'Gazze Şeridi'

İsrail’in Son Saldırıları “Barış” Planının Ne Kadar Kırılgan Olduğunu Gösterdi

İnsani yardım koridorları yeniden açılmış olsa da, İsrail’in ateşkesi bozan saldırıları barışın hâlâ kâğıt üzerinde olduğunu kanıtladı. Donald Trump'a ait “Gazze Planı”, güvenin ve etkili arabuluculuğun olmadığı bir ortamda her an dağılabilecek bir illüzyon olmaktan öteye gidemiyor.

İsrail ordusu, ateşkese rağmen Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki Bureyc Mülteci Kampı'na düzenlediği saldırı sonucu yaşamını yitiren ve yaralıların olduğu bildirildi. Saldırı sonucu bir bina yıkılırken çevredeki evlerde hasar oluştu. 20 Ekim 2025. Fotoğraf: Moiz Salhi - AA.

İsrail’in Gazze’ye düzenlediği son hava saldırıları, dünyanın kalıcı bir ateşkes umuduna bağladığı kırılgan barış illüzyonunu bir kez daha yerle bir etti. Kahire’de onaylanan ve savaş sonrası yeniden inşa ile yönetişim için yeni bir çerçeve olarak sunulan sözde “Gazze Planı”nın üzerinden henüz birkaç gün geçmişti ki, bölge yine alışıldık tırmanış döngüsüne döndü. İsrail savaş uçakları, iki askerin ölümüne yol açan Hamas saldırılarına misilleme iddiasıyla Gazze’nin dört bir yanını bombaladı. Hamas ise İsrail’i, küçük çaplı güvenlik olaylarını bahane ederek sivillerin yaşadığı mahalleleri hedef almakla suçladı. Gerekçesi ne olursa olsun, sonuç değişmedi: Onlarca Filistinli sivil öldü, yardım konvoyları yeniden durdu, barış umudu bir kez daha serap gibi kayboldu.

Planı En Baştan Kırılgan Hâle Getiren Varsayımlar: “Karşılıklı Güven” ve “Ölçülülük”

Mısır’daki bölgesel zirvede büyük beklentilerle ilan edilen Gazze Planı, yıllardır süren yıkımın ardından Gazze’yi istikrara kavuşturmayı amaçlayan ilk koordineli girişim olarak sunulmuştu. Plan; insani yardıma erişimi yeniden tesis etmeyi, temel altyapıyı onarmayı ve sonunda uluslararası gözetim altında sınırlı bir özyönetim için zemin oluşturmayı öngörüyordu. Arap ülkeleri mali ve lojistik destek sözü vermiş, Avrupa Birliği teknik katkı taahhüdünde bulunmuş, İsrail bile güvenlik kaygıları giderildiği sürece iş birliği sinyali vermişti. Kısacası, plan kısa bir süreliğine de olsa, uzun süredir Gazze’nin geleceği konusunda karşı karşıya gelen bölgesel aktörlerin çıkarlarını aynı hizaya getirmiş görünüyordu.

Ne var ki bu iyimserlik baştan beri son derece kırılgandı ve bu haftaki çatışmalar nedenini açıkça gösterdi. Plan, İsrail ile Hamas arasında aslında hiç var olmayan bir “karşılıklı güven” ve “ölçülülük” varsayımına dayanıyordu. Oysa tarafların her biri, diğerini hâlâ bir müzakere muhatabı değil, ölümcül bir düşman olarak görüyor. İsrail için Hamas, ortadan kaldırılması ulusal varoluş meselesi sayılan bir terör örgütü. Hamas için ise Gazze’nin sınırlarının, hava sahasının ve ekonomisinin İsrail’in kontrolünde olması, işgalin hiç bitmediğinin kanıtı. Kahire’de teknokratik bir plan olarak tasarlanan Gazze Planı, bu temel uçurumu kapatmaya muktedir değildi.

Geleneksel olarak İsrail-Filistin çatışmasında arabulucu rolü üstlenen Amerika Birleşik Devletleri ise haftalardır ortalarda yok. Washington, Kahire girişimini destekledi ama liderliği üstlenmekten kaçındı; belki yeni bir diplomatik başarısızlıktan çekindi, belki de iç siyasete gömülmüş durumda. Amerikan yönetiminin “İki tarafı da itidale çağırıyoruz,” açıklamaları artık boş bir formüle dönüşmüş durumda. ABD’nin etkin katılımı olmadan İsrail askerî operasyonlarını sınırlama baskısı hissetmiyor; Hamas da İsrail’den taviz koparabilecek güvenilir bir hakem görmüyor. Bu boşlukta diplomasinin yerini sessizlik, sessizliğin yerini ise yeniden şiddet alıyor.

Çok Aşamalı “Barış” Planının Birbirine Bağlı Yapısı Kağıt Üzerinde Mantıklı Görünüyordu

Mısır, Ürdün ve Katar bu boşluğu doldurmaya çalışıyor ama etkileri sınırlı. Kahire için öncelik uzun vadeli siyasi uzlaşı değil, sınır güvenliği. Doha yeniden inşayı finanse edebilir ama tarafları anlaşmaya zorlayamaz. Amman’ın etkisi maddi olmaktan çok ahlaki düzeyde. Güçlü bir arabulucu olmayınca, hem İsrail hem Hamas kendi anlatılarını özgürce sürdürme alanı buluyor: Biri “teröre karşı savunma”, diğeri “işgale karşı direniş” retoriğiyle. Her iki taraf da saldırılarını meşru müdafaa olarak gerekçelendirebiliyor ve biliyorlar ki uluslararası tepki er geç dinecek.

Asıl sorun ise Gazze Planı’nın kendi tasarımında yatıyor. Kâğıt üzerinde, sırayla ateşkes, yardım, yeniden inşa ve yönetişim reformu öngören düzenli bir süreç çizilmişti. Gerçekteyse bu adımlar birbirine bağımlı, güven eksikliğiyle en kolay kırılabilecek bir zincir oluşturuyordu. Ateşkes yardımların akması için gerekliydi; yardımlar ise ancak sınır kapıları açık kalırsa ulaşabilirdi; fakat İsrail, Hamas’ın yeniden silahlandığından şüphelenirse kapıları kapatacaktı. Yeniden inşa için güvenlik gerekiyordu; ama çimento ve çelik tünel yapımında da kullanılabileceği için yeniden inşa bile kuşkuyla karşılanıyordu. Kahire’de masa başında mantıklı görünen yol haritası, Gazze ya da Han Yunus sokaklarında gerçeğin ağırlığı altında çöküyordu.

Plan, tarafların iç siyasi baskılarını da hafife almıştı. Sağcı ve milliyetçi partilerin hâkim olduğu İsrail hükûmeti, tarihinin en büyük askerî başarısızlıklarından biri sonrasında zayıf görünmeyi göze alamaz. Hamas’la yapılacak her uzlaşma, muhaliflerce “teröre taviz” diye damgalanıyor. Hamas ise kuşatma ve bombardıman altında yaşayan bir toplumu yönetiyor; burada silahlı direniş, hâlâ “onur”un tek biçimi sayılıyor. İsrail’le açık müzakere, Hamas’ın hem Filistinliler hem de rakip gruplar nezdindeki meşruiyetini sarsma riski taşıyor. Böylece iki taraf da çatışmayı ödüllendiren, uzlaşıyı cezalandıran bir siyasi döngüye hapsolmuş durumda.

Bu çıkmazın bedelini ise sıradan insanlar ödüyor. Gazze’de sivil altyapı bir kez daha çökmenin eşiğinde; hastaneler yakıt sıkıntısından nefes alıyor, sığınaklar kapasitesini çoktan aşmış durumda. Yardımların durması açlık ve salgın korkularını yeniden alevlendirdi. İsrail tarafında ise sınır bölgelerindeki kasabalar, sürekli roket tehdidi altında alarm sirenleriyle geçen bir yaşam sürdürüyor. Gazze Planı “rahatlama” vaat etmişti, ama yeniden başlayan bombardıman altında yaşayanlar için bu vaat acı bir yanılsamadan ibaret.

Hesap Verilebilirlilik ve Sürekli Diplomasi Olmadan Her Plan Başarısızlığa Mahkûm

İleriye bakıldığında, Gazze Planı’nın ciddi bir siyasi dönüşüm ve güven inşası olmadan ayakta kalması zor görünüyor. En iyimser senaryoda bile, yılların yıkımından bıkan tarafların Kahire çerçevesini “barış ideali” değil “zorunlu pragmatizm” olarak kabul etmesi gerekir. Bunun için İsrail’in güvenlik gerekçelerini sürekli veto aracına çevirmeden anlamlı bir yeniden inşaya izin vermesi, Hamas’ın da ateşkesi yeniden silahlanma fırsatına dönüştürmemesi şart. Ayrıca uluslararası aktörlerin, özellikle de ABD’nin, bağışçı ya da gözlemci değil, tarafların yükümlülüklerini garanti altına alan bir mekanizma olarak sürece geri dönmesi gerekir.

Ama gerçekçi tablo daha karanlık. Ateşkesin defalarca ihlal edilmesi planın inandırıcılığını zaten aşındırdı. Her yeni saldırı, her misilleme roketi tarafları masadan biraz daha uzaklaştırıyor. İsrail yakında “Hamas hiçbir ateşkese sadık kalamıyor,” diyerek Gazze çevresinde uzun süreli askerî varlığı meşrulaştırabilir. Hamas ise planı, egemenliğini zayıflatmayı amaçlayan yabancı bir proje olarak niteleyip direniş söylemini sertleştirebilir. Kahire ve Brüksel’deki destekçiler ise artık iki ana aktörün de inanç duymadığı bir çerçeveyi savunmak zorunda kalır.

İşte Gazze’de barış inşasının paradoksu budur: Planlar ne kadar karmaşıklaşırsa, sahadaki gerçeklikten o kadar koparlar. Uluslararası diplomasi Gazze’yi çözülmesi gereken bir siyasi mesele değil, yönetilmesi gereken bir insani kriz olarak görmeye devam ettiği sürece kalıcı huzur mümkün olmayacaktır. İskeleler, yollar, okullar yeniden yapılabilir; ama güven yeniden inşa edilemezse hiçbir plan işlemez.

Şimdilik, ateşkes ile misilleme arasındaki bu döngünün süreceği açık. Son bombardıman, bir barış belgesini daha küle çevirdi ve dünyaya şu gerçeği hatırlattı: Gazze’de istikrar, konferans salonlarında yazılamaz; bombalar sokaklara düşerken barış kağıt üzerinde kalır. Hesap verilebilirlik, empati ve sürekli diplomasi olmadan, Gazze ile İsrail’in geleceği hep aynı kısır döngüye mahkûm olacak: Kâğıt üzerinde barış, gerçekte ise bitmeyen bir savaş.

NOT: Bu tercüme, Creative Commons Attribution 4.0 International (CC BY 4.0) lisansı ile yapılmıştır. Metnin Middle East Monitor tarafından yayımlanan İngilizce aslına buradan ulaşabilirsiniz.

Ronny P. Sasmita

Ronny P. Sasmita, Endonezya’da jeopolitik ve jeoekonomik çalışmalar üzerine uzmanlaşmış bir düşünce kuruluşu olan Indonesia Strategic and Economics Action Institution’da kıdemli analisttir.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler