Suriye

Önceliği Ekonomik İstikrar Olan Suriye, Golan Tepeleri’nden Vaz mı Geçiyor?

Suriye Dışişleri Bakanlığının ABD yaptırımlarının kaldırıldığını duyurduğu paylaşımda Golan Tepeleri’nin resmî haritada yer almaması, Şam yönetiminin savaş sonrası dönemde ekonomik istikrar ve uluslararası meşruiyet arayışıyla hangi fiilî gerçeklikleri kabullendiği sorusunu gündeme getirdi.

Önceliği Ekonomik İstikrar Olan Suriye, Golan Tepeleri’nden Vaz mı Geçiyor?
Fotoğraf: Muhammad Bash/Shutterstock

Suriye’de Aralık 2024’teki rejim değişiminin ardından yayımlanan resmî haritalarda önceki yıllarda yer verilen bazı unsurların çıkarıldığı görülürken, Golan Tepeleri’nin Suriye sınırları dışında gösterilmesi özellikle dikkat çekti. Son olarak Suriye Dışişleri Bakanlığının ABD yaptırımlarının sona ermesi hakkında yayımladığı açıklamada yeniden görülen bu tercih, yalnızca teknik bir kartografik güncelleme olarak değil, 13 yıllık iç savaşın ardından Suriye’nin hangi fiilî gerçeklikleri kabullendiğini gösteren güçlü bir siyasi işaret olarak yorumlandı.

Yeni Suriye Haritasında Olmayan İsrail İşgalindeki Toprak: Golan Tepeleri

19 Aralık’ta Dışişleri Bakanlığı tarafından paylaşılan haritada iki önemli değişiklik öne çıktı. İlk olarak, Esed rejimi döneminde haritalarda yer alan Hatay-İskenderun’un yeni Suriye haritalarında bulunmaması göze çarptı. İkinci ve daha da önemlisi ise yayınlanan haritalarda Golan Tepeleri’nin Suriye sınırları dışında bırakılması oldu. Bu durum yalnızca kartografik bir revizyon değil; aynı zamanda sembolik ve siyasi açıdan sonuçlar doğurabilecek bir kırılma olarak değerlendirildi.

Yaklaşık altmış yıldır Golan Tepeleri, fiilen İsrail kontrolünde olmasına rağmen Suriye’nin resmî haritalarında istisnasız biçimde ülke sınırları içinde gösteriliyordu. 1967 Altı Gün Savaşı’nda İsrail tarafından ele geçirilen ve 1981’de İsrail hukukuna dâhil edilen bölge, Şam açısından yalnızca stratejik değil, aynı zamanda egemenlik hakkının sembolüydü. Bu nedenle Golan’ın resmî haritalardan çıkarılması, Suriye’nin onlarca yıldır sürdürdüğü görsel ve siyasi tutarlılığın bozulduğu ilk örnek olarak öne çıkıyor.

Söz konusu değişiklik geçtiğimiz aylarda rejime yakın yayın organlarında ve yetkililerin resmî sosyal medya hesaplarındaki paylaşımlarda da görülmüştü. 19 Aralık’a gelindiğinde Suriye Dışişleri Bakanlığının da aynı kartografiyi resmî bir açıklamada kullanması, bunun münferit bir tasarım tercihi ya da teknik bir hata olmadığı ihtimalini pekiştirdi. Her ne kadar yayımlanan haritalar Golan’ın resmen İsrail toprağı olarak tanındığı anlamına gelmese de, Şam’dan konuya ilişkin açık bir siyasi açıklama gelmemesi Suriye’nin Golan Tepeleri üzerindeki egemenlik iddiasını geri çekip çekmediği sorusunu ortaya çıkardı.

Bu sessiz güncellemenin zamanlaması ise dikkat çeken bir diğer faktör oldu. On yılı aşkın iç savaşın ardından ekonomik olarak çökmüş ve siyasi olarak izole olmuş bir Suriye, bölgesel dengelerin hızla değiştiği bir ortamda dış politikasını yeniden konumlandırmaya çalışıyor. Özellikle Suriye Dışişleri Bakanlığı’nın, Golan’sız haritanın yer aldığı paylaşımı ABD’nin yıllardır uyguladığı Sezar yaptırımlarının kaldırıldığını duyurduğu bir içerikle birlikte yayımlaması, bu tercihin sembolik anlamını daha da belirgin hâle getiriyor.

Son yıllarda İbrahim Anlaşmaları kapsamında bazı Arap ülkelerinin İsrail’le ilişkilerini normalleştirmesi, bölgede “fiilî durumun kabullenilmesi” eğilimini güçlendirdi. Bu bağlamda Suriye’deki harita değişikliği, resmî bir tanıma içermese bile, bölgesel normalleşme dalgasının en uç ve en sembolik halkalarından biri olarak okunuyor.

Gelişme İsrail açısından da önem taşıyor. İsrail, Golan Tepeleri’ni vazgeçilmez bir güvenlik tamponu olarak tanımlıyor ve bölgenin statüsünü müzakereye kapalı görüyor. 2019 yılında dönemin ABD Başkanı Donald Trump’ın Golan üzerindeki İsrail egemenliğini tanıması, bu yaklaşımı uluslararası alanda kısmen güçlendirmişti. Suriye resmî haritalarındaki bu sessiz değişim, İsrail’in “geri dönülemez bir durum” tezini dolaylı biçimde pekiştiren bir gelişme olarak değerlendiriliyor.

İsrail Savunma Bakanı: “Suriye’den Çekilmeyeceğiz”

Bu sert tutum, İsrail ile Şam yönetimi arasında son aylarda yürütülen ancak sonuçsuz kalan güvenlik müzakereleriyle birlikte değerlendiriliyor. Geçtiğimiz aylarda ABD öncülüğünde, İsrail ile Suriye arasında yeni bir güvenlik düzenlemesi oluşturulması amacıyla dolaylı görüşmeler yürütülmüştü. ABD’nin Ankara Büyükelçisi ve aynı zamanda Suriye Özel Temsilcisi olan Tom Barrack, eylül ayında yaptığı açıklamada tarafların bir “gerginliği azaltma anlaşmasına” yakın olduğunu söylemişti.

Benzer bir iyimser mesaj Suriye cephesinden de gelmişti. Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara, 17 Eylül’de bir grup gazeteciye yaptığı açıklamada, İsrail ile yeni bir güvenlik anlaşmasına varılması için yürütülen müzakerelerin “önümüzdeki günlerde sonuçlanabileceğini” ifade etmişti. Ancak bu açıklamalara rağmen temaslar somut bir anlaşmayla sonuçlanmadı.

Aralık ayına gelindiğinde ise İsrail’den gelen açıklamalar sürecin tamamen tıkandığını ortaya koydu. İsrail Başbakanı Netanyahu, 2 Aralık’ta yaptığı açıklamada, Suriye ile herhangi bir anlaşma için Şam’dan güneydeki tampon bölgeye kadar uzanan hattın silahsızlandırılmasını şart koştu. Buna karşılık Suriye Dışişleri Bakanı Esad Hasan Şeybani, 7 Aralık’ta İsrail Suriye topraklarından çekilmeden bir anlaşmanın mümkün olmadığını vurguladı.

Sürecin fiilen kapandığı ise 23 Aralık’ta İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz’ın açıklamasıyla netleşti. Katz, İsrail’in Suriye’de işgal ettiği bölgelerden çekilmeyeceğini belirterek, “Hiçbir anlaşma olmayacak ve Suriye’de bir milimetre bile geri adım atmayacağız.” ifadelerini kullandı.

Golan Tepeleri’nin Statüsü ve Önemi

Golan Tepeleri, Ortadoğu’daki güç dengeleri açısından askerî, jeopolitik ve doğal kaynaklar bakımından kritik bir bölge konumunda. Suriye’nin 1944’te bağımsızlığını kazanmasından bu yana resmen Suriye toprağı olarak kabul edilen Golan, 1967’de İsrail tarafından işgal edildi ve 1981’de tek taraflı olarak ilhak edildi. Bu ilhak, Birleşmiş Milletler dahil olmak üzere uluslararası toplum tarafından hiçbir zaman tanınmadı. BM’nin 242 sayılı kararı, İsrail’in 1967’de işgal ettiği topraklardan çekilmesi gerektiğini açık biçimde vurguluyor.

Bölgenin önemi yalnızca askerî konumundan kaynaklanmıyor. Golan Tepeleri, İsrail’in tatlı su kaynaklarının yaklaşık üçte birini besleyen havzalara ev sahipliği yapıyor. Bu durum, bölge üzerindeki egemenlik mücadelesini doğrudan hayati kaynaklara erişim meselesine dönüştürüyor.

Donald Trump’ın birinci başkanlığı sırasında ABD’nin Mart 2019’da aldığı tanıma kararı, uluslararası hukuk ile fiilî güç dengeleri arasındaki gerilimin en somut örneklerinden biri olarak görülüyor. Trump yönetiminin bu adımı, “zorla toprak kazanılamaz” ilkesine aykırı olduğu gerekçesiyle sert biçimde eleştirilmişti. Ancak Trump’ın ardından göreve gelen Joe Biden yönetimi bu kararı geri almadı ve ABD resmî söyleminde bölge giderek “kuzey İsrail” olarak anılmaya başladı.

Bu çerçevede, Suriye resmî haritalarında Golan’ın yokluğu, yalnızca Şam’ın iç tercihi değil; ABD’nin 2019’da attığı adımla ivme kazanan ve bölgesel fiilî durumları kalıcılaştıran daha geniş bir dönüşümün parçası olarak değerlendiriliyor. Bu durum, Golan’da yaşayan ve büyük çoğunluğu Suriye kimliğini koruyan Dürzi nüfusun statüsünü de daha muğlak hâle getiriyor.

Nitekim sahadaki gerilimin azalmadığına dair işaretler sürüyor. Washington Post gazetesinin aktardığına göre İsrail, Esed’in devrilmesinin ardından güney Suriye’deki Dürzi gruplara silah, finansman ve istihbarat desteği sağlayarak yeni Şam yönetimine karşı mesafeli bir politika izliyor. Haberde, bu desteğin Şam’ın sahada tam egemenlik kurma çabalarını sınırlamayı hedeflediği belirtiliyor.

Suriye’nin Öncelikleri ve İsrail’in Hesapları Açısında Golan’ın Geleceği

Suriye’nin savaş sonrası dış politikasında attığı adımlar, bölgesel ve uluslararası basında farklı analizlerle değerlendiriliyor. Sky News Arabia’dan Nadim Koteich, İsrail’in Suriye’ye yönelik yaklaşımının, Sezar (Syria Civilian Protection Act) yaptırımlarının kaldırılmasının ötesinde, çok katmanlı ve uzun vadeli bir güvenlik stratejisine dayandığını vurguluyor. Koteich’e göre Tel Aviv, yaptırımların kaldırılmasını engelleyemeyince, Şam üzerinde askerî ve siyasi baskıyı artırarak sahada yeni “geri dönülmez fiilî durumlar” üretmeye yöneldi.

Bu değerlendirmeler, sahadaki gelişmelerle de örtüşüyor. Uluslararası basında yer alan haberlere göre İsrail ordusu, Aralık 2024’ten bu yana Suriye içinde yüzlerce hava ve kara operasyonu gerçekleştirdi. Washington Post, bu operasyonların büyük bölümünün, Şam’daki yeni yönetimin güney Suriye’de tam denetim kurmasını engellemeyi amaçladığını aktarıyor. Gazeteye konuşan kaynaklar, İsrail’in özellikle Dürzi nüfusun yaşadığı bölgelerde askerî ve istihbarî faaliyetlerini yoğunlaştırdığına dikkat çekiyor.

Koteich’in analizine göre İsrail’in Suriye politikasının temel ayaklarından biri, Golan Tepeleri üzerindeki İsrail egemenliğinin tartışmasız biçimde kabul ettirilmesi. Bu yaklaşım, yalnızca mevcut fiilî kontrolün korunmasını değil; 1974 Ayrışma Anlaşması’yla oluşturulan tampon bölgenin genişletilmesini, Suriye ordusunun güneydeki varlığının sınırlandırılmasını ve İsrail hava kuvvetlerinin Suriye hava sahasında sınırsız hareket serbestisine sahip olmasını da içeriyor. İsrail medyasında yer alan yorumlar, Tel Aviv’in bu talepleri gelecekteki herhangi bir siyasi uzlaşmanın ön koşulu olarak gördüğünü ortaya koyuyor.

Öte yandan uzmanlar, İsrail’in Dürzi kartını da stratejik bir kaldıraç olarak kullandığı görüşünde. Koteich, güney Suriye’deki Dürzi bölgelerinin yarı özerk ve silahsızlandırılmış bir “toplumsal tampon” alanına dönüştürülmesinin, İsrail’e hem askerî müdahaleleri meşrulaştırma hem de Şam’ın egemenlik alanını daraltma imkânı sunduğunu belirtiyor. Bu yaklaşımın, Suriye’nin toprak bütünlüğü açısından uzun vadeli riskler barındırdığına dikkat çekiliyor.

Buna karşılık Şam yönetiminin önceliklerinin farklılaştığına dikkat çekiliyor. Al Monitor gibi bölgeyi yakından izleyen yayınlara göre Ahmed eş-Şara liderliğindeki yeni yönetim, ideolojik söylemi geri plana iterek ekonomik istikrar ve uluslararası meşruiyet arayışını merkeze alıyor. Yaklaşık 216 milyar dolarlık yeniden inşa ihtiyacı, Şam’ı daha pragmatik ve uzlaşmacı bir dış politika çizgisine yöneltiyor.

Bu bağlamda birçok medya kuruluşu ve uzman, Suriye resmî haritalarında Golan Tepeleri’nin yer almamasını tek başına bir tanıma olarak değil, Şam’ın önceliklerini yeniden sıraladığına işaret eden sembolik bir tercih olarak değerlendiriyor. Harita üzerindeki bu değişiklik, Suriye’nin egemenlik iddialarından vazgeçtiğini değil; ekonomik toparlanma ve diplomatik açılım sürecinde hangi başlıklara ağırlık verdiğini gösteren görsel bir mesaj olarak okunuyor.

Bölgeyi izleyen analistlere göre bu sembolik adım, iki farklı yönelimin aynı anda var olduğu bir tabloyu yansıtıyor: Bir yanda İsrail’in güney Suriye’de sert bir güvenlik mimarisi inşa etmeye çalışması, diğer yanda Şam yönetiminin uluslararası sisteme yeniden entegre olabilmek için zaman kazanmaya dayalı bir denge siyaseti yürütmesi. 2025’in sonuna yaklaşılırken Golan’ın haritalardan çıkarılması, bu dengenin nerede kurulduğunu gösteren küçük ama anlam yüklü bir işaret olarak öne çıkıyor.

Öte yandan sürecin tamamen kapandığını söylemek de mümkün değil. ABD’nin Suriye üzerindeki tüm yaptırımları kaldırmış olmaması, Washington’un süreci yeniden şekillendirme manevra alanını koruduğunu gösteriyor. Terörle mücadele, silah ambargosu ve bireysel sorumluluğa dayalı hedefli yaptırımlar yürürlükte kalırken, Amerikan Kongresine getirilen düzenli raporlama zorunluluğu da siyasi denetimin sürdüğüne işaret ediyor. (P)

Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi #0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler