“Dinî Değerler İnsanın Doğa ile Duygusal Bağını Güçlendiriyor”
Çevrenin etkin bir şekilde korunması için Müslüman aktörler de iş başında. Almanya'da faaliyet gösteren NourEnergy de doğanın korunması için çalışan organizasyonlardan biri. Çevre krizinde Müslümanların sorumluluklarını NourEnergy Başkanı Tanju Doğanay ile konuştuk.
NourEnergy ne iş yapar, temel hedefleri nelerdir?
NourEnergy (Müslüman) sivil toplum kurumlarına danışmanlık, bilgilendirme, farkındalık yaratma, proje tasarımı hizmeti veren bir kuruluş. Çevreyi korumak için verdiğimiz hizmeti din ve maneviyatla birleştirmekteyiz.
Hedefimiz, özellikle genç nesli “‘çevre eğitimi” yoluyla güçlendirmek. Bunu yaparken harekete geçirecek ve motive edecek bilgi aktarımına önem veriyoruz. Genç Müslümanların güçlendirilmesi en hassas olduğumuz konu. Müslümanlar neden doğayı korumalı? Bunun benimle ve bu dünyadaki sorumluluklarımla ne ilgisi var? Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bugün yaşasaydı neler yapardı? Gençlerle birlikte bu soruların cevaplarını Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) yaşamında arıyoruz. “Şehrimde, ülkemde ve dolayısıyla dünyada nasıl bir sorumluluk üstlenebilirim” sorusu ile hemhâl oluyoruz. Günlük yaşantımıza pratik, basit çözümler üretmek için tartışıyoruz. Tüm bu adımlar; yani toplumu ilgilendiren bir konuya dinî değerlerin gözetilerek basit çözüm önerilerinin geliştirilmesi, genç Müslümanları hayra teşvik ediyor – hem de dinî inançları ve değerleri ile tam olarak uyumlu bir biçimde.
Bunun dışında siyasi alanda Müslüman toplum ve siyaset arasındaki elçi rolünü üstleniyoruz. Bunu da örneğin, Klima Allianz Almanya’daki aktif çalışmalarımızla gerçekleştiriyoruz. Ayrıca bina kullanımına olumlu katkı sağlamak için camilere enerji kullanımı konusunda teknik tavsiyelerde bulunuyoruz. Almanya’daki bütün camilerin “yeşil” enerji üreticileri olacağı, güneş enerjisi ile kendi ihtiyacını karşılayan ve fazlasını da üreten camilerin hayalini kuruyoruz. İbadethaneler bu sayede örnek olduğu gibi elektrik üreticisi olarak topluma fayda da sağlayabilir.
“Bir An Önce Harekete Geçmeliyiz”
Yaptığınız iş nasıl karşılanıyor, özellikle de Müslümanlar tarafından?
Bu alandaki hizmetimiz, özellikle Almanya’da son 10 yıldır sürekli gelişme yaşadı, çünkü bir yandan bu alana rağbet arttı. Başlangıçta kiliselerden çevreye duyarlı kişiler yaptığımız işlerle ilgilendiler. Yıllar içerisinde Müslüman cemaat de yaptığımız işten heyecan duymaya başladı. Özellikle yüksek öğrenim gören ya da farklı gençlik gruplarına üye genç Müslümanlar arasında uyandırdığımız etki yüksek. Bunda genç nesillerin çevrenin korunması konusuyla farklı bağlamlarda daha çok karşılaşmış olması etkili. Genç Müslümanların toplumla ilgili böyle bir konuda Müslüman perspektifinden konuşmaları onların duruşlarını güçlendiriyor.
Şu anda iklim krizinin hangi kritik aşamasında bulunuyoruz?
Dünyanın ortalama küresel sıcaklığı endüstri öncesi dönemin ortalama küresel sıcaklığından 1 derece fazla. Bu ne demek? Bugün harekete geçmezsek, dünya 2100 yılında 3 derece daha sıcak olacak. Bu kulağa az geliyor, fakat 3 derece yalnız ortalama küresel sıcaklık. Belirli bölgelerde artışın daha yüksek olacağını, bunun sonucunda yıkıcı doğal afetlerin yaşanacağını da biliyoruz. Kaldı ki yıkıcı doğal afetlerin sayısı zaten artmış durumda. Buzulların ısınması deniz seviyesinin yükselmesine ve sellere neden oluyor.
Her şeye rağmen hâlâ bir şansımız var: Şimdi harekete geçer ve CO2-salınımını 2030’a kadar belirgin ölçüde düşürebilirsek, Paris İklim Anlaşması’nın 1,5 derecelik hedefine ulaşabiliriz. Ülkeler bu nedenle 2030’a kadar gerçekleştirmek üzere farklı hedefler belirlediler. Ancak maalesef şimdiye kadar bu hedeflerin çok azı gerçekleştirildi. Bu yüzden bir an önce harekete geçmeli ve “doğru olanı” yapmalıyız.
Konu çevre hareketleri olunca akla ilk gelen konulardan birisi plastik tüketimi. Hâlbuki çevrenin korunması için pek çok farklı konu daha gündemde. Bunlar nelerdir?
Plastik kullanımı kesinlikle gittikçe önem kazanan konulardan birisi. Bu sebeple biz de 2017 yılında Ramazan ayı boyunca Müslümanların paradoksal tüketici davranışlarını değiştirmek için, tamamen Peygamber Efendimiz’in (s.a.v) sürdürülebilir ve minimalist yaşam tarzı modeline uygun olarak #RamadanPlasticFast kampanyasını başlattık.
Bu kampanya her sene daha fazla kabul görmeye devam ediyor. Aynı derecede önemli olan diğer konular; arılar, diğer hayvanlar ve bitki çeşitleri olmak üzere biyolojik çeşitliliğin korunması, pestisit ve mantar önleyici kimyasalların tarımda kullanılmaması ve sürdürülebilir tüketim. Bu sıralamaya mutlaka dinî değerlerin de eklenmesi gerekir. Zira insanın doğa ile bağını güçlendiren bu değerlerdir. Diğer önemli bir konu ise yenilenebilir enerji ile insanın kendi enerjisini üretmesidir: Camilerin çatısı üzerinde hayata geçirdiğimiz fotovoltaik sistemleriyle bu alanda çalışmalar mevcut.
“Bir Müslüman Doğanın Korunmasını ‘Daha Önemsiz’ Bulamaz”
İslami değerlerden yola çıktığınızı söylüyorsunuz. Avrupa’daki Müslümanlar, İslam’ın çevre sorumluluğu konusundaki prensiplerini uygulama konusunda nerede duruyor?
10 yıl önce Müslüman toplum içerisinde çevrenin korunması hakkında konuşmaya başladığımızda bu konuya ilgi çok sınırlıydı ve gündemde değildi. Ne çevre krizlerinin tahrip gücüne ne de çevrenin korunmasının önemine İslami perspektiften bakmak yaygın değildi. Bugün manzara belirgin bir şekilde daha iyi. Giderek daha çok cami ve Müslüman üniversiteli doğanın korunması konusunda konuşmalar ve etkinlikler düzenlemeye başladı. Sadece biz şimdiye kadar 130’un üzerinde workshop, seminer ve konferans düzenledik.
2019 #RamadanPlasticFast kampanyasında camiler ve üniversite dernekleri ile birlikte 100.000’in üzerinde plastik parça tasarrufu sağlamayı ve “yeşil iftar”a katılan 30.000’in üzerinde insana ulaşmayı başardık. Camilerde yenilenebilir enerjinin kullanılmasında da ilerlemeler kaydedildi. Bunun en güzel örneklerinden birisi şüphesiz Cambridge’deki ekolojik camidir.
Buna rağmen aradaki makas hâlâ kapanmış değil: Bireysel olarak kendini sorumlu hisseden çok olsa da, toplulukların çoğunda hâlâ temel prensipler dahi bilinmemektedir. Çevrenin korunması maalesef bugün pek çok insan için hâlâ keşfedilmemiş bir konu olup öncelik sırasında oldukça geride. Gidecek daha çok yolumuz var. Pek çok Müslüman, örneğin gıda israfının ve çevreye zarar vermenin İslam’da yasak olduğunu bilir. Ancak tüketim kararlarının küresel etkilere neden olabileceğini kavrayacak anlayış düzeyine henüz erişmemiştir. Bu yüzden kendimize çok az sorumluluk yükler ve doğanın korunması konusunu daha az önemseriz. Kâinat Allah’ın ise ve onu insanlara emanet etmişse ve Müslümanlar hesap gününde kâinata (çevreye) ne kadar iyi ya da kötü muamele ettiklerinden hesaba çekileceklerine inanıyorlarsa; o zaman Avrupa’daki bir Müslüman’ın doğanın korunmasını “daha önemsiz” bulması nasıl mümkün olabilir? İnanç ve uygulama arasında bir tutarsızlıktır bu.
Kendimize şu kritik soruyu her zaman sormalıyız: Biz Müslümanlar, son yıllarda medyanın çevreyi koruma konularına daha fazla ilgi gösterdiği için mi bu konuyla ilgiliyiz? Ya da kâinatı da Allah’ın ayetleri olarak gördüğümüzden ve tıpkı Kur’an’daki her bir ayet gibi korumaya değer olduğundan mı?
“İlmi ve Gelenekleri Bugüne Aktarmalıyız”
Acaba insanlar çevre konusunda bilinçli bir şekilde “doğru” davranmak için gerekli bilgiye mi sahip değil? Bilgi aktarımı nasıl arttırılabilir?
Bilgiye ulaşmak bilindiği üzere İslami bir zorunluluk. Müslümanlar bize pek çok katkı sağlayan, öğretici ve hayranlık uyandırıcı bir geleneğe sahipler. Kanaatimce Müslümanlar daha çocuk yaşta iken doğa ile bir ilişki kurmalılar. Kur’an’ı okuyan kişi Allah’ın mucizevi ayetlerinde ne kadar sık doğadan bahsettiğini fark edecektir. Ancak bunu fark eden kişi Allah’ın kâinattaki vahyini tanıyacak ve ona kıymet verecektir. Allah’ın övdüğü ve hatırlattığı bir şeye bir Müslüman nasıl zarar verebilir ki? Halis bir niyetle edinilen bilgi, bizi Yaratıcımız’a ve O’nun kâinatına karşı daha bilinçli kılacaktır. Bu yüzden çocuk yetiştirme süreçlerinde, camilerde, din derslerinde, Kur’an ve siyer derslerinin yanında insanın doğadaki rolü üzerine konuşmak ve güncel, günümüzle bağlantılı konuları aktarmak önemlidir. Çöplerin ayrılması, yiyecek israfı ya da hayvan hakları aklıma ilk gelen örneklerden.
Dinî cemaatlerdeki Müslümanların bu konuda sorumluluğu nedir?
Dinî cemaatlerin bilgiye ulaşmada aracılık ederek ve rol model olarak cemaat üyeleri için temel taşlardan biri olduğuna şüphe yok. İslami kaynakların, öğretilerin ve değerlerin aktarıcısıdırlar. Ancak burada kritik olan ilmi ve gelenekleri 21. yüzyıla uyarlayabilmektir.
Müslüman cemaatlerde, örneğin camilerde yenilenebilir enerjiden ne ölçüde istifade edilebilir?
Güneş panelleri kolaylıkla binaların çatılarına monte edilebilir. Mevcut bütçe, ihtiyaç ve çatı yüzeyindeki alana göre panellerin kurulması yaklaşık 2000 avrodan başlar ve binanın elektrik ve ısı ihtiyacını karşılar. Elektrik üreten fotovoltaik güneş paneli sistemlerinde artan elektrik akım şebekesine iletilerek komşu binaların elektrik ihtiyacı karşılanır. Cami böyle bir sistemle enerji santrali işleticisi olur ve iklimin korunmasına ve enerji üretimine olumlu katkı sağlar.
“Eğitimden Eylem Doğmalı”
Almanya’daki camiler çevre bilincine uygun inşa edilmiş durumda mı?
Soruyu şöyle sorabiliriz: Bir cami hangi noktadan sonra “yeşil” olur? Bir camiyi “yeşil cami” yapan nedir? İlk olarak camilerin Almanya’ya 50 yıldır ne kadar büyük sosyal katkılar sağladığını dile getirmeliyiz. Almanya’ya çoğunlukla davet üzerine gelen sıradan işçiler tarafından inşa edilmiş camilerdir bunlar.
Camiler eskiden olduğu gibi bugün de gönüllülük esasıyla çalışır. Ve her gün sayısız engelle karşılaşır. Doğanın korunması gibi bir konu ile ilgilenmek ve bununla ilgili davranış kalıplarını değiştirmek camileri zorlayan uzun bir süreç. Kısmen sürdürülebilir tasarımlar yürüten, çevrenin korunması konusunda eğitim olanakları sunan ya da yenilenebilir enerji kullanan birkaç örnek cami var. Ancak bunlar Almanya’da hâlâ istisna. Bu örneklerden biri Darmstadt’daki Emir Sultan Camisidir. Mutfağında yeniden kullanılabilir tabak çanaklar, çatısında güneş enerjisi panelleri ve bahçesinde tür çeşitliliğine uygun bitkiler bulunur.
Belirleyici olan ise cemaatin öncelikleri ve ilgileridir. Sınırlı finansal kaynaklarla da camiler doğayı koruyabilir: Bahçede arılar için çiçekler ve fundalıklar ekebilir, böcek otelleri kurabilir, musluklara 10 avrodan daha az masrafı olan su tasarruf sistemleri bağlayabilir. Sonrasında bu tedbirleri, ilk etapta yetişkinler için olmak üzere cemaat üyelerine sunduğu eğitim olanaklarına entegre etmelidir.
Cami ve çatı derneklerinin birlikte hareket ederek Müslümanların doğa ile bağ kurmalarına yardımcı olmaları gerek. Doğa ile duygusal bir bağ kurmalıyız, tıpkı Uhud Dağı ve Muhammed (s.a.v.) arasında karşılıklı bir sevginin olduğunu aktaran meşhur hadiste olduğu gibi. Dinî ve geleneksel bilgi şimdiki zamana daha güçlü bir şekilde aktarılmalı. Eğitimden eylem doğmalı. Bir Müslüman için 21. yüzyılda Kur’an’ın emirlerine göre yaşamak ne demektir? Yeryüzünde fitne çıkarmamak, Hakk’ın yanında durmak ve müsrif olmamak mı? Bunların hepsi İslam inancının varoluşsal sorularıdır.
Sürdürülebilir Bir Yaşam İçin Basit Girişimler
Her insanın günlük yaşamında çevre ve sürdürülebilirlik lehine yapabileceği basit girişimlerden bahseder misiniz?
Herkesin gerçekten yapabileceği en basit şey yanında bez çanta taşımasıdır. Plastik şişelere doldurulmuş sular yerine pek çok ülke ve bölgede musluk suyu kullanabilir. Su kalitesi hakkında bilgi, su tedarik şirketleri gibi yerel makamlardan elde edilebilir. Almanya’da musluk suyu en çok kontrol edilen gıdadır ve içilir. Evden çıkarken de yanımıza tekrar kullanılabilir şişe ile su alabiliriz. Aynı durum çay ve kahve için de geçerli. Tek kullanımlık to-go bardağından içmektense kendi tekrar kullanılabilir bardağımızı yanımızda taşıyabiliriz.
Banyo için de birkaç ipucu vermek isterim: Örneğin bambu diş fırçası ya da Peygamber (s.a.v.) gibi misvak kullanabiliriz. Duş jeli, şampuan ve sıvı sabun yerine kalıp sabun kullanabiliriz. Böylece doğayı ambalaj çöplerinden ve sağlığımızı mikro plastikten, mineral yağlardan ve diğer zararlı içeriklerden koruyabiliriz. Araba kullanmak yerine daha çok bisiklet ve toplu taşıma aracı kullanabiliriz. Alışveriş yaparken sürdürülebilirliği ve adil ticareti destekleyen ürünleri ve markaları tercih edebiliriz. Bunlar basit ve hızlıca uygulanabilir çözümlerdir.