'Gazze Şeridi'

Eurovision’dan Dünya Kupası’na Yükselen Ses: “İsrail Varsa Biz Yokuz”

Gazze’de ateşkes ihtimali gündemdeyken, Eurovision’dan FIFA’ya, müzikten futbola uzanan boykotlar İsrail’in kültürel meşruiyetini sarsıyor. “İsrail varsa biz yokuz” diyen ülkeler ve sanatçılar, sanatın ve sporun siyasetten ne kadar bağımsız olabileceği sorusunu yeniden dünya gündemine taşıdı.

Malmö, Skåne, İsveç. 11 Mayıs 2024. Malmö'de düzenlenen Eurovision Şarkı Yarışması sırasında İsrail'i protesto eden insanlar. Fotoğraf: Shutterstock-Woodan

11 Ekim’de yürürlüğe girmesi beklenen ateşkes, Gazze’de iki yılı aşkın süredir süren soykırımı sonlandırmak adına ilk kırılgan umut olarak görülüyor. Bu adımın silahları kalıcı biçimde susturup susturamayacağını, gerçek bir barışın başlangıcı olup olamayacağını henüz bilmiyoruz. Ancak tüm bu belirsizliklere rağmen, ateşkesin dünya genelinde -özellikle de kültür ve spor alanlarında son aylarda giderek yükselen- tepkilerin sönmesine yol açma ihtimali var. Kalıcı bir ateşkes sağlanırsa, sanatçılardan futbol federasyonlarına uzanan bu güçlü seslerin ne ölçüde devam edeceği belirsiz. Gelin, ateşkes öncesinde İsrail’e karşı net bir tutum sergileyen kültür ve spor dünyasındaki tepkilere birlikte bakalım.

Kültürel Boykotun Dönüşü

“Boykot” denildiğinde ilk olarak akla ekonomik yaptırımlar gelir; ancak kültürel boykot, farklı bir etki alanına sahiptir. Son dönemde İsrail’in Eurovision Şarkı Yarışması’na katılımı, bu tartışmayı yeniden gündeme taşımış durumda.

Mayıs 2026’da Viyana’da düzenlenecek yarışma öncesinde beş ülke ve çok sayıda sanatçı, “İsrail varsa biz yokuz,” diyerek Eurovision’a katılmayacaklarını açıkladı. Aynı zamanda Birleşmiş Milletler uzmanları, İsrail’in uluslararası futbol müsabakalarından men edilmesini talep etti. Hatta İspanya, İsrail’in katılımı hâlinde 2026 FIFA Dünya Kupası’nı boykot edeceğini duyurdu.

Bu gelişmeler, İsrail’in kültür ve spor dünyasında giderek artan bir izolasyona sürüklenip sürüklenmediği sorusunu gündeme getirdi.

Eurovision ve Siyaset Arasındaki İnce Çizgi

Eurovision resmî olarak “apolitik” bir etkinlik olarak tanımlansa da, yarışmanın tarihi bu iddiayı sorgulatıyor. 2019’da Brexit’in ardından İngiltere’nin sonuncu olması, yalnızca şarkının niteliğine değil, Avrupa kamuoyunun siyasi tepkisine de bağlanmıştı. 2022’de ise Ukrayna’daki savaş nedeniyle Rusya, Avrupa Yayın Birliği (EBU) tarafından yarışmadan men edildi. EBU o dönemde yaptığı açıklamada şunu vurgulamıştı: “Bu karar, Ukrayna’da yaşanan benzeri görülmemiş kriz ışığında, bu yılki yarışmaya Rusya’nın katılımının yarışmanın itibarını zedeleyeceği endişesini yansıtmaktadır.”

2025 yılının Mayıs ayında İsveç’in Malmö kentinde düzenlenen yarışma öncesinde İspanya, İrlanda ve Slovenya’daki yayıncılar, İsrail’in katılımına ilişkin bir tartışma başlatılması çağrısında bulunmuştu. Eurovision sanatçılarından oluşan bir grup da İsrail’in yarışmadan çıkarılması için dilekçe imzalayarak EBU’yu çifte standart uygulamakla suçladı:

“İsrail devletinin temsilini platformda sürdürerek, EBU onun suçlarını normalleştiriyor ve örtbas ediyor. EBU, 2022’de Rusya’yı yarışmadan yasakladığı gibi, önlemler alabileceğini zaten göstermiştir. İsrail’e ilişkin bu çifte standardı kabul etmiyoruz.”

EBU ise buna yanıt olarak, “savaşlar ve çatışmalar arasındaki karşılaştırmalar karmaşık ve zordur; siyasi olmayan bir medya kuruluşu olarak bu karşılaştırmaları yapmak bize düşmez” açıklamasını yaptı. Bu tartışma, 2026’da Viyana’da düzenlenecek Eurovision yarışması öncesinde hâlâ sürüyor.

