Fıkra Tadında Bir Olay: Alman Ordusu ve Polis Birbirini Düşman Sandı
Almanya’nın Erding kentinde düzenlenen askerî tatbikat, polis ile ordunun birbirini yanlış anlaması sonucu "dost ateşi" vakasına dönüştü. Hafif yaralanmayla atlatılan olay, Alman güvenlik sisteminde iletişim eksikliğini gündeme getirdi.

Almanya’nın Bavyera eyaletinde 22 Ekim Çarşamba akşamı yaşanan olay, planlı bir tatbikatın nasıl kısa sürede “gerçek”e dönüşebileceğini gösterdi. Erding kentinin Altenerding semtinde akşam saatlerinde “silahlı bir adam” ihbarı alan polis, bölgeye çok sayıda ekip ve bir helikopter gönderdi. Ekipler, ellerinde uzun namlulu silahlar bulunan bir kişiyi fark etti, ama küçük bir ayrıntı gözden kaçtı: O kişi aslında Alman ordusunun (Bundeswehr) düzenlediği geniş çaplı bir askerî tatbikat için bölgeye gelmişti.
Durum açıklığa kavuşmadan önce silahlar ateş aldı. Polis ateş açtı, asker vuruldu. Neyse ki yaralanma hafifti. Akşam saatlerinde yapılan -krizi yatıştırmak amacıyla yapılan- resmî açıklamada, “Halk hiçbir zaman tehlikede değildi” denildi, ancak belli ki polis tarafından vurulan asker bu güvenceye sonradan dâhil edildi.
Tatbikat Gerçek Gibi Olunca, Polis Gerçekten Geldi
Bu küçük çatışmayı çıkartan Marshal Power adlı tatbikat, Bundeswehr’in kamuya açık alanlarda düzenlediği en büyük senaryolardan biriydi. Yaklaşık 800 personel, savaş hâlinde cephe gerisinde nasıl hareket edileceğini deniyordu.
Ama tatbikatın bir kısmı gerçekten inandırıcı oldu: Mahalleli “silahlı bir adam” gördü, polis geldi, tatbikat ile gerçek operasyon birbirine karıştı.
Hem ordu hem de polis olaydan sonra aynı cümleyi kurdu: “Bir yanlış anlama oldu.” Kısacası farklı birimler kendilerine düşen görevi yapmış oldular ama aynı senaryoyu takip etmediler. Bu “dost ateşi” vakası, kamuoyunda daha geniş bir soruyu gündeme getirdi: Zorunlu askerliği geri getirmek de dahil olmak üzere güvenlik refleksini güçlendirmek isteyen Almanya, bürokraside koordinasyon zaafiyeti mi yaşıyor?
Almanya genellikle her şeyi planlı yapan ülke olarak bilinir: Trenler zamanında gelir(di), çöpler renklerine göre ayrılır, her belgeden üç adet kopya alınır. Ama Erding’de işler biraz karıştı. Tatbikat, polis için fazla gerçek, asker için fazla ciddi ve basından gelen haberleri takip eden halk içinse fazla sürrealdi. Sonuç: Bir asker yaralı, bir helikopterin bölgeye sevki, yüreklere su serpen bir basın açıklaması ve binlerce sosyal medya kullanıcısı tarafından paylaşılan şu yorum: “Eğer Almanya’da bile koordinasyon böyleyse, biz gerçekten güvendeyiz demektir.”
Geçmişten Bir Askerî Gaf Örneği Akıllara Geldi: Şebeş Muhaberesi
Tarih kitaplarında yer alan Şebeş Muhaberesi -ya da kimilerine göre bir şehir efsanesi- 1788’de bugünkü Romanya topraklarında yaşandı. 21 Eylül 1788’de İmparator II. Joseph’in bizzat kumanda ettiği Avusturya ordusu, Karansebeş kasabası civarında Osmanlı birliklerini ararken gece karanlığında [cephe ilerisini kolaçan eden] kendi öncü süvarileriyle karşılaştı.
İçki paylaşımı nedeniyle sarhoş süvarilerle -sonradan gelen- piyadeler arasında çıkan tartışma, bir yanlış ateşle paniğe dönüştü. Karanlıkta yaşanan küçük çatışmayı uzaktan gören diğer birliklerden “Türkler geldi!” sesleri yükseldi. İlk kavgayı çıkaran ve hızlı bir şekilde kampa dönen süvariler için komutanların “Halt! (Dur!)” haykırdığı emri, Almanca bilmeyen bazı birliklerce -taarruz eden düşmandan gelen- “Allah!” olarak anlaşıldı. Sonuç: Avusturya ordusu kendi karargâhında birbirine girdi: Çatışmalar ve geri çekilme sırasındaki kaos nedeniyle yüzlerce asker öldü ve şehir savaşmadan birkaç gün sonra bölgeye gelen Osmanlı ordusunun eline geçti. Karmaşa sırasında İmparator Joseph’in atından düştüğü de iddia edilen detaylardan biri.
Avusturya ordusunun bir karmaşa nedeniyle savaşmadan zaiyat vererek geri çekildiği bilinse tarihçiler hâlâ olayın ne kadarının gerçekten yaşandığını ve ne kadarının sonradan abartıyla uydurulduğunu tartışıyor. Ancak anlatının özü tartışmasız bir şekilde duruyor: İletişimsizlik, yanlış komut ve panik, tarihin en güçlü ordularını bile çaresiz bırakabiliyor. Aslında düşman da bulunmayan Erding’de kimse sarhoş değildi, ama aynı tema söz konusuydu: Farklı birimler, farklı kodlar, aynı sonuç: “Dost ateşi”.