'Bürgergeld'

Helena Steinhaus: “Almanya’da Yoksulluk Kader Değil, Politik Bir Tercih”

Almanya’da Vatandaşlık Ödeneği adlı temel gelir yardımına dair tartışmalar sertleşiyor. Politikacılar “sosyal yardım suistimali” söylemiyle yeni kesintileri meşrulaştırmaya çalışırken, “Yaptırımsız” Derneğinin (Sanktionsfrei) kurucusu Helena Steinhaus, bunun toplumu bölen bir korku siyaseti olduğunu söylüyor. Steinhaus’a göre “emek adaleti” bir mit, yoksulluk ise politik bir tercih.

Fotoğraf: Oliver Betke | Helena Steinhaus, Sanktionsfrei e.V

Helena Steinhaus, 2023’te sizinle o dönemki hükûmetin (Trafik Lambası Koalisyonu) reformlarını, özellikle de Hartz IV’ün Vatandaşlık Ödeneği (Bürgergeld) olarak yeniden adlandırılmasını ve kurucusu olduğun “Yaptırımsız” Derneğinin (Sanktionsfrei) Hartz-Plus araştırmasını konuşmuştuk. Bugünse Almanya’da daha sert bir politik hareket görüyoruz. CDU Genel Sekreteri Carsten Linnemann ve Şansölye Friedrich Merz gibi siyasetçiler, Vatandaşlık Ödeneği’nin (Bürgergeld) kısıtlanmasını ya da tamamen kaldırılmasını talep ediyor. Bu düzenlemeyle özellikle “çalışmayı tamamen reddedenler” (Totalverweigerer) hedef alınıyor. Bu gruba dair ne biliyoruz?  Bu sert politika değişikliğini nasıl değerlendiriyorsun?

Aslında bu sözde “çalışmayı reddedenler” hakkında hiçbir şey bilinmiyor. Hatta gerçekten var olup olmadıkları bile bilinmiyor. Çünkü işsiz olup Vatandaşlık Ödeneği alan, fakat bu esnada devletin kendisine iş teklif ettiği birisinin bu teklifleri reddedip reddetmediğine dair veriler toplanmıyor.

“Totalverweigerer” sayılmak için, iki kez bir işi reddetmiş olmanız ve sizin vakanızla ilgilenen danışmanınızın kabul ettiği bir gerekçenizin olmaması gerekiyor.  Ölçüt bu kadar. Almanya’da her yıl yaklaşık 20.000 civarında iş reddi veya yaptırım uygulandığı söyleniyor ama bu rakamlar da belirsiz. Bildiğimiz tek şey, bu sayının son derece düşük olduğu. Yani aslında hiçbir anlamı yok. Bu kitle, devlete maliyet açısından da çok küçük bir kesim.  

Bu, politik olarak aslında diğerlerine ibret olsun diye kullanılan bir korku hikâyesi. Bence amacı da yeni kısıtlamaları meşrulaştırmak. Federal Anayasa Mahkemesi 2019 yılında Vatandaşlık Ödeneği’nin tamamen kesilmesinin -yani “tam yaptırım” uygulanmasının- anayasaya aykırı olduğuna karar vermişti. Buna kira desteği de dahil.

Ama 2024’ten beri, kira hariç temel ödeneğin tamamen kesilmesi yine mümkün hâle geldi. Yani zaten çok ağır yaptırımlar mevcut. Daha fazlasına gerek yok. Üstelik bu tür yaptırımların işe yaradığını gösteren hiçbir kanıt da yok. Bu tür politikalar sadece toplumu bölüyor, insanlarda korku yaratıyor ve onları kötü koşullarda, geçici işlere zorunlu bırakıyor. Araştırmalar da gösteriyor ki, yaptırım baskısı altında işe girenler genellikle kısa süre içinde o işi bırakıyor.

“Göçmenler Günah Keçisi İlan Ediliyor”

Almanya’da Vatandaşlık Ödeneği tartışmasının artık tamamen duygusal ve ideolojik bir hâl aldığını gözlemleyebiliyoruz. Bu ödeneği alanlar göç ve sığınma konularıyla ilişkilendiriliyor ve ırkçı biçimde etiketleniyorlar. Bu söylemin tehlikesi ne sizce?

