80. Yılını Deviren Birleşmiş Milletler Dara Düştü: Aidat Krizi ve Bütçe Kesintisi
Birleşmiş Milletler 80. yaşını kutlarken tarihinin en ağır mali dar boğazına girdi. Aidatlarını ödemeyen devletler, insani yardım kesintileri ve küçülen bütçeyle birlikte kurum, artık yalnızca krizleri çözmedeki etkisizliğiyle değil, varlığını sürdürme kapasitesiyle de sorgulanıyor.

24 Ekim’de Birleşmiş Milletler (BM), 80. kuruluş yıl dönümünü etkisizlik, yaptırımsızlık ve finansal kırılganlık tartışmaları eşliğinde kutladı. Kuruluşun, üye devletlerin ödemelerdeki gecikmeleri ve bağışçı ülkelerin gönüllü yardımları kısmaları nedeniyle tarihindeki en ağır mali krizle karşı karşıya olduğu belirtiliyor. Genel Sekreter António Guterres, kısa bir süre önce yaptığı açıklamada, ödemelerin tam ve zamanında yapılmaması hâlinde BM’nin “iflasa doğru bir yarış” içinde olduğunu söyledi.
Geciken Aidatlar ve BM’nin Artan Borçları
Guterres’in uyarısı, uzun süredir devam eden birikmiş borçlar ve kesintiler zincirinin sonunda geldi. 193 üye ülkenin yalnızca yaklaşık dörtte biri aidatlarını düzenli olarak ödeyebiliyor. 30 Nisan 2025 itibarıyla ABD’nin geçmiş yıllar dâhil ödenmemiş aidat borcu 1,5 milyar doları aşarken, Çin’in borcu yaklaşık 600 milyon dolar, Rusya’nın ise 120 milyon dolar seviyesinde.
BM’nin kuralları, borç miktarı iki yılın toplam katkısını geçtiğinde üye devletin Genel Kurul’daki oy hakkını kaybetmesini öngörüyor. Hâlihazırda Afganistan, Bolivya, Venezuela ve São Tomé ve Príncipe bu eşiği geçmiş durumda olduğu biliniyor.
Nakit Akışı Sekteye Uğrayan Birleşmiş Milletler Nasıl Fonlanıyor(du)?
BM, faaliyetlerini iki ana bütçe kategorisi üzerinden yürütüyor: Düzenli bütçe ve barışı koruma bütçesi. Her ülke, ekonomik kapasitesine göre belirlenen bir oran üzerinden katkıda bulunuyor. 2025 yılı itibarıyla ABD, 3,5 milyar dolarlık düzenli bütçenin yüzde 22’sinden (yaklaşık 820 milyon dolar) sorumlu. Çin’in payı yüzde 20,004 (yaklaşık 680 milyon dolar), Japonya’nın payı ise yüzde 6,93 (yaklaşık 235 milyon dolar). Bu oran, 1940’larda yüzde 39’lara kadar çıkan ABD’nin katkısının son yirmi yılda ciddi biçimde azaldığını gösteriyor. Çin’in oranı ise 2000’lerden bu yana hızla yükseldi ve artık ABD’ye yaklaşmış durumda.
Aidatların yalnızca miktarı değil, ödenme zamanı da ciddi bir sorun hâline geldi. BM kayıtlarına göre 2019’dan bu yana hiçbir yıl 193 üyenin 53’ünden fazlası ödemesini zamanında yapmadı. ABD, mali yılı ekim ayında başladığı için aidatlarını genellikle geç yatırıyor. Geciken ödemeler BM’nin nakit akışını alt üst ederken, kullanılmayan bütçe kalemleri iki yıl sonra üye ülkelere iade ediliyor; bu da bir sonraki dönemde harcanabilir kaynağın otomatik olarak azalmasına neden oluyor. 2024’teki düşük harcamalar nedeniyle BM’nin 2026 bütçesi en az 300 milyon dolar daha daralacak.
Donald Trump ABD’sinin Tetikleyici Rolü ve Domino Etkisi
Krizin merkezinde Donald Trump yönetimindeki ABD’nin tutumu bulunuyor. Washington, BM’nin en büyük bağışçısı ve aynı zamanda en büyük borçlusu. Pew Araştırma Merkezinin araştırmasına göre ABD kamuoyunda BM’ye duyulan güven partilere göre keskin biçimde ayrışıyor: Demokrat Parti seçmenlerinin yüzde 82’si BM üyeliğini “faydalı” bulurken, Cumhuriyetçi Parti tabanına göre ise bu oran yalnızca yüzde 43 seviyesinde kalıyor. Trump yönetimi, Amerikan Kongresinin onayladığı fonları iptal eden “rescissions” adlı paketi Temmuz 2025’te yürürlüğe koyarak BM bütçesine girecek olan yaklaşık 1 milyar doları geri çekti. Ayrıca ABD’nin barış gücü katkılarını durdurma ve UNESCO’dan yeniden çekilme planları da gündemde. Uzmanlara göre, ABD’nin geri adım attığı dönemlerde boşluğu doldurmak için devreye giren Avrupa ülkeleri de bu kez benzer kesintiler uyguluyor.
Almanya, İngiltere ve Hollanda gibi geleneksel olarak payı daha yüksek oranda olan bağışçı ülkeler, iç ekonomik baskılar nedeniyle uluslararası yardımları kısmaya başladı. Çin ve Rusya da ödemelerini geciktiriyor veya tam yapmıyor. BM finansmanı uzmanı Ronny Patz, “Artık sistemin sadece bir parçası değil, tamamı etkileniyor. Eskiden ABD çekildiğinde Avrupa devreye girerdi. Şimdi onlar da kesintide,” diyor. Bu durumun küresel bir domino etkisi yarattığı, kuruluşun tamamında nakit akışını bozduğu vurgulanıyor.
BM Genel Sekreteri Guterres’in “Kemer Sıkma” Planı
Bu tablo karşısında Guterres, 2026 yılı için olağan bütçeyi mevcut seviyeden yüzde 15 oranında azaltarak 3,238 milyar dolara düşürmeyi, personel sayısını da yüzde 19 azalarak 13 bin 800’den 11 bin 600’e indirmeyi önerdi. Genel Sekreterliğe göre bu adımlar “verimlilik” adına zorunlu; ancak örgüt içinde “BM’nin kendi kendini küçültmesi” olarak yorumlanıyor. Personel sendikaları, kadro daralmasının özellikle saha görevlerini ve insani yardım operasyonlarını felç edeceği uyarısında bulunuyor.
Reuters, Guterres’in 2026 taslağının özellikle üst düzey yönetici kadrolarını koruyup sahadaki operasyonlarda kesinti öngörmesi “kurumsal elitizmin devamı” olarak tanımladı. Ajansa konuşan bir BM diplomatı ise gerekçelerini şu sözlerle açıkladı: “Bütçedeki yük, örgütün en kırılgan birimlerine bindirilmiş durumda. Bu sürdürülebilir değil.”
The Global Observatory dergisi ise konuyla ilgili olarak yaptığı analizde, 80. yılın sembolik önemine dikkat çekerek “Guterres’in planı bir reform değil, yönetilebilir bir gerileme girişimi. Ancak gerileme yönetilemeyecek kadar hızla derinleşiyor,” değerlendirmesini yaptı.
Kesintiden BM’nin İnsani Yardım Çalışmaları da Etkilenecek
Bu kesintilerin ilk etkisi insani yardım kurumlarında görülüyor. BM Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR), 2025’te faaliyetlerini %60 oranında azaltmak zorunda kaldı. Sudan’da kadınlar için güvenli alanların kapatılması sonucu 80 bin kadın ve kız çocuğu desteğini kaybederken, Afganistan’da 450 sağlık merkezi kapandı. Ukrayna’da yaklaşık 1 milyon kişi nakdi yardımlardan mahrum kalma riskiyle karşı karşıya; Bangladeş’te ise yarım milyon Arakanlı çocuk okula gidemiyor. UNHCR Sözcüsü Matthew Saltmarsh, “ABD eskiden fonlarımızın %40’ını sağlardı. Artık o da azaldı. Avrupa ve Doğu Asya ülkeleri de daha az para veriyor,” diyerek krizin yaygınlığını vurguluyor.
Benzer biçimde Dünya Gıda Programı (WFP) de 2025’te bütçesinin yüzde 40 daralarak 6,4 milyar dolara ineceğini duyurdu. Bu açıklama, 2024’teki 10 milyar dolar seviyesine kıyasla dramatik bir düşüş anlamına geliyor. WFP, altı ülkede (Afganistan, Kongo, Haiti, Somali, Güney Sudan, Sudan) 13,7 milyon kişinin “acil açlık” seviyesine sürüklenme riskiyle karşı karşıya olduğunu açıkladı. Kurumun yöneticisi Cindy McCain, “Bu sadece bir bütçe açığı değil, bir ‘gerçeklik açığı.’ Milyonlarca insanın yaşam hattı gözlerimizin önünde kopuyor.” dedi.
“BM, Kendi Finans Modelinin Kurbanı Oldu”
Uzmanlara göre insani yardım misyonlarını da etkileyecek olan bu kriz yalnızca mali değil, yapısal bir kırılma. BM’nin gelir yapısının birkaç büyük ülkeye bağımlı olması, örgütün siyasi olarak da bu ülkelerin önceliklerine göre şekillenmesine neden oluyor. Bu durum, “BM gerçekten küresel bir yapı mı, yoksa güçlülerin çıkarlarını meşrulaştıran bir platform mu?” sorusunu yeniden gündeme getiriyor. 1945’te savaşın yıkımından doğan bu yapı, bugün çok kutuplu bir dünyada hâlâ İkinci Dünya Savaşı sonrası güç dengesine göre işliyor. Kurumun BM Güvenlik Konseyi odaklı yapısı, daimî üyelik sistemi ve veto hakkı da bu eşitsizliğin en somut göstergesi.
BM’nin 80. yılında yaşadığı mali kriz, sadece geçici bir bütçe sıkışıklığı olarak değil, kurumun uzun süredir ertelenen yapısal sorunlarının kaçınılmaz sonucu olarak değerlendiriliyor. Londra merkezli Global Governance Institute’un Ekim 2025 tarihli raporu şu tespiti yapıyor: “BM artık yalnızca fon kaynağı değil, fon mantığını da kaybediyor. Para, görev ve karar süreçleri arasında neredeyse hiçbir uyum kalmadı.” Raporda, örgütün hem büyük bağışçılara hem de gönüllü fonlara aşırı bağımlı hâle gelmesinin, kriz dönemlerinde BM’yi adeta “kendi finans modelinin kurbanı” hâline getirdiği belirtiliyor.
BM bütçe süreçleri üzerine çalışan akademisyen Ronny Patz da benzer bir uyarıda bulunuyor: “Bu, BM tarihindeki en büyük sistemik kriz. Eskiden ABD ödemelerini geciktirdiğinde Avrupa devreye girerdi; şimdi kimsenin boşluğu dolduracak gücü yok.” Patz’a göre, 2026’da planlanan kesintiler yapısal iyileşme anlamına gelmiyor; aksine örgütü küçülterek manevra alanını daraltıyor.
Sahadan gelen tablo da bu değerlendirmeleri doğruluyor. Devex’in “Deep Dive: The UN from Big Ideas to Big Cuts” başlıklı incelemesinde, bağışçıların kesintilerinin sadece finansal değil, operasyonel sonuçlar doğurduğu vurgulandı: “ABD ve Çin gibi büyük katkı sahipleri ödemeleri geciktiriyor, Avrupa ülkeleri yardım bütçelerini daraltıyor. Bu, insani yardım zincirinin tüm halkalarını etkileyen sistemik bir şoka dönüşmüş durumda.”
BM’nin geçmişteki reform girişimlerini izleyen Carnegie Endowment for International Peace de krizin “kurumsal meşruiyet” boyutuna dikkat çekti: “Güvenlik Konseyi’ndeki güç asimetrisi sürerken, mali yapının da aynı dengesizliği üretmesi şaşırtıcı değil. Finansman ve temsil arasındaki uçurum, BM’nin küresel eşitlik iddiasını zedeliyor.”
Uzmanlara göre çıkış yolu yalnızca bütçe yönetimine dair teknik çözümlerden değil, politik bir kararlılıktan geçiyor. Patz, “BM’nin geleceği, parayı kim verdiğiyle değil, ne zaman verdiğiyle belirlenecek,” diyor. Center for Global Developmentda benzer biçimde, bağışçı ülkelerin istikrarlı ve öngörülebilir finansman taahhüdü vermediği sürece “daha az kaynakla daha çok iş” formülünün işlemesinin imkânsız olduğunu vurguluyor. (P/AA)





