'İklim Krizi'

Devletler Artık İklim Krizinden Hukuken Sorumlu

Uluslararası Adalet Divanı, devletlerin iklim değişikliğiyle mücadelede yalnızca siyasi değil, hukuki olarak da sorumlu olduğunu ilan etti. Kararın, yüksek emisyon üreten ülkelere tazminat yükümlülüğü getirebileceği ve Paris İklim Anlaşması’na taraf olmayan ülkeleri de kapsadığı belirtildi.

Fotoğraf: Shutterstock- Longfin Media

23 Temmuz’da açıklanan ve iklim adaletinde bir dönüm noktası olarak değerlendirilen karar, devletlerin iklim değişikliğiyle mücadelede artık uluslararası hukuk açısından resmî olarak sorumlu olduğunu ortaya koydu. Bu hüküm, Birleşmiş Milletler’in yargı organı olan Lahey merkezli Uluslararası Adalet Divanı (UAD) tarafından verilen danışma görüşüyle açıklandı. Mahkeme, yalnızca ülkelerin kendi sınırları içinde aldığı önlemlerin yeterli olmadığını, devletlerin birbirleriyle iş birliği içinde ve özen yükümlülüğü çerçevesinde hareket etmesi gerektiğini vurguladı.

Kararda ayrıca, Paris İklim Anlaşması’ndaki küresel ısınmayı 1,5°C ile sınırlandırma hedefinin artık bağlayıcı bir yükümlülük haline geldiği ifade edildi. Mahkeme, yükümlülüklerin ihlali durumunda, devletlerin hukuka aykırı fiillerden dolayı uluslararası düzeyde sorumlu tutulabileceğini ve bunun bazı durumlarda tazminat ödeme yükümlülüğüne kadar varabileceğini kaydetti.

Herkes Yükümlü: Paris İklim Anlaşması’na Taraf Olsun ya da Olmasın

Mahkeme, emsal niteliğindeki kararında çarpıcı bir hükme daha yer verdi: Paris İklim Anlaşması’na taraf olsun ya da olmasın tüm ülkeler, iklim krizine karşı uluslararası hukuk temelinde sorumludur. Karara göre, devletlerin iklimi kirleten şirketleri düzenlememesi veya bu şirketlerin faaliyetlerine göz yumması da artık “uluslararası hukuka aykırı eylem” olarak değerlendirilebilir. Böyle bir durumda zarar gören diğer devletler, iade, tazminat veya hukuki yaptırımlar talep edebilir.

UAD ayrıca “temiz, sağlıklı ve sürdürülebilir bir çevre”nin temel bir insan hakkı olduğunu teyit etti. Bu ifade, özellikle insan hakları sözleşmelerine taraf ülkeler için iklimle mücadeleyi artık bir insan hakları yükümlülüğü hâline getiriyor.

Mahkeme, iklim zararlarının yalnızca Paris Anlaşması hükümleriyle sınırlı biçimde ele alınamayacağını belirtti. Kararda, devletlerin aynı zamanda:

  • Uluslararası insan hakları hukuku
  • Çevre hukuku
  • Birleşmiş Milletler Antlaşması

gibi genel uluslararası hukuk normlarına göre de yükümlülük taşıdığı açıkça ifade edildi. Bu, iklim mücadelesini çok katmanlı ve bağlayıcı bir hukuki çerçeveye oturtuyor.

Yeni Bir Dönem: Zarar Görenlere Tazminat Ödeme Zorunluluğu

Uluslararası Adalet Divanı’nın kararındaki en çarpıcı yeniliklerden biri, devletlerin ve hatta bireylerin, iklim değişikliği nedeniyle uğradıkları zararlar için tazminat talep edebileceği yönündeki açık ifadesi oldu. Bu gelişme, özellikle aşırı hava olayları, deniz seviyesi yükselmesi ve kuraklık gibi iklim etkilerine daha fazla maruz kalan ülkelerin, yüksek emisyon üreten devletleri geçmiş emisyonlardan dolayı dava edebilmesinin önünü açıyor. Karar, böylece özellikle Küresel Güney ülkelerinin uzun süredir dile getirdiği “tarihsel sorumluluk” temelindeki tazminat taleplerine hukuki zemin sağlamış oldu.

Paris Anlaşması, “kayıp ve zarar” (loss and damage) kavramını tanımlarken, bunun otomatik olarak hukuki sorumluluk veya tazminat yükümlülüğü anlamına gelmediğini belirtmişti. Ancak UAD, bu ifadenin genel uluslararası hukuku geçersiz kılmadığını açıkça ortaya koydu.

Mahkemeye göre, bir devletin ihlali sonucunda zarar gören taraflar için üç temel sonuç söz konusu olabilir:

  • Eski hâline getirme (restitution)
  • Tazminat ödeme (compensation)
  • Memnuniyetin sağlanması (satisfaction)

Bu, iklim krizinden zarar gören devletlerin ve bireylerin artık doğrudan tazminat davası açabilmesinin önünü açabilecek nitelikte.

UAD, iklim tazminatlarının miktar ve türünün her bir vaka için ayrı ayrı değerlendirileceğini belirtti. Mahkeme, bazı durumlarda zararların hesaplanmasında belirsizlikler olabileceğini kabul etti. Ancak bunun, sorumluluğun belirlenmesini engellemediğini de vurguladı.

Önemli bir diğer tespit ise şuydu: Devletlerin tarihsel ve güncel sera gazı emisyonları bilimsel yöntemlerle ölçülebilir. Bu da hangi ülkenin, ne ölçüde sorumlu olduğunun belirlenebileceği anlamına geliyor.

Hâlihazırdaki İklim Finansman Sistemi Değişebilir

Kararda, bir ülkenin “gelişmiş” ya da “gelişmekte olan” olarak sınıflandırılmasının sabit olmadığı, bu tanımların zaman içinde değişebileceği belirtildi. Bu tespit, mevcut uluslararası iklim finansmanı sisteminin -örneğin hangi ülkelerin ne kadar katkı yapması gerektiğinin- yeniden gözden geçirilmesini gündeme getirebilir.

UAD’nin bu kararı, uzmanlara göre, devletlerin iklim krizine karşı hukuki sorumluluklarını açıkça ortaya koyarak, iklim adaleti tartışmalarında yeni bir sayfa açıyor. Şimdiye kadar çoğu zaman yalnızca “gönüllü katkı” çerçevesinde yürütülen uluslararası iklim finansmanı -yani zengin ülkelerin daha az gelişmiş ülkelere destek sunması- bağlayıcı bir yükümlülüğe dönüşebilir. Bu da devletlerin artık sadece iyi niyetle değil, hukuken hesap vererek hareket etmeleri gerektiği anlamına geliyor.

UAD Kararına Gelen Tepkiler: Tarihî Eşik mi, İhtiyatlı Bakılması Gereken Bir Şey mi?

Uluslararası Adalet Divanı’nın danışma görüşü, birçok ülke, hukukçu ve sivil toplum kuruluşu tarafından tarihi bir dönüm noktası olarak karşılandı. Kararın özellikle “ahlaki bir yüzleşme” niteliği taşıdığı vurgulandı. Uluslararası Af Örgütü (Amnesty International) yaptığı açıklamada kararı şöyle değerlendirdi:

“Bugünkü görüş, iklim adaleti ve hesap verebilirlik açısından tarihî bir eşiktir. UAD, iklim sistemi ve çevrenin diğer unsurları korunmadan insan haklarının güvence altına alınamayacağını açıkça ifade etmiştir. Dünyanın en yüksek mahkemesi, devletlerin derhal harekete geçme, özel sektör faaliyetlerini düzenleme ve insan kaynaklı iklim değişikliğinin etkilerinden hem mevcut hem de gelecek nesilleri koruma yükümlülüğünü vurgulamıştır.”

Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri António Guterres de, kararın ardından yayınladığı video mesajda görüşü memnuniyetle karşıladığını belirtti. Guterres, kararı “gezegenimiz, iklim adaleti ve gençlerin fark yaratma gücü için bir zafer” olarak tanımladı.

Ancak tüm tepkiler aynı derecede olumlu değildi. Bazı büyük ekonomiler daha temkinli açıklamalar yaptı. Avrupa Komisyonu ve Fransa, kararı dikkatle değerlendireceklerini ve temkinli bir yaklaşım izleyeceklerini ifade etti. Çin, UAD kararının kendi pozisyonlarıyla uyumlu olduğunu söyledi. ABD yönetimi ise ulusal menfaatlerini ön planda tutacağını vurgulayarak karara karşı mesafeli bir tutum takındı. Bu farklı yaklaşımlar, kararın küresel siyasette ne ölçüde bağlayıcılığa dönüşeceği sorusunu da beraberinde getiriyor.

Uluslararası Mahkeme Süreci Nasıl Başlamıştı?

İklim krizine ilişkin bu tarihi yargı süreci, Pasifik Okyanusu’ndaki küçük bir ada ülkesi olan Vanuatu’nun öncülüğünde başladı. Eylül 2021’de, Vanuatu hükûmeti, iklim değişikliğinin yarattığı tehditler karşısında Uluslararası Adalet Divanından (UAD) resmî bir danışma görüşü talep edeceğini açıkladı. Bu çağrı, özellikle iklim krizinden en çok etkilenen küçük ada ülkelerinin maruz kaldığı adaletsizliğe dikkat çeken “Pacific Island Students Fighting Climate Change” adlı gençlik grubundan ilham aldı.

Vanuatu, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda yürüttüğü diplomasiyle birçok ülkenin desteğini almayı başardı ve sonunda 29 Mart 2023’te, Divan’a şu iki temel soruyu sordu:

  • Devletlerin çevreyi koruma konusunda uluslararası hukuk kapsamındaki yükümlülükleri nelerdir?
  • Bu yükümlülüklerin ihlali halinde, devletler ne tür hukuki sorumluluklarla karşı karşıya kalır?

Bu sorular, iklim krizine karşı devletlerin hukuki yükümlülüklerinin ilk kez açık biçimde yargı gündemine taşınmasını sağladı.

Haziran 2025’te açıklanan UAD kararı, yalnızca içeriğiyle değil, sürecin kendisiyle de tarihe geçti. Dava sürecinde 91 devlet ve uluslararası örgüt, yazılı beyanda bulundu ve 97 ülke, sözlü duruşmalara katıldı. Bu da kararı, UAD tarihindeki en geniş katılımlı danışma görüşü süreci haline getirdi. Uzmanlara göre bu süreç, iklim adaleti için yeni bir hukuki çerçeve oluşturdu. Karar, gelecekte açılacak iklim davaları ve uluslararası müzakereler için bağlayıcılığı olmasa da güçlü bir hukuki referans noktası sunuyor. (P)

Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler