“Sürdürülebilir Yaşam Tarzı İnancımızın Bir Gereği”
Avrupa’da yaşayan Müslümanlar küresel ısınma, iklim krizi ve sürdürülebilirlik hakkında ne düşünüyor? Çevre dostu ve sürdürülebilir bir yaşam tarzı benimsemiş Müslüman gençlerle bu konudaki tecrübelerini ve yaklaşımlarını konuştuk.
İklim değişikliği, hava kirliliği, kimyasal atıklar ve modern tüketim alışkanlıklarının neden olduğu daha başka birçok felaket dünyamızı tehdit ediyor. Buna karşılık her gün daha fazla insan modern alışkanlıklarımızın doğaya verdiği zararın farkına vararak alternatif yaşam şekilleri benimsiyor. Aynı eğilim Müslüman gençler arasında da yaygın. Peki Müslüman gençler bu konudaki ilhamı nereden alıyor? Çevreye karşı farkındalıkları nasıl oluştu ve bu konuda ne gibi çözümler sunuyorlar?
Sıfır Atık İçeren Etik Bir Yaşam
Elif Kalın, Cambridge Üniversitesinde Gelişim Çalışmaları alanında yüksek lisans yaptıktan sonra Birleşik Krallık Dış Ticaret Bakanlığında politika danışmanı olarak çalışmaya başlamış. Kıtalararası insani yardım projeleri yürütürken ve çeşitli uluslararası firmalarda sürdürülebilir ürünler konusunda danışman olarak çalışırken dünya düzenindeki kökleşmiş kapsamlı eşitsizlikler ve insanoğlunun evrensel düzeyde yol açtığı yıkıcı felaketler hakkında daha derin bir bakış açısı kazanmış. “Boş zamanlarımda bu konuda izlediğim belgeseller beni dehşete düşürdü ve sorumluluk alanımda olan şeyler konusunda beni harekete geçmeye itti.” diyen Elif, amacının etik ve sıfır atık içeren bir yaşam tarzını kucaklamaları için insanlarda heyecan uyandırmak olduğunu belirtiyor.
Nadina Memagic de çevre duyarlılığını merkeze alan bir başka genç Müslüman. Fotoğrafçı ve piyano öğretmeni olan Nadina, eşi ve çocuğuyla Münih’te yaşıyor. Çevreye karşı duyarlılığı çok erken yaşlarda başlamış. Gerek okulda gerekse televizyonda doğayı koruma veya sürdürülebilirlik ile ilgili konuların küçüklüğünden beri hep ilgisini çektiğini belirtiyor. Henüz 5-6 yaşlarındayken bir çocuk kanalında izlediği iklim değişikliğini konu alan, eriyen buzulların üzerindeki kutup ayılarını gösteren, dişleri fırçalarken musluğu kapatmayı veya ihtiyaç olmadığında ışığı söndürmeyi hatırlatan kamu spotlarını hatırlıyor Nadina. Çocuk yaşlarda uyanan bu ilgisi ileriki yıllarda da devam etmiş. Okul hayatında geri dönüşüm ve benzeri konularda makaleler yazmış.
Asmaa El Maaroufi’nin konuya ilgisi ise doğa ve hayvanlara olan yoğun sevgisiyle başlamış. “İslam’da Çevre ve Hayvan Etiği” konulu bir doktora çalışması yapan Asmaa, bir Müslüman olarak konunun kendisi için çok önemli olduğu düşüncesiyle ve aynı zamanda İslam ve sürdürülebilirlik konusunda çok az sayıda kaynak olduğunu görerek meseleyle daha yakından ilgilenmesi gerektiğinin farkına varmış.
“Tıpkı Domuz Eti Gibi, İsraf Da Haram”
Gençlerin hepsi sürdürülebilir yaşam tarzının inançlarının bir gereği olduğu konusunda hemfikir. Elif, “Gıda ve diğer tüm israflar dinimizde hoş görülmüyor. Tıpkı domuz eti gibi, israf da haram. Ancak birçok Müslüman bunun farkında değil.” diyor. İsrafsız ve çevre dostu bir yaşam sürmenin hem insanlara hem de üzerinde yaşadığımız gezegene karşı birincil ve en önemli yükümlülüğümüz olduğunu belirten Elif, “Maalesef iklim değişikliğine karşı çaba gösteren yeterince Müslüman yok ve bu konu bir hippi hareketi şeklinde Batılı gençliğin öncülüğünde sürdürülüyor.” diyor.
Nadina ise yaptığı her sürdürülebilir davranış ve eylemin kendisi için bir tür ibadet ve zikir anlamına geldiğini söylüyor. “Bana ulaşan her nimet için kalpten müteşekkirim.” diyen Nadina Kuzey’in yaşam tarzı ve tüketici davranışları nedeniyle temel ihtiyaçları karşılanmayan pek çok insan olduğunu ve onların yaşam alanlarını korumanın hepimizin sorumluluğu olduğunu vurguluyor. Nadina “Yaratılış da tıpkı ayetler gibi birer işaret ve Kur’an’a gösterdiğimiz özenin aynısını ona da göstermeliyiz.” diyor.
Asmaa sürdürülebilirliği israfın karşıtı olarak görüyor. Kur’an’da bu konudaki ayetlerden örnekler veren Asmaa, bu anlamda sürdürülebilir bir yaşam şeklinin pek çok açıdan bir ibadet olduğuna inanıyor. “Bir yandan dengeli bir yaşam sürmemizi isteyen Allah’ın iradesine boyun eğiyorum. Diğer yandan insan olsun hayvan olsun tüm yaratılmışların yaşam alanını koruyorum.” diyen Asmaa, bu bilincin Yaratıcı, yaratılanlar ve insanın kendi nefsiyle barış içinde bir hayat sürebilmesi için önemli olduğunu vurguluyor.
“Değişim, Kendi Alışkanlıklarını Gözden Geçirmekle Başlıyor”
Kimi insanlar sürdürülebilir yaşam alışkanlıklarının herkesin gücünün yetmeyeceği bir lüks olduğuna inansa da Elif buna katılmıyor. “Üzerinde çevre dostu etiketi olan son moda pahalı eşyalara ihtiyacınız yok. Aksine elinizdeki şeyi farklı şekilde değerlendirmek için değiştirmek suretiyle daha az para harcıyorsunuz.” diyerek sanılanın aksine bu bakış açısının sayısız avantajları olduğunu savunuyor. “Bir şeyleri tamir etmekten ziyade, yenisiyle değiştiğimiz bir dünyada yaşıyoruz. Gelin bu zihniyeti değiştirelim.” diyen Elif, daha fazla insanın bu hayat tarzını benimsemesi önündeki en büyük zorluğun, insanları tüketime özendirmek için büyük çabalar sarf eden neoliberal tüketimci ve kapitalist dünya düzeni olduğunu ifade ediyor.
Nadina için de sürdürülebilir yaşamın sağladığı pek çok imkan mevcut. Bunları, gelecek nesillere daha yaşanabilir bir gezegen bırakmak, doğa ve yaratıcı ile güçlü bağların kurulduğu ve herkes için sağlıklı ve zararlı maddelerden arınmış yüksek kaliteli bir hayat sürmek olarak sıralıyor. Ancak aynı zamanda eşitsizlik ve her türlü ayrımcılıktan bahsetmeden sürdürülebilirlik hakkında konuşulamayacağını savunuyor Nadina. Herkesin farklı bir hayat gerçeğinin olduğunu ve sürdürülebilir bir yaşam için aynı ölçüde bilgi, kaynak, zaman, bilinç ve paraya sahip olmadığını vurguluyor. Bazen de bu dönüşümü gerçekleştirmek için gerekli empatinin, değişim ve bir şeylerden feragat için yeterli iradenin olmadığına, diğer taraftan savurgan bir hayat tarzının sonuçlarından da herkesin aynı ölçüde etkilenmediğine dikkat çekiyor.
“Zorluklar hayatın bir parçası.” diyen Asmaa ise önemli olanın insanın daha iyi olan hakkında bilinçlenmesi olduğunu, gerisinin kendiliğinden geldiğini belirtiyor. Bu bakımdan günlük hayatta uygulayabileceğimiz basit birkaç kuralla çevreye daha duyarlı bir hayat şeklinin belki de hepimiz için mümkün olabileceğini müjdeliyor: “Küçük düzenli adımlarla başlamalı: Örneğin etin tüketilmediği günler, daha az araba yolculukları, yerel esnaftan alışveriş, sürdürülebilir malzemelerden yapılmış giysiler, daha az plastik tüketimi gibi…” Asmaa, bir süre sonra bu şekilde davranarak daha duyarlı, bilinçli ve minimalist bir yaşam sürmeye başlayacağımızı, buradaki temel prensibin insanın kendi alışkanlıklarını gözden geçirmesi ve duyarlılık kazanması olduğunu vurguluyor.
“Buna Gerçekten İhtiyacım Var Mı?”
“Satın alabileceğin en uygun şey hâlihazırda sahip olduğundur.” diyen Elif ise günlük hayatta atıkların önüne geçebilmek için ikinci el ürünlerin satın alınmasını öneriyor. “Benim için sürdürülebilir yaşamın yolu basit: Herhangi bir şey satın almadan önce 10 kez düşünürüm ve ancak o şeye ihtiyacım olduğu konusunda uykusuz geceler geçirirsem o şeyi satın alırım. Yeni bir şey almıyorum ve elimde hâlihazırda olan şeyleri yeniden değerlendiriyorum.” diyor.
Nadina ise bu konuda insanın en önemli avantajının seçim yapabilmek olduğunu vurguluyor. Alışveriş yaparken “Buna gerçekten ihtiyacım var mı? Aynı işi görecek başka bir şeyim var mı? Bunun ikinci elini bulabilir miyim?” gibi soruları sormanın önemli olduğunu belirtiyor. Ayrıca plastik, tek kullanımlık tüketim eşyaları ve benzeri uzun ömürlü olmayan şeyleri tercih etmemeyi, hayvansal ürün tüketimini azaltmayı savunuyor. Nadina, günlük hayattaki davranışlarımızı sorgulamamız, hem kendimizi hem de başkalarını farklı şekilde düşünmeye teşvik etmemiz gerektiğini belirtiyor.
Sürdürülebilirliğin ilk önce insanın günlük davranış şekilleri hakkında düşünme ve duyarlılık geliştirmesiyle başladığını düşünen Asmaa da, insanın kendisi, diğer insanlar ve canlılar ile daha bilinçli bir ilişki kurmasını ve başkalarının acıları hakkında daha duyarlı olması gerektiğini belirtiyor. “Kendisini adil olarak tanımlayan kimse bundan kaçamaz.” diyor. Pratik bir öneri olarak ise birçok farklı nedenle iklim değişikliğinin en birincil nedenlerinden biri olarak anılan aşırı et tüketimine dur demek için hayvansal ürünlerin tüketimini azaltmayı öneriyor.
“Müslümanlar Adaletsizlikler Karşısında En Güçlü Duruşu Sergilemeli”
Peki her Müslüman asgari düzeyde de olsa sürdürülebilir bir hayat tarzı için neler yapabilir? Müslümanların kolaylıkla uygulayabileceği şeyler konusunda, Elif modayı takip etmemeyi ve sadece küçük ve yerel esnafı desteklemeyi öneriyor. “Her satın alımın paranızla yaptığınız bir nevi oylama olduğunu hatırlayın. Her durum için ayrı bir kıyafete ihtiyacınız yok, bu dogmayı ortadan kaldıralım.” diyor.
Nadina ise Müslümanların yeniden “temiz” kavramına önem vermeleri gerektiğini ve şüpheli helal sertifikalarıyla yetinmemeleri gerektiğini düşünüyor. Sürdürülebilir olmayan geleneklerin ve miras olarak devraldığımız zihniyetin de sorgulanması gerektiğini ifade eden Nadina, daha aktif olmak ve sesimizi yükseltmek gerektiğini belirtiyor.
Asmaa bu konuda daha temel bir yaklaşımla “adalet” olgusuna vurgu yapıyor. Müslümanların ister sosyal yapısal, ister ekolojik olaylar olsun adaletsizlikler söz konusu olduğunda en güçlü duruşu sergileyen topluluk olmaları gerektiğini belirtiyor. “Çünkü Müslümanların görevi daima adil ve sürdürülebilir davranmaktır” diyerek bunun sadece ekolojik anlamda değil, Allah’ın yarattığı her şey söz konusu olduğunda geçerli olması gerektiğini ifade ediyor. Asmaa, abartmadan ama hafife de almadan bu yoldan gidildiğinde, her türlü adaletsizliği ortadan kaldırmak için faydalı olunabileceğini savunuyor.
Müslüman gençler her ne kadar farklı tecrübeler ve bireysel hayat serüvenlerinden esinlenerek çevre ve doğa dostu bir yaşam tarzını kucaklamış olsalar da, aynı zamanda Yaratıcı ve yaratılana hürmetin İslam inancının ayrılmaz bir parçası olduğu kanaatinde birleşiyorlar. Ancak sürdürülebilirlik konusunda henüz yeterli farkındalığın mevcut olmadığı Müslüman topluluklar için bu hususta kat edilmesi gereken uzun bir yol var.