Avusturya’da Sağ Partiler Arasındaki Rekabetin Ürünü: Başörtüsü Yasağı
Avusturya’da anayasaya aykırı olmasına rağmen yeniden uygulamaya geçirilen başörtüsü yasağı, yalnızca bir entegrasyon politikası değil; koalisyon partilerinin yaşadığı oy kaybı ve aşırı sağla rekabetin somut bir sonucu olarak şekilleniyor. Ekonomik kriz ve toplumsal memnuniyetsizlik derinleşirken, Müslümanlar üzerinden yürütülen bu siyaset merkez partilerin sağa kayışını görünür kılıyor.
Avusturya’da geçmişte ağırlıklı olarak aşırı sağ partiler tarafından dile getirilen başörtüsü yasağı, bugün kendisini muhafazakâr ve liberal olarak tanımlayan partilerin de benimsediği bir politika hâline gelmiş durumda. Avrupa genelinde aşırı sağın yükselişi karşısında oy kaybı yaşayan merkez partiler, seçmeni yeniden kazanma amacıyla sağa yaslanan bir siyasal dil kuruyor. Bu stratejinin bedelini ise çoğu zaman göçmenler ve Müslüman topluluklar ödüyor.
Avusturya’daki Başörtüsü Yasağının Kronolojisi
2011 yılında entegrasyon sorumluluğu İçişleri Bakanlığı bünyesinde yeni bir müsteşarlık oluşturularak Entegrasyon Müsteşarlığına bırakıldı. Bu dönemde Müsteşarlık görevi, daha sonra Avusturya Halk Partisi (Österreichische Volkspartei – ÖVP) Genel Başkanı ve Avusturya Şansölyesi olan, Sebastian Kurz’a verildi. Görevinin başlarında Müslümanlara yakın bir siyaset sergileyen ve ılımlı yaklaşan Müsteşar zamanla müslümanları siyaseten zorlayan adımlar atmaya başladı.
2017 yılına gelindiğinde Kurz, ülkedeki İslami kreşlerin kapatılmasını talep etti. Aynı yıl ÖVP Genel Başkanı ve Avusturya Cumhuriyeti Şansölyesi oldu. Hükûmeti kurmak için aşırı sağcı Avusturya Özgürlük Partisi (Freiheitliche Partei Österreichs – FPÖ) ile koalisyon oluşturdu. Bu koalisyon ile son yıllarda yükselişte olan sağcı siyaset de onaylanmış oldu.
2019 yılında hükûmet, ilkokullarda 10 yaşına kadar olan kız çocuklarını kapsayan bir başörtüsü yasağı çıkardı. Ancak bu düzenleme, 2020’de Anayasa Mahkemesi tarafından eşitlik ve tarafsızlık ilkelerine aykırı bulunarak iptal edildi.
2025’teki Seçimin Ardından Yasağın Geri Dönüşü
2025 yılında kurulan ve ÖVP, Avusturya Sosyaldemokrat Partisi (SPÖ) ile Yeni Avusturya ve Liberal Forum (NEOS) partilerinden oluşan üç partili koalisyon, ÖVP’nin talebi doğrultusunda başörtüsü yasağını yeniden hükûmet programına aldı. Entegrasyondan sorumlu müsteşarlık bu kez Claudia Plakolm’a verildi.
Plakolm’un siyasi profili, Kurz’la dikkat çekici benzerlikler taşıyor: Her iki isim de entegrasyon dosyasını kişisel siyasi yükselişlerinin bir aracı olarak kullandı. 2025’in sonbaharında yasa teklifi Ulusal Meclise (Nationalrat) sunuldu ve değerlendirme sürecinin ardından 14 yaş altındaki kız öğrencileri kapsayan başörtüsü yasağı kabul edildi. Meclisteki beş partiden dördü (ÖVP, SPÖ, NEOS ve FPÖ) yasaya destek verdi. Yeşiller (GRÜNE) ise düzenlemenin anayasaya aykırı olduğu gerekçesiyle kabul oyu kullanmadı.
Başörtüsü Yasağının Kapsamı: Tarafsızlık İddiasından Açık Hedef Göstermeye
Meclise sunulan ilk yasa teklifinde İslam dini açıkça belirtilmemişti. Bunun amacı, düzenlemenin nötr ve tarafsız bir çerçevede hazırlanmış izlenimi vermekti. Ancak Müslüman kız öğrencilerin dinî gerekçeyle başörtüsü takmaya devam edebileceği ihtimali karşısında, yasanın nihai hâline “İslami geleneklere göre” ibaresi eklendi. Böylece düzenleme fiilen yalnızca Müslümanları hedef alır hâle geldi.
Bu nokta özellikle önemlidir. Zira Anayasa Mahkemesi, 2020 yılında verdiği iptal kararında yasağın devletin dinî ve ideolojik tarafsızlık ilkesine aykırı olduğunu ve eşitlik ilkesini ihlal ettiğini gerekçe göstermişti. Meclisteki değerlendirme sürecinde çok sayıda sivil toplum kuruluşu ve uzman yasaya karşı görüş bildirdi.
Olumsuz tepkilerin artması üzerine Plakolm, başörtüsü yasağını anayasa düzeyinde düzenleme girişiminde bulundu. Ancak koalisyon ortağı SPÖ bu adıma karşı çıktı ve destek vermeyeceğini açıkladı. Bir düzenlemenin anayasa düzeyine taşınması, iptal edilmesini önemli ölçüde zorlaştırmaktadır.
2019’daki düzenlemeyle karşılaştırıldığında, 2025 tarihli yasa bir fark daha içermektedir. Yasak 2026 yarıyıl tatilinden sonra yürürlüğe girecek olsa da, cezai yaptırımlar hemen uygulanmayacaktır. Cezai işlemlerin Eylül 2026 itibarıyla, yani yeni eğitim döneminde başlayacağı açıklandı. Bu süreçte okul yönetimlerinin öğrenci ve ailelerle görüşmeler yaparak bilgilendirme yapması öngörülmektedir.
Partilerin Tutumu: Çelişkiler, Sessiz Mutabakat ve Oy Hesapları
FPÖ, 2024 sonbaharında yapılan genel seçimlerden birinci parti olarak çıkmıştır. Ancak hiçbir partinin FPÖ ile koalisyon kurmak istememesi nedeniyle ÖVP, SPÖ ve NEOS’tan oluşan üçlü koalisyon kurulmuştur. Hükûmetin göreve gelmesinin ardından geçen dokuz aylık süreçte, özellikle ekonomik nedenlerle toplumda ciddi tepkiler oluşmuştur. Bu durum, ÖVP ve SPÖ’nün oy kayıplarını hızlandırırken FPÖ’nün oylarını artırmasına yol açmıştır: Genel seçimde yüzde 28, olan oy oranını Avusturya Haber Ajansının (APA) güncel bir anketinde yüzde 37,6’a çıkardığı görülmektedir.
APA’nın anketine yüzde 18 bandına gerilediği görülen SPÖ, koalisyonun en tartışmalı ortaklarından biri hâline gelmiştir. Parti, başörtüsü yasağını koalisyon görüşmelerinde kabul etmiş; ancak anayasa düzeyine taşınmasına karşı çıkmıştır. Meclisteki değerlendirme sürecinde SPÖ’nün yönettiği Adalet Bakanlığı olumsuz görüş bildirmiş, buna rağmen meclis oylamasında parti “evet” oyu kullanmıştır. Son seçimde aldığı aldığı yüzde 20,4’lük oyla 1945’ten beri en düşük oy oranını gören SPÖ’lü bazı siyasetçilerin, yasanın Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edileceğini öngördükleri bilinmektedir. Buna karşın düzenlemeye verilen destek, uzun yıllardır SPÖ’ye yakın duran Müslüman seçmenler ve parti içindeki Müslüman siyasetçiler tarafından sert biçimde eleştirilmiştir.
Seçimden beri yaklaşık yüzde 9’luk oy oranını koruduğu görülen NEOS, koalisyonun küçük ortağı olarak tepkilerden görece az etkilenmiştir. Başörtüsü yasağında NEOS, ÖVP ile aynı çizgide konumlanmıştır. Yasa, Entegrasyon Müsteşarlığı tarafından hazırlanmış olsa da, okulları kapsaması nedeniyle NEOS’un yönettiği Eğitim Bakanlığı tarafından meclise sunulmuştur.
Yeşiller yukarıda da belirtildiği gibi meclisteki oylamada ret oyu kullandı. Yeşiller bu tutumların ana gerekçesi yasağın anayasaya aykırılığını öne çıkardı. Prensip olarak başörtüsü yasağına karşı çıkmadıklarını açıklayan parti, söz konusu tasarıya anayasaya aykırı olduğu düşüncesi ile kabul oyu kullanmadı. Hükûmete duyulan memnuniyetsizlikten dolayı Yeşiller genel seçimlere kıyasla oylarını yüzde 8,2’den yüzde 10,9’a ilerletti.
Ekonomik Kriz İçerisindeki Avusturya’nın Gündeminde Neden Başörtüsü Yasağı Var?
Avusturya ciddi bir ekonomik krizin içinde bulunuyor. 2025 yılı için bütçe açığının gayri safi millî hasılanın yüzde 4,5’i seviyesinde olması öngörülüyor. Bu oran, Avrupa Birliği’nin sınır değer olarak belirlediği yüzde 3,0 eşiğinin belirgin biçimde aşılması anlamına geliyor.
Aylardır yükselen enflasyon ve hayat pahalılığına karşı etkili bir çözüm üretilebilmiş değil. Enerji ve konut fiyatları ile kiralar artarken, işsizlik oranı da yükselişini sürdürüyor. Kasım 2025’te işsizlik oranı yüzde 7,5 olarak açıklandı. Kiraların ise 2026 itibarıyla ortalama yüzde 10 artması bekleniyor. Şirket iflasları yüksek seviyelerde seyrederken, hükûmet ve belediyeler birçok alanda tasarruf tedbirleri almak zorunda kaldı; büyük projeler iptal edildi ya da ertelendi. Toplu taşıma, pasaport yenileme gibi kamusal hizmetlerin ücretleri artırılırken, sosyal yardımlara kısıtlamalar getirildi. Eğitim alanında da ciddi yapısal sorunlar olduğu kamuoyunda yaygın biçimde dile getiriliyor.
Entegrasyon Bakanlığına bağlı Avusturya Entegrasyon Fonu (Österreichischer Integrationsfonds – ÖIF) tarafından hazırlanan Entegrasyon Barometresi (Integrationsbarometer) raporu da bu tabloyu teyit ediyor. Araştırmaya katılanların en büyük sorun olarak hayat pahalılığını göstermesi dikkat çekiyor. Katılımcıların yüzde 75’i elektrik, ısınma ve gıda fiyatları nedeniyle endişe duyduğunu belirtirken; yüzde 66’sı vergileri, yüzde 70’i ise sağlık ve bakım hizmetlerini ülkenin temel sorunları arasında sayıyor.
Böyle bir ekonomik ve siyasal iklimde başörtüsü yasağının, asıl sorunların üzerini örtmek için kullanıldığı görülüyor. Mevcut ekonomik ve yaşam koşulları dikkate alındığında, hükûmetin başarı olarak öne sürebileceği politikaların neredeyse yok denecek kadar az olduğu söylenebilir. Bu süreçte Müslüman kesim, özellikle belirli bir partinin siyasal çıkarları doğrultusunda araçsallaştırılmaktadır.
Başörtüsü ÖVP ve FPÖ Arasındaki Yarışın Ana Unsuru Hâline Geldi
Öte yandan Entegrasyon Bakanı Claudia Plakolm’un, başörtüsü yasağı gibi Müslümanları ve göçmenleri doğrudan ilgilendiren konuları kişisel siyasi kariyeri ve hırsları doğrultusunda kullandığı yönündeki eleştiriler de giderek güçlenmektedir.
Bir diğer belirleyici unsur ise aşırı sağ siyasetin Avrupa genelinde olduğu gibi Avusturya’da da yükselişte olmasıdır. Oy kaybı yaşayan ÖVP, FPÖ’nün siyasi çizgisini taklit ederek bu yolla seçmene yeniden ulaşabileceğine ve oylarını artırabileceğine inanmaktadır. Bu eğilim, özellikle izlenen İslam karşıtı ve göçmen karşıtı politikalarda açık biçimde görülmektedir. Başörtüsü yasağı, ÖVP ile FPÖ’nün birbirleriyle yarıştığı bir alana dönüşmüş durumdadır. Nitekim mevcut yasanın Meclis’ten geçmesinden kısa bir süre sonra FPÖ, okullarda başörtüsü yasağının öğretmenler için de uygulanmasını talep ederek yeni bir düzenlemeyi gündeme getirmiştir. Bu durum, başörtüsü yasağının partiler açısından aşırı sağcı siyasetin bir göstergesi ve aracı hâline geldiğini ortaya koymaktadır.
Entegrasyon Barometresi ve Silahlı Camii Saldırısı
Yukarıda bahsedilen Avusturya Entegrasyon Fonu tarafından yayımlanan araştırma kapsamında insanlara birlikte yaşam fikrine yaklaşımlara da soruldu. Anket sonuçlarına yansıyan şu bulgu kamuoyunun gündemine yerleşmiş durumda: Katılımcıların yüzde 66’sı Müslümanlarla birlikte yaşamayı “kötü” ya da “çok kötü” olarak tanımlamaktadır. Bu tür sonuçlar, özellikle ÖVP tarafından aşırı sağcı siyaseti beslemek amacıyla kullanılmaktadır. Nitekim 18 Aralık 2025’te yayımlanan ve anketin bu sonucunu [entegrasyon kriterlerine atıfla “Sıfır Tolerans” sloganlı] siyasi bir mesaja çeviren bir sosyal medya paylaşımında, etnik ve insani değerlerle uyuşmayan bir biçimde Müslümanlar hedef olarak gösterilmiştir.
Bu paylaşımın ardından yalnızca iki gün sonra, Aşağı Avusturya eyaletinin Hollabrunn ilçesinde bir camiye silahlı saldırı düzenlendi. Bu olay, nefret diliyle kurulan siyasetin ne denli hızlı biçimde fiziksel şiddete dönüşebileceğini bir kez daha açıkça gösterdi.
Avusturya İslam Federasyonları, saldırının ardından yayımladıkları basın açıklamasında İslam düşmanlığı içeren siyasetin son bulması gerektiğini vurgulayarak siyasetçileri sorumluluk almaya davet etmiştir.