'Gazze Şeridi'

Gazze’de Ateşkes Başladı Ama Çete Saldırıları ve Ölümler Bitmedi

Gazze’de ateşkes sonrası İsrail’in soykırım sürecinde silahlandırdığı çeteler yeniden sahneye çıktı. Filistinli gazeteci Saleh Aljafarawi’nin öldürülmesi, bölgede devam eden şiddetin boyutunu gözler önüne serdi. İsrail’in çekilme hattının Gazze’nin verimli topraklarını fiilen kontrol altında bırakması ise, ateşkesin gerçek bir barışa dönüşüp dönüşmeyeceği sorusunu gündeme getirdi.

Gazze | Gazze Şeridi’ndeki Sabra Mahallesi’nde İsrail’in işgali sırasında silahlandırdığı çeteler tarafından öldürülen Filistinli gazeteci Saleh Aljafarawi için düzenlenen cenaze töreni | 13.10.2025 | Fotoğraf: Khames Alrefi - Anadolu Ajansı

İsrail ile Hamas arasında varılan ateşkesin üçüncü gününde, Gazze’de silahlar büyük ölçüde susmuş olsa da sahadaki tablo hâlâ karanlık. Esir takası işlemi devam ederken, İsrail’in işgal sürecinde silahlandırdığı çetelerin yeniden harekete geçmesi, gazeteci Saleh Aljafarawi’nin öldürülmesiyle birlikte ateşkesin kırılgan doğasını bir kez daha ortaya koydu. İsrail’in çekilme öncesi uyguladığı “yakıp yıkma” stratejisi, Gazze’nin altyapısını ve yaşam koşullarını neredeyse tamamen çökertecek bir enkaz bırakmış durumda.

İki Yıl Sonra Gelen Ateşkesin Gölgesinde Gazze’deki Yeni Sınırlar

ABD Başkanı Donald Trump, 9 Ekim’de Mısır’da yürütülen müzakereler sonucunda İsrail ile Hamas’ın ateşkes planının ilk aşamasını onayladığını duyurdu. Anlaşma, Mısır’da imzalanmasının ardından 10 Ekim sabahının ilk saatlerinde yürürlüğe girdi. Böylece Ekim 2023’te başlayan yıkıcı savaşın ardından ilk kez kapsamlı bir durgunluk sağlanmış oldu.

Ateşkes kararı, Filistin’deki insani yardım ihtiyacını yeniden dünya gündeminin merkezine taşıdı. Al-Shifa Tıp Kompleksi Direktörü Mohammad Abu Salmiya, anlaşmanın üzerinden 72 saat geçmiş olmasına rağmen tıbbi yardımların hâlâ bölgeye ulaşmadığını açıkladı. Yaklaşık 17.000 hasta ve yaralının acil tıbbi tahliyeye ihtiyaç duyduğu, ancak çıkışların sınırlı kaldığı belirtildi. İsrail’in 8 Ekim 2023’ten ateşkesin yürürlüğe girdiği 10 Ekim 2025’e kadar düzenlediği saldırılarda 67.682 kişi hayatını kaybetti, 170.033 kişi yaralandı.

Ateşkesin Gazze’de süregelen soykırımın etkilerini gidermede ne kadar etkili olacağı ise hâlâ belirsiz. İsrail güçlerinin çekilme şartları, Filistin’de açlığa ve yıkıma karşı kurulabilecek yerel inisiyatiflerin önünde ciddi bir engel oluşturuyor. Eyal Weizman liderliğindeki Forensic Architecture ve Forensis tarafından yapılan yeni analiz, ateşkes anlaşması kapsamındaki İsrail işgal güçlerinin geri çekilme hattının kıyıdaki kum tepelerini takip ettiğini ortaya koydu. Bu sınır, fiilen İsrail’in Gazze’nin doğu ve kuzeyindeki verimli tarım arazilerinin büyük kısmı üzerindeki kontrolünü sürdürmesini sağlıyor. 1960’lardan kalma hava görüntüleri de bu hattın Gazze’nin tarımsal bölgesinin çoğunu dışarıda bıraktığını ve en üretken, en hayati arazilerin İsrail kontrolünde kaldığını gösteriyor.

Trump ve Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi, önümüzdeki hafta Şarm el-Şeyh’te düzenlenecek Gazze Zirvesinde ateşkesin kalıcılaştırılması ve bölgesel güvenlik mimarisi üzerine yeni bir belge imzalamayı planlıyor. Mısır Dışişleri Bakanlığı toplantıyı “tarihî” olarak nitelendirdi; ancak ne İsrail ne de Hamas zirvede temsil edilecek.

Ateşkes Kapsamında Geri Çekilen İsrail Askerleri Tahribata Devam Etti

Ateşkes yürürlüğe girmeden hemen önce İsrail birliklerinin uyguladığı “yak ve git” taktiği, savaşın son saatlerinde bile sivil altyapıyı hedef aldı. Dropsite News’in haberine göre 9 Ekim gecesi, İsrail askerleri Gazze’deki gıda depolarını, evleri ve Şeyh Aclin Atıksu Arıtma Tesisi’ni ateşe verdi. Sosyal medyada yayılan görüntülerde askerlerin “Cuma günü, ayrılmadan hemen önce. Gıdaları yakıyoruz ki Gazzelilere ulaşmasın,” gibi ifadelerle paylaştıkları fotoğraflar tepki çekti.

Kfir Tugayı’ndan bir askerin “Son rötuşlar” notuyla yanan binaların önünde verdiği pozlar, İsrail ordusunun çekilmeden önce bıraktığı tahribatın boyutunu gözler önüne serdi. Bazı askerler, kundaklanan binaları “anı duvarı” gibi kullanarak mesajlar yazdı; bazıları “Bir daha görüşmemek üzere elveda Gazze” derken, bazıları “Kısa ama kaliteli bir konaklamaydı, geri döneceğiz” notunu düştü.

Bu eylemler, sadece fiziksel bir yıkımı değil, savaşın sembolik şiddetini de yansıttı. Airbnb gibi uluslararası platformların, İsrailli yerleşimcilerin Filistin topraklarındaki evlerini konaklama seçenekleri arasında göstermesi nedeniyle zaten boykot çağrılarıyla karşı karşıya olduğu hatırlatıldı; askerlerin bu dili kullanması ironik bulundu.

Çekilme sonrası bölgeye dönen Filistinliler, yanan yapıların çoğunun askerlerin geçici üs olarak kullandığı sağlam binalar olduğunu belirtti. Ayrıca Gazze’nin kanalizasyon sisteminde kritik öneme sahip Şeyh Aclin Tesisi’nin tamamen yakılması, bölgeyi yeni bir sağlık felaketinin eşiğine getirdi. Sosyal medya görüntülerinde askerlerin alevler içindeki tesisin önünde “Son hatıra” yazılı pozlar verdiği görüldü.

Ateşkes sonrasında bile Filistinliler için tehlike bitmiş değil. İsrail’in çekilmesi sırasında bıraktığı patlamamış mühimmat ve hasarlı zırhlı araçlar, siviller için büyük bir tehdit oluşturuyor. Gazze’nin batısındaki Şifa Hastanesi çevresinde, İsrail ordusundan geriye kalan patlamamış mühimmatın infilak etmesi sonucu Filistinli 3 çocuğun yaralandığı ifade edildi. Yaralı çocukların durumuna ilişkin detaylı bilgi verilmedi.

Ateşkes Sonrası Bir Gazeteci Daha Öldürüldü: Saleh Aljafarawi Cinayeti

Ateşkesin üçüncü gününde, Gazze kentinin güneyindeki Sabra Mahallesi’nde Filistinli gazeteci Saleh Aljafarawi, İsrail destekli yasa dışı çetelerin saldırısında hayatını kaybetti. Sosyal medyada yüz binlerce takipçisi bulunan Aljafarawi, İsrail’in yıkımını belgelemek için çalışıyordu. Filistin medyasına göre, saldırganlar sadece Aljafarawi’yi öldürmekle kalmadı; ekipmanlarını ve kişisel eşyalarını da çaldı.

Gazetecinin “basın” yazılı çelik yelekle hastaneye getiriliş görüntüleri büyük yankı uyandırdı. Gazze’deki İçişleri Bakanlığı, ateşkesin ardından kuzeye dönen yerinden edilmiş sivillerin de benzer saldırılara uğradığını açıkladı.

Aljafarawi, İsrail ordusunun propaganda hesaplarında uzun süredir hedefteydi. 2023’te İsrail yanlısı sosyal medya hesapları tarafından “kriz oyuncusu” olarak etiketlenmiş, Associated Press bu iddiayı yalanlamıştı. Haaretz gazetesi birkaç hafta önce, İsrail ordusunun gazeteciyi “Kırmızı Uyarı Listesi”ne (Red Notice) aldığını yazmıştı; bu liste daha önce öldürülen gazeteciler Anas Al Sharif ve diğerleri için de kullanılmıştı.

Aljafarawi, ocak ayında verdiği bir röportajda, “467 gün boyunca yaşadığım hiçbir şeyi unutamayacağım. Her saniye korku içinde yaşadım; bir sonraki saniyenin ne getireceğini bilmiyordum,” demişti. Bu sözler, hem kişisel tanıklık hem de Gazze’deki gazetecilerin maruz kaldığı sürekli tehdidin özetiydi.

Savaşın başladığı 7 Ekim 2023’ten bu yana 270’ten fazla medya çalışanı öldürüldü. Bu sayı, modern savaşlar tarihindeki en yüksek gazeteci kaybı olarak kayıtlara geçti.

Aşiret Çeteleri İsrail Adına Bölgede Şiddeti Sürdürüyor

Gazze’deki çete şiddetinin kökeni, 2025’in yaz aylarına kadar uzanıyor. O dönem İsrailli muhalif siyasetçi ve eski Savunma Bakanı Avigdor Liberman, Başbakan Benjamin Netanyahu’nun Hamas karşıtı bazı aşiretleri -özellikle Abu Shabab grubunu- tek taraflı olarak silahlandırdığını açıklamıştı.

Liberman, İsrail Kamu Yayın Kurumu’na yaptığı açıklamada “Başbakan, IŞİD bağlantılı suçlulara silah veriyor. Bu karar Bakanlar Kurulu’ndan geçmedi,” demişti. Şin Bet başkanının süreçten haberdar olduğunu iddia eden Liberman, Genelkurmay’ın bilgilendirilmediğini vurgulamıştı.

Haziran 2025’te Times of Israel, İsrail’in söz konusu grupları Hamas’tan ele geçirilen Kalaşnikof tüfekleriyle donattığını doğrulamıştı. Karar, güvenlik kabinesinin onayı alınmadan, Netanyahu’nun doğrudan talimatıyla yürürlüğe konmuştu.

Grubun lideri Yasser Abu Shabab, Gazze’nin güneyindeki büyük aşiretlerden birinin mensubu ve geçmişte Mısır’daki kaçakçılık faaliyetleriyle ilişkilendirilmiş bir isim. Abu Shabab’ın “Terörle Mücadele Mekanizması” adını verdiği milislerin, İsrail’in kontrolündeki Rafah bölgesinde faaliyet gösterdiği, hatta insani yardım konvoylarını “koruma” bahanesiyle yönlendirdiği, ancak bu süreçte yardımları yağmaladığı belirtiliyor.

Bu politikalar, bugün yaşanan iç çatışmaların zeminini hazırladı. 20. yüzyıl başında Türkiye’den gelme bir aile olan Doğmuş Ailesi mensuplarıyla Hamas güçleri arasında 11 Ekim’de başlayan çatışmalarda en az 27 kişi öldü. Çatışmalar, Tel el-Hava ve Ürdün Hastanesi çevresinde yoğunlaştı.

Hamas yönetimindeki İçişleri Bakanlığı, “direnişin çerçevesi dışında yürütülen her türlü silahlı faaliyetin bastırılacağını” açıklarken, Doğmuş ailesi Hamas güçlerinin aileye ait sığınaklara baskın düzenlediğini iddia etti.

Ateşkesin En Kırılgan Ayağı Olan Esir Takası Tamamlandı

Ateşkes anlaşmasının ilk uygulanabilir adımı, esir takası oldu. Anlaşma kapsamında toplam 2.000 kişi serbest bırakılıyor: 1.700 Filistinli tutukluya karşılık 20 İsrailli esir, 13 Ekim itibarıyla karşılıklı olarak teslim edildi.

Filistin tarafında ise işgal altındaki Batı Şeria’daki Ofer Cezaevi’nden 88’i müebbet hapis cezasına çarptırılmış toplam 250 Filistinli mahkûm salıverildi. Serbest bırakılan mahkûmların karşılanması için Gazze Hükûmeti Basın Ofisi 7 binden fazla görevliyi seferber etti.

Ancak bu süreç de şiddetten azade değildi. İsrail askerleri, Ofer Cezaevi önünde mahkûmları karşılamak için toplanan kalabalığa gerçek mermi, gaz bombası ve insansız hava araçlarından atılan uyarı bildirileriyle müdahale etti. Yaralananlar arasında genç bir Filistinli de bulunuyor. Bildirilerde, “Hepinizi izliyoruz, sakın sevinç gösterisinde bulunmayın” ifadeleri yer aldı.

Trump Planına Göre Bundan Sonra Ne Olacak?

20 maddelik Trump planının ilk aşamasıyla birlikte İsrail birlikleri, Gazze’nin yaklaşık yüzde 53’ünü kapsayan yeni bir hatta çekildi. Ateşkesin denetimi, ABD gözetimindeki yaklaşık 200 kişilik çok uluslu bir gözlem gücü (Mısır, Katar, Türkiye ve BAE askerlerinden oluşan) tarafından yürütülecek. ABD askerlerinin sahada doğrudan görev almayacağı açıklandı.

Planın ikinci ve üçüncü aşamalarında, Gazze’nin silahsızlandırılması ve askerî altyapının tamamen imha edilmesi öngörülüyor. Geçici yönetim sürecinde, Filistinli teknokratlardan oluşan bir “geçiş komitesi”, Trump’ın başkanlığındaki uluslararası “Barış Kurulu” tarafından denetlenecek. Nihai hedef, reform sürecinden sonra yönetimin Filistin Ulusal Yönetimi’ne devri.

Plan, Hamas’ın yönetime hiçbir biçimde katılmamasını şart koşuyor; örgüt üyelerine ise barışa bağlı kalmaları hâlinde af veya güvenli çıkış hakkı tanıyor. Zorunlu göç öngörülmüyor; ayrılanların geri dönmesine izin verilecek. Sürecin sonunda, Gazze’nin yeniden inşası için Trump Ekonomik Kalkınma Planı çerçevesinde uluslararası fonlar devreye girecek. İlk aşamanın tamamlanmasının ardından “Savaş bitti” açıklaması yapan Trump’ın planı, kalıcı barış sağlama iddiasına karşın Filistinlilerin iradesini dışlayan yapısı, savaş suçlarını gündemine almaması, hesap verebilirlik eksikliği ve finansman belirsizlikleri nedeniyle hem yerel hem de uluslararası kamuoyunda ciddi soru işaretleri yaratıyor. (P/AA)

Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler