'Dosya: "Çevre Krizi"'

Sürdürülebilir Bir Yaşam ve Tüketimin İzinde

Sürdürülebilirlik nedir ve karbon ayak izini azaltmaya ve sürdürülebilir yaşamaya yönelik bilinçli bir tüketim nasıl gerçekleştirilebilir? Günlük alışverişte birçok ürünün ambalajında bulunan onay damgaları ne anlama geliyor? Çevre krizini bertaraf etmek için duyarlılık kazanılması gereken kavramları açıkladık.

Fotoğraf: Jonas Rothe/ shutterstock.com | Değişiklikler: Perspektif

Sürdürülebilir ve karbon ayak izini azaltmaya yönelik bir tüketim bilinci, içinde yaşadığımız tüketim toplumuna rağmen giderek gelişmekte. Küresel ısınma, kıtlık ve enerji bunalımı gibi birçok etken tüketicilerin alışkanlıklarını ve hayat standartlarını yeniden gözden geçirmesine yol açtı ve sürdürebilir yaşamla ilgili konulara dair farkındalığın gelişmesine neden oldu. Bu farkındalık ile beraber sürdürülebilirlik kavramı daha çok gündeme gelmeye başladı. Peki sürdürebilirlik kavramının anlamı nedir?

Sürdürülebilirlik Nedir?

Birleşmiş Milletlere bağlı Dünya Çevre Kalkınma Komisyonu (Brundtland-Komisyonu), sürdürülebilirlik kavramını 1987 yılında “insanların mevcut ihtiyaçlarını, gelecek nesillerin ihtiyaçlarını karşılayabilecek kaynakların miktarını ve şeklini etkilemeden karşılayabilmesi ve tatmin edebilmesi” olarak tanımlamıştır. Bu kavram yalnız çevresel değil, ekonomik ve sosyal meseleleri de konu eder. Esasen tüketicinin ihtiyaçları dışında onu harcamaya yönelten, mal ve hizmetlerin çeşitliliği, reklam, tasarruf eğilimi, sosyal konum, eğitim düzeyi gibi birçok etken, bu kavram altında tartışılmaktadır.

Üretimin ve buna bağlı olarak tüketimin hızla artması 18. yüzyılda sanayileşme ile başlamıştır. Günümüze dek uzanan bu süreçte ekonomik gelişme sonucu doğal kaynaklar kayıtsızca kullanılmış ve refah düzeyini yükseltme çabası odak noktası hâline gelmiştir. Özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısından sonra gerçekleşen hızlı nüfus artışı, enerji ve maddeler hâlindeki doğal kaynakların kullanımını artırmış ve toplam tüketimin hızlı bir artış göstermesine neden olmuştur. Buna bağlı olarak kaynaklar büyük ölçüde azalmaya başlamıştır.

1970’li yılların başında çevre konusunda başlayan bilinçlenme, 1972 yılında Roma Kulübünün “Büyümenin Sınırları” adlı raporun yayınlanmasına yol açmış ve “sürdürülebilirlik” fikri etrafında yeni tartışmaların ortaya çıkmasına sebep olmuştur. 1970’lere kadar ekonomik büyümeye ve bireylerin refah seviyesine odaklanan sanayileşmiş ülkeler böylelikle yeni bir sürece girmiştir. 1987 yılında “sürdürebilirlik” kavramı literatüre girmiş ve Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu tarafından masaya yatırılmıştır. Giderek önem kazanan bu kavram, Brundtland raporunda “bugünkü neslin ihtiyaçlarının, gelecek nesillerin ihtiyaçlarından ödün verilmeksizin karşılanması” şeklinde tanımlanmış ve sürdürülebilirliğin amaç olarak benimsenmesine yönelik bir hareket doğurmuştur.

Sürdürülebilirlik kavramı ile beraber gelecek kuşakların ihtiyaçlarının tehlikeye girmemesi için ekolojik dengenin sağlanması, doğal kaynakların etkin kullanılması ve çevrenin korunması gibi hedefler benimsenmiştir. Bu kavram etrafında ortaya çıkan sürdürülebilir tüketim düşüncesi sürdürülebilir üretimi de içerir.

Tüketici Yaşamı ve Sürdürülebilir Tüketim

Ekonomik gelişme ve endüstrileşmenin doğurduğu tüketim eğilimi, harcanabilir gelir düzeyi yükseldikçe bireylerin tüketim için ayırdığı bütçenin artmasını sağlar. Tüketim toplumunda tüketimden elde edilen tatmin ve “mutluluk” bireylerin yaşamında önemli hâle gelir. Bireyler yaşam biçimini sahip olduğu ürünlerle ifade eder.

Toplumdaki yapısal değişliklere bağlı olarak gerçekleşen bu dönüşümü özellikle bireyselleşme olgusu etkilemektedir. Bu olgunun ortaya çıkardığı bireyselleşmiş yerleşim alışkanlıkları bir evin içinde birden fazla neslin bir arada yaşama alışkanlığına nazaran, bireyin yalnız yaşamayı tercih etmesine sebep olur. Böylelikle eşyanın ortak kullanımı artık söz konusu değildir. Eşya kullanımı da bireyselleşir. Bu süreç bireysel otomobil kullanımını ve eşyaların sürekli kısa zamanda yenileme ihtiyacını kapsar. Endüstriyel üretim sonucundaki fiyat düşüşleri ve teknolojik gelişmelerin hızı bireyselleşme sürecini destekler. Reklam endüstrisi ve çeşitli psikolojik yöntemlere dayanan pazarlama faaliyetleri belirli bir tüketim alışkanlığını da empoze eder.

Fakat günümüzde çevresel ve ekolojik sorunların git gide belirginleşmesi ve ciddileşmesi ile ortaya çıkan kaygıların tüketimi sadeleştirmeye yönelik akımları ortaya çıkardığını gözlemlemek mümkündür. Özellikle gençlerin gelecekle ilgili kaygılı olduklarını Greta Thunberg adında çevreci bir öğrencinin, 2018 yılında başlattığı “Fridays for Future” hareketine duydukları yoğun ilgi göstermiştir.

Bilhassa çevre duyarlılığı, ekolojik, yerel, organik ürünleri destekleme gibi konularda artan bilinç düzeyi çoğu zaman gündelik alışkanlıklara yansıyamayabiliyor. Mevcut durumda bilinç ve davranış arasında bir tutarsızlığın olduğunu söyleyebiliriz. 

Peki bu tutarsızlığı asgariye indirmek adına, tüketim toplumu içerisinde sürdürebilir ve duyarlı bir tüketimi pratikte nasıl gerçekleştirilebiliriz? Bu soruya birçok alanda sayısız cevabın olduğunun altını çizerek, bazı maddeleri sıralamakta fayda var:

  • Organik ürünler satın almak
  • Yerel üretimi desteklemek
  • Plastik gibi çevreye zararlı olan ürünlerden kaçınmak
  • Geri dönüşümü yapılmış maddelerden üretilmiş ürünleri (kağıt ve plastik) tercih etmek ve çöp ayrımına dikkat ederek geri dönüşüm alışkanlıklarını benimsemek 
  • Ambalajı olmayan ürünleri tercih etmek
  • Enerji kaynaklarını tasarruflu kullanmak

Sürdürebilir tüketim alanında bireylere önerilebilecek iki önemli hususun da altını çizmek gerek:

  1. Bireyler tüketim alışkanlıkları ve davranışlarını sürdürülebilir tüketime yönelik değiştirmeli,
  2. Toplam tüketim düzeyini azaltmalıdır.

Ürünlerdeki “Organik” ve “Fairtrade” Damgaları Ne Anlama Geliyor?

Doğayı ve doğadaki kaynakları korumaya yönelik, daha sürdürülebilir bir hayat tarzı için tüketim alışkanlıklarımızı gözden geçirme ve özellikle alışverişte yaptığımız tercihleri bilinçli yapma durumunda olduğumuzu anlamış olduk. Peki bu tercihleri, mevcut ürünleri dikkate alarak neye göre yapmalı?

Artık alışverişte elimize aldığımız ürünü satın almak istediğimize karar vermeden önce özellikle ambalajını daha detaylı bir incelmeye tabi tutabiliyoruz. Bu inceleme sırasında ürünün nereden geldiğine, hangi şartlar altında üretildiğine, üretim sürecinde hangi maddelerin kullanıldığına dair bilgi ediniyor, ona göre tercihimizi yapabiliyoruz. Ürün ambalajların üzerindeki değişik damgalar da bu incelemeyi kapsayabiliyor. Peki bu damgalar ne anlama geliyor?

Avrupa Birliği Organik Logosu

Avrupa Birliği organik logosu

2010 yılının temmuz ayından bu yanda, Avrupa Birliği (AB) içinde üretilen tüm paketlenmiş organik gıdalar AB Organik Logosunu (EU-BIO-LOGO) taşımaktadır. Logo, AB’nin organik yönetmeliğine uyumlu, yani GDO’suz, türe uygun hayvancılığı, kimyasal-sentetik böcek ilacı ve gübrelerin kullanılmadığını garanti eder. Logo ile beraber sorumlu organik muayene kuruluşu belirtilir. Malzemelerinin en az yüzde 95’i organik tarımdan gelen bir ürün bu logoyu temin edebilir. AB logosuyla birlikte gıdalarda tüm bileşenlerin menşei “AB tarımı”, “AB dışı tarım”, “AB/AB dışı tarım” şeklinde belirtilmelidir. Bir ürünün birleşenlerinin yüzde 98’i bir üye ülkeden, örneğin Almanya’dan geliyorsa, “Alman tarımı” olarak nitelendirilir.

Alman Organik Logosu

Bio logo

2010 yılında AB Organik Logosu’nun kullanılmasından önce Almanya altıgen “Alman Organik Mührü”ne sahipti. İki mührün gereksinimleri birbirine benzer olsa da AB Organik Logosu’na nazaran Alman Organik Mührü organik bir etikettir.

Organik olarak üretilen ürünler için ayriyeten sertifika veren Alman Organik Tarım Dernekleri: Bioland, Naturland, Biokreis, Eco vin, Biopark, Demeter, Gäa, Ecoland, Verbund Okohofe.

Almanya dünya çapında organik ürünler için en büyük ikinci satış pazarı olarak kabul edilir. Ancak Alman çiftçilerin yalnızca yaklaşık yüzde 12’si AB Organik Yönetmeliği’ne uygun olarak üretim gerçekleşmektedir. Bu, marketlerde sunulan birçok organik gıdanın Almanya’dan gelmediği anlamına gelir. Özellikle meyve ve sebzeler genellikle yurt dışından gelmektedir. Bu durumda tüketici organik yiyecekleri yerel olduğuna dikkat ederek temin etmelidir.

Organik Tarım Nedir?

Tarım ürünlerini mantar ve böceklerden korumak için kimyasal-sentetik böcek ilaçları kullanılır. Fakat bu ilaçlar toprağa zarar vererek çevre kirliliğine yol açtığı için organik tarımda bu gibi ilaçlardan ve kimyasal gübrelerden vazgeçilir. Organik tarıma türe uygun hayvancılık da dâhildir. Hayvanlara ahırlarda ve meralarda daha fazla yaşam alanı tanınır ve ekolojik yem verilir. GDO’lu müdahalelere izin verilmez.

Çevreci ve doğal kaynak dostu olan organik tarım şeklinde ahır ve meralarda az hayvan tutulur. Dolayısıyla daha az yumurta, et ve süt üretilir. Bitkisel ürünlerin yetiştirilmesinde de verim kimyasal-sentetik ilaç ve gübrelere kıyasla daha düşüktür. Bu ürünler organik tarımdaki yöntemler dışında üretilen meyve ve sebzelere göre önemli ölçüde daha az kimyevi kalıntıya sahiptir.

“Kontrollü Ziraat” (Alm. “Kontrollierter Anbau”)

 “Bio” (biyolojik) ve “öko” (ekolojik) terimlerin kullanımı AB hukuku tarafından korunmaktadır. Organik yönetmeliğe uygun tüm ürünler “organik”, “ekolojik” veya benzeri kavramlarda etiketlenebilir. “Organik-biyolojik” veya “kontrollü organik yetiştirme” gibi terimler de yönetmelik kapsamındadır. Ancak “çevre dostu”, “doğal yollarla gübrelenmiş”, “işlenmemiş” veya “kontrollü ziraat” gibi terimler hakiki organik üretimi belgelemez.

Fair trade logo

Adil Ticaret Mührü (İng. “FAIRTRADE”)

FLO (Fairtrade Labelling Organizations International) adında bir çatı kuruluşuna ait olan bu mühür, TransFair gibi ulusal üye kuruluşlar tarafından pazarlanmaktadır. Adil Ticaret Mührü daha gelişmekte olan ülkelerdeki dezavantajlı üreticiler ve çalışanlar için ticaret koşullarını iyileştirmeyi hedeflemektedir. Üreticiler adil fiyatlardan ve uzun vadeli ticaret ilişkilerinin kurulmasından yararlanmaktadır. Adil Ticaret Mührü örneğin muz, kakao, kahve, çay ve çiçeklerde bulunur. Sürdürülebilir pamuk ve tekstil üretimi için Adil Ticaret Sertifikalı Pamuk Mührü (Fairtrade Certified Cotton Siegel) ve Adil Ticaret Tekstil Üretim Mührü (Fairtrade Textile Production Siegel) gibi ek sertifikalar da vardır.

Enise Yılmaz

Bochum Ruhr Üniversitesi’nde hukuk eğitimi gören Yılmaz, Perspektif’in yayın kurulu üyesidir.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler