'Afganistan'

Almanya’nın Yüzüstü Bıraktığı Afgan Sığınmacılar

Afganistan’dan Almanya’ya gelmeyi bekleyen yüzlerce aile bir kabul kriziyle karşı karşıya. Almanya’nın daha önce Taliban’dan güvenli kaçış sözü verdiği Afganlara vize yerine para teklif etmesiyle ayyuka çıkan kabul krizi, Almanya’nın Afganistan’dan çekilirken işlediği korkunç hataları ve dış politikalarının ahlaki tutarlılığını da tartışmaya açıyor.

Ağustos 2021'de Hamid Karzai Havalimanı'nda tahliye edilmeyi bekleyen Amerikan konsolosluğu çalışanıları ve aileleri. Fotoğraf: U.S. Marine Corps - Staff Sgt. Victor Mancilla.

2021 yılının ağustos ayında Taliban’ın Afganistan’da yönetimi ele geçirmesinin ardından birçok Afgan için tehlikeli bir süreç de başladı. Özellikle insan hakları savunucuları, muhalifler, gazeteciler ya da önceki hükûmetin çalışanları Taliban tarafından tutuklanma, işkence görme ya da infaz edilme tehlikesiyle karşı karşıya kaldı.

Taliban’ın yönetimi ele geçirmesiyle ortaya çıkan ve bugün Almanya’ya gelmek için bekleyen yüzlerce Afgan’a kadar uzanan bu süreci anlayabilmek için, önce Almanya’nın Afganistan’da ne işi vardı sorusunu cevaplandırmaya çalışalım.

Almanya’nın Afganistan’da Nasıl Bir Sorumluluğu Var?

Bilindiği gibi Afganistan, ABD’nin tam 20 yıl boyunca sürdürdüğü ve 111 bin Afgan sivilin hayatına mal olan, yakın dönemde bölgeyi istikrarsızlaştıran en büyük savaşlardan birine sahne oldu.

11 Eylül saldırılarından bir ay sonra, 7 Ekim 2001’de ABD, Usame bin Ladin’i koruduğu gerekçesiyle Afganistan’da hem El Kaide hem de Taliban’a yönelik “Kalıcı Özgürlük Operasyonu” isimli savaşına başladı. Bu saldırılarla birlikte Taliban rejimi bir ay gibi kısa bir sürede, 13 Kasım 2001 tarihinde düştü.

Almanya da 11 Eylül saldırılarından sonra NATO’nun kolektif savunmayı ön gören 5. Maddesi uyarınca ABD’nin Afganistan’daki “Kalıcı Özgürlük Operasyonu”na destek verdi. Bunun haricinde 22 Aralık 2001 tarihinde Alman Federal Meclisi, Alman Ordusu’nun Afganistan’da Birleşmiş Milletler Uluslararası Güvenlik Desteği Gücü’ne (ISAF) katılmasını oy çokluğuyla kabul etti.

Böylece Almanya, ABD’nin “terörle mücadele savaşı” olarak isimlendirdiği savaşın ilanından bir ay gibi kısa bir süre sonra hem ABD liderliğindeki savaş operasyonu için, hem de daha sonra NATO komutasına geçecek olan ISAF operasyonu kapsamında Afganistan’da görev yapmaya başladı. Böylece Afganistan, 5.300 Alman askerinin mevzi tuttuğu, Alman Ordusu’nun en büyük yurt dışı operasyonu hâline geldi. ISAF misyonunun iddiası, Afganistan’ın güvenlik politikaları kapsamında istikrara kavuşturulmasıydı. Almanya’nın ABD’nin Kalıcı Özgürlük Operasyonu’na katılımı 2010 yılında sona ererken, ISAF’taki dahli ise 2014 yılına kadar sürdü. Bunun ardından ise Almanya 18 Aralık 2014’te Federal Meclisin onayıyla NATO tarafından yürütülen çok uluslu Kararlı Destek Misyonu’na 1.300 askerle katıldı.

Almanya Afganistan’a ilk defa asker göndermeyi kabul ettiğinde dönemin Almanya Şansölyesi Gerhard Schröder (SPD), Afganistan’da barışın “ancak savaş aracılığıyla” sağlanabileceğini söyleyerek Almanya’nın Afganistan savaşına dahlini şöyle gerekçelendirecekti: “Yalnızca askerî şiddet aracılığıyla masum insanların gelecekte acı çekmesini engelleyebiliriz.” Aradan geçen 20 yıldan fazla sürede Schröder’in bu iddiasının ne kadar isabetli olduğu hâlâ büyük bir muamma.

ABD’nin Afganistan işgaline katılan ve bu esnasında 59 askerini kaybeden Almanya, 20 senelik işgal tarihinde Afganistan’da bazı “yerel çalışanlara” da (Ortskräfte) sahipti. Yerel çalışanlar, Almanya’nın Afganistan’daki operasyonları boyunca Alman Ordusu için çalışan Afganları tanımlıyordu. Sürücü, tercüman ya da teknik personel gibi farklı alanlarda Alman Ordusu için yerelden çalıştırılan bu Afganların sayısı oldukça çelişkiliydi. Federal Meclisin bir soru önergesine verdiği cevaba göre Almanya 2012 yılından 2021 yılına kadar Afganistan’da 1.400 yerel çalışanla bir iş sözleşmesi imzalamıştı. 2012 yılı öncesine dair rakamlar ise imha edilmişti.

Afganistan’da Sözde Barış Anlaşması ve Taliban’ın Geri Dönüşü

29 Şubat 2020’de ABD Başkanı Donald Trump yönetimi ile Taliban temsilcileri arasında imzalanan Doha Anlaşması, 2001’den beri Afganistan’da süren savaşı sona erdirmeyi ve ülkede konuşlanmış beş ABD askerî üssü ile Batılı askerî birliklerin ülkeden tamamen çekilmesini ön görüyordu. Anlaşmaya göre ABD Afganistan’dan çekilirken, aynı durum ABD’nin Afganistan’daki müttefikleri, yani Almanya için de geçerli olacaktı.

ABD ve müttefiklerinin Afganistan’dan çekilmesi, Taliban’ın ülke yönetimini ele geçirmesi için bir serbestinin sağlanması anlamına geliyordu. ABD işgaliyle birlikte Afganistan zaten de facto çökmüş bir devletti. Almanya başta olmak üzere siyasi yönetimi istikrara kavuşturmak iddiasıyla ülkede bulunan Batılı güçlerin desteklediği Afgan hükûmetinin herhangi bir meşruiyeti olmadığı gibi, bu siyasi erk ülkenin yalnızca çok az bir kısmını kontrol ediyor, Afganistan yolsuzluk, uyuşturucu ve silahlı milislerin keyfî şiddet eylemleriyle sarsılıyordu.

Nitekim ABD ve müttefikleri, 29 Nisan ile 31 Ağustos 2021 tarihleri arasında tüm birliklerini Afganistan’dan çekti. Almanya da Afganistan’da kalan son askerî birliklerini 30 Haziran 2021’de Afganistan’dan tahliye etti. Bunun ardından Taliban, 15 Ağustos’ta Afganistan’ın başkenti Kabil’i tereyağından kıl çeker gibi ele geçirdi.

Aradan geçen 3 yılın sonunda, 27 Eylül 2024’te Federal Meclis’te Afganistan’dan birliklerin çekilmesi ve tahliye işlemleri esnasındaki süreç tartışıldığında, Federal Meclis milletvekili ve Savunma Komisyonu Başkanı Thomas Röwekamp (CDU/CSU) Almanya’nın Afganistan’daki müdahalesinin “güvenlik politikası çıkarları, uluslararası terörizmle mücadele ve Afganistan’daki insanlar için önemli” olduğunu söyleyip Almanya’nın müdahalesinin oldukça önemli olduğunu ve “her şeye değdiğini” öne sürecekti.

Taliban’la Birlikte Afganistan’da Oluşan Kaotik Tahliye Atmosferi

Taliban’ın yönetimi ele geçirmesiyle birlikte ülkede korkunç bir kaçış ortamı oluştu. On binlerce insan, NATO’nun Afganistan’da kontrol ettiği son yer olan Kabil Havalimanı’na akın etti. Almanya ve diğer Batılı ülkelerin Afganistan’da kalan son vatandaşları, konsolosluk çalışanları ve ülkede özel korumaya ihtiyaç duyanlar tahliye umuduyla havalimanına yığılmıştı. Bu gelişmeyle birlikte Kabil, akıllardan senelerce çıkmayacak bir kıyamet sahnesine dönüşmüştü.

Tahliye süreci, Federal Meclis’in tabiriyle “Saigon Vakası” gibiydi ve 1975’te Vietnam Savaşı’nın sonunda Saigon’un düşüşü esnasında yaşanan kaotik tahliye sahnelerine benziyordu. ABD’li askerlerin çektiği videolarda güvenlik güçlerinin insanlara ateş açtığı, izdihamların yaşandığı, kadın ve çocukların korkuyla sığınacak bir yer aradığı görülüyordu. Yüzlerce insan, havalimanını çevreleyen su kanalında beline kadar atık suya batmış, çocuklarına başlarının üstüne kaldırarak tahliye uçaklarına binmeye çalışıyordu. Taliban’dan kaçmak isteyen yüzlerce insanın, havalimanı pistinde ABD askerî uçağının tekerleklerine tutunmaya çalıştığı, uçakların kanat ve iniş takımlarına tutunan bazı kimselerin ise havalanan uçaktan yere düştüğü görüntüler gündemi haftalarca meşgul etti.

Alman Federal Meclisi 25 Ağustos 2021’de askerî tahliye operasyonu için 600 askeri görevlendirdi ve 30 Eylül’e kadar Afganistan’daki Alman vatandaşları ile kapasite olduğu sürece uluslararası toplum çalışanları ile Afgan yerel çalışanları tahliye edeceğini açıkladı. 6 askerî uçakla Kabil’den Özbekistan’ın başkenti Taşkent’e getirilen bu kişiler, daha sonra sivil uçaklarla Almanya’ya getirildi. Almanya bu tahliyelerde 5.000 kişiyi Afganistan’dan çıkarttı.

O dönem Almanya Federal Şansölyesi Angela Merkel (CDU), “Bütün gücümüzle tahliye uçuşlarına odaklanıyoruz.” dedi ve yaptığı hükûmet açıklamasında, tehlike altındaki insanları koruyacaklarını, bunun içinde bir hava köprüsü oluşturacaklarını vadetti.

Fakat kriz, bu mikro tahliye operasyonuyla elbette sona ermedi. Almanya bu tahliye esnasında yalnızca 2.500 Afgan yerel çalışana ve ailelerine vize verdi. Almanya’nın Afganistan’dan çekileceği çok uzun süredir belli olmasına rağmen, Afgan yerel çalışanların tahliyesi -Pro Asyl gibi sivil toplum kuruluşlarının aylar önceki uyarılarına rağmen– son ana bırakılmıştı. Bunun yerine Spiegel‘in haberine göre Alman Ordusu, yüzlerce konteynerlik askerî malzemenin yanı sıra 29 palette 65.000 bira kutusunu ve 340 şarap şişesini Almanya’ya tahliye etmeyi yeğlemişti. Pro Asyl bu duruma dair şu açıklamayı yapmıştı: “Haziran ayının sonunda son Bundeswehr askerleri (Afganistan’ı) terk ettiğinde, önce 20.000 litreden fazla bira, şarap ve şampanya ile 27 ton ağırlığında bir anıt taşını güvenli bir şekilde tahliye ettiler. Ancak yıllarca hayatlarını riske atan insanları yanlarında götürmediler.”

Alman Ordusu Afganistan’da görev yaparken askerlerin sarhoş olması nedeniyle açılan disiplin soruşturmaları gündeme gelmiş, 14 askerin sarhoşluğu o kadar aşırı bir hâle dönüşmüştü ki bu askerler Almanya’ya geri gönderilmişti. Afganistan’daki Kararlı Destek Misyonu’nda, 2.500 askerli ABD’nin ardından 1.300 askerle en büyük ikinci gücü oluşturan Almanya’nın “en pahalı” yurt dışı askerî müdahalesinin gerekçeleri üzerine düşünülürken, bu küçük ama manidar ayrıntının da denkleme dâhil edilmesinde fayda var gibi görünüyor.

“Tahliyeler İnsani Bir Felakete Dönüştü”

NATO birliklerinin Afganistan’dan çekilmesine geri dönelim: Almanya’nın Afganistan’daki operasyonu bir tahliye kaosuyla sona eriyordu. Almanya’da çekilen “Afganistan’dan çekilmek neden bir felakete dönüştü” başlıklı belgeselde, Alman federal hükûmetinin süreci nasıl yönetemediği, ihmal ve iletişimsizlik nedeniyle tahliyelerin nasıl bir felakete dönüştüğü ortaya konuluyordu. Bu belgesele konuşan ve tahliyeler esnasında Kabil’de görev yapan Alman Ordusu’nun bir askeri, yaşananları “insani bir felaket” olarak tanımlayacaktı. Tahliye edilmesi gereken yerel çalışanlar ile aileleri Afganistan’da bırakılmış, askerî tahliye operasyonu kısa sürede sona erdirilmişti.

Almanya’nın Afganistan’da gerçekleştirdiği tahliye operasyonu o kadar tartışmalıydı ki, 8 Temmuz 2022’de Federal Meclis’te Almanya’nın Afganistan’dan çekilmesine dair bir Araştırma Komisyonu bile kuruldu. SPD’li Ralf Stegner başkanlığında toplanan bu komisyon, Alman Ordusu’nun Afganistan’dan çekilmesi ile Alman personelinin, yerel çalışanların ve diğer ilgili kişilerin tahliyesiyle bağlantılı olayları ele alacaktı. Bu araştırma komisyonu, Afganistan’da görev yapan ordu mensupları, gazeteciler, sivil toplum kuruluşları ve tanıkları da dinleyerek oluşturduğu 1.426 sayfalık ilk raporunu 18 Şubat 2025’te yayınladı. Komisyonda, Afganistan’da Alman Ordusu için görev yapan bazı yerel çalışanlar da tanık olarak dinlendi. Bu yerel çalışanlardan birisi, henüz Nisan 2021’de, ABD Başkanı Joe Biden Afganistan’dan çekileceklerini açıkladığında ülkeyi terk etmek için yollar aradıklarını belirterek şöyle diyecekti: “NATO ve Amerikalı güvenlik güçleri ülkeyi terk ettiklerinde Afganistan Taliban’ın ülkeyi fethetmesi için serbest kalacaktı. O zaman biz büyük tehlikeye girecektik. Afganistan’ı terk etmek için bir yol bulmamız gerekiyordu.” Jabari kod adlı bu yerel çalışan, Afganistan’da Alman ordusuna (Bundeswehr) tahliye için müracaat ettiğinde ise, “iş sözleşmesi iki yol önce bittiği için” tahliyenin mümkün olmadığı cevabını alacaktı.

ABD Hava Gücü tarafından tahliye edilen Afgan konsolosluk personeli ve aileleri. Ağustos 2021. Fotoğraf: U.S. Air Force – Staff Sgt. Brandon Cribelar.

Afganistan’daki Alman Yerel Çalışanların “Hain” Görülmesi

Afganistan’daki tahliye başarısızlığıyla hesaplaşma siyasi sahnede son hızıyla sürerken, Afganistan’da bırakılan binlerce yerel çalışan da hâlâ Almanya’ya gelmek için vize bekliyordu. Bu esnada 16 yıldır Almanya’yı yöneten Merkel’in görev süresi bitmiş ve yerine, üç partiden oluşan kırılgan bir trafik lambası koalisyonu hükûmete gelmişti.

Almanya’nın ilk trafik lambası hükûmeti, 8 Aralık 2021’de göreve başlamadan önce koalisyon sözleşmesinde Afganistan’da bırakılan yerel çalışanlar için şu ifadeleri kullanıyordu: “Müttefiklerimizi geride bırakmayacağız. Bu nedenle (Afganistan’daki) yerel çalışanlar prosedürünü reforme edeceğiz ve tehdit altındaki yerel çalışanlar ile onların en yakın aile fertlerini bürokratik olmayan süreçlerle güvenliğe kavuşturacağız.”

2022 yılının haziran ayına gelindiğinde ise trafik lambası hükûmeti, Afganistan’daki yerel çalışanlar için herhangi bir şey yapmamıştı. Pro Asyl’in bildirdiğine göre Almanya’nın Afganistan’dan çekilmesinin ardından bölgedeki Alman dernekleri için çalışan Afganların evi, Taliban tarafından baskına uğramış, öyle ki baskına uğrayan yerel çalışanlardan biri sekiz saat boyunca bir ağaca asılarak kemikleri kırılmıştı. Taliban bu kişiye ve diğer yerel çalışanlara Almanlara hizmet ettikleri için “hain” gözüyle bakıyordu.

Afganistan’da Alman Ordusu’na hizmet ettikten sonra bir kenara atılan yerel çalışanlar ve aileleri, Taliban’dan tehditler alıyor, “Alman iş birlikçisi” olarak nitelendiriliyor ve işkence görüyordu.

Bu esnada “Trafik Lambası Koalisyonu”nun (Ampelkoalition) şansölyesi Olaf Scholz (SPD) daha göreve başlar başlamaz Rusya’nın Ukrayna’yı işgal savaşı başladı ve Ukrayna’dan Almanya’ya yaklaşık 1,3 milyon Ukraynalı mülteci geldi. Bu durum, iltica politikaları konusunda trafik lambası koalisyonunu zor bir durumla karşı karşıya bırakırken, Afganistan’dan Almanya’ya açılacak bir hava koridoru konusunda da hükûmeti daha da isteksiz hâle getirdi.

Afganistan İçin Federal Kabul Programı ve Çıkmazları

Afganistan’dan tahliye edilecek yerel çalışanlar ile tehdit altındaki diğer insanlara yönelik Almanya’nın tavrı, ülkenin tüm dünyaca bilinen meşhur bürokratik tutumuyla birleşince, tahliye süreci giderek parçalı bir hâle geldi. Almanya, Afganistan’daki yerel çalışanlar için tahliye sürecini, diğer tehdit altındaki Afganlara yönelik kabul sürecinden ayrıştırdı.

Çiçeği burnunda yeni federal hükûmet, insani korumaya ihtiyaç duyan insanları Afganistan’dan tahliye etmek amacıyla 17 Ekim 2022 tarihinde “Afganistan için Federal Kabul Programı”nı hayata geçirdi ve insan hakları angajmanı, dinî inancı ya da cinsel yönelimi gibi nedenlerle hayatı tehdit altında olan Afganlara Almanya’ya gelme “şansı” sundu. Özellikle kadın ve insan hakları alanında çalışan ya da hukuk, siyaset, medya, eğitim, kültür, spor ve bilim alanında yer aldığı için hayatı Taliban tarafından tehdit edilen ya da şiddete maruz kalan Afganların bu programdan faydalanması isteniyordu.

Fakat Almanya korumaya ihtiyaç duyan bu kişilerin tespitini yalnızca belirli kurum ya da derneklerin yapmasını şart koştu. Bu kapsamda ayda 1.000 kişinin Afganistan’dan Almanya’ya insani koruma kapsamında getirilmesi ön görülüyordu. Ekim 2022 ile hükûmetin görev süresinin olduğu Eylül 2025 tarihleri arasında Afganistan’dan 36.000 kişinin alınacağı açıklanmıştı.

İşler yine planlandığı gibi gitmedi. Afganistan’dan ilticayı mümkün kılmak için çalışmalar yapan Kabil Hava Köprüsü İnsiyatifi’ne göre 2022 yılından bugüne kadar 36 bin kişi yerine yalnızca 3.087 kişi Federal Kabul Programı kapsamında Almanya’ya gelme onayı aldı. Bunlardan ise yalnızca 1.692’si Almanya’ya ulaşabildi.

Zira vize bürokrasisi türlü türlü çelişkilerle doluydu. Örneğin Taliban rejiminden başka bir ülkeye kaçmış olan insanlar bu programdan faydalanamıyordu. Almanya’nın Pakistan’daki konsolosluğunda işlemler çok uzun sürüyordu ve kimin bu programla Almanya’ya gelebileceğinin kararı da sivil toplum kuruluşlarının pek de şeffaf olmayan kriterlerine bırakılıyordu.

Süreç bürokratik olarak zaten yeteri kadar zorluyken, buna bir zorluk daha eklendi: Federal Kabine’nin 17 Temmuz 2024’te açıkladığı 2025 bütçe taslağı, insani kabul programları için ciddi kesintiler ön gördü. Federal Kabul Programı 2025 yılına kadar devam edecek şekilde planlanmış olsa da 2025 yılı bütçesinde bu programa ayrılan bütün ödeneklerin kaldırılması isteniyordu. Bu çerçevede 2024 yılında kabul programının bazı adımları durduruldu. Kasım 2024’te ise trafik lambası koalisyonunun dağılmasıyla birlikte Afganistan’dan Almanya’ya gelmeyi bekleyen binlerce insanın hayalleri bir kez daha suya düştü.

Almanya’nın “Büyük Koalisyon” ile Değişen Afganistan Söylemi

Trafik lambası koalisyonunun dağılmasının ardından Almanya’da 23 Şubat 2025’de erken seçimler düzenlendi ve bu seçimden, ülkeye daha az, hatta mümkünse sıfır mülteci kabul etmek konusunda yeminlerle seçim kampanyasını şekillendiren Hristiyan Birlik (CDU/CSU) partileri birinci olarak çıktı.

2021’den beri Almanya’ya gelmeyi bekleyen, hatta Almanya’ya gelmek için ön kabul almasına rağmen senelerdir vize alamayan Afgan yerel çalışanlar ile hayatı Taliban tarafından tehdit altında olan diğer Afganlar için böylece yeni bir dönem de başlamış oldu.

Trafik lambası koalisyonu tarafından binlerce Afgan’a verilen sözler, bütçe kesintileri nedeniyle tutulamazken, göreve gelen büyük koalisyon için Afganistan’dan binlerce yerel çalışan ve insan hakları savunucusunun Almanya’ya getirilmesi koalisyonun merkez sağ ortağı Hristiyan Birlik açısından ütopik bir durumdu. Federal koalisyon hükûmeti, göreve daha sert bir göç politikası vaadiyle gelmişti. Bununla uyumlu bir biçimde daha önceki hükûmetin kararlaştırdığı tüm sığınmacı kabul programlarını da askıya aldığını duyurdu.

Bu esnada Federal Kabul Programı Afganistan’da 4.000 kişiye kabul onayı vermiş. Bunlardan bir kısmı Almanya’ya gelirken, yaklaşık 2.000 kişi ise Almanya’ya seyahat etmek umuduyla Afganistan’dan Pakistan’a geçmişti.

Afganistan’dan Pakistan’a Kaçış

Afgan sığınmacılar için durumu daha da zorlaştıran buydu. Almanya’nın Afganistan’da konsolosluğu olmadığı için Pakistan’a geçen bu sığınmacılar, arkalarındaki tüm mal varlıklarını satmış, evlerini kapatmıştı. Afganistan’a Taliban korkusuyla geri dönemiyorlardı. Almanya ise onları karmaşık vize prosedürlerini uzatarak ülkeye almıyordu. 2.000’e yakın kişi tam bir araf durumu içinde vize çilesi çekiyordu.

Bu kişiler geçtiğimiz dört sene içerisinde Almanya’nın oluşturduğu birbirinden farklı sığınmacı kabul programı ile Taliban tehdidinden kaçarak Almanya’ya gelme konusunda bir ön onay almıştı. Örneğin Pakistan’dan Almanya’ya gelmeyi bekleyen 2.000 Afgan’dan 60’ı “insan hakları listesi”nden, 600’ü “geçici liste”den, 1.040’ı ise Federal Kabul Programı’ndan kabul almıştı.

Pakistan’ın başkenti İslamabad’ta Almanya tarafından finanse edilen misafirhanelerde kalan bu kişilerin sayısı aslında başlangıçta daha fazlaydı. Fakat Ağustos 2025’te Pakistan, bu misafirhanelere düzenlediği baskınlarda 450 Afgan’ı tutukladı. Ardından da Almanya’ya gelmek için onay almış 210 Afgan’ı Afganistan’a sınır dışı etti. Zira bu kişiler, Almanya’dan vize almayı beklerken Pakistan’daki vizeleri sona ermiş, Pakistan hükûmeti ise bu vizeleri uzatmayı kabul etmemişti. O zamana kadar Alman hükûmeti, Almanya’ya gelmek için onay almış olmasına rağmen vize alamayan insanların, Pakistan’da beklemesinin çok da kötü bir şey olmayacağını, zira bu kişilerin Pakistan’da güvende olup sınır dışı edilmeyeceklerini öne sürüyordu.

Federal Anayasa Mahkemesine Yapılan Şikâyet

Mayıs 2025’e gelindiğinde Almanya’da büyük koalisyonun göreve başlamasıyla “Federal Kabul Programı” da askıya alınınca, onay almış Afganların sabrı taştı ve bazıları nihayet kendilerine verilen sözlerin gerçekleşebilmesi için hukuki sürece müracaat ettiler.

Federal Kabul Programı kapsamında onay alan 70 Afgan, Almanya mahkemelerinde açtıkları dava neticesinde başarılı olup Almanya’ya gelebildi. Fakat diğer üç kabul programından onay alan kişilerin hukuki başvuruları kabul edilmedi. Yani Almanya, önce Afganistan’dan getirmek için söz verdiği insanlara yönelik kabul sürecini parçalı hâle getirdi. Ardından da ülkeye girişi için onay verdiği Afganların ancak bir davada başarılı olmaları neticesinde onları ülkeye kabul eden pasif agresif bir iltica politikasını yürürlüğe koymuş oldu.

Öte yandan Afganistan-Pakistan arasında hayatı tehdit altında olan Afganların hikâyeleri oldukça acıklıydı. Bunlardan bir tanesi, ismini vermek istemeyen Afgan bir hâkimdi. Bu kişi, Taliban yönetimi ele geçirmeden önce Taliban üyelerini mahkûm eden davalara bakmıştı. Babası, daha önce kendisinin hüküm verdiği eski bir Taliban üyesi tarafından öldürülmüştü.

Taliban’dan korktuğu için ismini açıklamak istemeyen bu kişi, eşi ve dört çocuğu 2022 yılında Almanya’ya gelmek için kabul almıştı. O tarihten beri Almanya’ya giriş için vize bekleyen Afgan hâkim hakkında Almanya’da herhangi bir güvenlik riski oluşturmadığı konusunda yapılan araştırma olumlu da sonuçlanmıştı. Fakat geçen 3 sene içinde vize bir türlü çıkmamıştı.

Bunun sonucunda bu kişi, Berlin Brandenburg Yüksek İdari Mahkemesine başvurmuş, bu başvurusu reddedilmişti. Zira bu hâkime Almanya’ya gelebileceği konusundaki onay, Federal Kabul Programı kapsamında değil de, “geçici liste” kapsamında çıkmıştı. Berlin Brandenburg Yüksek İdari Mahkemesi, bu bürokratik farklılık nedeniyle hâkimin Almanya vizesine hakkı olmadığını söylemiş, federal hükûmetin bu kişiyi ülkeye kabulünün siyasi bir mütalaaya bağlı olduğunu, Almanya’nın yerelde iş birliği yaptığı Afganlar dışındakilere kabul onayı vermesinin hukuki bir zorunluluk olmadığını ifade etmişti.

Tagesschau’ya açıklama yapan Özgürlük Hakları Toplumu (Gesellschaft für Freiheitsrechte) kurumundan Sarah Lincoln ise bu durumu eleştirerek, Afganistan’daki sığınmacıların hangi programdan kabul aldığının tamamen bir tesadüf olduğunu belirterek şöyle dedi: “Almanya’dan kabul alan Afgan sığınmacılar, hangi kabul programı kapsamında kabul edildiklerini kendileri de bilmiyorlar.”

Alman bürokrasisi ve karmaşık hukuki yapısı bu yönüyle sınırlar aşarak insan haklarının değil, formların ve kategorilerin kutsallığını koruyor; ortaya da hayati meseleleri Excel tablolarındaki hücrelerden ibaret gören uluslararası bir “kâğıt üstü merhamet” pratiği çıkıyordu.

Bürokratik Gel-Gitlerle Tıkanan Kabul Programı

Afgan sığınmacıların Almanya’ya açtığı davalar arttı. Federal Dışişleri Bakanı Johann Wadephul, 2025 yılının eylül ayında Hindistan’a yapacağı ziyaret öncesinde, Pakistan’da Berlin’den gelecek haberi bekleyen 2.000 kişinin “olağanüstü derecede zor bir durumda” olduklarını söyledi. Wadephul ayrıca hukuken bağlayıcı olan hususları elbette uygulamaya devam edeceklerini ve “geçmişte verilen sözlere riayet edeceklerini” de ekledi. Buna benzer şekilde 24 Eylül 2025’te federal hükûmetin basın toplantısında içişleri bakanı sözcüsü Lars Harmsen, Pakistan’da bekleyen insanların durumuna değinerek şu açıklamayı yaptı:

“Mesele şu ki, önceki hükûmetin üstlendiği yükümlülükler var. Pakistan’da bekleyen Afganistan uyruklu kişiler şimdi bir inceleme sürecinden geçecekler. Bu süreç öncelikle bağlayıcı bir kabul taahhüdü olup olmadığının kontrol edilmesini öngörüyor. Eğer böyle bir taahhüt varsa, kabul prosedürü ve güvenlik soruşturması takip edecek. Bu aşamaların hepsi başarıyla tamamlanırsa, bu kişilerin Almanya’ya girişine de izin verilecek. Durum bu. Şu anda ülkeye giriş yapan kişiler için ise kesinleşmiş mahkeme kararları mevcut. Onların şimdi ülkeye girebilmelerinin sebebi budur.”

Buna karşın Almanya’da Hristiyan Birlik’te olan iki büyük bakanlık, İçişleri ve Dışişleri Bakanlığı arasında bir söylem farklılığı da doğdu. Dışişleri Bakanı Wadephul (CDU), Afgan sığınmacılara umut veren “sözümüzü tutacağız” ifadesinde bulunurken, İçişleri Bakanı Alexander Dobrindt (CSU) Pakistan’da sıkışıp kalmış Afganların Almanya’ya alınması için acele etmemek gerektiğini ve daha geniş kapsamlı güvenlik taramalarına ihtiyaç duyulduğunu belirtiyordu.

Böylece Afganistan’dan Almanya’ya kabul süreci, bürokratik gel-gitlerle bir kez daha tıkanma noktasına geldi. Federal polis, Almanya’ya gelmek için vize başvurusunda bulunan ve kabul onayı alan Afgan başvuru sahiplerinin dokümanlarının karmaşık olduğu ve eksiksiz bir güvenlik taraması için zaman gerektiğini öne sürüyordu.

Tam da bu sıralarda Almanya, Afganistan söylemini değiştirdi ve Almanya’da hüküm giymiş Afganları geri gönderebilmek için Taliban temsilcileriyle teknik temas kuran ilk AB ülkesi oldu. Almanya, Taliban’ın yönetimi ele geçirdiği 2021 yılından sonra Afganistan’a sınır dışı işlemleri gerçekleştirmezken, 2024 yılında 28 hükümlü Afgan’ı Kabil’e sınır dışı etti ve 2025 yılında da yeni sınır dışılar yapmaya başladı.

Federal Meclis’te 11 Eylül 2025 tarihinde Afganistan’dan tehdit altındaki insanlara yönelik kabul programı hakkında Yeşiller Partisi’nin sunduğu önerge reddedildiğinde, aile üyeleriyle birlikte Federal Almanya Cumhuriyeti’nden sıkı kriterler ve yoğun incelemeler sonucunda kabul sözü almış yaklaşık 2.300 Afgan vatandaşı Pakistan ya da Afganistan’da bekliyordu. Yeşiller, Afganistan’da özgür ve demokratik bir Afganistan için mücadele eden insanların Alman federal hükûmeti tarafından yüzüstü bırakıldığını ifade ediyordu. Partiye göre bu insanlar Alman Ordusu’nun Afganistan’daki işlerine koşturdukları için ölüm riskiyle karşı karşıyaydı.

“Size Para Verelim, Almanya’ya Gelmekten Vazgeçin”

Tam da bu sırada, Federal İçişleri Bakanlığı “parlak” bir fikirle 3 senedir çözülmeyen kabul beceriksizliğini çözmek için ortaya atıldı. Federal hükûmet Kasım 2025’te Almanya’ya gelme onayı almış olan Afganlara bir mail atarak onlara para teklif etti ve bu para karşılığında bu kişilerin Almanya’ya gelmekten vazgeçmesini önerdi.

Bunun üzerine içinde bulundukları belirsizliğe artık dayanamayan Afganlar, Almanya Şansölyesi Friedrich Merz’e yazdıkları bir açık mektupta, kendilerine sunulan para teklifini anlamadıklarını belirttiler. Mektupta şu ifadeler yer alıyordu: “Biz tehdit ve ölümden kaçarak size sığındık. Savaş ve Taliban öncesinde, memleketimizde görevleri, sorumlulukları ve onuru olan insanlardık. Yoksulluktan değil, şiddet ve ölümden kaçtık.”

Kendisini insan haklarına bağlı hisseden ve insan onuruna inanan bir hükûmetten bu teklifi beklemediklerini söyleyen sığınmacılar, “Paranız için değil, Taliban yönetiminden kaçıp hayatta kalmak için sizin korumanıza sığındık.” diyordu. Afganistan’dan güvenli kaçış alanında çalışan sivil toplum kuruluşu Kabil Hava Köprüsü’ne konuşan Farzana (ismi değiştirilmiştir) ise şu ifadelerde bulunuyordu:

“Bu e-posta ile birlikte bütün umudum dağıldı. Geçtiğimiz bir buçuk sene içinde verdiğimiz tüm çabalar film şeridi gibi gözlerimin önünden geçti. Her şeyin geçeceğine inandığım için tüm yaşadıklarıma katlanmıştım. Çünkü sonunda her şeyin yoluna gireceğine inanmıştım. Bu e-posta ile her şeyi kaybettim. Suçumuz neydi? Bizi kurtaracak birisini bulmaya inanmış ve güvenmiştik. Almanya bizim için karanlığın sonundaki ışıktı. Hiçbir şey beklediğimiz gibi olmadı. Umarım hiç kimse, bu kadar büyük bir umutsuzluğun tadını almak zorunda kalmaz.”

Kendisine para teklif edilen Afganlardan yüzde 10’u, yani yalnızca 62 kişi, federal hükûmetin yaptığı para teklifini kabul ederek Almanya’ya gelmekten vazgeçti. Bu insanlar, artık tünelin sonunda bir ışık görmedikleri için güvenliklerinden vazgeçmeyi göze almışlardı.

Tünelin Sonunda Bir Işık Var mı?

Mevcut durumda Almanya’daki Afgan kabul krizi hâlâ çözülebilmiş değil. Son olarak, 27 Kasım 2025’te Federal İçişleri Bakanlığı sözcüsü Berlin’de yaptığı açıklamada, bir kez daha Afganistan Federal Kabul Programı kapsamında verilen taahhütlerin tutulacağı söyledi. Sayılar sürekli değişirken Federal İçişleri Bakanlığı, bu programdan kabul alan 1.200 Afgan kadın ve erkek olduğunu açıkladı. Buna ek olarak “yerel çalışan” statüsünde Almanya’ya kabul bekleyen ise 1.900 kişi olduğu bildiriliyor. Son haftalarda açtığı davalarla Almanya’nın kendilerine verdiği taahhüdün hukuken bağlayıcı olduğunu kanıtlayan 180 kişi ise Almanya’ya giriş yapmış durumda.

Bu süreç, tahliye bekleyen Afganlar örneğinde yalnızca bireysel trajedileri görünür kılmıyor. Bundan daha fazla, Almanya’nın Afganistan’a yönelik vaatlerini tutmadığı gibi karşılığında onlara sunduklarını da ortaya çıkarıyor: Yirmi yıllık işgal ve savaşın ardından ülkeyi apar topar terk edip Taliban’a teslim etmek; ardından da Almanya’ya hizmet sundukları için işkence ve ölümle yüz yüze gelen insanları, “merkez sağ politikaları sarsar” diyerek içeri almaya bile yanaşmamak.

Yirmi yılın özeti olan bu süreç, sadece Afganları Alman sınırlarından uzakta tutmaya hizmet etmiyor, aynı zamanda Almanya’nın ahlaki sorumluluğu siyasi pragmatizme kurban etme konusundaki ustalığını da gözler önüne seriyor.

Perspektif’le Avrupa gündemini günlük takip etmek ister misiniz? Perspektif bültenine kaydolun, Avrupa'daki gelişmeler e-posta kutunuza gelsin.

 

Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler