İsveç’te Kalıcı Oturum Statüsü Belirsizlik Altında
İsveç hükûmetinin göç politikasında sıkılaşmayı öngören yeni yasa tasarısı, yalnızca siyasette değil, kilise, sendikalar, hukuk kurumları ve sivil toplumda da ciddi endişelere yol açtı. Eleştirilerin merkezinde yüz binden fazla insanın kalıcı oturum izinlerinin iptaline yol açacak düzenleme yer alıyor.
İsveç’in sağ ve liberal partilerden oluşan koalisyon hükûmetinin, göç ve entegrasyon politikalarında değişikliğe gitme planı hem kamuoyunda hem de siyaset arenasında yoğun tartışmalara yol açtı. Ilımlı Parti (Moderaterna), Hristiyan Demokratlar ve Liberaller partilerinden oluşan azınlık hükûmeti, muhalefetteki İsveç Demokratları’nın desteğiyle eylül ayında kamuoyunda “Bazı yabancılar için daimi oturma izninin değiştirilmesi” (Ändring av permanent uppehållstillstånd för vissa utlänningar ) olarak anılan bir yasa tasarısı sundu. Tasarı, özellikle kalıcı oturma iznine sahip kişilerin statüsünü hedef alması nedeniyle kısa sürede eleştirilerin odağı hâline geldi.
Bu çerçevede hazırlanan tasarı, ülkeye sığınmacı olarak gelmiş ve daha sonra kalıcı oturma izni almış kişilerin izinlerinin belirli koşullar altında geri alınabilmesini öngörüyor. İsveç Kilisesi, sol partiler ve birçok sivil toplum kuruluşu söz konusu düzenlemeyi “insanlık dışı” olarak nitelendirirken, hükûmet cephesi eleştirilere karşı farklı gerekçeler sunuyor.
Hükûmete göre yeni düzenlemenin temel amacı, daha fazla göçmenin İsveç vatandaşlığına başvurmasını teşvik etmek ve bu yolla toplumsal dışlanmayı azaltmak. Yetkililer, kalıcı oturma izninin otomatik ve koşulsuz bir güvence olarak görülmesinin entegrasyonu zayıflattığını savunuyor. Eleştirmenler ise bu yaklaşımın entegrasyonu teşvik etmekten çok, hukuki güvencesizliği artırarak bireyleri belirsizlik altında yaşamaya zorlayacağını vurguluyor.
Yetkililer, yeni düzenlemeyle daha fazla kişinin vatandaşlığa başvurmasını amaçladıklarını belirtse de, hükûmetin geçtiğimiz aylarda vatandaşlık şartlarını sıkılaştırması (asgari oturum süresinin 5’ten 8 yıla çıkartılması, gelir şartının yükseltilmesi vb.) bu argümanı tartışmalı hâle getiriyor. Eleştirmenler, kalıcı statünün zayıflatılıp vatandaşlığın zorlaştırılmasının, entegrasyonu teşvik eden bir yol haritasından ziyade baskı temelli bir yönlendirme anlamına geldiğini savunuyor.
Yasa Tasarısı Kimleri Kapsıyor?
Yapılan değerlendirmelere göre yasa yürürlüğe girerse 98 bin ila 180 bin kişi bu düzenlemeden etkilenebilir. Mülteciler, alternatif koruma statüsünde olanlar, kota mülteciler, acil durumlar veya özel insani gerekçelerle kalıcı oturma izni almış olanlar ve belirtilmiş olan grupların yakınlarından oluşan bu kişilerin büyük bir bölümünün İsveç’e on yıldan daha uzun süre önce geldiği belirtiliyor. Yetkililere göre bu grubun çoğu ya vatandaşlık şartlarını hâlihazırda yerine getiriyor ya da uzun süreli ikamet statüsü alabilecek durumda. Bu nedenle, hükûmet cephesi söz konusu kişilerin büyük kısmının ülkede kalmaya devam edeceğini öngörüyor.
Resmî açıklamalara göre, bir kişi İsveç vatandaşlığına başvurmayı tercih ederse kalıcı oturma izni geri alınmayacak. Vatandaşlık almak istemeyen ya da gerekli şartları karşılayamayan kişiler için ise kalıcı oturma izninin belirli koşullar altında geçici oturma izniyle değiştirilmesi gündeme gelebilecek. Bu değerlendirmede, özellikle kişinin korunma ihtiyacının devam edip etmediği dikkate alınacak.
Tasarının Hukuki Dayanakları Eleştiriliyor
Tasarının yol açabileceği hukuki sonuçlar da tartışmaların merkezinde yer alıyor. Domstolverket (Ulusal Mahkemeler İdaresi), kalıcı oturma izninin iptal edilmesinin birey açısından son derece ağır bir müdahale olduğuna dikkat çekti. Kurum ayrıca, bu tür davalarda ortaya çıkabilecek avukatlık ve yargılama giderlerinin “çok yüksek meblağlara” ulaşabileceği uyarısında bulundu.
İsveç Barolar Birliği (Advokatsamfundet) ise tasarıya daha sert bir dille karşı çıktı. Birlik, kalıcı oturma izinlerinin geri alınmasını öngören düzenlemenin geriye dönük uygulanmasının anayasa, Avrupa Birliği hukuku ve İsveç’in taraf olduğu uluslararası sözleşmelerle çelişebileceğini dile getirdi.
Benzer bir eleştiri de İsveç Mülteci Hakları Merkezi’nden geldi. Kurumun baş hukuk müşaviri Lars Olsson, İsveç medyasına yaptığı açıklamada teklifin bireylerin özel hayatına ciddi müdahaleler içerdiğini ve ülkede bugüne kadar bu ölçekte bir statü geriye gidişine rastlanmadığını ifade etti.
İsveç Kilisesi ve Toplumdan Gelen Tepkiler
Yargı kurumlarından sendikalara, kiliseden sivil inisiyatiflere kadar geniş bir yelpazede tasarıya karşı itirazlar dile getiriliyor. İsveç Kilisesi de dikkat çekici bir açıklamayla bu tartışmaya dâhil oldu. Kilise yönetimi, yayımladıkları yazılı açıklamayla, kalıcı oturma izinlerinin iptal edilerek geçici izinlere dönüştürülmesini öngören soruşturma hakkında ciddi endişeleri olduğunu bildirdi:
“İsveç Kilisesi, yaptığı görüş bildiriminde bu durumun hâlihazırda toplumun bir parçası olan insanlar için büyük bir belirsizlik ve stres yaratabileceği uyarısında bulunuyor. Kiliseye göre, soruşturmanın bireyler, çocuklar ve entegrasyon üzerindeki olası etkilerine ilişkin analizi yetersiz. Değerlendirmelere göre, soruşturma kapsamında sunulan önerilerden 16 bin 800’e kadar çocuk etkilenebilir.”
Tepkiler yalnızca kurumlarla sınırlı değil. Sosyal medyada, yaklaşık 3 bin takipçisi bulunan “Daimi Oturum İznine Dokunmayın!” adlı (Rör inte det permanenta uppehållstillståndet) bir Facebook sayfası üzerinden tasarıya karşı kampanyalar düzenleniyor ve protesto çağrıları yapılıyor. Sayfada paylaşılan bir videoda, kalıcı oturma izinlerinin geri alınmasının kadınları erkeklere kıyasla daha fazla etkileyeceği öne sürülüyor. Videoda, kadınların genellikle daha düşük eğitim seviyesine sahip olduğu, ev içi sorumluluklar nedeniyle dil öğrenme ve iş piyasasına girme süreçlerinin zorlaştığı belirtiliyor.
Bu durumun, kadınların sosyal yardıma bağımlı hâle gelme riskini artırabileceği ve eşlerine karşı ekonomik bağımsızlıklarını zayıflatabileceği savunuluyor. Tasarıya karşı İsveç Parlamentosu’na gönderilen ve yaklaşık 69 bin kişinin imzasını taşıyan açık mektupta da benzer eleştiriler yer alıyor.
Sendikalar ve Denetleyici Kurumlar Ne Diyor?
İsveç Ticaret Sendikası da öneriyi reddeden kurumlar arasında bulunuyor. Sendika Başkanı Linda Palmetzhofer, “Çeşitlilik sadece sektörümüz için değil, İsveç için de bir güçtür. İnsanların burada kurdukları hayatların bir anda sorgulanır hâle gelmesi, hem güveni hem de uyumu zedeler” ifadelerini kullanarak hem hukuki belirsizliğe işaret etti ve önerinin ticaret sektörü için olası sonuçları vurguladı.
İsveç’in Ayrımcılıkla Mücadele Ombudsmanı Lars Arrhenius da benzer kaygılara dikkat çekti. Ombudsman, kalıcı oturma izninin geri alınabilmesini mümkün kılan bir yasanın ayrımcılık açısından ciddi riskler taşıdığını ve eşit haklar ilkesini tehdit edebileceğini belirtti. Ombudsman Lars Arrhenius, iltica göçünün işsizlik, sosyal yardım bağımlılığı veya suç gibi “entegrasyon sorunlarıyla” doğrudan ilişkilendirilmesini de sorunlu bulduğunu vurguladı.
Hükûmet Oturum İzinleri İçin Gelir Seviyesi Şartını da Sıkılaştırmak İstiyor
“Bazı yabancılar için daimi oturma izninin değiştirilmesi” planına ilişkin tartışmalar sürerken, hükûmet göç politikasında daha yeni ve daha sıkı düzenlemeler için hazırlık yapıyor. Bu adımların başında aile birleşimi kurallarının zorlaştırılması geliyor. Aralık ayında hükûmet ve muhalefetteki İsveç Demokratları, aile birleşimi göçü için aranan asgari gelir şartının yüzde 30 artırılmasını önerdi.
Bu değişiklik kabul edilirse, geçici ya da kalıcı oturma izni olan kişilerin bir aile üyesini İsveç’e getirebilmesi için daha yüksek bir gelire sahip olması gerekecek. Yani başvuru sahibinin yalnızca kendi geçimini değil, aynı zamanda ailesinin masraflarını da rahatlıkla karşılayabildiğini göstermesi istenecek. Göç Bakanı Johan Forssell (M), bu düzenlemeyle geçmişte çok gevşek olan kurallardan uzaklaşıldığını ve amacın insanların ekonomik olarak bağımsız olmasını sağlamak olduğunu savunuyor. Forssel yaptığı açıklamada, “İsveç’e gelen kişinin yalnızca kendi geçimini sağlamakla kalmayıp, ailesinin geçimini de sağlayabilmesi gerekiyor. Bu, entegrasyonu başarılı kılmak ve insanların İsveç’e gelip toplumsal dışlanma içine düşme riskini azaltmak açısından hayati önem taşıyor.” dedi.
Ayrımcılıkla Mücadele Ombudsmanı (DO) bu yeni önerileri eleştirerek şu uyarıda bulundu: “Soruşturmanın önerileri, İsveç vatandaşları ile ülkede yaşayan diğer kişiler arasındaki uçurumu artırma riski taşıyor. Göçmenler için eşit hak ve fırsatlara erişimde giderek daha fazla engel oluşturulması, ayrıca ayrımcılığa yol açma riskini de yükseltiyor.”
Aktüel olarak Adalet Bakanlığına tasarıya dair devlet kurumlarının görüşleri iletilmekte: Bu aşama 19 Aralık itibarıyla sona ereceği bildirilmişti. Tasarı henüz oylama safhasına gelmese de hükûmet, 2026 yılı içerisinde yasalaşma sürecinin tamamlanacağı tahmini kamuoyuyla paylaşıyor. (P)