İsrail ve Müttefikleri Yemen’de Neyi Amaçlıyor?
İsrail ve müttefiklerinin Yemen’deki Husilere müdahalesi, stratejik rekabeti, ekonomik çıkar mücadelelerini ve ideolojik çatışmalarını daha da yoğunlaştırıyor. Yemen'deki çok boyutlu insani kriz, uluslararası hukukun ve insani değerlerin sınandığı bir diğer kritik cephe konumunda.

Orta Doğu, son yıllarda çıkarlarına göre hareket eden farklı aktörlerin mücadeleleriyle örülü karmaşık bir jeopolitik arenaya dönüşmüş durumda. Yemen topraklarındaki Husi hareketi ile İsrail ve müttefikleri arasındaki çatışmalar, bu denklemde yeni ve kritik bir cephe oluşturuyor. Peki, İsrail ve müttefikleri Yemen’den ne istiyor? Bu soruya yanıt vermek için yalnızca askerî operasyonların değil, bölgedeki stratejik dengelerin, ekonomik çıkarların ve ideolojik çatışmaların çok boyutlu analizini yapmak gerekiyor.
Bölgesel Dengeler ve Husilerin Yükselişi
Yemen, tarih boyunca stratejik konumu ve zengin kültürel mirasıyla dikkat çeken bir bölge oldu. 1918’e bölgeye hâkim olan Osmanlı İmparatorluğu açısından Yemen, 16. yüzyıldan itibaren hem Kızıldeniz’in güvenliğini sağlamak hem de Hint Okyanusu ticaret yollarını kontrol etmek için kritik bir vilayet olarak görülüyordu. Osmanlıdan sonra gelen Türkiye Cumhuriyeti açısından da Yemen hem tarihsel bağlar hem de bölgesel deniz ticaret yollarının güvenliği bağlamında jeopolitik bir öneme sahip. Yemen’in Kızıldeniz kıyısındaki stratejik limanları, Türkiye’nin bölgede aktif bir dış politika stratejisi kapsamında insani yardımlar ve diplomasi yoluyla etkisini artırmaya çalıştığı bir bölgedir. Tabi, Yemen diğer bölgesel ve küresel güçler için de önem arz ediyor.
Yemen’deki mevcut kriz, 2014 yılında Husilerin başkent Sana’yı ele geçirmesi ve ardından Suudi Arabistan liderliğindeki koalisyonun müdahalesiyle başladı. İran destekli Husi hareketi, başlangıçta Yemen içindeki bir direniş gücü olarak şekillendi. Ancak zamanla, İran’ın “Direniş Ekseni” olarak adlandırdığı bölgesel ittifakta önemli bir rol oynamaya başladı. Husilerin ideolojisi, “Amerika’ya ve İsrail’e ölüm” sloganıyla şekillenmiş ve bu söylem, hareketin bölgesel güç çatışmasındaki yerini güçlendirmiştir. Bu ideolojik duruş, Husileri yalnızca Yemen içinde değil, Orta Doğu genelinde İsrail ve Batı için bir tehdit olarak görülmesine sebep oldu. Husilerin Kızıldeniz’de ticaret gemilerine yönelik saldırıları ve İsrail’e fırlattığı balistik füzeler, çatışmayı Yemen sınırlarının ötesine taşıdı. İsrail’in bu saldırılara verdiği karşılık, yalnızca askeri bir müdahale değil, aynı zamanda bölgedeki stratejik çıkarlarını koruma girişimi olarak okunabilir.
İsrail’in Yemen’e Müdahalesinin Gerekçeleri
İsrail’in Yemen’e yönelik doğrudan müdahalesi, 2023 yılının sonlarında başladı. İlk saldırılar, Husilerin Kızıldeniz’de İsrail bağlantılı ticaret gemilerine el koyması ve balistik füzelerle Tel Aviv’i hedef alması sonrası gerçekleşti. İsrail, bu operasyonları, Husilerin İran tarafından desteklenen bir “terör ağı” olduğunu vurgulayarak meşrulaştırdı.
Husiler ise İsrail’in ve Batılı güçlerin saldırılarına karşı direnişlerini “Filistin ile dayanışma” çerçevesinde meşrulaştırmaktaydı. Özellikle 2023 yılında Gazze’ye yönelik İsrail saldırılarına karşı Husilerin verdiği tepkiler, bu çatışmayı daha geniş bir ideolojik çerçeveye oturttu. Husilerin, İsrail’e yönelik füzeler ve insansız hava araçlarıyla gerçekleştirdiği saldırılar, bu direnişin bir parçası olarak görüldü. İran’ın bir müttefiki ve “proxy” (aracı/vekil) gücü olarak görülse de Husilerin İsrail’e yönelik gerçekleştirdikleri bazı saldırılar doğrudan İran’la bağlantılı olmaktan ziyade kendi stratejik kararlarının bir sonucu olarak ortaya çıktı ve İsrail’e ciddi zararlar verdiler.
Ancak elbette Husilerin askerî kapasitesinin büyük ölçüde İran tarafından desteklendiği de biliniyor. Bu bağlamda balistik füzeler, hipersonik silahlar ve insansız hava araçları, Husilerin yalnızca Yemen içinde değil, bölge genelinde bir tehdit unsuru olarak algılanmasına neden oldu. 2024 yılının son günlerinde ise İsrail, Yemen’in Hodeyda limanını ve çevresindeki kritik altyapıları hedef aldı. Hodeyda limanı, yalnızca Yemen için değil, bölge için de stratejik bir öneme sahip. Bu liman Yemen’in ithalatının yüzde 80’inin gerçekleştiği ve insani yardım malzemelerinin ana giriş noktası olmasıyla beraber, aynı zamanda Husilerin ekonomik kaynaklarının önemli bir kısmını oluşturuyordu. Liman gelirleri, Husilerin savaş çabalarını finanse etmekte ve onların kontrolündeki bölgelerdeki altyapıyı desteklemekteydi. İsrail bu sebeple limanın Husiler tarafından askeri amaçlarla kullanıldığını iddia ederek, limandaki yakıt depolarını ve enerji santrallerini bombaladı ve bu şekilde Husilerin ekonomik gücünü zayıflatmayı amaçladı.
Ancak bu saldırılar, insani yardımın aksamasına ve Yemen halkının daha da zor bir duruma düşmesine yol açtı. Birleşmiş Milletler yetkilileri, bu saldırıların insani sonuçlarına dikkat çekerek, İsrail’i “uluslararası insancıl hukuka uymaya çağırdı”. İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz, Husilerin liderlerini hedef alacaklarını açıklarken, bu saldırıların yalnızca askeri değil, aynı zamanda psikolojik bir boyut taşıdığı gösterdi. Yayımladığı görüntülü mesajda, saldırıların Husilerin lideri Abdülmelik el-Husi’ye açık bir mesaj olduğunu öne süren Katz, “Hiç kimseye muafiyet tanınmayacak. Sizi takip edip avlayacağız ve kurduğunuz terör altyapılarını yok edeceğiz. El-Hudeyde Limanı felç oldu, Ras İsa Limanı yanıyor ve mesaj açık: İsrail’e zarar veren çok daha fazla zarar görecek.” dedi.
İsrail ve Müttefiklerinin Yemen’e Yönelik Müdahalelerin Nihai Amaçları
İsrail’in Yemen’e yönelik saldırıları, ABD ve İngiltere’nin aktif katılımıyla daha geniş çaplı bir müdahaleye dönüştü. ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM), Husilerin uluslararası ticaret gemilerine yönelik eylemlerini bahane ederek Yemen kıyılarında çok uluslu bir deniz görev gücü oluşturdu. Bu görev gücünün görünürdeki amacının, Kızıldeniz ve Bab’ül Mendeb Boğazı’ndan geçen ticaret yollarını “korumak” olduğu söylense de gerçekte Yemen’in egemenliğini ihlal eden bir baskı mekanizması hâline geldi. Ancak bu müdahaleler, yalnızca Yemen halkının insani krizini derinleştirmekle kalmadı, aynı zamanda uluslararası hukukun ihlal edilmesine yönelik tepkileri de artırdı.
İsrail ve müttefiklerinin Yemen’deki eylemleri, askerî hedeflerden öte, Yemen’in stratejik ve ekonomik değerini sömürmeyi amaçlayan derin bir projeye işaret ediyor. Bu müdahalelerin ilk ve en açık hedefi, Husilerin direniş kapasitesini zayıflatmak. İran destekli Husiler, savunma ve saldırı teknolojilerinde büyük bir ilerleme kaydederek balistik füzeler, insansız hava araçları ve hipersonik silahlarla İsrail’in bölgedeki üstünlüğünü tehdit edebilecek seviyeye ulaştı. İsrail’in Yemen’e yönelik hava saldırıları, bu kapasiteyi yok etmeye çalışırken, aynı zamanda Husilere direnişin bedelini ödetmeyi hedefliyor.
Bir diğer neden, Kızıldeniz’in stratejik önemine dayanıyor. Kızıldeniz, Asya ile Avrupa arasında küresel ticaretin kritik bir geçiş noktası. Husilerin ticaret gemilerine yönelik saldırıları, sigorta maliyetlerini artırıyor ve uluslararası ticareti sekteye uğratıyor. İsrail ve müttefikleri, bu saldırıları durdurmayı ve esasen kendilerine çalışan küresel ticaretin kesintisiz devamını sağlamayı amaçlıyor. İsrail’in müdahaleleri, bu saldırıları durdurma bahanesiyle bölge üzerindeki kontrolünü artırmayı ve Kızıldeniz’i bir tür askeri denetim alanına dönüştürmeyi amaçlıyor.
Son olarak, Husilerin aldığı Filistin’i destekleme pozisyonu da İsrail’in Yemen’deki müdahalelerinin nedenlerinden biri. Husiler, Gazze Şeridi’ndeki çatışmalarla ilgili olarak Filistinlilere desteklerini açıkça ifade etti ve böylece İsrail’e karşı sembolik bir direniş cephesi oluşturdu. İsrail, bu destek kanallarını kesmeyi ve Husilerin Filistin üzerinden geliştirdiği siyasi ve ideolojik dayanışmayı zayıflatmayı hedefliyor. Hatta Husilerin siyasi büro üyelerinden Ali el-Kahhum, grubun İsrail’e hedef almaya devam edecek askeri kapasiteye ve siyasi iradeye sahip olduğunu söyledi. Üstelik “Yemen’in stratejik caydırıcılık denkleminde bir değişiklik yok ve bu denklemi Gazze ve Lübnan’a verilen destek devam edecek şekilde sürdüreceğiz. Bu denklem değişmeyecek ve değiştirilemeyecek.” sözleriyle X platformunda bir paylaşımda bulundu.
Farklı Güçlerin Yemen Mücadelesinin Sonucu: İnsani Kriz
Yemen’e yönelik bu saldırılar, bölgedeki insani krizi derinleştirmenin ötesinde Yemen halkının egemenlik haklarını hiçe sayan bir emperyalist tutumun yansıması niteliğinde. İsrail ve müttefiklerinin müdahaleleri sadece Husileri değil, Yemen’in altyapısını ve halkını hedef alarak Yemen’i daha da yıkıma sürüklemektedir. Yemen’deki çatışmalar, yalnızca yerel bir sorun değil, bölgesel istikrarı tehdit eden çok boyutlu bir krizdir.
İsrail ve müttefiklerinin Yemen’deki saldırıları, İsrail’e kısa vadede stratejik kazanımlar sağlasa da uzun vadede insani krizi derinleştirmekte ve bölgesel istikrarı zayıflatmaktadır. Bu bağlamda, Gazze örneğinde sınıfta kalan uluslararası örgütler ve toplumun, tarafların uluslararası insancıl hukuka uygun hareket etmesi ve Yemen’deki insani yardımın kesintisiz bir şekilde sürdürülmesi için daha fazla çaba göstermesi gerekmektedir. Orta Doğu’nun karmaşık jeopolitiğinde Yemen, yalnızca bir savaş alanı değil, aynı zamanda uluslararası hukukun ve insani değerlerin sınandığı başka bir alan olarak karşımıza çıkıyor.