"ırkçı ayrımcılık"

“Irkçı Öğretmenler” Neden Büyük Bir Sorun?

Öğretmenler odasındaki ırkçılık, şimdiye dek çok sık gündeme gelmeyen bir konu. Irkçı söylemlerin üstünü örtmek isteyen okul müdürleri ya da meslektaşlarına ırkçı hakaret eden öğretmenler toplum için ciddi bir tehlike teşkil ediyorlar.

Almanya’da eğitim alanındaki en büyük sorunlardan birisi “problemli muhitler”de bulunan okullar olarak görüldü. Sosyal yardımdan geçinen, Almancanın ancak “yabancı dil” olarak konuşulduğu, çocuklarını eğitim konusunda destekleyecek yetkinliğe sahip olmayan aileler… Öte yanda bu ailelerde yetişen ve toplum için birer “kayıp” olarak görülen, yazma, konuşma ve davranış bozuklukları olan, “paralel toplum”larda büyüdüğüne inanılan çocuklar…

Sıkça gündeme gelen bu sorunların hepsi gerçek. Almanya’da “problem muhitler” gerçekten de varlar. Bu muhitlerdeki okullarda görev yapan öğretmenler mesleki anlamda ciddi zorluklarla karşı karşıya. Fakat öte yanda çok sık konuşulmayan başka sorunlar da var: Öğretmenlerdeki ırkçılık gibi.

Almanya’da Türkiye kökenlilerin bulunduğu herhangi bir ortamda söz dönüp dolaşıp okulda yaşanan ırkçı ayrımcılık vakalarına geldiğinde neredeyse herkesin anlatacağı oldukça olumsuz okul hatıraları var. Öğretmenlerin küçümseyici sözleri, kasten düşük verilen notlar, öğrencilerin etnik ya da dinî kimlikleri nedeniyle maruz kaldıkları “mobbing” hiç de nadir olmayan şekilde yaşanıyor.

Üstelik okuldaki tek ırkçı ayrımcılık sorunu öğrencilerin karşı karşıya kaldığı ayrımcılık vakalarında yaşanmıyor. Farklı etnik ya da dinî arka plana sahip öğretmenler de bizzat kendi meslektaşları ya da okul müdürleri tarafından ırkçı ayrımcılığa sıkça uğrayanlar arasında.

Ayrımcılık Vakaları Okul Yönetimi Tarafından Ciddiye Alınmıyor

ARIC-NRW’nin hazırladığı “Okulda Ayrımcılık – KRV’de Etkili ve Şeffaf Bir Şikâyet Yönetimi İçin Çerçeve” isimli rapora göre, öğrenciler diğer öğrencilerden veya öğretmenlerden yaşadıkları ayrımcılık vakalarının okul yönetimi tarafından ciddiye alınmadığını belirtiyorlar. Ayrımcılık olaylarına genelde müdahale edilmiyor ve yapılan şikâyetler “okul sisteminin idamesini sağlamak” gibi daha öncelikli görülen bir amaç uğruna okul yönetimi nezdinde göz ardı ediliyor.[1] Okul idareleri de okulda “sorun” görmek istemedikleri ya da ırkçılıkla ilgili herhangi bir hassasiyete sahip olmadıkları için yaşanan ayrımcılıkları görmezden gelebiliyorlar.

ARIC-NRW’ye yansıyan bir olayda belirtildiği üzere, okul arkadaşları tarafından “maymun, pis zenci, p.ç kurusu” gibi hakaretlere maruz kalan siyahi bir öğrenci, okul yönetimine başvurduğunda müdür tarafından “her problemi zenci olmasına bağladığı” iddiasıyla geri çevrilebiliyor örneğin.

Öğretmen Eğitiminde Kültürel Çoğulculuk Vurgusu

Alman okullarında yaşanan ırkçı ayrımcılığı engelleyebilmek için en gerekli adımlardan birisi ise öğretmenlerin kültürel ve dilsel çeşitliliğe yönelik hassasiyet kazanabilecekleri bir eğitimden geçmeleri.

Mercator Enstitüsü ile Alman Vakıfları Uzmanlar Kurulu’nun (Alm. “Sachverständigenrat deutscher Stiftungen”) Eylül 2016’da hazırladığı “Göç Toplumunda Öğretmenlerin Eğitimi”  konulu rapor[2] konuyla ilgili detaylı bilgiler sunuyor. Alman eğitim sisteminde “göç” yeni bir fenomen olmamasına rağmen öğretmenler sınıfta karşılaştıkları kültürel ve dilsel farklılıklara nasıl tepki vereceklerini genelde bilmiyorlar. Bunda öğretmen eğitiminde çeşitlilikle ilgili özel bir vurgunun yer almamasının payı var. Rapora göre Almanya’da yalnızca 5 federal eyalette öğretmen adayları “kültürel ve dilsel çeşitlilikle başa çıkma” konusunda sistematik bir eğitimden geçiriliyorlar. Öğretmen adaylarının çok büyük bir kısmı, farklılıklarla başa çıkma konusunda tamamen hazırlıksız bir şekilde göreve başlıyorlar. Böylece okulda karşılaştıkları kültürel çeşitliliğe karşı nasıl muamele edeceklerini pedagojik açıdan öğrenmemiş olarak mesleğe giriş yapıyorlar. Bu durumda öğrencileri ırkçı ayrımcılıktan koruyabilecek yetkinliği edinmemelerinin yanı sıra, öğretmenlerin bizzat kendileri de ırkçılık konusunda eleştirel bir pozisyona sahip olmadan kendilerini öğrencilerin karşısında buluyorlar.

Tagesspiegel’da “Problem Öğretmenler Hakkında Konuşalım” başlıklı anonim yazısında Berlinli bir öğretmen, birçok öğretmenin “beyaz olmayan” öğrencilere ya da Müslümanlara karşı kendi önyargılarıyla ilgili farkındalıklarının olmadığını belirtiyor. Aynı öğretmen yazısında bunun nedenini şöyle açıklıyor: “Genel kabulün aksine bu tutumun nedenini mesleki yorgunluk ve bezmişlikte değil, genç öğretmenlerin okula gelirken yanlarında getirdikleri düşünce şablonlarında aramak gerek.”[3]

Okulda Irkçı Ayrımcılıkla Mücadele: Harici Şikâyet Mekanizmaları

Irkçı ayrımcılığa uğradığı gerekçesiyle “okul içinde” yapılan şikâyetler, sorunu çözmenin tam tersine, ayrımcılık yaşayan öğrenci açısından ek bir yükü de beraberinde getiriyor. Okul idaresine başvurup ayrımcılığa uğradığını belirten öğrenciler ya da öğretmenler “sorunlu” olarak görülüp daha da göze batabiliyorlar. Bu durum ise mağdurun kuruma yönelik güvenini uzun vadede olumsuz etkiliyor.

Almanya’daki okul sisteminde öğrencilere ya da öğretmenlere yönelik ayrımcılıkla mücadele edilebilmesi için okul yönetimleri dışında da “harici müracaat mercilerinin” oluşturulması gerek. Yetiştirme ve Bilim Sendikası’nın (Alm. “Gewerkschaft Erziehung und Wissenschaft”) Berlin Eyalet Derneği tarafından hazırlatılan hukuki mütalaaya göre de okulda yaşanan ayrımcılıklarla etkili bir şekilde mücadele edilebilmesi için “okul denetleme” mercilerinin hiyerarşik yapısının dışında yer alan şikâyet mercilerinin tesis edilmesi şart.  Maryam Haschemi Yekani ve Carsten Ilius tarafından hazırlanan hukuki mütalaada, Berlin’de olası bir şikayet merciinin hukuki çerçevesine dair öneriler dile getirilmişti.[4]

Almanya’da okullarda yaşanan ayrımcılıkla ilgili farkındalık oluşturulması konusunda en etkili kurumlardan biri “Federal Ayrımcılıkla Mücadele Dairesi” (ADS). ADS Bölüm Başkanı Charlotte Kastner’in Perspektif’e verdiği demeçe göre ADS’in okulda ayrımcılıkla ilgili ilk raporunu 2013’te yayımlanmasının ardından eğitim hayatında ilk olumlu değişiklikler de meydana gelmiş: “Raporun yayınlandığı yıl eyaletlerin Kültür Bakanları ‘Kültürlerarası Eğitim ve Kültürlerarası Yetiştirme’ ile ilgili bir karar aldı ve okulların belli kişiler ve gruplara yönelik ayrımcılıkla mücadele edip yapısal ırkçılıkları tamamen önlemesi gerektiğini belirtti. Bununla birlikte okulda ayrımcılıkla ilgilenen ve danışmanlık sunan ilk projeler de oluşturuldu.”

Bu projelerden bazıları “Okul ve Kreşlerde Ayrımcılığa Karşı Berlin Ağı” (BeNeDiSK) ve “Çocukları Ayrımcılıktan Koru!” (KiDS) gibi oluşumlar. Bu inisiyatifler okul ve kreş çalışanlarına ve öğrencilere ayrımcılık vakalarında danışmanlık sunuyorlar. Bunun dışında 2015 yılından 2018 yılına kadar Berlin’de yürütülen “Okullarda Ayrımcılık Korumasına Karşı Müracat Merkezi” (ADAS) isimli bir pilot proje de var. Kastner ADAS’ın görevlerini şöyle tanımlıyor: “Ayrımcılık durumları için okullara özel ve bağımsız bir müracaat ve danışmanlık merkezinin oluşturulması, okul içi şikâyet yönetiminin geliştirilmesi, dokümantasyon ve yapılan ayrımcılık vakalarının değerlendirilmesi ile Berlin eğitim politikasına dair hareket stratejilerinin önerilmesi.”

Alman okullarındaki ayrımcılığın önlenmesine yönelik bu projeler yalnızca Berlin’de gerçekleştiriliyor. Almanya’da diğer eyaletlerde okullardaki ayrımcılık için bağımsız şikâyet mercileri yok.

Irkçı Ayrımcılık ve “Mobbing” Arasındaki Fark

Kastner okullarda yaşanan “ırkçı ayrımcılık” ve “mobbing” arasında farklar olduğunu belirtiyor. Bir kişi, yasayla korunan kişilik özellikleri yüzünden, örneğin etnik kökeni nedeniyle, yani ortada nesnel bir neden olmaksızın, diğerlerine kıyasla daha uygunsuz bir muameleye maruz kalmışsa bu durumda Genel Eşitlik Yasası’na göre “ayrımcılık” söz konusu oluyor. Buna karşın “mobbing” ise uzun süre devam eden ve mağdur için düşmanca, dışlayıcı bir ortam oluşturan, bilinçli küçük düşürücü ve onur zedeleyici davranış olarak tanımlanıyor. “Mobbing” Genel Eşitlik Yasası kapsamında koruma altına alınan bir özellikle bağlantılı gerçekleşiyorsa o zaman ayrımcılık yasağına tabi oluyor.

Kastner durumu bir örnekle açıklıyor: “Bir öğrenci diğer öğrencilerle aynı performansı göstermesine rağmen etnik kökeni nedeniyle derste kötü bir not alıyorsa, ayrımcılığa uğruyordur. Ama bu öğrenci kökeni nedeniyle derste küçük düşürücü ve dışlayıcı bir tavırla karşılaşıyorsa mobbing’e uğruyor demektir. Mobbing de öğretmenler tarafından engellenmelidir.”

Kastner öğretmenleri tarafından ayrımcılığa uğrayan öğrencilerin ya da velilerinin okul yönetimine, rehber öğretmene, yani okul içi müracaat mercilerine yönelmesini ya da harici danışmanlık merkezleriyle iletişime geçmelerini tavsiye ediyor.

Almanya’da Genel Eşitlik Yasası tarafından ayrımcılığa karşı oluşturulan hukuki koruma, okullardaki bütün çalışanlar için geçerli. Bir “işveren” olarak okullar, Genel Eşitlik Yasası uyarınca çalışanlarını ayrımcılıktan korumak zorundalar. Öğrencilerse bu kapsama girmiyorlar. Kastner, “Okullar, Genel Eşitlik Yasası kapsamında korunan kişilik özellikleri nedeniyle ayrımcılığa uğrayanların başvuracağı şikâyet mercileri oluşturmakla mükellefler. Bunun dışında öğretmenler, aday öğretmenler ya da okuldaki diğer çalışanlar da ADS’ye başvurabilir.” diyor.

Almanya’da ırkçı ayrımcılığa dair hukuki korumanın temelini Anayasa’nın 3. Maddesi oluşturuyor. Bu maddeye göre:

(1)  Bütün insanlar yasa önünde eşittir.
(2)  Erkek ve kadınlar eşit haklara sahiptirler. Devlet, kadın ve erkeklerin eşitliğinin gerçekten sağlanmasını özendirir ve varılan dezavantajların giderilmesi için çaba gösterir.
(3)  Cinsiyeti, soyu, ırkı, dili, yurdu ve kökeni, inancı, dini veya siyasi görüşleri dolayısıyla hiç kimse mağdur edilemez ve hiç kimseye imtiyaz tanınamaz. Hiç kimse özür ve sakatlığından dolayı mağdur edilemez.

Eğitimde Ayrımcılık Vakalarının Çoğu Etnik Kökene Dayalı

ADS ayrımcılık mağdurlarına ücretsiz hukuki danışmanlık sunuyor, gerektiği durumlarda ise lokal bazdaki danışmanlık merkezlerine yönlendirmede bulunuyor. Kastner ADS’nin kendisine yapılan danışmanlık müracaatlarını dokümente ettiğinden bahsediyor: “ADS’nin şimdiye dek resmî ve sivil danışmanlık merkezlerine dair yaptığı sorgulamalarda eğitim alanındaki ayrımcılıkla ilgili şikâyetler, bütün şikâyetler içerisinde yüzde 20’lik bir orana sahip. İlk sırada ise çalışma ve meslek eğitiminde yaşanan ayrımcılık şikâyetleri yer alıyor. Eğitimde ayrımcılıkla ilgili vakaları değerlendiren danışmanlık merkezlerinin yüzde 81’i, kendilerine genelde etnik köken ya da ırkçılıkla ilgili ayrımcılık vakalarının geldiğini söylüyor.”

Kastner, ADS’in sunduğu danışmanlığın bir ön şartı olmadığını ve ücretsiz olduğunu söylüyor: “Danışmanlıkta hukuki yolları gösteriyor ya da uzmanlaşmış diğer danışmanlık merkezlerine yönlendiriyoruz.”

Almanya’da okulda yaşanan ayrımcılık şikâyetlerinin nasıl gerçekleştirileceği ile ilgili tektip bir metot da bulunmasa da ADS başta olmak üzere yerel oluşumlar ayrımcılıkla ilgili mağdurlara gerekli bilgileri sunuyorlar. Bu anlamda standardize edilmiş, okul yönetimlerinin de bilgisi dâhilinde olan şikâyet süreçlerinin yürürlüğe konulması şart. Fakat her şeyden önce okulda öğretmenler tarafından hem öğrencilere hem de diğer öğretmenlere uygulanan ırkçı ayrımcılığın önlenebilmesi için, öğretmen eğitiminde bu konuyla ilgili hassasiyet oluşturulması gerekiyor.

[1] http://www.aric-nrw.de/files/pdf/Diskriminierungsschutz_in_der_Schule.pdf
[2] https://www.stiftung-mercator.de/media/downloads/3_Publikationen/SVR_Mercator_Institut_Policy_Brief_Lehrerbildung_September_2016.pdf
[3] https://causa.tagesspiegel.de/gesellschaft/brennpunktschulen-sind-lehrer-vorurteile-teil-des-problems/lasst-uns-endlich-ueber-problemlehrer-sprechen.html
[4] https://www.gew-berlin.de/public/media/GEW%20BERLIN_Rechtsgutachten%20Schutz%20gegen%20Diskriminierung%20in%20Berliner%20Schulen.pdf

Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler