'Seçim'

Hollanda Seçim Arifesinde: Siyasi İstikrarsızlık Sona Erecek mi?

Hollanda, son iki yılda yaşadığı siyasi istikrarsızlıkların ardından 29 Ekim’de sandık başına gitmeye hazırlanıyor. Peki, hükûmet krizleri ve kurulamayan koalisyonlarla anılır hâle gelen Hollanda’yı erken seçimlerde ne bekliyor?

Utrecht şehrindeki bir toplu seçim afişi. Fotoğraf: PixelBiss - Shutterstock.

Hollanda siyaseti son birkaç yıldır belirgin bir istikrarsızlık döneminden geçiyor. 2010 yılındaki seçimlerde İşçi Partisini (PvdA) az bir farkla geride bırakarak birinci parti olan Özgürlük ve Demokrasi Partisi (VVD), Mark Rutte liderliğinde iktidara gelmiş ve sonraki 14 yıl boyunca dört farklı koalisyon hükûmetinde ülkeyi yönetmeyi başarmıştı.

Ancak 2023’te göçmenlerin aile birleşimi hakları konusunda yaşanan anlaşmazlık, koalisyon ortaklarını karşı karşıya getirmiş ve ülke yeniden erken seçime gitmişti. Bu süreçte VVD’nin liderliğinde de değişim yaşandı: İstifa eden ve kısa süre sonra NATO Genel Sekreterliği görevini devralan Mark Rutte’nin yerine, dönemin Adalet Bakanı Dilan Yeşilgöz-Zegerius parti liderliğine seçildi.

Bu değişim, Hollanda siyasetinde kırılmaya yol açan yeni bir dönemin başlangıcı olarak görülüyor. Zira Rutte, 2010’da ilk kabinesini aşırı sağcı Özgürlük Partisi (PVV) lideri Geert Wilders’in dışarıdan desteğiyle kurmuş olsa da kısa süre sonra Wilders’in ırkçı söylem ve politikalarını gerekçe göstererek PVV ile olası koalisyonlara kapıyı kapatmıştı. Buna karşın Yeşilgöz, seçim sürecinde PVV ile olası bir iş birliğine açık olabileceğinin mesajlarını vererek, uzun yıllardır liberal çizgide merkez sağda konumlanan VVD’yi aşırı sağa yaklaştırmış oldu.

Hollanda’da Seçim Öncesi Dört Partili Koalisyon

Merkez sağdan gelen iş birliği sinyalleri ile aşırı sağ politikalarına meşruiyet alanı bulan PVV, göç ve İslam karşıtlığı ekseninde yürütülen kampanya sürecinin sonunda, 2023 yılında Hollanda tarihinde ilk kez seçimlerden birinci parti olarak çıktı. Bu zafer aşırı sağ için Hollanda’da elde edilmiş en büyük başarılardan biri olarak değerlendiriliyor.

Uzun süren müzakerelerin ardından, Çiftçi Vatandaş Hareketi (BBB) ile merkez sağda yer alan VVD ve NSC’nin katılımıyla PVV liderliğinde dört partili bir sağ koalisyon kuruldu. Ancak diğer partiler Wilders’in başbakan olmasına karşı çıktı ve yerine teknokrat bir isim olan Dick Schoof başbakanlığa getirildi. Dört parti, olabilecek en sert göç politikalarını hayata geçirme vaadiyle göreve başlasa da koalisyon, göreve geldiği ilk günden itibaren oldukça kırılgandı. Nitekim daha ilk aylarında bir dizi kriz yaşayan hükûmette, göç politikalarının yeterince katı olmadığını savunan Wilders henüz bir yıl geçmeden partisinin koalisyondan çekildiğini açıkladı.

Kısa süre sonra, Gazze’deki soykırım karşısında İsrail’e yönelik daha sert yaptırımlar uygulanmasını isteyen Dışişleri Bakanı Veldkamp’ın taleplerinin diğer koalisyon ortakları tarafından reddedilmesi üzerine NSC de hükûmetten ayrıldı. Peş peşe yaşanan bu krizlerin ardından Hollanda, 29 Ekim 2025’te yeniden sandık başına gidiyor. Son dört buçuk yılda yapılacak üçüncü genel seçim, ülkedeki siyasi istikrarsızlığın derinliğini gözler önüne seriyor.

Konut Krizinden Gazze’ye: Hollandalı Seçmeni Öncelikleri Neler?

Avrupa’nın birçok ülkesinde olduğu gibi, Hollanda’da da göç ve göçmenlerle ilişkili meseleler bir süredir seçim gündemlerinin merkezinde yer alıyor. Son iki koalisyonun göç politikaları konusundaki anlaşmazlıklar nedeniyle dağılması ve bu süreçleri takip eden seçim kampanyalarının göç ve İslam karşıtlığı ekseninde şekillenmesi, bu durumun en açık göstergeleri olarak görülebilir.

Ancak göç konusu, seçmenlerin oy tercihlerini etkileyen tek faktör değil. Temmuz ayında RTL Nieuws tarafından yapılan bir ankete göre, seçmenlerin oy verme davranışında en etkili mesele, uzun süredir devam eden ve son yıllarda derinleşen konut krizi. Aynı araştırma, sağlık sistemindeki sorunların da seçmen nezdinde göç ve sığınmacı meselesinden daha fazla önem taşıdığını ortaya koyuyor. Öte yandan Motivaction araştırma şirketi tarafından geçtiğimiz ay gerçekleştirilen bir başka çalışma, Hollandalı seçmenlerin üçte ikisinin Gazze’de yaşananların oy tercihlerinde rol oynayacağını ortaya koyuyor.

Kararsız Seçmenler İçin Kritik Eşik: Liderler Tartışması

Hollanda’da her seçim öncesi parti liderleri, ulusal kanal NPO’nun ev sahipliğinde canlı yayında seçim tartışmalarına katılıyor. Bu tartışmalar, geniş bir izleyici kitlesi tarafından takip edilmekle kalmıyor; kararsız seçmenlerin oy verme davranışlarında da belirleyici rol oynuyor. Örneğin, önceki seçimlerde aşırı sağcı PVV’nin oy oranı, seçim tartışmalarının ardından bir haftada yüzde 12’den yüzde 25’e yükselmiş, merkez sol D66 ise 2021 seçimlerinde liderler tartışmasını takiben oylarını yüzde 15 seviyelerine çıkarmayı başarmıştı.

Bu yılki tartışmalar, Belçika’da yapılan bir operasyon sonrasında Wilders’in adının terör hedefleri listesinde yer aldığı yönündeki haberlerin gölgesinde geçti. Wilders’in güvenlik gerekçesiyle seçim kampanyasını askıya alarak tartışmaya katılmama kararı vermesiyle, D66 lideri Rob Jetten onun yerine davet edildi. Böylece seçim öncesi gerçekleşen ilk büyük tartışma, en büyük muhalefet partisi Yeşil Sol – İşçi Partisi (GL-PvdA), merkez sağ Hristiyan Demokrat Parti (CDA), VVD ve D66 arasında yapıldı.

Göç politikası tartışmalarında, VVD, CDA ve D66 daha az sığınmacı kabul edilmesi gerektiğini savunurken, GL-PvdA lideri Frans Timmermans bu fikre, “Savaştan kaçan insanları sınırda durduramazsınız,” diyerek karşı çıktı. Tartışma, yoksulluk, konut krizi ve sağlık sistemi gibi seçmenler için kritik konuları da kapsarken, Filistin devletinin tanınması meselesi de gündeme geldi. D66 ve GL-PvdA Filistin devletini tanımadan yana tavır alırken, diğer partiler karşı bir pozisyon benimsiyor.

İkinci tartışma ise Sosyalist Parti (SP) lideri Jimmy Dijk ve JA21 lideri Joost Eerdmans’ın da katılımıyla, toplam altı parti lideri arasında gerçekleşti. Tartışmanın tonu önceki yayına kıyasla daha sertti. Liderler özellikle sağlık sistemi, konut krizi ve göç politikaları üzerine karşı karşıya geldi. SP lideri Dijk, sağlık hizmetlerinde artan eşitsizliklere ve ilaç fiyatlarının yükselmesine dikkat çekerken, JA21 lideri Eerdmans ise göç konusunda daha katı önlemler alınması gerektiğini savundu.

Medya yorumlarına göre tartışmada CDA lideri Henri Bontenbal ve Rob Jetten genel olarak olumlu bir izlenim bırakırken, Timmermans’ın daha sert üslubu dikkat çekti. Bununla birlikte, tartışmada açık bir “kazanan”dan çok, liderlerin farklı seçmen gruplarına hitap etmeye çalıştığı ve seçmenlerin ekonomik kaygılarına ve refah devletinin geleceğine odaklandığı bir atmosfer öne çıktı.

Koalisyondaki Partiler Zor Durumda: Seçmenler Yeni Adresler Arıyor

Geçtiğimiz bir yılı siyasi krizlerle geçiren Hollanda’da, hükûmetin başarısızlıkları son koalisyonda yer alan dört partinin de oy oranlarına ciddi şekilde yansımış durumda. Koalisyondaki tüm partiler anketlerde düşüş yaşarken, merkez sağdaki NSC ve VVD’nin aşırı sağ ile ittifak yapmanın bedelini ağır biçimde ödeyeceği görülüyor. Bir önceki seçimde 150 sandalyeli mecliste 20 sandalye kazanan NSC’nin, yeni anketlerde milletvekili çıkaramayacağı öngörülüyor.

Bu durum, parti seçmeninin büyük bir hayal kırıklığıyla alternatif partilere yöneldiğini gösteriyor. Benzer şekilde VVD’nin meclisteki sandalye sayısının 24’ten 16’ya düşmesi bekleniyor. Parti içinden ve dışından gelen eleştiriler VVD’nin aşırı sağ ile yakınlaşmasının parti açısından iyi sonuçlar doğurmadığını ortaya koyuyor.

Aşırı sağcı PVV’nin tekrar birinci parti olması bekleniyor olsa da sandalye sayısında 9 kadarlık bir azalma öngörülüyor. BBB ise 7’den 4’e düşerek yeniden küçük parti konumuna geri dönecek gibi görünüyor. Anketlerde sonuçları kötü görünen BBB, burka ve kamusal alanda ibadet etmenin tamamen yasaklanması gibi popülist vaatlerle yeniden güç kazanmaya çalışıyor.

Diğer taraftan, koalisyon partilerinden ayrılan seçmenlerin yönelimi, geçen seçimin kaybedenleri CDA, JA21 ve D66’ya kaymış gibi görünüyor. CDA, PVV’nin ardından ikinci parti olma potansiyeliyle 24 sandalye kazanabilir ve parti lideri Bontenbal, başbakan adayları arasında en yüksek popülariteye sahip isim olarak öne çıkıyor.

Sağ kanattaki bir diğer parti JA21’in milletvekili sayısının 1’den 11’e çıkması bekleniyor. Bu artış, partinin hem PVV’den hem de diğer sağ partilerden oy alabildiğini gösteriyor. D66 ise 10 Ekim’de gerçekleşen ilk liderler tartışmasının ardından anketlerde 3 sandalye daha kazanarak VVD’nin önünde dördüncü parti konumuna yükseldi. Muhalefetteki GL-PvdA’nın sandalye sayısının önceki seçimlerdeki gibi 24 civarında kalması öngörülüyor. Bu arada göçmen yanlısı DENK’in ise küçük bir artışla 3’ten 4 milletvekiline çıkması bekleniyor.

Hollanda’da Koalisyon Senaryoları ve Belirsizlik

Anketler PVV’nin birinci parti olacağını gösterse de Wilders’in yeni kurulacak hükûmette yer alması oldukça zor. Hem CDA ve VVD hem de sol muhalefet partisi GL-PvdA, Wilders ile koalisyona girmeyeceklerini açıkladı. Yeşilgöz’ün merkez sağ hükûmet tercihi nedeniyle GL-PvdA ile bir ittifaka kapıyı kapatması, koalisyon ihtimallerini daha da daraltıyor. VVD’nin, 2021’deki merkez sağ koalisyonu dağıtıp ülkeyi siyasi istikrarsızlığa sürükledikten 4 yıl sonra aynı tercihin Yeşilgöz tarafından dile getirilmesi, VVD’ye yönelik eleştirileri artırıyor.

Tüm bu dengeler göz önüne alındığında, mevcut senaryoda en olası koalisyon, CDA veya GL-PvdA liderliğinde D66 ve JA21’in de katılımıyla kurulacak bir merkez hükümeti gibi görünüyor. Ancak bu dört partinin gerekli 75 sandalyeye ulaşıp ulaşamayacağı hâlâ belirsiz. 19 Ekim’deki ikinci seçim tartışmasının ardından kararsız seçmenlerin yönelimi netleşmeye başlasa da seçime sayılı günler kala yeni gelişmelerin dengeleri değiştirme olasılığı sürüyor.

Popülizm ve ırkçılığın uzun süredir rahatça alan bulduğu bir dönemin ardından, Hollanda siyasetinde göç meselesi önemini korumaya devam etse de seçmenler diğer gündem maddelerine odaklanıyor: Konut krizinin çözümü, sağlık sisteminin güçlendirilmesi ve siyasi istikrar. Anketler, halkın kısa vadeli ve popülist vaatlerden ziyade, güvenilir ve istikrarlı bir hükümet talep ettiğini gösteriyor.

Yakın zaman önce yapılan bir çalışma Hollanda halkının sadece yüzde 6’sının siyasete güvendiğini ortaya koydu. Bu çarpıcı sonuç ülkedeki siyasi istikrarsızlığın derinleştiğinin ve seçmenlerin güven bunalımının açık bir göstergesi. Mevcut siyasi belirsizlik ve koalisyon krizleri, Hollandalı seçmenler arasında bir yorgunluk yaratmış durumda. Bu nedenle önümüzdeki seçimlerde, istikrarlı ve somut politikalar sunan partilerin öne çıkması bekleniyor. Seçmenler, ülkede uzun süredir eksik olan siyasi güveni yeniden tesis edecek, krizleri yönetebilecek ve gündelik yaşamı doğrudan etkileyen sorunlara çözüm üretecek liderler arayışında.

Ömer Faruk Ergün

Ömer Faruk Ergün, 2017 yılında Ankara Üniversitesi Psikoloji bölümünden mezun oldu. Ardından Hollanda’da Radboud Üniversitesi’nde davranış bilimleri üzerine yüksek lisans yaptı. Şu anda Utrecht Üniversitesi Sosyal Psikoloji bölümünde doktora araştırmalarına devam ediyor; ahlak, ahlak temelli karar verme, gruplar arası çatışma ve işbirliği gibi konular üzerine çalışmalar yürütüyor.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#1

*Tüm alanları doldurunuz

  • Abdussamed Köksal
    2025-10-20 16:35:49

    Selamlar, Yazıyı etraflıca okudum. Hollanda’da ikamet eden biri olarak, yazının mahiyetinden ötürü çokça müstefid oldum. Ayrıca yazıda berrak bir üslup kullanılmış. Bundan ötürü de çokça müteşekkir olduğumu ifade etmek isterim. Kaleminize sağlık, zihninize bereket dilerim efendim.

Son Yüklenenler