Sömürgecilik

“Lumumba İçeceği” Üzerinden Avrupa’nın Sömürge Geçmişiyle Hesaplaşmak

Almanya’daki Noel pazarlarında masum bir kış içeceği gibi sunulan “Lumumba mit Schuss”, aslında ürpertici bir tarihin izlerini taşıyor. Adını Kongo’nun ilk başbakanı Patrice Lumumba’dan alan bu içecek, hem ırkçı çağrışımlarla yüklü bir söyleme işaret ediyor hem de Lumumba’nın Batılı güçlerin desteğiyle öldürüldüğü sömürgeci mirası hatırlatıyor.

“Lumumba İçeceği” Üzerinden Avrupa’nın Sömürge Geçmişiyle Hesaplaşmak
Görsel: Shuuterstock.com

Almanya’nın Aralık aylarına has manzarası, ışıklandırılmış sokakları, tezgâhlardan yükselen tatlı baharat kokuları ve kalabalıkların dolaştığı Noel pazarlarıyla tamamlanır. Bu pazarların en dikkat çeken noktalarından biri, elinde sıcak bir içecekle yürüyen ziyaretçilerdir. Çay, sıcak meyve suyu ya da alkolsüz punch gibi seçeneklerin yanında bazı tezgâhlarda başka bir içecek daha sunulur: “Lumumba mit Schuss”

“Lumumba”, Kongo’nun ilk başbakanı, sömürge karşıtı bir lider ve Afrika’nın modern tarihinin en tesirli figürlerinden biri olan Patrice Lumumba’yı; “mit Schuss” (“shot”lu, “vurulmuş”) ifadesi ise Almanca’da alkollü bir içecek için kullanılan günlük bir terimdir. Ne var ki Lumumba’nın siyasi suikast sürecinde kurşunlanarak öldürülmesi göz önünde bulundurulduğunda, bu iki kelimenin yan yana gelişi sadece problemli değil, aynı zamanda acı bir ironiye dönüşmektedir. Bazı araştırmacılar, “Lumumba mit Schuss” adının bu sebeple hem ırkçı hem de duyarsız bir çağrışım içerdiğini vurguluyor.

Bugün Almanya’daki Noel pazarlarında bir içeceğe verilen bu ismin ardında, Belçika’nın Kongo’daki sömürge geçmişi, Avrupa’nın uzun süre yüzleşmekten kaçındığı şiddet dolu tarihsel bagajı ve Lumumba’nın akıbetinin hâlâ can yakan hatırası bulunuyor. Dolayısıyla, basit bir içecek ismi gibi görünen bu ifade, aslında tarihsel hafızanın nasıl gündelik hayata karıştığının da çarpıcı bir örneği.

Lumumba ve Avrupa’nın Sömürge Geçmişiyle Kurduğu Yüzeysel İlişki

Almanya’da “Lumumba” adı, özellikle 20. yüzyılın ortalarından itibaren sıcak çikolata bazlı bir içeceğe verilmiş bir isim olarak yerleşti. Pek çok araştırmacı, bu isimlendirmenin sorunlu bir mantığa dayandığını belirtiyor. Koyu renkli sıcak bir içeceğin, öldürülmüş Afrikalı bir liderin adıyla anılmasını eleştirenler mevcut. Bu nitelendirme, hem ırkçı çağrışımlar barındıran hem de tarihsel acıları sıradanlaştıran bir kullanım olarak eleştiriliyor.

Bazı Alman belediyeleri ve işletmeleri, bu eleştiriler sebebiyle son yıllarda menülerinden “Lumumba mit Schuss” adını çıkarmaya başladı. Yerine “sıcak çikolata” veya doğrudan içerik adı verilen daha nötr ifadeler kullanılıyor. Bu isim değişikliklerine karşı çıkanlar, bunun “aşırı hassasiyet” olduğunu iddia etse de, mesele bundan ibaret değil. Asıl sorun, Avrupa toplumlarının sömürge geçmişiyle kurduğu yüzeysel ilişki ve tarihsel bilinç eksikliği.

“Lumumba mit Schuss” adının sözde eğlenceli bir kelime oyununa dönüşmesi, geçmişte yaşanan gerçek acıları gölgede bırakıyor. Peki bir Noel pazarında satılan içeceğin adında, sömürgecilik karşıtı bir liderin trajik ölümüyle özdeşleşmiş bir ismin ne işi var?

Bu sorunun cevabı için Patrice Lumumba’nın kim olduğuna ve ismin neden bu kadar ağır bir tarih taşıdığına bakalım.

Patrice Lumumba: Bağımsızlık Rüyasının Sesi

Patrice Emery Lumumba, 1925’te Belçika sömürgesi altındaki Kongo’da dünyaya geldi. Gençlik yıllarında sömürge yönetiminin baskıcı politikalarını, ırkçı uygulamalarını ve Kongolular üzerindeki sistematik ayrımcılığı bizzat deneyimledi. Bağımsızlık sürecinde öne çıkan birkaç figürden biri oldu. Hitabeti güçlü, özgüveni yüksek ve sömürgeciliğin bitmesi gerektiğini açık bir dille ifade eden bir liderdi.

1960 yılında Kongo bağımsızlığını ilan ettiğinde, henüz 35 yaşında olan Lumumba ülkenin ilk demokratik olarak seçilmiş başbakanı oldu. Ancak özgüvenli söylemleri ve ülkesinin tam bağımsızlığını savunması, hem Belçika’nın hem de Soğuk Savaş atmosferinde ABD’nin çıkarlarıyla çelişiyordu. Sadece birkaç ay içinde Kongo, hem içeride askeri ve bölgesel ayrılıkçılık hareketleriyle hem de dışarıdan gelen siyasi müdahalelerle kuşatma altına alındı. Tüm bu karmaşanın merkezinde, bağımsızlık ideallerinden taviz vermeyen Lumumba duruyordu.

Suikast, Gizlenen Belgeler ve Karanlık İşbirlikleri

Lumumba’nın başbakanlığı yalnızca birkaç ay sürdü. 1960’ın sonlarında önce görevden uzaklaştırıldı, ardından darbeci güçler tarafından tutuklandı. Yargılanmadan aylarca tutuklu kaldı, ağır şekilde dövüldü, işkence gördü ve aşağılandı. Fotoğrafları gazetelere yansıdı. Sonunda, ayrılıkçı Katanga yönetiminin kontrolündeki bir bölgeye gönderildi. 

Katanga yönetimi ve ayrılıkçı lider Moise Tshombe, Belçika ve Katanga’daki zengin mineral kaynaklarını işleten uluslararası, özellikle de Belçika merkezli madencilik şirketleri (en önemlisi Union Minière du Haut-Katanga) tarafından destekleniyordu. Belçika’nın amacı, bölgenin zengin bakır, kobalt ve uranyum yatakları üzerindeki etkisini ve ekonomik çıkarlarını korumaktı. Tshombe, Belçika ve diğer Batı ülkelerinden gelen paralı askerleri (özellikle Avrupalı ve Güney Afrikalı) kullanarak Katanga’nın ayrılıkçı ordusunu kurmuş ve ulusal hükûmete karşı savaşmıştı.

17 Ocak 1961’de, Lumumba Moise Tshombe’ye bağlı Katanga silahlı güçleri tarafından kurşuna dizilerek (Almanca tabirle “mit Schuss”), Belçikalı subayların gözetiminde öldürüldü. Ancak bu infaz yalnızca Katanga güçleri ve Tschombe’nin kararı değildi. Çok daha geniş bir uluslararası operasyonun sonucuydu. Katanga’ya destek veren Belçika, Kongo’nun eski sömürge gücü olarak Lumumba’yı “tehdit” görüyordu. Belçikalı görevliler infazın örtbas edilmesine lojistik katkı sağladı. Daha sonra deşifre edilen CIA belgeleri ve araştırmalar, CIA’in Lumumba’yı “Soğuk Savaş’ın en büyük tehlikelerinden biri” olarak gördüğünü ve öldürülmesi için planlar geliştirdiğini gösterdi. CIA yöneticisi Allen Dulles, Lumumba için “Kongo’nun geleceğine yönelik çok ciddi bir tehdit” ifadelerini kullanmıştı. Britanya istihbaratı MI6’in de suikasta destek verdiğine dair tanıklıklar bulunuyordu.

Lumumba’nın infazının ardından cesedi ortadan kaldırmak için akıl almaz yöntemler kullanıldı. Belçikalı bir yetkilinin ifadesine göre ceset önce asitle eritildi. Kalan kemikler parçalandı ve yok edildi. Bu vahşetin amacı açıktı: Hem Lumumba’yı ortadan kaldırmak hem de ölümüne dair iz bırakmamak ve bir “şehitlik” etkisini önlemek isteniyordu. 

On yıllar boyunca Belçika devleti ve Batı, bu suikasttaki rolünü inkâr etti. Ancak 2001’de Belçika Parlamentosu, uzun bir araştırma komisyonu sonunda “siyasi ve ahlaki sorumluluk taşıdığını” kabul etmek zorunda kaldı. Bu ifade, Lumumba’nın ölümünde Belçika’nın rolünün küçültülmüş bir kabulü olarak eleştirilse de, tarihsel bir dönüm noktasıydı. Lumumba’nın suikastı, yalnızca bir ülkede değil tüm Afrika kıtasında sömürgeciliğin en acı sembollerinden biri hâline geldi.

Lumumba’nın Dişinin Ailesine Verilmesi ve Gecikmiş Bir “Adalet”

Lumumba’nın cesedi yok edilmiş olsa da, suikasta karışan Belçikalı bir polis memurunun, Lumumba’nın kalıntılarından bir dişi bir tür “av ganimeti” olarak sakladığı yıllar sonra açığa çıktı. Polis memuru ölmeden önce Belçika televizyonunda kırk yıldan fazla sakladığı bu dişten bahsetmişti. Lumumba’nın çocuklarının açtığı dava sonrasında, infaz edilen Lumumba’nın dişi 2016 yılında polis memurunun kızının evinde ele geçirildi ve ardından Brüksel’deki federal savcılık tarafından başka hiçbir işlem yapılmadan muhafaza edildi. Bu diş, sömürge şiddetinin hem sembolü hem de kanıtına dönüşmüştü. Lumumba’nın ailesi, yıllar boyunca Belçika’dan gerçek bir yüzleşme ve iade talep etti.

Ocak 2020’de, Lumumba’nın kızı ve eski Kongolu Kültür Bakanı Juliana Amato Lumumba, sosyalist dergi Jacobin‘de yayımlanan açık bir mektupla, geride kalanlar adına Belçika Kralı Philippe’i dişi iade etmeye davet etti. Artan toplumsal baskı ve Belçika’nın sömürge geçmişiyle hesaplaşma gerekliliğinin daha görünür hâle gelmesiyle birlikte bu diş, resmi törenle ailesine teslim edildi. Belçika Kralı, sembolik bir özür niteliğinde konuşma yaptı. Ancak birçok kişiye göre, bu özür hem geç kalmıştı hem de gereken kapsamlı yüzleşmenin sadece küçük bir bölümünü oluşturuyordu.

Lumumba’nın dişi Demokratik Kongo Cumhuriyeti’ne (DKC) getirildi, orada birçok şehirde gösterildi ve sonra Kinşasa’da bir mozolede bir tabut içinde sergilendi. Bu iade, hem Lumumba’nın ailesi için hem de Kongo toplumunun hafızası açısından büyük bir önem taşıyor. Çünkü tarihsel adalet, çoğu zaman semboller üzerinden ilerler. Bu bağlamda bir diş bile, bir milletin sömürülmüş geçmişini temsil edebilir.

Belçika’nın Kongo’daki Sömürge Geçmişi: Bir Travmanın Kökleri

Lumumba’nın suikastındaki tüm bu karanlık arka planı, Belçika’nın Kongo’daki sömürge geçmişinden bağımsız düşünmek mümkün değil. Zira 1961’deki bu infaz, yalnızca bir politikacının öldürülmesi değil, sömürgeci düzenin savunma refleksinin kanlı bir dışavurumuydu. 19. yüzyılın sonunda Belçika Kralı II. Léopold, Kongo’yu ulusal bir koloni olarak değil, kendi özel mülkü olarak sahiplenmişti. “Kongo Özgür Devleti” adı altında kurduğu bu yapı, tarihin en acımasız sömürge rejimlerinden biriydi. Kauçuk patlamasının yaşandığı dönemde bölge, dünya pazarına ham madde sağlamak için dev bir zorla çalıştırma kampına dönüştürüldü. Üretim hedeflerini karşılamayan köyler yakılıyor, erkeklerin elleri kesiliyor, kadın ve çocuklar rehin tutuluyordu. Araştırmacılar, Léopold’un kişisel servetinin büyümesiyle eş zamanlı olarak 10 milyona yakın insanın öldüğü veya hayatını kaybetmeye zorlandığı bir döneme işaret ediyor. Kongo tarihinin bu dönemi, bugün akademisyenler tarafından insanlığa karşı işlenen suçlar kapsamında değerlendiriliyor.

1908’de uluslararası baskılar sonucu Léopold Kongo’daki “özel mülkiyetini” Belçika devletine devretmek zorunda kaldı. Fakat bu değişim Kongolular için gerçek bir özgürlük getirmedi. Sistem, sömürgeci zihniyeti koruyarak devam etti: Yerli halkın yüksek eğitim almasına izin verilmedi, siyasi temsil hakları tanınmadı, bağımsız bir ekonomi oluşturabilecek bir yerli burjuvazi kasıtlı olarak engellendi. Kongo’nun maden zenginlikleri, özellikle bakır, uranyum, kobalt ve kauçuk Belçika’nın sanayisi ve Batı’nın stratejik ihtiyaçları için vazgeçilmezdi. Öyle ki, II. Dünya Savaşı sırasında ABD’nin atom bombasında kullanılan uranyum, Kongo’daki Shinkolobwe madeninden çıkarılmıştı. Bu gerçek, Kongo’nun yalnızca ekonomik değil, jeopolitik açıdan da kritik öneme sahip olduğunu gösteriyordu.

Lumumba’nın yükselişi tam da bu bağlamda Belçika ve diğer Batılı güçler açısından yalnızca “yeni bir liderin bağımsızlık talebi” değil, sömürge sonrası düzeni kökten değiştirebilecek bir tehdit olarak algılandı. Lumumba, Belçika’nın onlarca yıldır inşa ettiği ekonomik ilişkileri, maden imtiyazlarını ve siyasi ayrıcalıkları sorguluyor; Kongo’nun gerçekten bağımsız bir ülke olması için ısrar ediyordu. Onun bağımsızlık konuşmasında yaptığı “sömürgeciliğin aşağılamalarını unutmayacağız” vurgusu, Batı başkentlerinde alarm yarattı. Çünkü bu, Kongo’nun yalnızca siyasi değil, ekonomik olarak da kendi ayakları üzerinde durma niyetinin açık göstergesiydi. İşte bu nedenle Lumumba suikastı, sömürge düzeninin devamı için küresel ölçekte verilen bir siyasi kararın sonucuydu.

Almanya’nın Noel Pazarlarında “Lumumba” Adı Neden Sorunlu?

Bugün Almanya’da Noel pazarlarında kullanılan bu ismin tartışılması, sadece bir içecek adlandırmasından ibaret değil. Asıl tartışma, Avrupa’nın sömürge geçmişiyle kurduğu kopuk ve yüzeysel ilişki üzerine. Kongo’da yaşanan katliamların, sömürge şiddetinin ve Lumumba’nın infazının izleri hâlâ tazeyken, bu ismin gündelik bir tüketime malzeme edilmesi, doğal olarak tepki çekiyor.

Mesele, sadece “ismi değiştirmek” değil; isimlerin taşıdığı hafızayı fark etmek. Almanya başta olmak üzere birçok ülkede tüketiciler Lumumba’nın kim olduğunu bile bilmiyor. Birçok insan için “Lumumba”, Noel pazarındaki sıradan bir içeceğin adından öteye gitmiyor. Ancak tam da bu sıradanlaşma, sömürge şiddetinin görünmezleşmesine hizmet ediyor.

“Lumumba içeceği”, Almanya’nın kış pazarlarında satılan pek çok içeceğin arasında kaybolan basit bir ürünmüş gibi görünse de, taşıdığı isim sebebiyle tarihle doğrudan temas eden bir sembol. Bu isim, sömürgeciliğin karanlık mirasının toplumların hafızasında nasıl dolaştığını ortaya koyuyor. 

Patrice Lumumba’nın suikastı, cesedinin yok edilişi, yıllar sonra bulunan bir dişin ailesine iade edilişi ve Belçika’nın Kongo’da bıraktığı derin izler… Bütün bunlar, Noel pazarında dikkatsizce tabelaya yazılan bir isimden çok daha büyük bir hikâyenin parçası. Tam da bu nedenle, bu içeceğin adını tartışmak bu kadar önemli.

Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi #0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler