'Kongo'

Manşetlerin Ötesindeki Kongo: Afrika’nın Kalbine Bir Bakış

30 yıldır çatışmaların devam ettiği Kongo, zengin maden kaynakları ve 100 milyonluk nüfusuyla Afrika’nın en büyük ülkelerinden biri. 6 milyon kişinin çatışmalarda hayatını kaybettiği ülkenin doğusu yeni bir çatışma dalgasıyla karşı karşıya. Bu çatışmaların nedenini anlamak için tarihe bakış şart.

©Katja Tsvetkova/ shutterstock.com

Afrika’nın merkezinde, bozkırlar ve yağmur ormanlarıyla çevrili, zengin bir tarihe ve küresel öneme sahip bir ülke olan Kongo bulunur. Kongo Demokratik Cumhuriyeti olarak da bilinen Kongo, muazzam doğal kaynaklarıyla tanınır. Tam da bu nedenle hem sömürgecilik dönemine hem de sömürgecilik sonrası döneme ilişkin zorluklarla dolu bir tarihe sahiptir. Son tartışmalı seçimlerin etrafında oluşan mevcut siyasi gerilimleri düşündüğümüzde bu tarihsel kökeni anlamak daha da önemli hâle gelmektedir.

Belçika’nın sömürge yönetiminden sonraki dönemi Kongo’yu derinden etkilemiştir. Belçika’nın ve daha sonra ABD’nin ekonomik çıkarları ve dahası çeşitli ulusötesi şirketler ülke tarihine tesir etmiştir. Bu tarihsel çerçeve, Kongo’daki mevcut siyaseti anlamak için oldukça önemlidir ve aynı zamanda Kongo tarihinin dünya tarihiyle nasıl bağlantılı olduğunu göstermektedir.

Manşetlerin Ötesindeki Şaşırtıcı Gerçekler

Dikkate değer olaylar arasında Muhammed Ali’nin 1974 yılında Kongo’nun başkenti Kinşasa’da gerçekleşen efsanevi “Ormandaki Kavga” adıyla bilinen boks maçı yer alır. Aynı şekilde, 1945’te Hiroşima’ya atılan atom bombasının uranyumunun da Kongo’dan geldiği bir başka dikkate değer gerçektir.

Kongo’da 250’den fazla dil ve lehçeye sahip olan 200’ün üzerinde etnik grup yaşamaktadır. Ülkenin muazzam boyutu ve çeşitliliği, genellikle tek boyutlu “Üçüncü Dünya” tasvirinin çok ötesine geçen birçok farklı öyküye sahiptir. Nüfusun çoğunluğu Hristiyandır. Müslümanlar ve diğer geleneksel dinlere mensupların toplamı, nüfusun yaklaşık yüzde 10’unu oluşturmaktadır.

Avrupa kolonizasyonundan önce bugünkü Kongo Cumhuriyeti çok sayıda müreffeh imparatorluğa ev sahipliği yapmıştır. Örneğin, Alman etnolog Leo Frobenius’un “Afrika’nın Kültür Tarihi” başlıklı kitabında tanımladığı gibi, bir zamanlar istikrarlı devleti ve zengin kültürüyle ünlü olan Kongo Krallığı, “zarif ve şık” insanların inşa ettiği gelişmiş bir medeniyete sahipti. Bu tarihsel dönem bize Afrika’nın, Avrupalı sömürgecilerin ve onların akıl hocalarının kendi ırkçı amaçları doğrultusunda kıtayı “tarihsiz” olarak ilan etmeye çalışmalarından çok önce kendi tarihsel kimliğine çoktan sahip olduğunu hatırlatıyor.

Bağımsızlığa Giden Yol: Zafer ve Trajedi

Kongo, 1960 yılında Patrice Lumumba’nın önderliğinde bağımsızlığını kazandı. Malcolm X’in “Afrika kıtasının en muhteşem siyahi insanı” olarak nitelediği Lumumba, Afrika milliyetçiliğinin ve sömürgeci zulme direnişin bir sembolü hâline gelmiştir. Açık yürekliliği ve cesaretiyle insanları büyüleyen bağımsızlık konuşması herkesi derinden etkilemiştir. Avrupa anlatısından kopuşu, Afrikalıların kendi tarihlerini yazma ve geleceklerini kendi ellerine alma kararlılığını somutlaştırmıştır.

Ancak bu umutlar uluslararası güçler tarafından hızla gölgelenmiştir. Kongo’nun Soğuk Savaş’taki jeostratejik önemi ABD’nin dikkatini çekmişti. Bu nedenle Lumumba’yı devirmek ve Kongo’yu yeni bir sömürgecilik dönemine taşıma amacıyla Belçika ile birlikte çalışmaya başladı. Bu müdahaleler Kongo’nun bugüne kadar karşı karşıya kaldığı siyasi ve toplumsal zorlukların temelini attı.

Lumumba’nın devrilmesinin ardından Mobutu Sese Seko iktidara geldi ve yolsuzluk ile baskının damgasını vurduğu uzun bir diktatörlük dönemini başlattı. Başlangıçta Batılı güçler tarafından desteklenen yönetimi, Saddam Hüseyin’in Irak’taki yönetimine benziyordu. Acımasız ve baskıcı diktatöre, Batı’nın çıkarları doğrultusunda hareket ettiği sürece göz yumuldu. Ancak bu destek kâr getirmediği ya da çok bariz hâle geldiği anda ipi çekildi. Mobutu sonrası yaşanan siyasi gelişmeler ülkeyi kaosa sürükledi ve kargaşa öyle bir seviyeye kadar yükseldi ki (Saddam’da olduğu gibi) geriye dönüp bakıldığında diktatörlük dönemini neredeyse daha iyi görünmeye başladı.

Birinci Afrika Dünya Savaşı: Bir Kıta Çatışıyor

1998’den 2003’e kadar Kongo, yediden fazla devletin ve yedi isyan hareketinin, 200.000 civarında savaşçıyla birlikte dâhil olduğu Birinci Afrika Dünya Savaşı’na sahne oldu. Modern Afrika tarihinin en kötü çatışmalarından biri olan bu kanlı çatışma, birçok başka şeyin yanında, Doğu Kongo’da koltan madenciliğiyle bağlantılı olan ve yaklaşık 6 milyon insanın öldüğü başka bir soykırıma yol açtı. Koltan, akıllı telefonlar ve dizüstü bilgisayarlar gibi elektronik cihazlar için olmazsa olmaz bir madendir.

Bir yanda ABD, İngiltere, İsrail ve Almanya gibi Batılı fırsatçıların rolü, diğer yanda Kuzey Kore gibi diğer devletlerin çıkarları ile günümüze kadar devam eden iç çatışmanın karmaşıklığı bu makalenin kapsamının çok dışına taşıyor. Batılı fırsatçılar çoğunlukla hammaddeleri çalmak için Ruanda veya Uganda gibi yabancı hükûmetler tarafından desteklenen yerel milisleri kullanıyordu. Bunun sonucunda Batılı şirketlere fayda sağlanıyordu. Batı, iş birliği yapan devletleri kalkınma yardımlarıyla ödüllendirdi ve onları sözde istikrarlı, gelişmiş Afrika modeli ülkeler olarak kamuoyuna takdim etti.

Umut ve Zorluklar Arasında Hırpalanmış Bir Ülkenin Bilançosu

Kongo’nun yakın tarihi iç karışıklıklar, yolsuzluk ve dış müdahalelerle parçalanmış bir ülkeyi tasvir ediyor. Ülkede zengin kaynaklar ve siyasi güç için verilen mücadele, ülke vatandaşlarının hayatlarını mahvediyor. Félix Tshisekedi’nin tartışmalı başkanlığı ve özellikle doğuda devam eden çatışmalar, durumun yakın zamanda düzeleceğine dair umutları azaltıyor.

Kongo için can alıcı soru, ülkenin zenginliğinin herkesin yararına nasıl kullanılabileceği sorusudur. Bunun için altyapı, güvenlik ve hukukun üstünlüğü gibi koşulların sadece kâğıt üzerinde değil fiilen uygulandığı daha adil bir toplum inşa etmek gerekiyor. Kongo halkı ve uluslararası toplum, sürdürülebilir kalkınmanın sorumluluğunu paylaşıyor. Mesele, zenginliğin adil bir şekilde dağıtıldığı bir ulus hayalini hayata geçirmek. Kongo ancak bu şekilde, istikrarından ve egemenliğinden tüm kıtanın yararlanabileceği, halkına barış, ilerleme ve haysiyet sunan bir ülke hâline gelebilir.

Matos Kaumba

Matos Kaumba, Köln Üniversitesinde Afrika Dilleri ve Kültürleri Bölümü ile Tarih eğitimi almıştır. 

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler