'Dosya: "Çevre Krizi"'

İklim Değişikliğinin Verdiği Mesaj Net: “Dünyamız Tehlikede!”

İklim değişikliği ve bu değişikliğin getirdiği yıkıcı sonuçlar, dünyamızı etkilemeye devam ediyor. Peki dünya nasıl değişikliklere sahne oluyor? Bu süreçte bizim sorumluluklarımız neler?

Fotoğraf: Shutterstock.com | Değişiklikler: Perspektif

İklim değişikliği ve iklim değişikliğinin yıkıcı sonuçları, hayatımızın bundan sonraki kısmını, yani geleceğimizi ve dahası çocuklarımızın ve torunlarımızın sağlıklı ve güvenli bir dünyada yaşama haklarını doğrudan etkiliyor. Bir an için düşünün: Son 50 yılda gezegenimiz daha iyiye mi yoksa daha kötüye mi gitti? Çevre ile ilgili birçok hukuki gelişme yaşanmasına rağmen, dar görüşlü ve geleceği hesaba katmayan; günü, haftayı ve bir sonraki seçimi kurtarmayı önceleyen politikacılar gerekli önlemleri almadılar. Hâlâ da almakta gönülsüz davranıyorlar.

İklim değişikliğinin verdiği mesaj açık ve net: Modern insanın hayat tarzının, üretim ve tüketim alışkanlıklarının dünyadaki hassas dengeler üzerinde muazzam etkisi var: Hava ısınıyor; sular, göller, denizler ve okyanuslar kirleniyor, zehirleniyor. Bundan da başta insan olmak üzere tüm canlılar ekleniyor. Son zamanlarda tanık olduğumuz olaylarla birlikte nihayet her kesimden insan iklim değişikliğinin yıkıcı ve yakıcı sonuçlarını görerek ve yaşayarak anlamaya başladı. 

Dünyanın birçok ülkesinde ve bölgesinde daha önce görülmemiş boyutlarda yangınlar, seller, kasırgalar, kuraklıklar ve tüm bunların sonucu oluşan insan trajedileri yaşanıyor. Doğal felaketler sonucu insanlar hayata tutunmak, aş ve iş bulmak için bilinmeze doğru yolculuğa çıkıyor. Bunun sonucu oluşan uluslararası göçmenlerin sayısı Birleşmiş Milletlerin (BM) rakamlarına göre çoktan altmış beş milyonu geçti. Göç olgusu tüm ülkeleri etkilemeye devam ederken birçok ülkede yabancı düşmanlığını kışkırtarak ırkçı ve faşist görüşlerin güçlenmesine zemin hazırlıyor. Tüm bu sebeplerden dolayı, küresel ısınma ve iklim değişikliği üzerinde derinlemesine düşünmek zorundayız.

İklim Değişikliği ve Küresel Isınma

1990’lı yıllardan bu yana çevre konusunda çalışan bir akademisyen olarak çevreci arkadaşlarımla birlikte iklim değişikliği, küresel ısınma ve bunların sonucunda oluşan ve oluşacak sorunlara dikkat çekmeye çalıştık. Mart 2000’de Paris’te, UNESCO Genel Merkezinde dünyaya deklare edilen Yeryüzü Şartı bu çalışmaların özeti gibiydi:

“Yeryüzü tarihinin kritik bir anında, insanlığın geleceğini seçmek zorunda olduğu bir zamanda bulunmaktayız. Dünyanın her tarafı hızla birbirine bağımlı ve hassas bir hâle gelirken, gelecek şimdiden büyük bir tehlikeyle karşı karşıyadır. 

Olağanüstü bir kültür çeşitliliği ve farklı yaşam şekillerinin tam ortasında, ileriye adımlar atmak için, ortak bir kadere sahip olan tek bir insanoğlu ailesi ve tek bir yeryüzü topluluğu olduğumuzu bilmek zorundayız. 

Doğaya, evrensel insan haklarına, ekonomik adalete ve barış kültürüne saygı üzerinde kurulmuş sürdürülebilir küresel bir toplum meydana getirmek için bir araya gelmek zorundayız. 

Bu gaye ile, bizim, yeryüzü halkları olarak; birbirimize, daha geniş bir toplum hayatına ve gelecek nesillere karşı sorumluluğumuzu açıklamamız gerekmektedir.”

Aradan yirmi yıl geçti. Geleneksek kalkınmaya alışmış; fosil yakıtların ve geleneksel ekonomik kalkınmanın küresel ısınmaya yaptığı olumsuz etkiyi hâlâ anlamaya çalışmayan hükûmetler ve siyasiler var. Örneğin ABD başta olmak üzere birçok ülke fosil yakıt temelli büyümeye, yani küresel ısınmaya katkı yapmaya devam etti. Yenilenebilir ve çevre dostu alternatif enerji ve yeşil ekonomi için istenen yatırımlar hâlâ yapılmıyor. Hâlbuki iklim değişikliğinin dünyanın en büyük altıncı ekonomisi olan Amerika için sonuçlarına baktığımızda, bu durumun dünyanın geri kalan kısmı için ne anlama geldiğini anlamak daha kolay olabilir:

  • ABD’nin tüm tahıl gıdasının yarısını temin eden 38 milyon nüfuslu dev Kaliforniya’da 1500 yılından beri görülmüş en büyük kuraklık yaşanıyor. 
  • Bazı yörelerde musluk suyu yerine PET şişe suyu dağıtımına geçilmiş durumda. 
  • Eyalette son 18 ay içinde 63 trilyon galon yeraltı suyu kaybolduğu için yeryüzü kabuğunda ortalama 0,4 santimetre yükselme olmuş! 
  • Eyaletin kara susamış dağlarında durum daha da kötü: Orada da yerkabuğu geçen yıl yaklaşık 1,25 santimetre yükselmiş! 
  • 2013’te başlayan ürkütücü yükselme hâlen devam ediyor. Ama aynı zamanda tersi durum da geçerli: Kuruyan kuyular, mecburen nadasa bırakılan tarlalar ve yeraltı sularının çekilmesi ile yılda 30 santimetrelik toprak çökmeleri de oluyor! 

Benzer durum Güney Afrika için de geçerli. İklim değişikliğinin sonuçları her yerde kendisini gösteriyor. İşin ilginç tarafı ise bazılarının hâlâ Kaliforniya’dan Avustralya’ya; Akdeniz’i çevreleyen ülkelerdeki orman yangınlarının gerçek sebebini anlamaya çalışmaması. İklim değişikliğinin sebep olduğu sorunların kökenine inmek ve bunlara dair gerekeni yapmak yerine geçici tedbirlerle günü kurtarmaya çalışıyorlar. Çocuklarının ve torunlarının daha sağlıklı bir dünyada yaşaması için neredeyse hiçbir çabaları yok. 

Dünya Uyanıyor

Araştırmacı gazeteci ve yazar Elizabeth Kolbert, Altıncı Yok Oluş kitabında iklim değişikliğinin yakıcı sonuçlarını ayrıntılı olarak ortaya koyuyor. Yazara göre Avustralya’daki yangınlar, 2019’da iklim değişikliğinin ciddiyetini gösteren olayların son halkasıydı. Bu devasa yangını ve sebep olduğu yıkımı; bu ülkenin sembolü olan kanguru ve diğer hayvanların kül oluşunu bir film gibi izleyen tüm duyarlı insanlar, nihayet olayı anlamaya başladı. Bundan dolayı Kolbert, 2019’u “dünyanın iklim değişikliğine uyandığı yıl” olarak tanımladı. Hindistan ve Japonya’daki sıcak hava dalgalarını, Fransa ve Almanya’nın yaz aylarında en yüksek sıcaklık derecelerine ulaşmalarını tehlike çanlarına örnek gösterdi.

İki yıldır yaşadığım Finlandiya da tarihinin en sıcak yaz aylarını yaşadı. Kolbert’e göre sıcakların artışı devam edecek ve önümüzdeki on yıl geçtiğimiz on yıldan kesinlikle daha sıcak olacak. Bu demek oluyor ki uzun bir süredir görmezden, duymazdan ve anlamazdan geldiğimiz bu etkiler uzun süre bizimle olmaya devam edecek. Bunun sonuçlarını tahmin etmek için kâhin olamaya gerek yok. Bilim adamlarına kulak vermek yeterli: Küresel ısınma sonucu sıcaklar sürekli artacak ve yüksek sıcaklıklarda daha büyük hasar meydana gelecek. Kuraklık daha acımasız olacak. 

Çözüm Nedir?

Çevreciler olarak yıllardır sürdürülebilir bir ekonomi ve sürdürülebilir bir hayat için çağrıda bulunuyoruz. Yenilenebilir enerji kaynakları ile ilgili birçok çalışma yapıldı. Sürdürülebilir kalkınmayla ilgili modeller ortaya konuldu. Bu çalışmaların bir sonucu olarak Eylül 2000’de toplanan BM Milenyum Zirvesi’nde 189 ülke günümüzde sürdürülebilirliğinin en acil sorunları hakkında Birleşmiş Milletler Milenyum Deklarasyonu’nu imzaladı. Bu deklarasyonda insanların refahını, çevresel konuları ve küresel iş birliğini oluşturan temel kalkınma hedeflerine 2015’e kadar ulaşmaya söz verdiler.

2020 yılı bitmek üzere. Bu hedeflerin çoğuna ulaşılamadı. Hâlâ olayın farkında olmayan; hiçbir şey yokmuş gibi davrananlar var. Özellikle de ufuk ve gelecek körlüğü içinde olan politikacılar… Dar görüşlü politikacıları protesto için okul grevlerini başlatan 16 yaşındaki İsveçli Greta Thunberg ne kadar haklıymış!

Avusturalya’da aylardır süren orman yangınlarını söndürmek için geceli-gündüzlü çalışan ve hayatlarını ortaya koyan itfaiyecilerin halka yaptığı uyarı sadece vatandaşlarına değil; tüm dünyaya: “Gerçekten uyanmak, her şeyin düzelmesini istemenin ötesini işaret ediyor ve bu her zamankinden çok daha acil. Dünya tehlikede! Hayatta kalmak için derhal harekete geçmek zorundayız.”

Alman filozof Kant 1784’te yazdığı Aydınlanma Nedir? kitabında hepimizi aklımızı kullanma cesaretini göstermeye davet etmişti. Biz de yaşadığımız doğal olmayan hadiseler karşısında bir kez daha çevreci ve bütüncül bir bakış açısı ile küresel ısınma ve iklim değişikliği üzerinde düşünme cesaretini göstermek zorundayız. Konuyu siyasiler ve aç gözlü çok uluslu şirketlere bırakamayız.

Başka Bir Dünya Yok

Hayatımızın geri kalanını çocuklarımız ve torunlarımızla bu dünyada yaşayacağımızı unutmamalıyız. Henüz başka bir gezegen yok. Dahası çocuklarımızı bu sorunlarla tanıştırıp yaratıcı çözümler bulmaları için teşvik etmeli ve cesaretlendirmeliyiz. Atalarımız, babalarımız ve bizler büyük ekseriyetle fosil kaynaklı yakıtlara bağımlı olarak yaşadık. Ancak yaşadığımız olağanüstü hadiseler yolun sonuna geldiğimizi gösteriyor.

Yenilenebilir ve temiz enerji kaynaklarını keşfetmek ve geliştirmek zorundayız. Bunu yaparken kendini yenilemeyen ve buna da istekli olmayan fosil kaynaklı enerji üreticileri ve güçlü lobileri bize çeşitli engeller çıkarabilir. Kendimiz, çocuklarımız, torunlarımız ve diğer canlılar için bu mücadeleye girişmeliyiz. Unutmayalım: Şimdilik gideceğimiz başka bir dünya; başka bir evimiz yok!

Federal Almanya Eski Başbakanı Willy Brandt’ın yıllar önce uyardığı gibi: “Dünyanın yeni nesilleri sadece ekonomik çözümlere muhtaç değildir; belki onlara ilham verecek fikirlere, cesaret verecek bir umuda ihtiyaçları vardır. Yine onların insana, insanlık onuruna, temel insan haklarına inanmaya; adalete, özgürlüğe, barışa, karşılıklı saygıya, sevgi ve cömertliğe, güçten ziyade akla inanmaya ihtiyaçları bulunmaktadır.” 

Müslüman toplumların ve bireylerin iklim değişikliği konusundaki görüş ve tavırları açık ve net olmalı. Müslüman ülkelerin büyük ekseriyetinin ekonomi modellerinin sürdürülemez olduğunun fakında bile olmamaları; kalkınma strateji ve politikalarını aklın ve bilimsel verilerin ışığında belirlememeleri üzüntü verici. İslam dünya görüşü ile baktığımızda durum açık ve net: Allah; yıldızlar, Güneş, Ay, Dünya ve içinde yaşayan tüm canlılarla birlikte, evreni tüm çeşitliliği, zenginliği ve canlılığıyla yarattı ve yaratmaya devam ediyor.  

Tüm bu varlıklar, Yaradan’ın engin haşmetini ve merhametini yansıtıyor. Yaratılan varlıklar da tabiatları gereği Yaradan’a hizmet eder, O’nu yüceltirler, hepsi Allah’ın kuludurlar. Biz insanlar da Allah’a hizmet etmek; Allah’ın yarattığı tüm türleri, tüm bireyleri ve tüm nesiller için en iyisini yapmak için çalışmak zorundayız. Bundan hareketle, insan ve kainatla ilgili tüm eylemlerimizin; kalkınma planlarımızın ve stratejilerimizin bu esaslardan hareketle oluşturulması elzemdir. İklim değişikliği ve yıkıcı sonuçları ile mücadelenin özünü tüm canlılara, insanlara ve gelecek nesillere karşı ahlaki olarak sorumlu olduğumuz bilinci oluşturmalıdır.

İbrahim Özdemir

Üsküdar Üniversitesi Felsefe Bölüm Başkanı olan Prof. Dr. İbrahim Özdemir, ağırlıklı olarak çevre felsefesi, çevre ahlakı, çevre-din, çevre-kültür ve çevre bilinci konularında çalışmaktadır. Harvard Üniversitesi, Hartford Seminary, (ABD) Cape Town Üniversitesi (Güney Afrika), Gadjah Mada Üniversitesi (Endonezya), Abo Turku Akademisi Üniversitesi (Finlandiya) gibi çeşitli üniversitelerde misafir öğretim üyesi olarak bulunan Özdemir, Ağustos 2015’te yayımlanan İslam İklim Değişikliği Deklarasyonu’nu hazırlayan ekipte yer aldı. Prof. Dr. İbrahim Özdemir, Hasan Kalyoncu Üniversitesi kurucu rektörüdür

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler