Savaşın Gölgesinde Ukrayna Müslümanlarına Yönelik Şiddet ve Ayrımcılık Artıyor
Rusya’nın saldırısıyla başlayan savaşın ağır sonuçlarını yaşandığı Ukrayna topraklarında yaklaşık 1 milyon Müslüman bulunuyor. Bu topluluk, hem savaşın yarattığı insani yıkıma maruz kalıyor hem de ülke içinde giderek görünür hâle gelen dinî ve etnik temelli ayrımcılıklarla mücadele etmek zorunda kalıyor.

Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısıyla başlayan ve dört yıldır devam eden savaş, Ukrayna devletini hayatta kalma mücadelesinin eşiğine getirdi. Ukrayna halkına destek olmak amacıyla birçok devlet, Ukrayna ile ilgili acı verici ve hassas konuları kasıtlı olarak tabu hâline getirerek, bunları kamuoyuna açıklamaktan kaçınıyor. Ancak Ukrayna’ya gerçek anlamda destek olmak demek, ülkedeki bazı sorunlu gelişmeleri sansürlemekle aynı anlama gelmemektedir. Meselelere netlik kazandıran bir gözlükle bakmak, en dramatik sorunları bile çözmeye olanak tanıyabilir.
Son zamanlarda ne yazık ki Ukrayna’da yaşayan Müslümanların yasal korunması ve sosyal uyumu konusunda düşündürücü bir dizi trajik olaya tanık olduk. Oysa Ukrayna’daki Müslümanlar da savaşın zorluklarını çekiyor ve bu savaşta askerî olarak Ukrayna devletini savunuyorlar.
Ukrayna’da Azerbaycanlılara Yönelik Saldırı
Ukrayna’daki Müslüman cemaati ilgilendiren trajik olaylardan biri, 31 Ağustos’ta Kiev bölgesindeki Fastiv şehrinde meydana geldi. Burada eski bir Ukrayna Silahlı Kuvvetleri askeri, bir ürünün fiyatı hakkında çıkan anlaşmazlık nedeniyle Azerbaycan kökenli iki yerel iş adamına -baba ve oğluna- saldırdı. Sözlü tartışma sırasında Ukraynalı, karşısındaki Azerbaycanlılara “çürki” dedi. Ardından tabancasını çıkardı ve baba ile oğlunu vurdu. Sonuç olarak, 28 yaşındaki Ragimov İsmail Farman olay yerinde hayatını kaybetti, babası ise yaralı olarak hastaneye kaldırıldı.
“Çürki” ifadesi, şovenist fikirli kişiler tarafından, özellikle Orta Asya, Kafkasya ve nüfusunun çoğunluğu İslam’ı benimseyen diğer bölgelerden gelen kişileri aşağılamak için kullanılan hakaret edici ve küçümseyici bir kelime.
Bu saldırının ardından Ukrayna medyası, olayı örtbas etmeye çalışarak, mağdurların milliyeti ve dinî inançları hakkında sessiz kaldı. Kiev Bölgesi Başsavcısı ise soruşturma sırasında, bu suçun münferit bir olay olduğunu ve dinî veya etnik nefretle ilgili olmadığını aceleyle beyan etti. Ancak saldırganın baba ve oğlu vurmadan önce sarf ettiği hakaret edici sözler ortadaydı ve savcının açıklamasını yalanlıyordu.
Sahte Video ile Etnik Gerilimi Tırmandırma Çabası
Ukrayna medyası ve resmî yetkililerin ağustos ayındaki bu saldırıyı yumuşatma başarısızlığının ardından 13 Ekim’de Kiev şehir Telegram kanallarında bir video yayınlandı. Videoda üç kişi, tekerlekli sandalyedeki bir Ukrayna Silahlı Kuvvetleri gazisini dövüyordu. Kamera, saldırganları göstermeyecek şekilde yerleştirilmişti ve saldırganlardan birinin sırtında bantla yapıştırılmış büyük bir Azerbaycan bayrağı açıkça görülüyordu. Video bariz bir şekilde izleyicileri Azerbaycanlıların Ukraynalı engelli askeri dövdüğü fikrine yönlendirmeye çalışıyordu.
Video ilk bakışta birçok soruyu da beraberinde getiriyordu: Örneğin kaç kişi sırtına bantla yapıştırılmış ülke bayrağıyla sokaklarda dolaşır? Bunun haricinde kamerayı tutan kişi, saldırı açıkça yasa dışı olmasına rağmen, sonuçlarından korkmadan suç mahallini nispeten yakından sakin bir şekilde çekiyordu. Sokakta saldırganlar ve gaziden başka kimse yoktu. Ve gazinin tekerlekli sandalyede yalnız başına bu geç saatte sokakta ne işi vardı?
Senaryodaki bu tür tuhaflıklar, videonun sahte olabileceği düşüncesini akla getirdi. Hatta bazı Ukrayna Telegram kanallarının aboneleri bile video yorumlarında aynı görüşü dile getirdiler.
Sonunda yerel polis, dayak olayıyla ilgili herhangi bir şikâyet yapılmadığını ve videonun büyük olasılıkla sahte olduğunu açıkladı. Ukrayna kanalı Strana UA ise skandal olayı analiz ederken, videoyu yayan Kiev kanallarının editoryal politikalarına son derece dikkatli yaklaştığını, içerikte dış propaganda, özellikle Rusya etkisi izlenimi verecek herhangi bir ipucunu hariç tuttuğunu bildirdi.
Oysa ilk bakışta, Azerbaycanlılar ve Ukraynalılar arasında bir çatışma olduğu algısını yaymanın Rusya’ya fayda sağlayacağı açık. Bu tür yayınların ortaya çıkmasında etkili bir gücün rolü olduğu düşüncesi de akla gelen ilk ihtimaller arasında. Bununla birlikte Ukrayna’da etnik bir çatışmayı tetikleyebilecek yayınların arkasında kimlerin olduğunu söylemek de zor. Ancak kesin olan şu: Azerbaycanlıların onur ve itibarını lekeleyen bu şüpheli yapımlar, popüler Ukrayna Telegram kanallarının zirvesine tesadüfen gelmedi.
Ukrayna’daki Müslüman Topluluğun Durumu
Azerbaycan bayrağı taşıyan kimliği belirsiz kişilerin yer aldığı sahte video, muhtemelen Ukrayna askerinin Azerbaycanlı iş adamlarına saldırısındaki suçu örtbas etmek ve tam tersine Azerbaycanlıların Ukraynalılara karşı nefret dolu olduğu yönünde bir tablo yaratmak için çekildi ve internette yayıldı. Her ne olursa olsun, bu tür eylemler, yetkililerin objektif yasal soruşturma ve dengeli siyasi değerlendirme yerine, Ukrayna vatandaşlarının Azerbaycanlılara ve ülkedeki diğer Müslümanlara karşı saldırı dalgasını tetikleyebilir. Zira Ukrayna’daki birçok yerel sakin, Müslümanları “çurki” olarak adlandırıyor. Savaş hâlindeki bir ülkede etnik ve dinî düşmanlığın, yakın bir ulusal felaketin habercisi olduğunu söyleyebiliriz.
Bu skandal olayların ötesinde, Ukrayna’daki Müslüman topluluğun haklarının korunması konusundaki kronik durumu kabul etmemek de mümkün değil. Henüz 2007’de Ukrayna’daki “Radio Svoboda” yayını, Stalin döneminde sürgün edilen Kırım Tatarlarının düşük yasal ve sosyal entegrasyonu sorununu defalarca gündeme getirmişti. Bunlar, tarihî vatanları olan Ukrayna Kırım’ına döndükten sonra (Rusya’nın ilhakından önce) çeşitli ayrımcılık biçimleriyle, özellikle iş piyasasında karşılaşmıştı. Kırım Tatar halkı temsilcileri arasındaki işsizlik oranı, Ukrayna toplumunun ortalamasını aşıyordu. Ancak Ukraynalı yetkililer, bu vahim sosyal sorunu görmezden geldi.
Ukrayna Müslüman topluluğu temsilcileri, yerel kolluk kuvvetleri ve özel servislerinden doğrudan baskı da görüyor. Örneğin, Mart 2018’de Ukrayna Güvenlik Servisi (SBU) çalışanları, Kiev’deki İslam Kültür Merkezi’nde bir arama yaptı. Sabah erken saatlerde güvenlik güçleri, merkezin yönetiminin yokluğunda kültür merkezinde yer alan kitapçı ve lisenin kapılarını kırarak içeri girdi ve sözde şiddet ve zulüm kültünü, ayrıca etnik ve dinî hoşgörüsüzlüğü teşvik eden dinî kitaplara el koydular. Ancak Ukrayna Müslümanları Ruhani İdaresinin “Ümmet Müftüsü” Said İsmagilov’un ifadesine göre, İslam Kültür Merkezi’nde kurulu güvenlik kameraları, SBU çalışanlarının merkeze şüpheli bir paket ve çanta getirdiğini kaydediyordu. Ardından tam da bu yerlerde “yasadışı edebiyat” bulunmuştu. Ona göre, kitaplar SBU tarafından kasıtlı olarak oraya bırakılmıştı.
Ayrımcılık Vakaları “Holiganlık” Adı Altında Görmezden Geliniyor
Rus işgalinin başlamasıyla Ukrayna toplumundaki sosyal gerilim arttıkça, Müslümanlara karşı ayrımcılık da yoğunlaşıyor. Afrika, Asya ve diğer bölgelerden Ukrayna’ya gelen Müslüman öğrenci ve işçiler 2022 yılında etnik ve dinî temelli baskılarla karşılaşmıştı. Savaşın dehşetinden kaçan bu mülteciler Polonya, Slovakya, Romanya ve Macaristan sınırlarını geçerken, Ukrayna yetkilileri kendi vatandaşlarına öncelik verdi ve diğer ülkelerden gelenlere küçümsemeyle davrandı. Bu kişiler, Ukrayna’dan çıkmak için birkaç gün boyunca hijyen şartlarını taşımayan soğuk barınaklarda beklemek zorunda kaldılar, zorluk ve açlık çektiler. Bazıları alayla karşılaştı, dövüldü veya sıranın sonuna gönderildi, bazılarından ise rüşvet talep edildi.
Son iki yılda, Ukrayna’daki Müslüman topluluğun haklarının korunması için görünüşte bazı iyileştirmeler yapıldı. Ancak ne yazık ki, internete düşen etnik ve dinî temelli cinayet ve dayak olayları, ayrıca Ukrayna Silahlı Kuvvetleri bünyesinde hizmet eden Müslüman askerlerle ilgili olaylar, tekrar tekrar Ukrayna’daki Müslümanlara karşı nefret ve ayrımcılığı gün yüzüne çıkarttı. Oysa Ukrayna Müslümanlarının güvende olduğuna dair illüzyon, Ukrayna kolluk kuvvetleri tarafından uzun süredir uygulanan manipülasyonlardan kaynaklanıyor. Resmî makamlar Müslümanlara yönelik şiddet vakalarında dine dayalı ayrımcılık suçu bulmayarak, şiddet olaylarını “holiganlık” olarak nitelendiriyor.
Yüzyıllık kanlı trajediler tarihi, 21. yüzyılda insanlığa inanç ve milliyet farkı gözetmeksizin barış içinde bir arada yaşama ve karşılıklı saygıdan başka bir yol bırakmıyor. Son senelerde benzeri görülmemiş bir savaşa maruz kalan Ukraynalılar, bu basit gerçeği herkesten daha iyi anlamalı. Ülkedeki Müslümanlar adına biz en azından buna inanmak istiyoruz.