Eurovision’daki “Büyük Beşli” Krizi

Geçtiğimiz haftalarda İspanya, Hollanda, İrlanda ve Slovenya, İsrail’in savaşı sürdürmesi hâlinde Eurovision’a katılmayacaklarını açıkladı. En çarpıcı tepki, Eurovision’un en büyük finansal destekçileri arasında yer alan “Büyük Beşli” ülkelerinden biri olan İspanya’dan geldi: İspanya, İsrail’in ihraç edilmemesi durumunda yarışmayı boykot edeceğini duyurdu.

“Büyük Beşli”yi oluşturan diğer ülkeler Fransa, Almanya, İngiltere ve İtalya. Hollanda da benzer bir boykot kararı hazırlığı yaparken Fransa ve İtalya’da kamuoyunun baskısı artıyor. Öte yanda Almanya ve yarışmaya ev sahipliği yapacak olan Avusturya, İsrail’in katılımını desteklediklerini açıkladı. Avusturya Dışişleri Bakanı Beate Meini-Reisinger, Eurovision’un “yaptırım aracı olmadığını” savunarak boykot çağrılarına mesafeli yaklaştı.

Almanya Şansölyesi Friedrich Merz ise “İsrail’in yarışmadan dışlanması hâlinde Almanya’nın da gelecek yılki Eurovision’dan çekileceğini” belirtti. Merz, “İsrail’e karşı kişisel duygularım son derece olumludur. Harika bir ülke. Ancak bana göre Gazze’de yürütülen bazı askeri operasyonlar sınırı aştı,” ifadelerini kullandı.

EBU, gelen baskılar üzerine bir istişare süreci başlattı. Kasım ayı başında çevrimiçi yapılacak genel kurulda, 68 üyenin 2026 Eurovision Şarkı Yarışması’na katılım konusunda oy kullanmasına izin verilecek. EBU Başkanı Delphine Ernotte-Cunci, “Birlik daha önce hiç bu kadar bölücü bir durumla karşılaşmadı. Yönetim Kurulu, kararın daha geniş bir demokratik zemine dayandırılması gerektiği konusunda mutabık kaldı,” dedi.

400 Sanatçıyı Bir Araya Getiren “No Music For Genocide” Kampanyası

Eurovision tartışmaları sürerken, yalnızca yarışmaya değil, genel anlamda İsrail’in kültürel alandaki varlığına yönelik tepkiler de büyüyor. Uluslararası sanat camiası, savaş suçlarına karşı sessiz kalmayı farklı yollarla reddediyor.

Öne çıkan kampanyalardan biri olan “No Music For Genocide”, 400’den fazla sanatçı ve plak şirketinin katılımıyla müzik dünyasında büyük yankı uyandırdı. Massive Attack gibi dünyaca ünlü gruplar yalnızca İsrail’de sahne almayı reddetmedi, eserlerinin Spotify ve YouTube gibi dijital platformlarda İsrail’de erişime açılmasını da engelledi.

Kampanya organizatörleri tarafından yayımlanan açıklamada, “Kültür tek başına bombaları durduramaz. Ancak siyasi baskıları reddetmeye, kamuoyunu adalet yönünde etkilemeye ve insanlığa karşı suç işleyen herhangi bir ulusun sanatla aklanmasını engellemeye yardımcı olabilir,” denildi.

Belçika merkezli De Morgen gazetesine göre Belçika ve Hollanda’da 250’den fazla kültür kurumu ve yaklaşık 800 sanatçı, İsrail devletiyle bağlantılı tüm kurum ve şirketleri boykot etmeye başladı. Flaman Kültür Bakanı Caroline Gennez’e sunulan açık mektup, Brüksel, Gent ve Anvers gibi şehirlerin önde gelen kültürel kurumları tarafından imzalandı. İmzacılar arasında yazarlar Tom Lanoye ve David Van Reybrouck, müzisyen Daan Stuyven, oyuncular Koen De Graeve ve Veerle Baetens, şair Ramsey Nasr gibi isimler de yer aldı.

“Spor, Her Şeyin Normal Olduğu Algısını Reddetmelidir”

Eurovision’dan futbola uzanan tepkiler zincirinde, Gazze’deki yıkım ve İsrail’e yönelik artan eleştiriler, Birleşmiş Milletler uzmanlarının açıklamalarıyla birlikte dikkatleri futbol sahalarına çevirdi. Birleşmiş Milletler Bağımsız Soruşturma Komisyonu’nun İsrail’in Gazze’de soykırım gerçekleştirdiğini tespit etmesinin ardından uzmanlar, FIFA ve UEFA’ya açık bir çağrıda bulundu: “Spor, her şeyin normal olduğu algısını reddetmelidir. Spor kuruluşları, ciddi insan hakları ihlallerine göz yummamalıdır.”

BM uzmanları, taleplerini şöyle gerekçelendirdi:

“Doğu Kudüs ve İsrail dahil işgal altındaki Filistin toprakları hakkında Soruşturma Komisyonu’nun İsrail’in soykırım işlediği sonucuna varması, bu konuda uluslararası kuruluşların sayısının giderek artmasının son örneğidir. Uluslararası Adalet Divanı’nın 26 Ocak 2024 tarihli kararı, tüm ülkelere soykırıma karşı harekete geçme yükümlülüğünü hatırlatmıştır.”

Uluslararası Af Örgütü (Amnesty International) de FIFA ve UEFA’ya mektup göndererek, İsrail Futbol Federasyonu’nun işgal altındaki yerleşim bölgelerinde faaliyet gösteren kulüpler liglerinden çıkarılıncaya kadar askıya alınması çağrısında bulundu. Mektupta şu çağrı yer aldı:

Size, 10 milyondan fazla insanın dahil olduğu küresel bir hareket olan Uluslararası Af Örgütü adına yazıyorum ve FIFA ve UEFA’ya, İsrail Futbol Federasyonunu (IFA), işgal altındaki Filistin topraklarındaki (OPT) yerleşim bölgelerinden kulüplerin liglerinden çıkarılıncaya kadar askıya almaları çağrısında bulunuyorum.”

Avrupa Kulüplerinin Verdiği Tepkiler Neler?

Avrupa futbolunda İsrail’e yönelik tartışmalar derinleşirken, kıta genelinden gelen açıklamalar gündemi şekillendiriyor. Norveç Futbol Federasyonu Başkanı Lise Klaveness, İsrail’in uluslararası futboldan uzaklaştırılması gerektiğini savundu. Aynı zamanda UEFA Yürütme Komitesi üyesi olan Klaveness, Norveç’in 11 Ekim’de Oslo’da İsrail ile oynayacağı Dünya Kupası eleme maçını boykot etmeyeceğini belirtti ama yaptırım çağrısında bulundu:

“Genel olarak, şu anda İsrail’in yaptırımlara tabi tutulması için çalışıyoruz. Yaptırımların uygulanması gerektiğini düşünüyoruz; bu, kuralların eşit biçimde uygulanmasıyla ilgili bir konudur.”

Benzer bir açıklama da İrlanda Teknik Direktörü Heimir Hallgrímsson’dan geldi: “FIFA ve UEFA’nın Rusya’yı yasaklaması ile İsrail’i yasaklamaması arasında fark görmüyorum.”

İspanya Spor Bakanı Pilar Alegria, İsrail takımlarının, Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesinin ardından Rus takımlarına uygulanan yasakla aynı şekilde men edilmesi gerektiğini belirterek, “çifte standart” uygulandığını söyledi.

UEFA’nın İsrail Kararı Askıya Alındı: Trump Faktörü

Geçen hafta basına yansıyan haberlerde, dünya UEFA’nın İsrail’i Avrupa futbolundan men etme planlarını askıya aldığı öğrendi. Bu karar, Donald Trump’ın yeni barış planını açıklamasının hemen ardından geldi. Trump, İsrail’in uluslararası spor müsabakalarından men edilmesine yönelik her türlü adıma açıkça karşı çıkıyor. ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü, “İsrail milli futbol takımının Dünya Kupası’ndan men edilmesine yönelik her türlü çabayı durdurmak için çalışacağız,” açıklamasını yaptı.

FIFA Başkanı Gianni Infantino ise sporun siyasetten bağımsız olması gerektiğini vurguladı: “FIFA jeopolitik sorunları çözemez, ancak futbolu birleştirici, eğitici, kültürel ve insani bir güç olarak kullanabilir.”

Bu açıklama, İsrail’e yönelik artan eleştiriler karşısında FIFA’nın “tarafsızlık” ilkesine sığınan klasik tutumunu yeniden gündeme getirdi. Infantino ayrıca, İsrail’in Norveç ve İtalya’da oynayacağı maçlar öncesinde protestoculara “sakin kalın” çağrısında bulundu.

Güney Afrika’dan Gazze’ye: Boykotun Hafızası

Eurovision’dan futbola uzanan tartışmalar, İsrail’in kültür ve spor alanlarındaki uluslararası konumunun yeniden değerlendirildiğini gösteriyor. Bu gelişmeler, kültürel boykotun etkili bir baskı aracı olup olamayacağı sorusunu da yeniden gündeme taşıdı.

Güney Afrika’daki apartheid rejimine karşı 1960’lardan 1980’lere uzanan kültürel boykot, sanatçılar ve entelektüellerin öncülüğünde başlamış ve küresel bir harekete dönüşmüştü. 1980’de Birleşmiş Milletler, ülkeleri Güney Afrika ile kültürel ve sportif ilişkileri kesmeye çağırmıştı. Bu boykot, yalnızca sanatı değil, rejimin uluslararası meşruiyetini de hedef almıştı.

Apartheid sona erse de, bu boykotun toplumlar ve devletler üzerindeki kalıcı etkileri hâlâ hatırlanıyor. Gazze’de olası ateşkes, sahada sessizliği getirse bile, kültür ve spor alanlarında yankılanan bu vicdan çağrısının ne kadar süreceği, belki de barışın samimiyetinin gerçek ölçüsü olacak.

Medine Tezcan

Uluslararası Londra Üniversitesi’nde Siyasal Bilimler ve Uluslararası İlişkiler eğitimini tamamlayan Medine Tezcan, İsveç Genç Müslümanlar (SUM) Derneğinin başkan yardımcılığını yapmıştır. Tezcan, Perspektif redaksiyon ekibinin üyesidir.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler