Joe Biden’ın Başkanlığı Orta Doğu İçin Ne Anlama Geliyor?
Amerika Birleşik Devletleri’nin yeni başkanı seçilen Joe Biden’ın Orta Doğu stratejisi her ne kadar hâlâ netleşmiş olmasa da, kimi uzmanlar yeni başkanın Orta Doğu’da takip edeceği siyasetin bir önceki yönetimin izlediği siyasetin muhtemelen devamı olacağını belirtiyor.
ABD’de geçtiğimiz ay yapılan seçimler sonrasında başkan seçilen Joe Biden oldukça yoğun bir gündemle karşı karşıya. Bunların en başında ise koronavirüs pandemisi ve bu pandeminin Amerikan ekonomisine verdiği zarar gibi ülke içindeki acil meseleler geliyor.
Orta Doğu’nun haricinde de düşünecek birçok meselesi bulunan yeni başkan, ABD’nin savaş girişimlerinin mal olduğu kaynaklar ve güç noktasında ihtiyatlı biri olarak selefi gibi ABD’nin bölgedeki askerî varlığının boyutunu küçültmeyi planlıyor. Bunlar arasında fonlamaların ve bölgedeki birlik sayısının düşürülmesi de var.
Birçok kişi Joe Biden’ın dış siyasette Donald Trump’ın izlediği siyasetten belirgin olarak farklı bir yaklaşım takip etmesini, özellikle de ABD’nin müttefikleri ve muhalifleriyle kurulan iletişimde bariz bir stil değişikliğine gidilmesini bekliyor. Ancak bazı analistler yeni başkanın Trump’ın Orta Doğu’da izlediği politikaların hepsinde önemli bir değişikliğe gitmeyeceğini düşünüyor.
Joe Biden, Trump’ın tecritçi “Önce Amerika” mesajının yanı sıra, zarar gören diplomatik ilişkileri onarmak adına eski başkanın yabancı ülke liderlerine yönelik dar ve iş merkezli yaklaşımından da uzaklaşmayı planlıyor.
İş ABD dış ilişkilerine geldiğinde Joe Biden’ın, ABD’nin küresel sahnedeki rolünü arttırmak için çok taraflılığı savunan liberal bir realist gibi hareket etmesi bekleniyor. Onlarca yıllık dış siyaset tecrübesi olan, başkan yardımcılığı ve Senato’da Dış İlişkiler Komitesi başkanlığı dönemlerinde de siyasi incelik kazanan biri olarak agresif bir dil yerine daha dostane bir ton kullanarak Amerika’nın rakipleriyle arasında köprüler kurabilir.
Joe Biden Döneminde Diplomatik ve Çok Taraflı Hareket Biçimi
Eski başkan yardımcısı NATO’ya diplomatik desteği artıracağını, dışişleri bakanlığının diplomatik nüfuzunu yeniden inşa edeceğini, Tahran’ın uyum göstermesi hâlinde İran’la nükleer anlaşmaya yeniden dâhil olacağını, ABD’nin Suudi Arabistan’a yönelik siyasetini yeniden değerlendireceğini ve pandemiye küresel bir yanıt verilmesi de dâhil bir dizi uluslararası girişime öncülük edeceğini açıkladı.
Birçok gözlemci, dünyada Amerikan öncülüğünün yeniden inşa edilmesi hedefinin muhakkak daha müdahaleci bir yaklaşım ve askerî güç kullanımı anlamına gelmeyeceğini söylüyor. Yeni başkan döneminde, ABD’nin itibarını ve yurt dışındaki ittifaklarını yeniden inşa etmeye odaklı merkez sol bir vizyonun yönlendirdiği daha geleneksel bir dış siyasete geri dönülecek; ABD çıkarlarını artırmak için askerî müdahalelerin karşısında diplomasi vurgulanacak.
ABD dış siyasetine odaklanan bir siyasi risk danışmanı olan Kerry Boyd Anderson, yeni yönetimin önceliğinin pandemiyi kontrol altına alma ve yıpranmış bir ekonomiyi yeniden canlandırmanın yanı sıra, geleneksel ittifakları yeniden inşa etmek olacağını vurguladı. Diğer meselelerinse “arka koltukta” bekleyeceğini belirtti. Öbür yandan Trump’ın birkaç hafta daha başkanlık koltuğunda olduğunu ifade ederek Trump’ın, “gelecek Joe Biden yönetiminin karşılaşacağı dış siyaseti şekillendirme noktasında yapabileceği birçok şey olduğunun” altını çizdi.
Aşikâr olan şeyse ABD’nin, daha önceki başkanların sonuç alma noktasında sistematik olarak zorlandığı Orta Doğu’dan çekilme arzusu. Ülke içindeki acil konularla ilgilenmenin yanı sıra ABD, bölgedeki askerî varlığına rağmen geniş Orta Doğu coğrafyasındaki gelişmelerde nüfuzunu kullanma noktasında her zamankinden daha âciz durumda. Bu durum Libya, Yemen ve Suriye’deki ya da Suudi Arabistan-İran çatışmasındaki dinamikleri etkilese de etkilemese de böyle.
Büyük Soru İşareti: ABD’nin Suudi Arabistan’a Karşı Tutumu Nasıl Olacak?
Washington’un Riyad’la onlarca yıldır sürdürdüğü yakın ilişki de yeni yönetim döneminde güvence altında olmayacak. Joe Biden başkanlık kampanyası sırasında yaptığı konuşmalarda Suudi Arabistan’ı “parya bir devlet” olarak adlandırdı, ülke idaresini insan hakları kayıtlarından dolayı ağır biçimde eleştirdi ve ABD’nin Suudi Arabistan’la olan ilişkilerini gözden geçirme sözü verdi. Konuşmasında Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ı ismen zikrederek ve kendisini gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın vahşice öldürülmesiyle ilişkilendirerek Körfez monarşilerine de güçlü bir mesaj gönderdi.
Uzun süredir devam eden ve iki tarafın da çıkarına olan ittifak, silah satışlarının, insan hakları meselelerinin ve Muhammed bin Selman’ın Yemen’deki yıkıcı savaşına verilen desteğin yeniden ele alınmasıyla sıfırlanabilir. ABD-Suud askerî ilişkileri değişmeyecek olsa da yeni gelen yönetim insan hakları meselelerini masaya yatırarak bunları daha görünür kılabilir.
ABD Dışişleri Bakanlığında eski bir diplomat olan ve Atlantik Konseyinde geçici olarak görev yapan Qamar-ul Huda, “Gözle görülür neticeleri olacak mı bilmiyorum ama Biden’ın koltuğa oturmasıyla birlikte insan hakları meselelerine daha fazla önem verileceğini ve bunlara daha çok kaynak sağlanacağını düşünüyorum.” diye konuştu. Bundan dolayı, böyle bir dış siyaset değişimi savaşı durdurması için veliaht prens üzerinde daha fazla baskı uygulanmasına ve ABD’nin Suudilerin İran’a karşı daha agresif olmaları için yaptığı çağrıları göz ardı etmesine yol açabilir.
İran’a karşı daha yumuşak bir tavır alınması ve Suudiler öncülüğünde Yemen’e yapılan müdahaleye verilen desteğin sona erdirilmesi ABD’nin geleneksel taahhütlerini uzun vadede azaltma stratejisinin de işareti olacaktır. Ne var ki bu Washington’un en önemli askerî ekipman alıcısını terk edeceği anlamına gelmez. James Madison Üniversitesinde Siyaset Bilimi Profesörü olan Bernd Kaussler, The New Arab’a verdiği söyleşide İran’la görüşmelerin devam etmesi hâlinde Biden’ın “İran’la azalan gerilim yüzünden oluşacak Suudi endişesini yatıştırmak üzere ABD askerî donanımını Riyad’a aktarabileceğini” ifade etti.
İran’la Belirsiz Uzlaşma
Yeni başkan, Tahran’ın uranyum zenginleştirme parametrelerine tamamen uyması hâlinde Obama yönetimi tarafından hazırlanan Kapsamlı Ortak Eylem Planı’na (JCPOA) yeniden dâhil olma sözü verdi. 2015 yılında imzalan ve Trump’ın 2018 yılında tek taraflı olarak çıktığı JCPOA’yı yeniden hayata geçirmek, İran’ın nükleer programını sözleşme şartlarının geçerlilik süresinin dolduğu 2025 yılına kadar yeni sınırlar içinde tutması karşılığında ülkeye yapılan yaptırımların kaldırılması anlamına geliyor.
Tahran yönetimi ABD yaptırımları hâlâ yürürlükteyken müzakere yürütmeyi reddetti. Trump’ın İran rejimine karşı azami baskı kampanyası olan yaptırımlar milyonlarca İranlının ekonomik zorluklar yaşamasına sebep oldu. Washington’la Tahran arasındaki gerilim ABD’nin dönüm noktası kabul edilen anlaşmadan “şimdiye kadarki en kötü anlaşma” diyerek çekilmesi sonrasında daha da arttı.
Biden’ın dış siyaset ekibinin İran’ı yeniden yükümlülüklerine tam olarak uymaya ikna edip edemeyeceği henüz meçhul. Aynı şekilde Biden’ın ABD’nin nükleer anlaşma şartlarını sadece tekrar yürürlüğe mi sokacağı yoksa anlaşmayı yeniden müzakere mi edeceği de belli değil. İran’ın taviz vermeye ne kadar gönüllü olduğu da belirsizliğini koruyor. Ancak İran’a karşı ılımlı bir yaklaşım Tahran’ı öncelikli tehditleri olarak gören Körfez Arap ülkeleri için bir risk oluşturabilir.
Öte yandan, İran üzerindeki baskı yeni seçilen başkan döneminde de muhtemelen devam edecek. ABD’nin İran özel temsilcisi Elliott Abrams, İran’a nükleer programı ve bölgesel eylemleri sebebiyle uygulanan yaptırımların, Joe Biden nükleer anlaşmaya yeniden dâhil olmayı taahhüt etmiş olsa bile devam edeceğini iddia etti. BM gözlemcilerinin ve onların Orta Doğu’daki Amerikalı ortaklarının sürekli incelemelerinin de aynı şekilde baskıyı sürdüreceğini ifade etti.
Gelecek yönetim, yaptırımları yumuşatarak JCPOA’ya dâhil olmaya ya da yeni bir anlaşmaya varmaya çalışabilir.
İsrail-Filistin Cephesinde Değişiklik Yok
Çeşitli Orta Doğu uzmanları, yeni başkan Biden’in, Trump’ın İsrail-Filistin politikalarının bazılarını devam ettirmesini bekliyor. Kıdemli bir İsrail destekçisi olan Biden’ın Trump’ın Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıması, İsrail’in Golan Tepeleri üzerindeki egemenliğini kabul etmesi ya da ABD büyükelçiliğini Tel Aviv’den Kudüs’e taşıması gibi siyasi hamlelerinden herhangi birini değiştirme ihtimali pek bulunmuyor. Biden’ın, İsrail destekçisi bir demokrat olarak, Filistinli liderleri İsrail’le işbirliğini yenilemeye teşvik etmesi ama İsrail’in Filistinlilerin haklarını ihlal etmesini çok da eleştirmemesi daha muhtemel görünüyor.
Yeni başkan ABD’nin İsrail-Filistin çatışması için geleneksel olarak onayladığı “iki devletli çözüm” anlayışını yeniden ortaya atacak ve yerleşim faaliyetlerini reddederek İsrail’in Trump’ın teşvik ettiği Batı Şeria’yı ilhakına karşı çıkacak. İsrail’in ilhak planlarını uygulamaya devam etmesi durumunda başkanın Tel Aviv’i nasıl cezalandıracağı sorusu ise yanıt bekliyor.
Kendisi ayrıca Filistin liderleriyle ilişkileri düzeltmeye ve Filistinlilere yapılan ve şu anki yönetim tarafından durdurulan yardımları sürdürmeye de söz verdi. Bu yardımlar arasında mültecilere verilen ekonomik ve insani desteğin sürdürülmesi, Gazze’de devam eden insani krizin ele alınması, Doğu Kudüs’teki ABD konsolosluğunun yeniden açılması ve Filistin Kurtuluş Örgütünün Washington’daki elçiliğinin yeniden açılması için çalışma yürütülmesi bulunuyor.
Biden ve Demokratların çoğu İsrail, Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn arasındaki ilişkilerin “normalleşmesini” sevinçle karşıladı. Bu nedenle İsrail’le Arap ülkeleri arasındaki bu normalleşme sürecinin bölgedeki diğer ülkelere de yayılmasını talep edebilirler.
ABD’nin Bölgeden Sürüncemeli Çekilmesi
Biden yönetimi ülke içindeki zorluklarla uğraşırken yabancı ülkelerdeki maceralar için pek de istekli olmayabilir ve ABD’nin Orta Doğu’nun bazı kısımlarındaki müdahalelerini azaltma yoluna gidebilir. Senatörken 2001 yılında Afganistan’ın ve 2003 yılında da Irak’ın işgalini destekleyen Joe Biden, başkan yardımcılığı zamanında Afganistan ve Irak’taki birliklerin azaltılması için çalıştı. Suriye’deki savaş ve yaşanan insani kriz için eleştirel bir pozisyonda bulunan Biden, 2018 yılında bu savaşı ABD’nin “en büyük açmazlarından” biri olarak tanımladı.
Bununla beraber seçilmiş başkan daha önce Orta Doğu’daki mevcut birliklerin tamamının çekilmemesi, bölgede küçük bir askerî varlığın bulundurulması niyetinden de bahsetmişti. ABD’nin yeni başkanı sonu gelmez bölgesel savaşları bitirmek adına ABD birliklerinin sayısını azaltmaya devam etse de ABD güçlerinin bölgeden tamamen çıkmasını istemiyor gibi gözüküyor.
Biden ayrıca Orta Doğu’da selefinin açtığı, Rusya, İran ve Türkiye’nin doldurduğu boşluğu daha da derinleştirmekten kaçınmaya çalışabilir. Qamar-ul Huda’ya göre yeni yönetim bölgedeki ABD mevcudiyetini diplomatik ve çok taraflı bir biçimde yeniden kurmaya yatkın olacak. Huda, “Biden karada daha az müdahale olmasını ve asker bulundurulmasını kabul edebilir ama bunu stratejik olarak anlamlı bulduğu sürece yapacaktır.” diyerek yeni ABD başkanının bölgede istikrarsızlık yaratmama noktasında dikkatli olacağını ifade etti.