Belçika’nın Kongo’dan Kaçırdığı Çocuklar ve Karanlık Sömürgeci Geçmişi
Belçika, 52 yıl boyunca sömürdüğü Kongo'dan binlerce çocuğu Belçika'ya kaçırmıştı. Kongo'da milyonlarca insanın öldürülmesi ve sakat bırakılmasıyla sonuçlanan bu karanlık sömürge dönemi hâlâ aydınlatılmayı beklerken, Brüksel'den yeni bir karar çıktı: Brüksel Temyiz Mahkemesi, Belçika'yı Kongo'dan kaçırdığı çocuklar nedeniyle "insanlığa karşı suç işlemekten" suçlu buldu.
Belçika’nın Kongo’da 52 yıl süren sömürge dönemi, milyonlarca insan için zulüm ve korkunçluklarla dolu. Belçika Kralı Leopold II’nin Kongo’yu “şahsi kolonisi” hâline getirdiği bu dönemde, Kongo’nun kaynakları sömürüldü. Bunun da ötesinde Kongo’dan “Belçika’ya ait olduğu gerekçesiyle” binlerce çocuk da kaçırıldı.
Belçika’nın Kongo’da milyonlarca insanın öldürülmesi, sakat bırakılması ve binlerce çocuğun Belçika’ya kaçırılmasıyla ilgili sömürgeci geçmişi, sağlam bir hesaplaşmaya ihtiyaç duyuyor. Bu hesaplaşmayı mümkün kılan ve emsal teşkil edecek bir karar ise yakın zamanda çıktı. Brüksel Temyiz Mahkemesi, 2024 yılının aralık ayında Belçika devletini, Belçika’nın sömürge yönetimi altındaki Kongo’da beş “melez” (Fr. metis) çocuğun kaçırılması nedeniyle “insanlığa karşı suç işlemekten” suçlu buldu.
Mahkeme yaptığı açıklamada, şu anda 70’li yaşlarında olan ve çocukken Belçika’ya kaçırılan kadınların, siyah bir anne ve beyaz bir babadan doğmuş olmaları nedeniyle küçük yaşta annelerinden koparılıp Katolik yetimhanelerine yerleştirildiklerini belirtti. Mahkeme ayrıca bu kişilerin Belçika devleti tarafından “sistematik olarak kaçırılmanın” kurbanı olduklarını söyledi.
Temyiz Mahkemesi kararında şu tespitlerde bulundu:
“Belçika Devleti tarafından, siyah bir anne ve beyaz bir babadan doğan ve anneleri tarafından Belçika Kongosu’nda yetiştirilen çocukların, yalnızca kökenleri nedeniyle sistematik olarak aranması ve kaçırılmasına yönelik bir planın uygulanması amacıyla, yedi yaşından önce, rızaları olmaksızın annelerinden alındıkları tespit edilmiştir.”
Mahkeme ayrıca Belçika devletinin, “anneleri ile olan bağlarının kopması ve kimliklerinin ve geldikleri çevre ile olan bağlarının zarar görmesi” sonucunda temyiz başvurusunda bulunanların uğradığı manevi zarar için 50.000 Avro tazminat ödemesine hükmetti.
Belçika’nın Sömürgeci Geçmişi Nasıl?
Mahkemenin kararını ve açılan davayı daha iyi anlayabilmek için Belçika’nın tarihine ve sömürgeci geçmişine göz atmakta fayda var. Kongo, 52 yıl boyunca Belçika sömürgesi olarak kaldıktan sonra 1960 yılında bağımsızlığına kavuştu. Belçika Kralı Leopold II’nin yönetimi altındaki Kongo’nun tarihi, bölgenin kolektif hafızasında derin yara bırakan zulümlerle dolu. Belçika sömürgesi altında geçen 1885 ile 1908 yılları arasında milyonlarca Kongolunun öldürüldüğü tahmin ediliyor.
Tarihçi Tim Stanley, Kral Leopold’un Kongo’yu nasıl kendi kişisel kolonisi haline getirdiğini şu şekilde anlatıyor:
“Leopold II (1835-1909) ülkesinin Avrupa imparatorlukları ligine katılmasını istiyordu, ancak Belçika devleti Batı Avrupa’nın Afrika için giriştiği pahalı mücadelede kendi payına düşeni finanse etmeyi reddetti. Bu yüzden görevi Leopold’a verdiler, o da kişisel diplomasisini kullanarak Avrupalı güçleri Kongo havzasının büyük bir bölümünün kontrolünü kendisine vermeye ikna etti. Sözde karanlık kıtaya medeniyet getireceğine söz verdi.”
Leopold, 1885 Berlin Konferansı’nda Avrupalı liderlerden izin almasının ardından Kongo topraklarını kendi kişisel kolonisi hâline getirdi ve ardından buraya Kongo Özgür Devleti (CFS) adını verdi. Tarihçi Stanley, 2. Leopold’un yaşattığı acımasız sömürge gerçekliğininin bir kısmını şu şekilde tasvir ediyor:
“Köylere kauçuk kotaları belirleniyor ve bunları toplamak için jandarma gönderiliyordu. Bu süreç yağma, kundaklama ve tecavüzle hızlandırılıyordu. Eğer bir köy kotasını dolduramazsa rehineler alınır ve kurşuna dizilirdi. Jandarmanın yiyecek ararken mermilerini boşa harcamaması için, kurbanların kesik ellerini getirmeleri gerekiyordu. Sonuç olarak, köylüler ve kotalarına ulaşamayan polisler arasında kesik el ticareti gelişti.”
Simone, Monique, Léa, Noelle ve Marie-José’nin Hikayesi
Bu karanlık sömürgeci tarihinin çerçevesinde yer alan olaylar dairesinde, 1960’ta Kongo bağımsızlığını kazanmadan önce Belçika devleti, siyah Afrikalı bir anne ve beyaz Belçikalı bir babadan doğan çocuklar da dahil olmak üzere Belçikalı olan her şeyi Avrupa’ya geri getirmeyi planladı. Belçika devletine ait olarak ilan edilen ve annelerinden zorla alınarak Belçika’ya götürülmek üzere uçağa bindirilen bu çocuklar, genellikle yetimhanelere ya da koruyucu ailelere yerleştirildiler. Bazıları ise dinî kurumların himayesine verildi. Daha sonra isimleri ve doğum günleri sıklıkla değiştirildi. Bu çocuklar arasında bugün Belçika’da yaşayan Simone Ngalula, Monique Bitu Bingi, Léa Tavares Mujinga, Noelle Verbeeken ve Marie-José Loshi bulunuyor.
Belçika’nın sömürgeci geçmişini yeniden gözden geçirmesi yönündeki taleplerin arttığı bir ortamda, 2020 yılında Belçika devletine karşı dava açan bu beş kadın aynı hikayeyi paylaşıyor. Simone, Monique, Léa, Tavares, Noelle ve Marie-José, 1940’ların sonlarında Belçika Kongosu’nun Kasai bölgesinde, siyah Kongolu anneler ve beyaz Belçikalı yerleşimci babaların çocukları olarak dünyaya geldi. “Melez” olmaları nedeniyle 2 yaşından itibaren annelerinden koparıldılar ve Belçika devleti tarafından ülkenin güneyindeki Katende’de bulunan Saint-Vincent de Paul Rahibeleri kurumuna alındılar. Ayrımcı politikanın kurbanları olarak burada, diğer 20 tane melez ve yerli yetimle birlikte zorlu koşullarda yaşadılar. DW gazetesinde çıkan bir haberde davacıların avukatı Michele Hirsch, duruma dair, “Neredeyse 70 yıldır suskun kaldılar, anlatamadılar.” yorumunda bulundu.. Kadınlar davalarını 2020 yılında, Belçika devletinin sömürgeci geçmişini yeniden gözden geçirmesi için baskıların arttığı bir dönemde açtılar.
Mahkemenin verdiği hükmü davacıların avukatı Hirsch, The Financial Times gazetesinde yayımlanan bir haberde yorumladı. Hirsch, Belçika devletinin melez çocukları “beyaz ırkın üstünlüğüne” ve daha genel olarak sömürgeci devlete karşı bir tehdit olarak gördüğünü ve onları “nüfusun geri kalanını sömürgeciye karşı isyana teşvik etmeye yatkın” olarak değerlendirdiğini söylüyor. Ve ekliyor: “Bu tehditle mücadele etmek için Belçikalı sömürgeci, tehdidi kökünden ortadan kaldırmak amacıyla çocukları hedef almaya karar verdi.”
Brüksel Temyiz Mahkemesinin, Belçika’yı sömürge yönetimi altındaki Kongo’da beş “melez” kadını çocukken kaçırması nedeniyle “insanlığa karşı suç işlemekten” suçlu bulduğu kararda, Belçika devletinin “siyah bir anne ve beyaz bir babadan doğan çocukları sistematik olarak aramak ve kaçırmak için bir planı” olduğu belirtildi. Mahkeme yaptığı açıklamada, “Bu çocukların kaçırılması, uluslararası hukuk ilkeleri uyarınca insanlığa karşı suç teşkil eden insanlık dışı ve zulüm niteliğinde bir eylemdir” dedi.
Brüksel Temyiz Mahkemesi’nin kararını yorumlayan Eşit Fırsatlardan Sorumlu Devlet Bakanı Marie-Colline Leroy, sömürge geçmişini aydınlatmak için siyasi çalışmaların devam etmesi gerektiğini düşünüyor:
“Brüksel Temyiz Mahkemesi’nin kararı güçlü bir sinyaldir. Bu karar, sömürgecilik ve Belçika tarafından Kongo’da uygulanan sistematik ırkçılık mağdurlarına tazminat ödenmesi gerektiğini kabul etmektedir. Bu karar, geçmişin yaralarını sarma ve daha adil bir topluma doğru ilerleme yolunda önemli bir adımdır. Anma ile sınırlı kalmayan, sorumluluk üstlenen ve tazminatı da dikkate alan bu çalışmayı sürdürmek siyasetçiler olarak bizlerin görevidir.”
Yaklaşık 15.000 ila 20.000 çocuğun bu bağlamda benzer muameleye maruz kaldığı tahmin ediliyor..
Yıllar Sonra Belçika Tarafından Gelen Özür
Peki Belçika’nın geçmişiyle ilgili ülkeyi bugün yönetenlerin nasıl bir tutumu var? Şubat 2019’da Birleşmiş Milletler uzmanlarından oluşan bir grup, Belçika’yı sömürgecilik geçmişi ve Belçika tarihinin bu karanlık döneminde işlenen suçlar için özür dilemeye çağırmıştı. Uzmanlar, “Günümüzdeki insan hakları ihlallerinin kökleri, sömürge dönemindeki şiddet ve adaletsizliğin tanınmamasında yatmaktadır” sözleriyle geçmişle yüzleşmenin bugün için ne demek olduğunu vurgulamıştı.
Aynı yıl Belçika hükûmeti, 1959-1962 yılları arasında Kongo’da Avrupa ve Afrika kökenli binlerce “melez” çocuğun kaçırılması nedeniyle ilk kez Nisan 2019 yılında özür diledi. O zaman Belçika’da başbakan olarak görev yapan Charles Michel Parlamentoda yaptığı konuşmada şu ifadelerde bulundu:
“Federal hükûmet adına, Belçika sömürge döneminin çocuklarından ve ailelerinden uğradıkları haksızlıklar ve çektikleri acılar için özür diliyorum,. Umarım bu ciddi an, ulusal tarihimizin bu bölümüne ilişkin farkındalık ve bilgiye yönelik ilave bir adım olur.“
Yaşanan tarihî trajedilerin ardından Belçika Kraliyet Ailesi tarafından ilk kınama eylemi ise Haziran 2020’de geldi. Bu tarihte, Kongo Demokratik Cumhuriyeti’nin bağımsızlığının yıldönümünde Belçika Kralı Phillipe, Kongo Devlet Başkanı Félix Tshisekedi’ye bir mektup yazarak Belçika yönetimi sırasında Kongo halkına uygulanan sömürgeci şiddet eylemlerinden dolayı “en derin üzüntülerini” dile getirdi.
Bu mektup ülke genelinde, Belçika’nın sömürge mirasıyla hesaplaşmasında bir dönüm noktası olarak kabul edilmektedir. İlk kez bir Belçika kralı, sömürge egemenliğinin acımasızlıklarından duyduğu pişmanlığı açıkça dile getirmiştir.
Reuters’a göre, Kongo’nun bağımsızlığının 60. yıldönümü münasebetiyle yayımlanan mektupta şu ifadeler yer almaktadır:
“Toplumlarımızda hâlâ fazlasıyla mevcut olan ayrımcılık nedeniyle acısı düzenli olarak yeniden canlanan bu geçmiş yaralanmalar için en derin üzüntülerimi ifade etmek istiyorum.”
“Black Lives Matter” Hareketi Belçika’da İz Bıraktı mı?
Peki Belçika Kralı Phillipe’nin Haziran 2020’de gelen özrü “Black Lives Matter” hareketi ve protestoların ışığında okunabilir mi? Mayıs 2020’de George Floyd‘un ABD’de öldürülmesinin ardından dünyayı çalkalayan protestolar Avrupa’yı da etkiledi. “Black Lives Matter” hareketi kıtanın köle ticaretindeki rolü ve sömürgeci geçmişiyle yüzleşmesi için körükleyici bir güç olarak ortaya çıktı. Belçika’da ise Kral 2. Leopold’un, Kongo’daki kanlı hakimiyetinin ülkede giderek daha fazla bir leke olarak görülmesi göstericileri harekete geçirdi.
Brüksel, Belçika Kralı 2. Leopold ve ülkenin daha sonraki sömürge gücü dönemine ait anıtlarla dolu. Black Lives Matter protestolarının özellikle başkent Brüksel’de geçmişe dayalı sömürge karşıtı bir itici güç sağladığı ve sömürge anıtlarının ne yapılacağı konusunda da bir tartışma başlamış durumda. Protestucalar vahşetiyle ünlü olan 2. Leopold’dan başlayarak sömürgecilikle bağlantılı tarihî figürlerin heykellerini tahrif etti ve üzerlerine kırmızı boya attı. Örneğin Belçika’nın liman kenti Antwerp, ırkçılık karşıtı protestocular tarafından boyanmasının ardından Kral 2. Leopold’un heykelini kaldırdı. Gent şehrinde ise Kral Leopold kanı simgeleyen kırmızı boya ve ABD’de George Floyd’un ölümüne atıfta bulunan bir mesajla tahrip edildi.
Protestolar devam ederken Brüksel’de eski kralı tasvir eden tüm heykellerin kaldırılmasını talep eden bir dilekçe 84.000’den fazla imza topladı.
Kamusal alanlardaki sömürgecilik sembolleriyle hesaplaşma girişimlerinin ardından Brüksel bölgesel hükûmeti, kentin en tartışmalı anıtlarından bazılarını yeniden değerlendirmek ya da tamamen ortadan kaldırmak için tasarlanmış teklifler sundu.
Tarihî Bir An
Simone, Monique, Léa, Tavares, Noelle ve Marie-José’in avukatlarından olan Michèle Hirsch, Belçika medyasına davaya ilişkin yaptığı açıklamada “Belçika’da ve muhtemelen Avrupa’da ilk kez bir mahkeme Belçika sömürge devletini, insanlığa karşı işlediği suçlardan dolayı mahkum etti.” sözleriyle tarihî bir davaya tanıklık ettiğimizi vurguladı.
Brüksel Temyiz Mahkemesi’nin kararı sadece Belçika’nın sömürgeci geçmişiyle yüzleşmesi açısından bir dönüm noktası değil. Ayrıca neden ebeveynleri tarafından büyütülmediklerini bilmeyen ve ortak kültürel mirasları hakkında karanlıkta bırakılan binlerce kaçırılmış çocuk için de bir emsal ve ümit teşkil ediyor.