Bu gerçekten en büyük trajedilerden biri. Tüm sorunlar, Vatandaşlık Ödeneği alan göçmenlerin ve mültecilerin üzerine yıkılıyor. Bu kesim aslında toplumsal sorunlarda en az sorumluluğu olan, ama sorunlarla baş etmek için en az imkâna sahip olan insanlardan oluşuyor.

Almanya’da göçmenlerin onurlu bir iş bulmaları zaten çok zorlaştırılıyor. Çoğu zaman dezavantajlı durumdalar. Üstelik Alman toplumu, onların hangi bedelleri ödediklerini görmek konusunda hayli isteksiz.

Kötü koşullarda, düşük ücretli birçok iş göçmenler tarafından yapılıyor ve onlar da geçimlerini sağlamak için Vatandaşlık Ödeneği ile gelirlerini tamamlamak zorunda kalıyorlar. Ama buna rağmen çeşitli yönlerden damgalanıyor ve baskıya maruz kalıyorlar. Bu da var olan eşitsizlikleri kalıcı hâle getiriyor. Oysa ortada bireysel değil, yapısal problemler var ve bu yapısal durum, politik tercihlerle devam ettiriliyor. Yani yoksulluk bir tür kader değil, politik bir tercih.

“Emek Adaleti Bir Mit, Bir Yalan”

Vatandaşlık Ödeneği’nde kesinti yapılmasını isteyen bazı siyasetçiler “emek adaleti” (Leistungsgerechtigkeit) ilkesine dayanarak bu ödeneğin Almanya’da çalışmayı teşvik etmediğini söylüyor. Vatandaşlık Ödeneği’ne muhtaç insanlarla çalışan birisi olarak bu iddialara ne cevap verirsin?

Almanya’da emek adaleti bir masal, bir mit, bir yalan. Almanya’da neredeyse hiç “emek adaleti” yok. Eğer olsaydı, her sabah erken kalkıp çalışan insanlar yeterli ücret alırdı, gelirlerini Vatandaşlık Ödeneği ile tamamlamak zorunda kalmazlardı ve asgari ücret insanca bir seviyede olurdu.

Eğer ortada bir “emek adaleti” olsaydı, bakım alanında emek üreten insanlar, yani “care work”  yapan insanların toplumdaki statüsü çok daha yüksek olurdu. Ve yine böyle bir durumda miras yoluyla zenginleşenler, emek harcamadan bu kadar ayrıcalıklı konumda bulunmazdı.

Öte yandan, Vatandaşlık Ödeneği alan birçok kişi zaten çalışıyor. Çalışmayanlar da çoğu zaman ücretsiz bakım veya çocuk yetiştirme işiyle meşguller. Çünkü sistem bu işleri bir “emek” olarak görmüyor. Yani devletin yükünü fiilen hafifleten bu insanlar, destek görmek yerine bürokrasiyle, baskıyla ve korkuyla karşı karşıya kalıyor.

Bugün Almanya’da Vatandaşlık Ödeneği alan insanlar yalnızca ay sonunu getirememe korkusu değil, aynı zamanda evlerini kaybetme korkusu da yaşıyorlar. Bu çok derin, varoluşsal bir korku. Eğer gerçekten adalet olsaydı, zenginler vergi indirimi almak yerine onlara düşen paylarını nihayet öderlerdi. Almanya’da en zenginler, ülkenin altyapısından en çok faydalanmalarına rağmen en az vergi ödeyen kesim.

“421 Vaka Üzerinden Nefret Siyaseti Yapılıyor”

Almanya’da 2023 yılında ülke genelinde 421 “örgütlü sosyal yardım suistimali” vakası kayda geçti. Bu sayı medyada geniş yer buldu. Bu vakaları nasıl değerlendiriyorsun? 

421 kayıtlı vaka demek, bunların hepsinin yargısal olarak doğrulanabildiği anlamına gelmiyor. Gerçek sayı bundan daha da az. Bu da tıpkı herhangi bir işte çalışmayı tamamen reddedenler hikâyesinde olduğu gibi yapay bir tartışma.

En çarpıcı olan, Çalışma Bakanı Bärbel Bas’ın (SPD) bu konuyla gündeme gelmesiydi. Bas, ilk röportajında tam da bu temaya odaklandı. Muhtemelen Duisburg’daki bazı yerel olayları kastediyordu  ve kendisini bu tartışmada “mantığın sesi” olarak konumlandırmak istedi.

Ama bu söylem, “mafya yapılarıyla mücadele” bahanesiyle aslında insanların adalet duygusuna oynuyor. Sonuçta yine işsizlerle göçmenler birleştiriliyor, “suçlu yabancılar” anlatısı yeniden üretiliyor.

Bu arada, hiç kimse Vatandaşlık Ödeneği alan bir annenin çocuğunu doyuramadığını ya da engelli bir babanın iş bulamadığını konuşmuyor. Çünkü medyada “mafya hikâyeleri” çok daha kolay satıyor. Ama gerçek sorun, insanların yoksulluk içinde yaşamaya zorlanması.

“Tam Yaptırımlar Evsizlik Anlamına Gelebilir”

Vatandaşlık Ödeneği’nin tamamen kesilmesi, senin birlikte çalıştığın insanlar için ne anlama gelir?

Tam yaptırım (Totalsanktion), yani Vatandaşlık Ödeneği’nin tamamen kesilmesi, bu insanlar için doğrudan evsizlikle sonuçlanabilir. Haziran’da 1000’den fazla Vatandaşlık Ödeneği alıcısıyla bir anket yaptık. Bu insanlardaki en yaygın korku evsizlikti.

Bu insanların kaygısı “Artık pasta alamayacağım” değil, “Çocuklarımla nerede uyuyacağım” sorusudur. Özellikle bakıma muhtaç çocuğu olan ebeveynler, çoğu zaman sadece minijob (yarı zamanlı iş) yapabiliyor. Ve kendilerine sunulan bir işi reddettiklerinde yardımları tamamen kesiliyor. Bu o kimseler için doğrudan ailece sokakta kalmak demek.

Almanya’daki bu korku iklimi, toplumun vicdanını felce uğratıyor. Bärbel Bas bile tam yaptırım fikrini saçma bulduğunu söyledi. Ama bu tartışmaların varlığı bile tehlikeli çünkü bu tartışmalar yoksul insanları adım adım “insanlıktan çıkarma” sürecine hizmet ediyor.

Almanya’daki bütçe açığı 179 milyar avro iken, Vatandaşlık Ödeneği’ni keserek 5 milyar “tasarruf” etmek tamamen anlamsız. Oysa varlık vergisini veya miras vergisini yeniden düzenleyerek devlet yüz milyarlarca avro gelir elde edebilir. 1997’den beri yeniden düzenlemek üzere askıya alınan varlık vergisi yüzünden devlet 380 milyar euro kaybetti. Buna rağmen Friedrich Merz hâlâ, “Almanya’da sosyal devlet finanse edilemez durumda” diyor. Bu bütünüyle yanlış.

“İlk Adım: Temel Ödenek Miktarı 813 Avro Olmalı”

Eğer Vatandaşlık Ödeneği’ni geliştirme şansın olsaydı sen nereden başlardın?

Her şeyden önce, 563 avro olan temel ödenek miktarı (Regelsatz) artırılmalı, bu temel ödenek en az 813 avro olmalı. Zaten birçok sosyal hizmet derneği bunu talep ediyor. Ayrıca kira bedellerinin gerçekten güvence altına alınması gerekiyor. Şu anda birçok hane, yetersiz konut politikası yüzünden kira farkını kendi küçük ödeneğinden karşılamak zorunda.

Vatandaşlık Ödeneği yaptırımsız olmalı. İnsanlara ceza değil, destek ve pozitif teşvik temelli yaklaşımlar geliştirilmeli. Ayrıca toplumdaki algının da değişmesi gerekiyor. Yıllardır yoksullar hakkında yürütülen karalama kampanyasının tersine çevrilmesi şart. İnsanların onurunu ve bütünlüğünü yeniden tesis etmek için kaynaklarımızı seferber etmek zorundayız.

Enise Yılmaz

Bochum Ruhr Üniversitesinde hukuk eğitimi alan Enise Yılmaz, Perspektif’in yayın kurulu üyesidir.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler