konulardaki liderliği vermesinin Kremlin’e açık bir mesaj olduğu iddası yer alıyor.

Aşırı Sağ’ın Yükselişi ve Artan Güvensizlik Duygusu

Haziran ayında yapılmış olan Avrupa Parlamentosu seçimlerinde aşırı sağın ani yükselişi, demokratik değerlere önem veren her birey ve kurum için bir endişe kaynağı oldu. Ulusal düzeyde Avrupa’dakinden çok daha etkili olan radikal sağ partilerin artan etkisi ve bunun beraberinde getireceği sorunların von der Leyen’in gözünden kaçmış olması da mümkün değil.

Almanya için Alternatif (AfD)’nin doğu Almanya’daki güçlü çıkışı ve Avusturya Özgürlük Partisi’nin (FPÖ) Avusturya parlamento seçimlerindeki zaferi aşırı sağcı hareketlerin Avrupa’da iktidara yürümeye devam ettiğini doğruluyor. Son seçimlerde AfD’nin Almanya’daki hızlı yükselişi, bir Alman mahkemesinin partinin “anti-demokratik çabalar” gösterdiğine hükmettiği göz önünde bulundurulduğunda oldukça endişe verici.

Azınlık hakları, din özgürlüğü ve tüm diğer demokratik değerlerin Avrupa toplumlarında devam edebilmesi için yükselen aşırıcı güçlere karşı daha sıkı önlemlerin gerektiği bir dönemde, AB’nin üst düzey yetkililerinin bu meseleyle yüzleşmesi gerekiyor. Aksi takdirde aşırıcılığın devam eden yükselişi, Birliği kendi vatandaşlarının huzur ve güvenini tesis edemediği bir Avrupa’ya götürebilir.

Bir başka endişe kaynağı ise, AB’nin takındığı tutum nedeniyle geçen dönem de fazlasıyla eleştiriye maruz kaldığı, Uluslararası Adalet Divanı, BM ve birçok uluslararası kuruluşun İsrail’i soykırım yapmakla veya savaş suçu işlemekle suçladığı Gazze’de devam eden savaşla alakalı. AB’nin üç ana kurumundan birisi olan Komisyonun temel insan haklarına ve hukukun üstünlüğüne saygı gösterilmesini sağlamak gibi önemli bir rolü var. Ancak Avrupalı liderlerin resmî rakamlara göre yaklaşık 42 bin kişinin katledildiği Gazze’deki ayrım gözetmeyen İsrail saldırıları karşısında ortak bir tutum belirleyememesi, kurumun insan hakları gözetme konusundaki itibarını zedeledi.

Hatırlayacak olursa geçtiğimiz Ekim ayında İsrail’in kuşatma altındaki bölgeye yönelik hava saldırıları devam ederken Gazze’deki Filistinlilere yardım ulaştırılabilmesi için BM Genel Sekreteri Antonio Guterres “acil insani ateşkes” çağrısında bulunduğunda, AB Bakanları ancak Dışişleri Bakanı Josep Borrell’in “daha az iddialı” olarak nitelendirdiği “insani duraklama” konusunu görüşebilmişti. Burada Borrell, AB’nin bir duraklamaya “hükmedemeyeceğini” ancak bir duraklamadan yana olduğu mesajını verebileceğini vurgulamıştı. Bununla birlikte AB, Gazze’ye yardım girişine izin verilmesi için “insani duraklama” çağrısında bile bir anlaşmaya varamamıştı.

AB’nin farklı kurumlarının çalışanları AB’nin bu politikasına sessiz kalmamıştı: En son Ağustos ayında düzenlenen bir protestoda organizatörlerin yaptığı bir açıklamada “Geçmişte AB’nin, AB’nin üye devletlerinin Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik acımasız saldırısı karşısında çok koordineli bir şekilde hareket edebildiğini gördük ancak İsrail’in, Filistin’i yasa dışı işgali ve Gazze’de devam eden saldırı konusunda tam bir eylemsizlik içindeler” sözleri kullanılmıştı.

Benzer şekilde Avrupa Birliği kurumlarında çalışan bir grup personel Brüksel’de Gazze’de hayatını kaybedenlerin ve Avrupa değerlerinin “ölümü” olarak nitelendirdikleri olayın yasını tutmak üzere sessiz bir yürüyüş gerçekleştirmişti. Öyle görünüyor ki, AB’nin insan hakları, adalet ve özgürlükler hakkında söz sahibi olmaya devam edebilmesi için bu çifte standarda son vermesi gerekiyor.

AB’de Tek Adam Dönemi mi Başlıyor?

Ursula Von Der Leyen komisyon üyeliği için adaylarını açıkladığında AB’nin gelecek dönemini gerçekten kimin yöneteceği ile alakalı önemli bir eleştiriyle karşılaştı:  27 komisyon üyesine gerçekten ihtiyaç var mıydı? Şu an birkaç komisyon üyesine benzer sorumlulukların verilmesi ve görev sınırlarının net olmaması nedeniyle belli konularda son sözün kimde olduğu belirsiz. Komiserler Koleji olarak bilinen ekibinin oluşumunda yer alan kişiler bile bunu “karmaşık” ve “çok sayıda çapraz bağlantılı” bir yapı olarak tanımlıyor.  Bu da bazılarına göre son kararı her zaman von der Leyen’in vereceği ve hiç şüphesiz bu durumun önümüzdeki beş yılda Komisyon Başkanı’nın alınacak kararlarda daha fazla tek başına söz sahibi olacağı şeklinde yorumlanıyor.

Von der Leyen’in önerdiği tüm adaylar parlamento oturumlarından onay alamasa da, Komisyon Başkanının süreci kendi önceliklerine göre şekillendirmeyi başardığı açık.

Şimdi Karar Parlamentoda

Komisyon üyelerinin belirleneceği oturumlar 4 Kasım’da başlayacak ve 12 Kasım’a kadar devam edecek. Avrupa Parlamentosu, adayları atandıkları görevler için uygun olup olmadıklarının incelenmesi amacıyla ilgili komiteler önünde dinleyecek.

Bu oturumlardan onay almanın ise kolay olmadığı biliniyor: Örneğin Emmanuel Macron 2019’da Sylvie Goulard’ı Komisyon üyeliğine aday göstermiş, ancak olası çıkar çatışmaları ve sahte istihdam skandalıyla ilgili endişelerle gölgelenen başarısız bir duruşmanın ardından Fransa Cumhurbaşkanı Goulard’ın yerine daha sonra iç pazardan sorumlu Komisyon üyesi olacak olan Thierry Breton’u getirmek zorunda kalmıştı. Romanya ve Macaristan da 2019’da adaylarını değiştirmek zorunda kalmıştı.

Avrupa Parlamentosu, göreve gelmeleri için ilgili komite üyelerinin üçte ikisinin desteğine ihtiyaç duyan adaylarla oturumlar düzenleyecek. Ardından kasım ayına kadar parlamentonun tamamı tarafından komisyon üyeleri kurulunun onaylanması için tekrar bir oylama yapılacak.

Avrupa Birliği Ne Olmalı – Ne Olmamalı?

Peki AB’nin siyasi, sosyal ve kültürel vizyonu ne olmalı ve ne olmamalı? Avrupa kıtasında sağ partilerin yükselişi aslında bizi AB’nin ne olması ve ne olmaması gerektiğine dair düşünmeye sevk ediyor. Bu düşünme mesaisi AB vizyonunun daha demokratik ve kapsayıcı hatlarla şekillenmesine yardımcı olabilir; fakat bunun için öncelikle vatandaşlarının gerçek gündemini takip eden ve bunları ciddiye alan duyarlı siyasetçilere ihtiyaç var.

Demokrasi, aşırıcı güçler, ayrımcılık ve ırkçılıkla mücadeleyle ilgili olduğu gibi, üst düzey karar alıcıların vatandaşlarının iyilik hâllerini gözetmesi, sivil toplumla diyalog ve bu alanlara ciddi yatırımlarla da desteklenen bir olgu. Bu bağlamda, Avrupa Komisyonu Başkanı von der Leyen, insan hakları ihlallerine karşı sesini yükseltmediği ve başta kendi ülkesi olmak üzere üye ülkelerdeki demokrasi karşıtı siyasi radikalleşmeyle yüzleşmediği sürece Birliğin demokrasi söylemi uluslararası çapta güç kaybetmeye ve AB gemisi su almaya devam edecek.

Medine Tezcan

Uluslararası Londra Üniversitesi’nde Siyasal Bilimler ve Uluslararası İlişkiler eğitimini tamamlayan Medine Tezcan, İsveç Genç Müslümanlar (SUM) Derneğinin başkan yardımcılığını yapmıştır. Tezcan, Perspektif redaksiyon ekibinin üyesidir.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#1

*Tüm alanları doldurunuz

  • 2024-10-11 14:45:13

    Nasıl bir Avrupa Birliği,nasıl bir toplum,nasıl bir birey istiyoruz sorusunun içini doldurmaya çalışan yazarımızın bu konudaki yazılarının devamını bekliyoruz.

Son Yüklenenler