'Gazze Şeridi'

AB’nin İçi Boş İsrail Diplomasisi: Yaptırıma Dönüşmeyen Kınama Ritüeli

Sahada cezasızlık hüküm sürerken, Brüksel'den gelen her "endişe" bildirimi ve "kınama" açıklaması daha boş ve inandırıcılıktan yoksun hâle geliyor. AB'nin ticari anlaşmaları askıya alma "düşüncesi," acil eylem gerektiren bir krizde sunulan sonuçsuz, ertelenmiş bir vaattir. Bu tanıdık diplomatik klişe, Avrupa'nın Ukrayna'ya gösterdiği kararlılığın tam tersidir.

Avrupa Komisyonu Dışilişikiler Temsilcisi Kaja Kallas. Fotoğraf: Dan Morar - Shutterstock.

İsrail’in uluslararası hukuku ve insani normları hiçe saydığına dair kanıtlar yığılırken, Avrupa harekete geçmeden bir tür ritüel söylem sergiliyor. “İsrail ile ticari ilişkilerimizi gözden geçiriyoruz ve ticari anlaşmalarımızı askıya almayı düşünebiliriz.” şeklindeki bu nakarat, aciliyetten veya sonuçtan yoksun, diplomatik bir klişedir.

Avrupa’nın bu duruşu sadece etkisiz olmakla kalmıyor, aynı zamanda daha derin bir ahlaki başarısızlığı da yansıtıyor. İktisadi çıkarlar, tarihsel suçluluk ve stratejik ittifaklar, Avrupa’nın ilan ettiği ilkelerin önüne geçiyor.

Sonuçsuz Öfke Gösterisi

Avrupa Komisyonu, AB-İsrail Ortaklık Anlaşması kapsamındaki insan hakları yükümlülüklerinin ihlali nedeniyle yakın zamanda ticari imtiyazların askıya alınmasını ve aşırılık yanlısı İsrailli bakanlara yaptırım uygulanmasını önerdi. Ancak, bu bile kısmi ve şartlıydı. AB’nin dış politika sorumlusu Kaja Kallas, “Bulgularımızı sunmak ve sahadaki durumu nasıl iyileştirebileceğimize bakmak için İsrail ile temasa geçeceğiz.” diyerek, gecikmeyi ve kaçınmayı özetleyen bir açıklama yaptı.

Uluslararası Af Örgütü (Amnesty International), AB’nin ilişkileri “gözden geçirme” kararını “yıkıcı derecede geç” olarak nitelendirdi ve İsrail’in Gazze’de “ürpertici bir cezasızlıkla” zulüm yapmaya devam ettiğini vurguladı. “Gözden geçirme” ve “düşünme” retoriği, diplomatik bir sakinleştirici görevi görerek, hesap verebilirlik çağrılarını uyuşturuyor ve aynı zamanda İsrailli liderleri cesaretlendiriyor.

Bu, çok tanıdık bir kalıptır. 2014’te, İsrail’in Gazze’ye saldırısından sonra AB, ticari ilişkilerini derinleştirmeye devam ederken “ciddi endişe” ifadeleri yayınladı. Bu boş ifadelerin tekrarlanması, “itidal çağrısı yapın,” “gerilimi düşürme çağrısı yapın” ve “anlaşmaları gözden geçirin” sözlerini, ilkeli görünmek ama hiçbir politika değişikliğinin olmamasını sağlamak üzere tasarlanmış bir kaçınma sözlüğüne dönüştürdü.

Hesap Verebilirliğin Yanılsaması

Bunu, Avrupa’nın Rusya’nın Ukrayna’yı işgaline verdiği tepkiyle karşılaştırın: AB, Rusya’nın ekonomik temelini aşındırmak ve “açık ekonomik ve politik maliyetler uygulamak” amacıyla 2022’den bu yana finans, enerji ve askeri sektörleri hedef alan on dokuz paket yaptırım uyguladı. İşgalden sonraki haftalar içinde Rus bankaları SWIFT sisteminden kesildi, oligark varlıkları donduruldu ve petrol ithalatı büyük ölçüde azaltıldı.

Kontrast çarpıcıdır: Rusya Ukrayna’yı işgal ettiğinde Avrupa aciliyet ve kararlılıkla hareket etti; İsrail Gazze’yi bombaladığında ise Avrupa düşünüyor ve oyalıyor. Mesaj açıktır: Hesap verebilirlik, evrensel ilkelere değil, politik uygunluğa bağlı olarak seçicidir.

Tarihteki Savaş Suçları ve Soykırım Örnekleri ve Yaptırımlar

Avrupa’nın seçici ahlakı yeni bir şey değil. Güney Afrika’daki apartheid sırasında uygulanan uluslararası yaptırımlar (silah satışı ve ticaretine yönelik ambargolar dahil), rejimi rotasını değiştirmeye zorlamada belirleyici oldu. Daha önce yaptırım çağrılarına direnen İngiltere Başbakanı Margaret Thatcher, 1986’da “rejimin uluslararası onaylamama ağırlığını hissetmesi gerektiğini” kabul ederek boyun eğmek zorunda kaldı.

Benzer şekilde, 1990’larda Balkanlar’daki etnik temizlik nedeniyle Sırbistan’a uygulanan yaptırımlar, insani hukuk ihlallerine tolerans gösterilmeyeceğinin bir göstergesi olarak, AB’nin petrol ihracat yasağını, varlık dondurmalarını ve ticaret kısıtlamasını içeriyordu. Irak’ta, 1990’lardaki kapsamlı yaptırımlar rejimin ekonomisini mahvetti, ancak aynı zamanda toplu cezalandırma konusunda etik tartışmalara yol açtı.

Bu emsaller, siyasi iradenin stratejik çıkarlarla birleştiği zaman Avrupa’nın kararlı eylemde bulunabileceğini göstermektedir. Ancak İsrail örneğinde, Avrupa’nın ekonomik bağımlılığı ve Holokost üzerindeki tarihsel suçluluğu, ahlaki pusulasını felç ediyor gibi görünmektedir. Sonuç, yüksek sesle kınayan ama sessizce hareket eden boş bir diplomasidir.

İlkeler Üzerinden Ekonomik Çıkarlar

İsrail, AB ile ticarete büyük ölçüde bağımlıdır. AB, tarım, ilaç ve teknoloji dahil olmak üzere ihracatının yaklaşık üçte birini alan, İsrail’in önde gelen ticaret ortağıdır. 2024 yılında ikili ticaret 46 milyar avroyu aştı. AB-İsrail Ortaklık Anlaşması’nın askıya alınması, özellikle tercihli gümrük vergilerine dayanan sektörlerde, acil ekonomik sonuçlar doğuracaktır.

Yine de Avrupa tereddüt ediyor. Karlı ticari bağları bozma korkusu, İsrail pazarlarına yatırım yapan endüstrilerin lobiciliği ile birleşerek, harekete geçme ahlaki zorunluluğunu ağır basmaktadır. Bu ekonomik hesaplama, Avrupa’nın insan haklarını ve uluslararası hukuku savunan “normatif bir güç” olarak öz imajının ikiyüzlülüğünü ortaya koymaktadır.

Ahlaki Bir Başarısızlık

Uluslararası Adalet Divanı (UAD), İsrail’in İşgal Altındaki Filistin Toprakları’nda ırk ayrımcılığı ve ciddi suistimallerden sorumlu olduğunu vurgulayan kararlar yayınlamıştır. Bu tür kararlara yanıt vermeyerek Avrupa, uluslararası hukukun savunucusu olarak kendi güvenilirliğini zedelemektedir.

Amnesty’nin uyardığı gibi, “tarih, Avrupa’nın gayri resmi yatıştırma politikasına sert bir şekilde bakacaktır.” AB’nin en yüksek sesli kınamaları, en sessiz politikalarıyla eşleşiyor; bu, adaletten çok görünümle ilgilenen bir diplomasidir.

Siyasi teorisyen Ian Manners bir zamanlar AB’yi gücünü zorlamadan çok değerleri ihraç etmekten alan “normatif bir güç” olarak tanımlamıştı. Ancak bu değerler eylemsizlikle ihanete uğradığında, Avrupa normatif olmaktan çıkar; suç ortağı haline gelir.

Sonuç: Suça Ortak Olan Avrupa Birliği

Bu sadece etkisizlik değil; bu suç ortaklığıdır. Avrupa, “gözden geçirme” ve “düşünme” kelimelerinin arkasına saklanarak hesap verebilirliğin yanılsamasını canlı tutarken, cezasızlığı mümkün kılmaktadır.

Okuyucular için soru keskindir: Avrupa’nın en yüksek sesli kınamaları, en sessiz politikalarıyla eşleştiğinde bu ne anlama gelir? Avrupa, söylemini yaptırımlar, ambargolar ve gerçek hesap verebilirlikle eşleştirmediği sürece, diplomasisi bir yanılsama olarak kalacaktır: uygulamayla ihanete uğramış ilkelerin yankı odası.

NOT: Bu tercüme, Creative Commons Attribution 4.0 International (CC BY 4.0) lisansı ile yapılmıştır. Metnin Middle East Monitor tarafından yayımlanan İngilizce aslına buradan ulaşabilirsiniz.

Perspektif’le Avrupa gündemini günlük takip etmek ister misiniz? Perspektif bültenine kaydolun, Avrupa'daki gelişmeler e-posta kutunuza gelsin.

 

Jasim Al-Azzawi

Jasim Al-Azzawi, MBC, Abu Dhabi TV ve Al Jazeera English gibi birçok medya kuruluşunda haber spikeri, program sunucusu ve yönetici yapımcı olarak çalıştı. Önemli çatışmaları haberleştirdi, dünya liderleriyle röportajlar yaptı ve medya dersleri verdi.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler