Teknoloji Devleri

Yapay Zekâ Çağında Güç Tekeli: Beş Şirket, Tek Gelecek

Yapay zekâ, özgürleştirici bir teknoloji olmaktan ziyade gücü ve bilgiyi az sayıda şirketin elinde merkezileştiren yeni bir iktidar mimarisi kuruyor. OpenAI ve Palantir gibi tekelci şirketlerle şekillenen bu tablo, Filistin’de bugün yaşananların yarın küresel ölçekte normalleşebileceğine dair güçlü bir ön örnek sunuyor.

Yapay Zekâ Çağında Güç Tekeli: Beş Şirket, Tek Gelecek
Fotoğraf: Gorodenkoff - Shutterstock.

ABD’li Demokrat Senatör Bernie Sanders, yapay zekânın (YZ) ABD için taşıdığı potansiyel tehlikelere ilişkin son dönemde güçlü uyarılarda bulundu. Sanders, hem geçtiğimiz günlerde yayımlanan bir konuşmasında hem de bu ay başında the Guardian gazetesinde yayımlanan “Artificial Intelligence Poses Unprecedented Threats. Congress Must Act Now” başlıklı yazısında, Kongre’yi acil ve bağlayıcı düzenlemeler yapmaya çağırdı. Sanders’ın bu müdahalesi, yapay zekânın küresel ölçekte yayılmasının doğurduğu riskleri tartışmak için önemli bir çıkış noktası sunuyor. Üstelik bu riskler, yalnızca ABD ile sınırlı değil; ABD dışındaki toplumlar için çok daha derin ve potansiyel olarak daha yıkıcı sonuçlar doğurabilir.

Sanders yazısında, yapay zekâ ve robotik teknolojilerin dünyayı köklü biçimde dönüştürmeye hazırlandığını, bu dönüşümün kapsamının bugün bile tam olarak tahayyül edilemediğini vurguluyor. Yakın gelecekte yapay zekânın gezegenin yönetiminde insan iradesinin yerini alabileceği uyarısında bulunan Sanders, bu tehdidin son derece hızlı biçimde büyümesine rağmen hâlâ yeterince ciddiye alınmadığını savunuyor. Sanders’a göre yaptığımız her telefon görüşmesi, gönderdiğimiz her e-posta ve gerçekleştirdiğimiz her arama, bu sistemlerin sahipleri tarafından erişilebilir hâle gelebilir. Yapay zekânın savaş alanlarında artan rolü ve insan ilişkilerinin dokusunu dönüştürme kapasitesi de bu kaygıların merkezinde yer alıyor.

Beş Şirketin Küresel Gücü: Yapay Zekâ Altyapısının Tekelleşmesi

Uzmanların raporları, bugün yapay zekânın temel altyapısını ve araştırma kaynaklarının yüzde 80 ila 90’ını yalnızca beş büyük şirketin kontrol ettiğini ortaya koyuyor: Google, Meta, Amazon, Microsoft ve OpenAI. Bu yoğunlaşma, karar verici gücü dünyanın en zengin ve etkili birkaç ismin elinde topluyor. Elon Musk, Jeff Bezos, Bill Gates, Mark Zuckerberg, Peter Thiel gibi isimler, yüz milyarlarca dolarlık yatırımlarla insanlığın geleceğini şekillendiren teknolojilerin yönünü belirliyor. Musk, yapay zekâ ve robotların sonunda tüm işleri devralacağını savunurken; Anthropic CEO’su Dario Amodei, beyaz yakalı giriş seviyesi işlerin yarısının ortadan kalkabileceğini söylüyor. Oracle kurucusu Larry Ellison ise YZ destekli küresel bir gözetim rejiminin mümkün olabileceğini açıkça dile getiriyor.

Bu bağlamda Donald Trump, Büyük Teknoloji şirketlerinin en güçlü savunucularından biri olarak öne çıkıyor. Trump, eski başkan Joe Biden döneminde yapay zekâya yönelik getirilen düzenleyici çerçeveleri geri alacağını, “yeniliğin önündeki engelleri” kaldıracağını vaat ediyor. Eyaletlerin yapay zekâyı düzenleme yetkisinin sınırlandırılmasını savunan Trump’ın bu yaklaşımı, teknoloji devlerinin küresel rekabet gücünü artırmayı hedefliyor. Peter Thiel de benzer biçimde düzenlemelere karşı çıkarak bunları teknolojik ilerleme ve ulusal güç için tehdit olarak nitelendiriyor. Sanders ise bunun tersine, yapay zekâ şirketlerinin sıkı biçimde denetlenmesini, bağlayıcı yasalar çıkarılmasını ve güçlü bir kamusal gözetim rejimi kurulmasını talep ediyor.

Bugün yapay zekâ, bilgiyi tekelleştiren ve bu yolla gücü merkezileştiren küresel bir otorite ihtimaliyle birlikte anılıyor. Bilginin az sayıda aktörün elinde toplanması, devletlerin ve toplumların karar alma süreçlerini dönüştürme potansiyeli taşıyor. Bu risk, yapay zekânın hem sivil kullanım alanlarında (örneğin ChatGPT) hem de güvenlik ve egemenlik odaklı uygulamalarda (örneğin Palantir )büyük ölçüde ABD menşeli olması nedeniyle, ABD dışındaki ülkeler için daha da kritik hâle geliyor.

Tartışmaların Odağındaki ChatGPT:

Yapay zekâ şirketlerine yöneltilen eleştirilerin başında şeffaflık eksikliği geliyor. Bu sistemlerin nasıl çalıştığı, hangi normatif çerçevelerle yönlendirildiği ve devletlerle hangi kapsamda sözleşmeler imzalandığı büyük ölçüde kamuoyundan gizli tutuluyor. Üstelik bu teknolojilerin çıktıları giderek daha fazla askerî, güvenlik ve gözetim amaçlarıyla kullanılıyor. Bu durum, zamanla karar alma yetkisinin ulus-devletlerden merkezi ve bütüncül bir güç yapısına devredilmesi riskini doğuruyor.

ChatGPT, 2022 yılında geniş kitlelerce kullanılmaya başlanan bir yapay zekâ programı. 2015’te San Francisco’da kurulan OpenAI tarafından geliştirildi. Başlangıçta kâr amacı gütmeyen bir yapı olarak tasarlanan OpenAI, daha sonra büyük yatırımları çekebilmek için kâr sınırlı bir şirket kolu oluşturdu. Microsoft’un finansal ve bulut altyapı desteği, ChatGPT’nin ölçeklenmesinde belirleyici rol oynadı.

OpenAI’nin CEO’su Sam Altman ve kurucu ortaklarından Ilya Sutskever, şirketin küresel yönelimi üzerinde etkili isimler olarak öne çıkıyor. Elon Musk ise erken dönem kurucular arasında yer almasına rağmen, şirketin kâr yapısına geçişinin ardından ayrıldı ve hukuki süreç başlattı.

Bir Diğer Tartışmalı Platform: Palantir ve İsrail ile Olan İş Birliği

Palantir ise 2003 yılında, 11 Eylül saldırıları sonrasında güvenlik ve istihbarat ihtiyaçlarına yanıt vermek üzere kuruldu. Savunma, istihbarat, kolluk kuvvetleri ve büyük şirketler için devasa veri setlerini analiz eden bu şirketin, birçok devletle yaptığı anlaşmaların kapsamı kamuoyuna açık değil. İsrail ile kurduğu stratejik ortaklıklar ve Gazze’deki savaş bağlamında sağladığı iddia edilen teknolojik destek, Palantir’i yoğun tartışmaların merkezine yerleştirdi.

Palantir CEO’su Alex Karp ve yönetim kurulu başkanı Peter Thiel, teknolojiyi nötr bir araç olarak değil, doğrudan politik bir enstrüman olarak tanımlıyor. Thiel’in René Girard’dan esinlenen söylemi, küresel barış vaadiyle özgürlükleri askıya alan merkezi bir otorite ihtimaline işaret ederken, bu tehdidin bizzat Palantir’in işleviyle örtüşmesi dikkat çekici bir çelişki yaratıyor.

Ortaya çıkan tablo, yapay zekânın özellikle Batı dışı toplumlar için taşıdığı özgül tehlikeyi gözler önüne seriyor. Filistinlilerin işgal altında yaşadığı deneyim, bilginin ve teknolojinin merkezileşmesiyle nasıl kapsamlı bir kontrol rejimi kurulabileceğinin somut bir örneğini sunuyor. Hedef belirlemeden banka hesaplarının dondurulmasına, seyahat ve sağlık hizmetlerine erişimin kısıtlanmasına kadar pek çok karar, yapay zekâ destekli veri egemenliğiyle alınıyor. Bu anlamda Filistin’de yaşam, dijital duvarlarla çevrili, görünmez ama ölümcül bir hapishaneye benziyor.

Tüm bunlar, yapay zekânın sınırsız yayılımını durdurmak için acil ve kolektif bir siyasal iradeye ihtiyaç olduğunu gösteriyor. Devletler, ulusal, bölgesel ve uluslararası düzeyde bağlayıcı hukukî düzenlemelerle bu yıkıcı gücü sınırlandırmak zorunda. Aksi hâlde yapay zekâ, özgürlüğü değil, denetimi; çoğulluğu değil, merkeziyetçiliği derinleştiren bir küresel rejimin temel taşı hâline gelebilir.

NOT: Bu tercüme, Creative Commons Attribution 4.0 International (CC BY 4.0) lisansı ile yapılmıştır. Metnin Middle East Monitor tarafından yayımlanan İngilizce aslına buradan ulaşabilirsiniz.

Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi #0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler