'Bundeswehr'

Gündemdeki Kurayla Askerlik Sistemi Alman Anayasasına Aykırı mı?

Almanya’da zorunlu askerlik yeniden gündemde. Hükûmetin üzerinde çalıştığı planlar arasında, ihtiyaç duyulan asker sayısına göre “kurayla seçilen” bir model de var. Ancak bu yaklaşım, askerlikte adalet ve yükümlülüklerin eşit paylaşımı konusunda ciddi anayasal sorular doğuruyor.

Fotoğraf: Arnoldas Vitkus/Shutterstock

Rusya’nın Ukrayna’ya karşı uluslararası hukuka aykırı saldırısıyla başlayan savaş, Avrupa’daki güvenlik durumunu ciddi biçimde gerginleştirdi. Uzman tahminlerine göre Rusya, en geç 2029 yılı itibarıyla, NATO üyesi bir devletin topraklarına saldıracak personel ve teçhizat kapasitesine ulaşabilir. Bu tehdit karşısında Almanya’daki koalisyon hükûmeti, askerî personel sayısını önemli ölçüde artırmayı hedefliyor. Yeni personel öncelikle gönüllü temelde sağlanacak; ancak bu yeterli olmazsa, zorunlu askerlik hizmetinin yeniden yürürlüğe konması planlanıyor.

Bununla birlikte, 2011 yılı öncesindeki uygulamada olduğu gibi tüm erkek nüfusun çağrılması değil; başından itibaren ihtiyaç temelli, kısmi bir seçme ve çağırma sistemi öngörülüyor. Yani Bundeswehr’in (Federal Almanya Cumhuriyeti Ordusu) personel ihtiyacına göre belli bir kontenjan belirlenip, askere alınacak kişiler bu kontenjan dahilinde seçilecek. Bu seçim için “kura yöntemi”nin kullanılması tartışılıyor. Ancak hem bu kontenjan sınırlaması hem de kura ile seçim usulü, anayasal açıdan ciddi sorular doğuruyor. Yine de birçok hukuki argüman, bu tür bir sistemin ülkenin anayasası ile bağdaşır nitelikte olabileceğini gösteriyor.

Zorunlu Askerlik ve “Askerlikte Adalet” İlkesi

Alman Anayasası’nın 12a maddesinin 1. fıkrası şöyle der: “Erkekler, on sekiz yaşını doldurduktan sonra silahlı kuvvetlerde, federal sınır koruma teşkilatında veya bir sivil savunma birliğinde hizmet etmekle yükümlü kılınabilir.”

Bu hüküm, Anayasa koyucunun zorunlu askerliği meşru gördüğü anlamına gelir. Yasama organı, zorunlu askerliğin “olup olmayacağına” ve “nasıl uygulanacağına” ilişkin oldukça geniş bir takdir yetkisine (bkz. Mehde, Madde 12a Rn. 57ff.) sahiptir. 2011 yılında olduğu gibi, bu yükümlülüğü askıya alma veya yeniden yürürlüğe koyma kararı alabilir. Dolayısıyla, anayasa açısından zorunlu askerliğin yeniden getirilmesi prensipte bir engelle karşılaşmaz (mevcut güvenlik durumuna ilişkin olarak bkz. Richter, DÖV 2022, 979, 985f.).

Ancak yasa koyucu, uygulamada “askerlikte adalet (Wehrgerechtigkeit)” ilkesine bağlıdır. Bu ilke, esasen Anayasa’nın 3. maddesindeki eşitlik ilkesinden türetilir. Zorunlu askerlik, devletin ve vatandaşın karşılıklı koruma yükümlülüğüne dayanır: Devlet, vatandaşlarının temel haklarını korumayı taahhüt eder; vatandaş da bu düzenin devamı için, gerekirse askeri hizmetle katkı sunar (bkz. BVerfGE 48, 127, 161). Dolayısıyla, bu yükümlülüklerin toplumun bütün bireyleri arasında adil biçimde paylaştırılması gerekir. Başka bir ifadeyle, kimlerin askere alınacağı konusundaki farklılıklar, eşitlik ilkesine uygun biçimde gerekçelendirilmelidir (Hummel, Madde 12a, 11. paragraf).

Genellik (Allgemeinheit) İlkesinin Anlamı

Birçok hukukçuya göre “askerlikte adalet” yalnızca eşitlik değil, aynı zamanda “genellik” ilkesini de içerir. Bu anlayışa göre, eğer yalnızca küçük bir kesim, toplumun tamamına fayda sağlayan bir yükümlülüğü üstleniyorsa, artık “adalet”ten söz edilemez. Anayasa koyucu, 12a maddesiyle her yetişkin erkek vatandaşı kapsayan genel bir askerlik yükümlülüğü öngörmek istemiştir (Schmidt-Radefeldt, 12a maddesi, 6. paragraf; bkz. ayrıca Voland, ZRP 2007, 185, 186f.).

Ancak uygulamada, çağrılacak kişilerin ordu ihtiyacına göre seçilmesi kaçınılmazdır. Bu nedenle, kimlerin askere alınacağı belirlenirken “nesnel ölçütler” (örneğin sağlık, uygunluk) kullanılmalıdır (Ipsen, ZRP 2001, 469, 471). Buna rağmen, bazı mahkemeler (örneğin Köln İdare Mahkemesi, 2004) askere alınanların oranı bir doğum yılındaki uygun nüfusun yarısından az olduğunda, artık “askerlikte adalet”in ihlal edildiğine hükmetmiştir (VG Köln, NJW 2004, 2609, 2611; benzer şekilde Unterreitmeier, ZRP 2007, 163, 165).

Bu yaklaşım, genellik ilkesine nicel bir sınır getirir: çağrılanların oranı ne kadar düşerse, adalet o kadar zedelenir. Dolayısıyla, yalnızca belirli bir kontenjan üzerinden “seçici askerlik” uygulamak, bu katı anlayışa göre anayasaya aykırı sayılabilir (aynı şekilde Kämmerer, Madde 12a Rn. 20).

Genellik İlkesi Anayasal Açıdan Zorunlu mudur?

Ancak bu “genellik” kriteri gerçekten Anayasa’nın bir gereği midir? Federal Anayasa Mahkemesi’nin (BVerfG) bu konuda kesin bir içtihadı yoktur. 1978 tarihli bir kararında Mahkeme, “mevcut personel ihtiyacına göre bazı grupların askerlikten tamamen muaf tutulmasının kabul edilemeyeceğini” belirtmişti (BVerfGE 48, 127, 163). Fakat bu, genellik ilkesinin Anayasa’dan doğrudan çıktığı anlamına gelmez.

Ancak, genel eşitlik ilkesinin gerekliliklerinin ötesine geçen bir genel nitelik, Anayasa’da düzenlenen askerlik yükümlülüğüne dahil edilemez. Yasa metni kesin olmasa da, Anayasa’nın 12. maddesinin 2. fıkrasına ilişkin sistematik tersine çıkarım bu görüşü desteklemektedir. İkincisi, anayasal normda açıkça “genel” hizmet yükümlülüğünden bahsedilirken, Anayasa’nın 12. maddesinin 1. fıkrası, bu konuda anayasanın 12. maddesinden öncelikli olan lex specialis olarak, böyle bir şart öngörmemektedir. Ancak her şeyden önce, genellik kavramı, bireyin vatandaşlık yükümlülüklerini aşırı vurgulamakta ve bu da, anayasal zorunlu askerlik hizmetinin normatif yapısının anlam ve amacını yeterince dikkate almamaktadır. Bu, tek başına değerlendirilemez, ancak anayasanın 87a I maddesi ile ifade edilen, etkili bir askeri savunma için alınan anayasal karar ile birlikte değerlendirilmelidir (bkz. Epping, Madde 87a Rn. 2ff.).

Yasama organı, geniş takdir yetkisi çerçevesinde, ordunun görev profilini dikkate alarak, özellikle personel yetersizliği nedeniyle devletin savunma görevinin sadece gönüllü ordusu ile yerine getirilemeyeceği sonucuna varırsa, genellik ilkesi onu başlangıçta ilke olarak askerlik yükümlülüğü olan tüm vatandaşları askere almaya zorlar. Bu, kapasite sınırları ve aşırı bütçe yükü gibi fiili nedenlerle mümkün değilse, ülkenin savunma kabiliyetine yönelik tehlikelerin varlığını değerlendirmesine rağmen, yasama organının tek seçeneği, zorunlu askerlik hizmetinden tamamen vazgeçmektir. 1968 Anayasa değişikliği, temel haklar bölümünde zorunlu askerlik hizmetini de düzenleyen (BT-Drs. 5/1879, s. 6) devlet organlarının hareket kabiliyetinin genişletilmesini (de) amaçlamış olsaydı, bu amaç genellik ilkesi tarafından temelden engellenmiş olurdu (bkz. Di Fabio, Die Verfassungsmäßigkeit eines gestuften Bedarfs-Wehrdienstes, 2025, s. 15ff.). Son olarak, bir yaş grubundan askere alınmayanların anayasal olarak hala izin verilen yüzdesinin belirlenmesine ilişkin belirsizlikler de, genellik kriterinin zor uygulanabilir bir belirsizlik içerdiğini göstermektedir (yüzde belirlenmesi için bkz. örneğin Sodan, Art. 12a Rn. 5).

Tüm erkek vatandaşların temel olarak askerlik yükümlülüğüne tabi olması nedeniyle, söz konusu kişilerin sadece bir kısmının askere alınması, Anayasa’nın 3. maddesinin 1. fıkrası ile ölçülmesi gereken bir eşitsiz muameleyi teşkil etmektedir; ancak, genel niteliğin korunması için bunun ötesinde bir gereklilik, sonuç olarak reddedilmelidir (aynı görüşte Di Fabio, Die Verfassungsmäßigkeit eines gestuften Bedarfs-Wehrdienstes, 2025, s. 25).

İhtiyaç Temelli Seçici Askerliğin Eşitlik İlkesi Bakımından Değerlendirilmesi

Askerlik hizmetinin adil olması ilkesi, askerlik hizmetinin düzenlenmesinde Anayasa’nın 3. maddesinin 1. fıkrasının ötesinde bir gereklilik getirmiyorsa, ihtiyaç temelli seçmeli askerlik hizmetinin neden olduğu eşitsiz muamelenin anayasal olarak haklı gösterilip gösterilemeyeceği sorusu ortaya çıkmaktadır. Askerlik yükümlülüğünün temel hakları kısıtlayıcı etkisi nedeniyle, Federal Anayasa Mahkemesi’nin “yeni formülü”ne dayalı olarak, meşruiyet gereklilikleri orantılılık ilkesine göre belirlenir (bu meşruiyet incelemesi hakkında genel bilgi için bkz. Britz, NJW 2014, 346, 350f.). Bu incelemenin farklılaştırmasının geçerli olacağına dair birçok neden vardır.

Zorunlu askerlik hizmetinin, Bundeswehr’in fiilî personel ihtiyacına göre düzenlenmesi, anayasal olarak meşru olan, ülke savunmasını güvence altına alma ve aynı zamanda Bundeswehr’in işlevselliğini koruma amacına hizmet etmektedir. Aşırı sayıda zorunlu askerlik hizmeti görevi eğitimi alanların varlığı, Bundeswehr’in işlevselliğini tehlikeye atabilir. Bu hedefe ulaşmak için, bu tür bir düzenleme gereklidir. Elbette, 2011 öncesinde geçerli olan çerçeveye dayalı olarak, temel olarak tüm askerlik yükümlülerini kapsayan bir askerlik yükümlülüğü konsepti uygulamaya konulabilir, ancak bu ilke çok sayıda istisna (bkz. § 9ff. WpflG) ile nispeten sınırlandırılabilir (eski askere alma uygulaması için bkz. Sodan, Art. 12a Rn. 5). Ancak bu, maddi ve insan kaynakları açısından daha fazla masraf gerektirecek ve aynı zamanda çağrılanların sayısının personel ihtiyacını karşılayacağını garanti etmeyecektir.

Farklılaştırma nedeni ve hedefi arasındaki uygunluk açısından, bir yaş grubunun seçilmesinin zorunlu olarak fiili askere alınma ile sonuçlanmayacağı belirtilmelidir. Seçilenler, hizmeti reddedebilir veya basit kanunla belirlenen askerlik muafiyetlerine başvurabilirler. Gerekirse, başka zorunlu askerler “sonradan seçilmelidir”. Ayrıca, orantılılık incelemesi kapsamında, daha önce belirtilen ulusal savunmanın yüksek önceliği de dikkate alınmalıdır; bu da ihtiyaç odaklı seçmeli askerlik hizmetinin uygunluğunu desteklemektedir (bkz. Di Fabio, Die Verfassungsmäßigkeit eines gestuften Bedarfs-Wehrdienstes, 2025, s. 25).

Askerlik İçin Kura Yöntemi: Tesadüf müdür, Keyfilik midir?

Anayasal olarak, yukarıda belirtildiği gibi, Bundeswehr’in personel ihtiyacına göre askerlik yükümlülerinin seçilmesi temel olarak izin verilse de, bu, seçim sürecinin nasıl düzenlenmesi gerektiği konusunda bir karar verildiği anlamına gelmez. Kamuoyunda şu anda özellikle kura sisteminin uygulanması tartışılmaktadır. Bu düşüncelere göre, Bundeswehr öncelikle ihtiyaçlara göre gerekli personel sayısını belirlemeli, ardından da askere alınacak kişiler kura ile seçilmelidir. Bu şekilde seçilen askerlik yükümlüleri, muayeneye tabi tutulacak ve koşullar uygunsa askere çağrılacaktır. Askerlik yükümlülüğünün yerine getirilmesi kapsamında geçmişte de kura yöntemine başvurulmuş olsa da (bkz. 28.11.1960 tarihli Askerlik Yasası’nın Değiştirilmesine İlişkin Yasa, Madde 1, No. 15, BGBl. I 1960, 853ff.) bu tür bir seçim yönteminin uygulanması, literatürde yaygın olarak askerlik adaleti ile bağdaşmaz olarak görülmektedir. Seçim adaletinin korunması açısından, askerlik hizmetinden muafiyetler nesnel gerekçelerle desteklenmeli ve yaklaşımda sıkı sınırlamalara tabi tutulmalıdır (bkz. Voland, DÖV 2004, 453, 457; Kämmerer, Madde 12a Rn. 21). Kura usulü nesnel bir gerekçeye değil, tesadüfe dayanmaktadır.

Ancak, bu hususlar, şu anda tartışılan zorunlu askerlik modeline doğrudan uygulanamaz, çünkü mesele askerlik muafiyetleri değil, muafiyet kararından önce, askerlik yükümlülüğü bulunan kişilerin belirlenmesidir (benzer şekilde bkz. Di Fabio, Die Verfassungsmäßigkeit eines gestuften Bedarfs-Wehrdienstes, 2025, s. 32). Elbette, askerlik adaleti ilkesi seçim yöntemine sınırlamalar getirir; özellikle Federal Anayasa Mahkemesi’nin kararına göre, “askerlik yükümlülüğünün yerine getirilmesinde keyfi” farklı şartlar yaratılmaması sağlanmalıdır (BVerfGE 48, 127, 190). Kura yönteminin uygulanmasında ise keyfilik görülmemektedir; aksine, şansa başvurmak, en saf haliyle biçimsel eşitliği gerçekleştiren bir yöntemdir. Seçim yoluyla belirlenen somut ve bireysel yükümlülükler, kura yöntemiyle, her yükümlüye soyut olarak aynı riski ve seçilme veya seçilmeme şansını sunan bir seçim yöntemiyle karşılaştırılabilir. Buna karşılık, şansın adaletten çok keyfiliğe yakın olduğu (Hummel, Art. 12a Rn. 11) itirazı, kura ile karar vermenin “radikal eşitlikçi etki mekanizması”na (Berger, Grundgesetz und aleatorische Demokratie, s. 74) haksızlık olur. Dolayısıyla askerlik adaleti, kura yönteminin uygulanmasına engel teşkil etmemektedir.

Tekrar Etmek Gerekirse: Yasama Organı Değerlendirme Yetkisine Sahip

Yukarıdaki değerlendirmeler, özetlenen modele dayalı olarak zorunlu askerlik hizmetinin getirilmesi için bir savunma olarak okunmamalıdır. Ancak, en azından anayasal açıdan, ihtiyaç odaklı zorunlu askerlik hizmeti ve kura yönteminin uygulanmasının kabul edilebilir olabileceğini göstermektedir. Nihai kararın alınması, doğrudan demokratik meşruiyete sahip yasama organına aittir. Bu süreçte yasama organı, bir yandan Kuzey Avrupa‘da benzer düzenlemelerin başarısını göz önünde bulunduracak, diğer yandan da halkın mevcut önerilere karşı gösterdiği şüpheci tavrı da dikkate alacaktır. Dolayısıyla, zorunlu askerlik tartışmasında son söz henüz söylenmedi.

Bu yazı, Verfassungsblos tarafından yayımlanan “Zwischen Gleichheit, Gerechtigkeit und Allgemeinheit” başlıklı makalenin tercümesidir. Orijinal içerik Verfassungsblog tarafından sağlanmıştır ve Creative Commons Attribution 4.0 International (CC BY 4.0) lisansı altında burada yayımlanmaktadır.

Navid Jungmann

Navid Jungmann, Frankfurt Goethe Üniversitesi’nde Kamu Hukuku Anabilim Dalı’nda araştırma görevlisi ve doktora öğrencisi. Araştırmalarını ağırlıklı olarak Sosyal Hukuk alanında gerçekleştirmekte.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler