'Sudan'

Sudan’daki Soykırım Tesadüf Değil, İsrail ve BAE’nin Ortak Suçu

El Faşir’de binlerce sivilin katledilmesi, Sudan’daki savaşın tesadüfi bir iç çatışma olmadığını bir kez daha gösterdi. İsrail ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin bölgesel çıkar hesapları, ülkeyi dünyanın en büyük insani krizlerinden birine sürüklüyor.

Fotoğraf: Suburbanium / Shutterstock.com

Ekim ayı sonunda Sudan’ın batısındaki El Faşir kentinde binlerce sivilin vahşice katledildiği, korkunç infaz ve toplu kıyım görüntüleri dünyayı iki yılı aşkın süredir büyük ölçüde görmezden gelinen bir soykırımla yüzleştirdi. Uydu görüntülerinin ortaya koyduğu yıkımın boyutu, ülkedeki savaşın dehşet verici biçimde tırmandığını gözler önüne serdi. Kurbanlar arasında kadınlar, çocuklar ve yaşlılar da vardı.

Altyapının Çöktüğü Sudan Rakip Güçler Arasında Bölünmüş Durumda

Nisan 2023’ten bu yana Afrika’nın en kanlı çatışmalarından birine sahne olan Sudan’daki savaş, kıta ülkeleri dâhil olmak üzere dünya kamuoyunun büyük ölçüde kayıtsız kalmasıyla derinleşti. Bu ilgisizlik, milyonlarca insanın acısının sürmesine ve Muhammed Hamdan Dagalo (Hemedti) komutasındaki Hızlı Destek Kuvvetlerinin (RSF) ülkeyi adeta ölüm ve yıkım diyarına çevirmesine zemin hazırladı.

2025 sonu itibarıyla savaşın on binlerce insanın ölümüne, 12,6 milyondan fazla Sudanlının yerinden edilmesine yol açtığı bildiriliyor. Bu da Sudan’ı bugün dünyanın en büyük yerinden edilme krizinin yaşandığı ülke hâline getiriyor.

Ülkenin sağlık ve ekonomik sistemi tamamen çökerken başkent Hartum hâlâ rakip güçler arasında bölünmüş durumda. Darfur ve Kordofan bölgeleri milislerin kontrolünde; ordu ise doğu ve Kızıldeniz limanlarında hâkimiyetini korumakta zorlanıyor.

Ancak bu karmaşık tablonun propaganda katmanları soyulduğunda, arkasında bölgesel ve küresel aktörlerin Sudan üzerinden yönetim ve güç dengelerini yeniden şekillendirme çabaları olduğu açıkça görülüyor. Bu yeniden yapılanma, Afrika Boynuzu’ndaki güç dengesine de uzanıyor ve şaşırtıcı olmayan biçimde İsrail ile Birleşik Arap Emirlikleri’ni (BAE) içine alıyor.

Kızıldeniz’de İsrail’in Genişleme Gündemi

İsrail gazetesi Haaretz, Ağustos 2025’te yayımladığı bir haberde, İsrail’in Sudan’daki savaşı “Husilerin küresel deniz taşımacılığını tehdit ettiği” iddiası üzerinden Kızıldeniz’deki askerî varlığını genişletmenin bahanesi olarak kullandığını yazdı. Gazeteye göre Tel Aviv, bu krizi Etiyopya ve Eritre’deki siyasi nüfuzunu artırmak için de fırsata çevirmişti. Amaç, Tahran’dan Sana’ya ve Hartum’a uzanan İran etkisini çevrelemekti.

Tahran Times’ta yayımlanan bir araştırmaya göre, İsrail’in Sudan’daki artan etkinliği, Yemen’deki gelişmelerden duyduğu endişeyle doğrudan bağlantılı. Ensarullah Hareketi’nin Yemen’in batı kıyısını kontrol altına almasından bu yana Kızıldeniz’deki caydırıcılık dengesi İsrail aleyhine dönmüş durumda.

İsrail Ulusal Güvenlik Araştırmaları Enstitüsü (INSS) raporuna atıfla, 2021’den bu yana Bab el-Mendeb Boğazı’nın Husilerin kontrolünde olmasının “İsrail’in deniz güvenliği tehdidini yeniden tanımladığı” belirtiliyor. Zira Yemen’den fırlatılan füze ve dronlar, Eilat’ı hedef alarak Süveyş Kanalı’ndaki deniz trafiğini de aksattı.

Bu nedenle İsrail, artık Kızıldeniz’i Akdeniz’den sonra ikinci bir ulusal güvenlik sahası olarak görüyor. Bu strateji içinde Sudan, bir tür ileri savunma hattı işlevi görüyor.

“ABD ve BAE’nin Doğu Afrika’da aktif olduğu bir dönemde Tel Aviv, askerî varlığını ‘uluslararası deniz güvenliği’ söylemiyle meşrulaştırıyor. Sudan’daki kaos, İsrail’in Kızıldeniz’de artan varlığının hem gerekçesi hem de örtüsü hâline geldi.”

BAE’nin Silahları, İngiltere’nin İzleri

Bu arka plan eşliğinde, RSF tarafından gerçekleştirilen son katliamlar, Birleşmiş Milletler’in eline geçen belgelerle yeni bir boyut kazandı. Belgeler, İngiltere’nin BAE’ye ihraç ettiği askerî ekipmanların RSF milislerinin elinde bulunduğunu ortaya koyuyor.

Campaign Against Arms Trade (CAAT) örgütünün raporlarına göre, BAE’nin son iki yılda RSF’ye silah sağladığına dair güçlü kanıtlar zaten mevcuttu. Ancak bu, İngiltere menşeli teçhizatın ilk kez BAE üzerinden Sudan’a ulaştığının belgelenmesi anlamına geliyor.

The Guardian’ın aktardığına göre bu bulgular, İngiltere’nin BAE’ye yaptığı silah ihracatını yeniden tartışmaya açtı: “Aynı zamanda, İngiltere hükûmetinin Sudan’daki çatışmayı körüklemedeki olası rolüne ilişkin ciddi sorular da gündeme geliyor.”

Açılamayan Soykırım Davası: Uluslararası Adaletin Sessizliği

Nisan 2025’te Sudan, Uluslararası Adalet Divanından (UAD) BAE aleyhine bir karar çıkmasını umut ediyordu. “Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılmasına İlişkin Sözleşme’nin Uygulanması (Sudan – BAE)” başlıklı davada Sudan, BAE’yi RSF’yi silahlandırarak ve destekleyerek soykırıma ortak olmakla suçladı. Ne var ki UAD, davayı “açıkça yargı yetkisi dışında” olduğu gerekçesiyle reddetti.

Afrika liderlerinin ve bölgesel kurumların başarısızlığı, Birleşmiş Milletler ve UAD gibi uluslararası mekanizmaların etkisizliği sonucunda, en az 150 bin insan öldürüldü; 12 milyondan fazlası evlerini terk etmek zorunda kaldı; yaklaşık 25 milyon kişi ise akut açlıkla karşı karşıya.

Bu ölçekteki savaş suçlarının failleri ve onlara destek veren rejimler, Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) önüne çıkarılmadıkça adaletin tesisi mümkün olmayacak. Aksi hâlde Sudan’daki bu vahşet, yalnızca bir ülkenin değil, uluslararası toplumun vicdanında da onarılmaz bir leke olarak kalacak.

NOT: Bu tercüme, Creative Commons Attribution 4.0 International (CC BY 4.0) lisansı ile yapılmıştır. Metnin Middle East Monitor tarafından yayımlanan İngilizce aslına buradan ulaşabilirsiniz.

Iqbal Jassat

Iqbal Jassat, Güney Afrika merkezli Media Review Network’un yönetim kurulu üyelerinden biridir.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler